Sermaye devleti kıdem tazminatı
hakkının gaspına hazırlanıyor... İşgüvencesi oyununun altından
Tasarının yasalaşması durumunda bir kıdem tazminatı fonu oluşturulacak.
Bu fondan ödemeler ise işçi öldüğü ya da emekli olduğu takdirde yapılacak.
Emeklilik yaşının mezara havale edildiği düşünülürse, kıdem tazminatı
sadece işçi öldüğünde ödenecek. Yani kıdem tazminatı da mezara havale
edilmiş olacak. Kıdem tazminatının gaspedilmesiyle, güdük ve sınırlı da
olsa sağladığı işgüvencesi de ortadan kaldırılmış ve böylece bir taşla
iki kuş vurulmuş olacak. Bir yandan işçi sınıfının tarihsel bir kazanımı
dahi gaspedilerek, esnek üretim önündeki önemli bir engel daha kaldırılacak,
diğer yandan sermaye için hortumlanacak yeni bir fon havuzu oluşturulacak. Kıdem tazminatı bugüne kadar kapitalistlerin dilediklerince işçi kıyımı
yapmaları önünde küçük de olsa bir engeldi. Bu hakkın gaspıyla beraber
kapitalistler artık istedikleri zaman istedikleri sayıda işçiyi kapı önüne
koyabilecekler. Saldırının önünü açmak için sergilenen orta oyunu Kıdem tazminatı hakkının gaspı, mezarda emeklilik saldırısıyla beraber
işçi sınıfının temel sosyal haklarının gaspını içeren paketin önemli bir
parçasıydı. Mezarda emeklilik yasasıyla beraber dillendirilmeye başlanmış,
ancak işçi sınıfının bu saldırıya karşı gösterdiği geniş çaplı tepki nedeniyle
geri plana itilmişti. İşçi sınıfı için yaşamsal önemde bu iki hakkın aynı
anda gaspedilmesi, işçilerin öfkesini kontrol edilemez bir düzeye taşırabilirdi. Bu nedenle saldırı zamana yayıldı. Sistemli bir oyunla uygulama koşulları
olgunlaştırıldı. Oynanan oyun öylesine kabaydı ki, henüz birkaç ay önce
mezarda emeklilik yasasının altına imza atan Yaşar Okuyan bir gecede işçi
dostu kesildi. Bu tescilli faşist artık sermayeye karşı işçilerin haklarının
yılmaz koruyucusuydu! İşçi sınıfı ona destek vermeliydi ki, işçiyi istediği
gibi kapı dışarı etmek isteyen patrona haddini bildirilebilsin! Kapitalistler
ile Yaşar Okuyan tarafından oynanan bu orta oyununun malzemesi ise işgüvencesi
yasası idi. Tam bir utanmazlıkla sınıfın 30 yıllık rüyası olarak sunulan
bu yasa tasarısı, gerçekte işgüvencesi adına zerrece bir hakkı içermiyor.
Buna rağmen sermaye örgütleri basbas bağırmaya başladılar. Bu yasa
bizim sonumuz olur, sadece biz değil işçiler de kaybeder
çığırtkanlığı yükseldi. Bunun eşliğinde sergilenen orta oyunu ile başta
kıdem tazminatı olmak üzere işçi sınıfının önemli kazanımları masaya yatırıldı.
Hem işgüvencesi, hem de kıdem tazminatı olur muymuş? İşgüvencesi olacaksa
kıdem tazminatı kaldırılmalıymış vb. söylemlerle bu haklar, sözde işgüvencesi
yasası karşılığında tartışılır kılındı. Böylece daha önce büyüyecek
tepki karşısında açıktan dillendirilmekten kaçınılan kıdem tazminatının
gaspı güncelleştirildi. Elbette bu oyunla işçi sınıfının sersemletilmesinde en büyük pay sendika
ağalarının oldu. Bu ihanetçi takımı Y. Okuyanın arkasında saf tutup
işgüvencesi yasası için kampanyalar düzenlediler. İşçi düşmanı
Okuyanla beraber mücadele nutukları çektiler. Sendikalaştıkları
için işten atılan işçileri bu oyuna alet edip eylem yaptılar. Güya yasayla
beraber artık sendikalaştıkları için hiçbir işçi işten atılmayacaktı.
