Katliamcı devlet
Bu devletin resmi cinayet şebekelerinin ne ilk katliamıydı ne de sonuncusu
oldu. Daha önce de onlarca devrimci, sinsice kuşatıldıkları evlerinde
katliam ekiplerince her türden silahın acımasızca kullanılmasıyla katledilmişlerdi.
Burjuva medya tarafından iğrenç şovlarla devrimcilerin katliamı kutsanmış,
işçi ve emekçi kitlelere bir zafer havasıyla sunulmuştu. Böylece bu
tür devrimci katliamları olağanlaştırılmıştı. Ancak bu kez katliam timleri,
DHKP-Cli Erdinç Aslanla beraber, yan dairede oturan işçi
Murat Bektaşı da katletmişlerdi. Kanlı operasyon sonrasında devrimci Erdinç Aslanın katledilmesi
olağan karşılanmıştı. Ama sıradan bir işçi olan Murat Bektaşın
katledilmesi düzen açısından bu türden yoketme yöntemlerinin meşruluğuna
gölge düşürüyordu. Devletin kolluk güçlerinin cinayet çetelerinden oluştuğu
gerçeğini apaçık ortaya seren bu katliam ilerici kamuoyunda büyük bir
tepkiye yolaçmıştı. Bundan dolayı, Erdinç Aslanın katledilmesine
alkış tutan medya Murat Bektaşın katledilişini sayfalarına taşıdı.
Kanlı katliamın arkasından soruşturma açma gereği dahi duymayan Adana
savcılığı bunun üzerine katliamcı polisleri gözaltına aldırtmak zorunda
kaldıysa da, bir süre sonra bıraktırdı. Ama kamuoyunun artan tepkisi
nedeniyle bir süre sonra tekrar gözaltına aldırtıp tutuklattırdı. Bundan
sonra ise bilinen süreç işlemeye başlad. Önce katliamcı polisler bir
bir serbest bırakılıp, görevlerinin başına döndürüldüler. Şimdi ise
açılmış olan göstermelik dava sonuçlandırılarak işlem tamamlanmış oldu. Göstermelik davada, katliam timleri arasından seçilmiş olan polisler
için önce 6 yıldan 30 yıla kadar değişen sürelerde hapis cezası istendi.
Burjuva medya bunu yine şaşalı başlıklarla manşetlerine taşıdı. İşte
adalet, devlet katil polisine acımıyor, çürükler kapının önünde mealinde
parlak sözlerle devlet aklandı. Ardından sıra yargılanan katil polislere
geldi. Polislerden ikisi beraat ederken, dördüne önce 8 yıl hapis verildi.
Sonra bu ceza hafifletici nedenlerle 6 aya indirilip ardından
da tecil edildi. Böylelikle sermaye devletinin bu cinayet çeteleri bir
kez daha ödüllendirildiler. Çürüyen düzenin tüm kurumlarıyla çeteleşen devleti gerçeği bir kez
daha tüm çıplaklığıyla ortaya serilmiştir. Kendi halkına karşı bir cinayet
şebekesi olarak örgütlenen bir devletin yargı kurumları da elbette ki
devleti aklamak ve katliamcıları salıvermek için çalışacaktır. Çete devleti devrimcileri sistemli bir biçimde yok etmeyi, bu çürümüş
düzeni ayakta tutabilmek için temel bir zorunluluk olarak görmektedir.
Bunun için sokakta, evde, zindanlarda devrimci kanı dökmekte, akılalmaz
işkenceler uygulamaktadır. Katliam ve işkence ekipleri özel eğitimden
geçirilerek yetiştirilmekte, bizzat CİA karargahlarında oluşturulmuş
özel yönetmelik ve planlara göre hareket etmektedirler. Onlara göre
bu tür katliamlar rutin işlerdir. Murat Bektaşın katledilmesi
gibi vakaları da rutin dışına çıkmak olarak tanımlarlar.
Yani bu tür katliamlar da onlar için önemsiz olaylardır. Erdinç Aslan bir devrimciydi, Murat Bektaş ise henüz devrimci mücadeleye
uzak bir işçi. Erdinç Aslan, Murat Bektaşlar için, onların kurtuluşu
için kavganın içerisindeydi. Bu uğurda bedel ödemekten çekinmedi. Sermaye devleti Erdinç Aslanları katlederek, Murat Bektaşların
kurtuluş davasını boğmaya çalışıyor. İşte Murat Bektaş ile Erdinç Aslanı
sermaye devletinin katliamında buluşturan gerçek budur. Bu katliam sermaye
devletini suçüstü yakalamıştır. Hesabını sormak tüm işçi ve emekçilerin
sorumluluğudur.
Zonguldakta 1 Mayıs
Trabzonda 1 Mayıs
Gençlik hareketinden
3 Mayıs 1998de Ülkü Ocağından çıkan yaklaşık 20 kişilik
faşist bir grup tarafından katledilen Kenan Mak, Abant İzzet Baysal
Üniversitesi İktisat Fatültesi son sınıf öğrencisiydi. Kenan Mak, 3 Mayıs 2001 tarihinde yaklaşık 250 öğrencinin katılımıyla
Gölköy Kampüsünde anıldı. Saat 11:45te 15 dakikalık alkışlı
protestonun ardından Hepimiz birer Kenan Makız!, Ali
Serkan Eroğluyuz!, Yaşasın halkların kardeşliği!
sloganları atıldı. Ardından türküler, marşlar, şiirler okundu. Yapılan
açıklamada, Kenan Makı katleden faşistler okula elini kolunu
sallayarak geri dönmüşlerdir denildi. İstanbul Üniversitesinde faşist saldırıyı protesto İstanbul Üniversitesinde 20 Nisanda gerçekleşen faşist
saldırıyı protesto eden öğrenciler, Faşist saldırılar mücadelemizi
engelleyemez! yazılı pankart taşıyarak merkez kampüsten ön kapıya
doğru yürüdüler. Öğrenciler, faşistlerin 20 Nisanda hiçbir engelle
karşılaşmadan satırlar ve bıçaklarla kampüse girdiklerini, Kahrolsun
komünistler diye bağırarak kendilerine saldırdıklarını söylediler.
Eğitim-Sen 6 Nolu Şube Başkanı Cemal Altınsoy da saldırıları kimlerin
düzenlediğini bildiklerini belirterek, Bu güruhun burası
hain yuvası diyenler tarafından korundukları sır değildir
dedi. |
|||||