Gerçekte ise işgüvencesi yasası sermayeye sömürme ve işten
atma, sendika ağalarına da bu ihanetleri karşılığında semirme güvencesi
getiriyordu. Oyunun son perdesi Artık oyunun son perdesine gelmiş bulunuyoruz. Kıdem tazminatının gaspını
getiren yasa meclis komisyonunda iken, işgüvencesi yasası
da hızla çıkarılacak yasalar arasında meclis genel kuruluna indirilmeyi
bekliyor. Böylece kıdem tazminatına ilişkin yasa işgüvencesi yasası
ile birlikte meclise getirilecek. İşgüvencesi yasası gündeme getirildiği dönemde, onu sermayenin
demokratik eldiven içerisine gizlenmiş saldırı yumruğu
olarak tanımlamıştık. Öyle görülüyor ki, oyunun son perdesinde tüm oyuncular
ve oyunda kullanılan malzemeler topluca yerlerini alacaklar. İşçi
dostu bir faşist bakan, kapitalist asalakların örgütleri ve sendika
ağaları ile işgüvencesi yasası... Ardından yine bir gürültü
koparılacak. Kapitalist örgüt temsilcileri, bu kriz ortamında işgüvencesi
de neymiş, kıdem tazminatı varken bu hiç olmaz yaygarasını basacaklar.
Karşılarında Y. Okuyan yine gürleyecek; ben işçinin kanını emdirtmem.
İhanetçi sendika ağaları da bakana alkış tutup, onun arkasından kapitalist
örgütlerine diklenecekler. İşçilere ise bu oyunu izlemek düşecek. Oyunun finalinde şov gösterileriyle gizlenen saldırı yumruğu sınıfın
kafasına indirilecek. Saldırı yumruğunun üzerindeki eldiven işgüvencesi
yasasıdır ve hemen ardından kıdem tazminatının gaspı gelecektir.
Şu an sermaye, hükümet ve sendika bürokratlarının tüm hazırlıkları bu
orta oyununun son perdesine dönüktür. Saldırı yasalarının hazırlanması,
sermaye örgütlerinin peşpeşe yaptıkları açıklamalar, bu oyunun en kısa
sürede sonlandırılacağını göstermektedir. İşçi sınıfı bu oyunu bozmalıdır! Sermaye ve uşak takımı işçi sınıfının yaşamsal önemde bir hakkını daha
gaspa hazırlanıyor. Saldırı sinsi bir düzenbazlıkla hayata geçirilmeye
çalışılıyor. İğrenç yalanlar ve demagojiler eşliğinde sahnelenen bu oyunla,
işçi sınıfı bir oldu bittiyle yüzyüze getirilmek isteniyor. Bu oyun başarıya
ulaşırsa, işçi sınıfı önemli bir kazanımını daha yitirmiş olacak. Sendika ağaları bu oyunda bir kez daha bilinçli bir rol üstlenmişlerdir.
Sahte işgüvencesi yasasıyla sınıfın bilincini karartmakta,
ambalajlanmış saldırıları yutturmaya çalışmaktadırlar. Karşılığında ise
semirme güvencesi almaktadırlar. İşçi sınıfı bu saldırıyı boşa çıkarmak için, öncelikle oynanan oyunu
bozmak durumundadır. Saldırının perdesi olarak kullanılan işgüvencesi
sahtekarlığı üzerinden kıdem tazminatı hakkının gaspına izin vermemelidir.
Hem tüm saldırılara karşı birleşik mücadele hattının örülmesi ve hem de
böyle bir mücadelenin başarıya ulaşmasının önünde engel olan sendika bürokrasisini
aşmak için harekete geçilmelidir. İşyerleri temelinde taban inisiyatiflerinin
oluşturulması, bu inisiyatiflerin sektör ölçeğine taşınması ve değişik
sektörler arasında bir mücadele birliğine dönüştürülmesi, temel bir sorumluluk
alanıdır. İşçi sınıfı başka saldırıların önünü açmak için yem olarak sürülen sahte
işgüvencesi yasasını reddetmelidir. Gerçek bir işgüvencesinin yanısıra
diğer güncel ve yaşamsal talepleri uğruna mücadeleyi yükseltmelidir.
İş güvencesi değil, kıdem ve
Sermaye temsilcileri; işsizlik sigortası çıkarıldı, bu yasayla da işgüvencesi
sağlanıyor, işten atılmalar zorlaştırılıyor, öyleyse kıdem tazminatlarında
indirime gitmek gerekir, diyorlar. 158. Sayılı İLO sözleşmesinin ve AB
standartlarının da bunu gerektirdiğini iddia ediyorlar. Her bir yıllık
çalışma karşılığı verilen bir aylık ücret karşılığı tazminatın artık 15
güne indirilmesini ve bu indirim yapılmadan işgüvencesi yasasını desteklemeyeceklerini
açıklıyorlar. Madem bu yasa işçi atmanızı zorlaştırıyor, işgüvencesi sağlıyor, kıdem
tazminatını niye sorun ediyorsunuz? İşten atmayacağınız işçiye kıdem tazminatı
vermeniz gerekmiyor ki! İşçi atmaya niyeti ve imkanı olan kıdem tazminatlarının
indirilmesini ve giderek de kaldırılmasını ister. Demek ki bu yeni yasa
iş güvencesini sağlamayacak. Tersine her bahane ile işten atılmaları meşru
hale getirecek. Üstelik patronlar artık tazminat yükünden de büyük ölçüde
kurtulmak istiyorlar. İşte bu yasa değişikliği ile yapılmak istenen budur.
(Kızıl Bayrak, sayı: 37, 7 Ekim 2000)
Herşey esnek çalışma saldırısı için!
Raporda TİSKin işgüvencesi yasasına ilişkin bakışı
şöyle özetleniyor: İŞ GÜVENCESİ, ANCAK KIDEM VE İHBAR TAZMİNATLARININ
ÜRETİME MALİYETİ AZALTILDIĞI VE ESNEKLİK TEDBİRLERİ GETİRİLDİĞİ TAKDİRDE
KABUL EDİLEBİLİR. (vurgu TİSKe ait) Raporun işgüvencesi başlığını taşıyan bölümünde, işgüvencesi
yasasının tam da TİSKin istediği biçimde düzenlendiği görülüyor.
Öyle ki İşgüvencesi yasasının gündeme getirilmesinin hemen
ardından, Çalışma Bakanlığında bir komisyon oluşturulmuş. Dokuz
akademisyenden oluşan bu komisyon, yasa tasarısını TİSKin istekleri
doğrultusunda yeniden biçimlendirmiş. Dahası, bu yasaya ek olarak esnek
çalışma saldırısının temel ayaklarını oluşturan bir dizi saldırı kararını
bu yasayla beraber ele alan bir paket oluşturmuş. Rapordan okuyoruz: Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca, iş güvencesine
ilişkin 158 sayılı ILO sözleşmesine uyum amacıyla hazırlandığı ifade edilen
Taslak, bizzat Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) tarafından eleştirilmiş,
bu eleştiriler geniş bir şekilde ILO Raporlarında yer almıştır. Komisyon daha ilk toplantısında Bakanlıkça hazırlanan Taslağın bir
kenara bırakılarak, uluslararası normlara uygun, İş Kanunumuzda mevcut
güvenceleri de dikkate alan yeni bir Taslak hazırlanması, bu çalışmayı
"Esnek çalışma modelleri"ni İş Kanunumuza dahil edilecek diğer
bir çalışmanın takip etmesi hususunda mutabık kalmıştır. Dokuz Akademisyenden oluşan Komisyon, çalışmalarını halen sürdürmektedir.
Bu gelişmeler Konfederasyonumuzun yıllardır savunduğu görüşlerini
teyid etmektedir. Bu, tam bir arsızlık ve utanmazlık örneğidir. Bu, işgüvencesi yasası
üzerine çığırtkanlık yapan sendika ağalarının ve işçi dostu pozlarına
bürünen Okuyanın sermayenin sadık ve işçi düşmanı uşakları olduklarının
bir kez daha teyididir. İşçi sınıfı sermayenin bu uşak takımı aracılığıyla
oynadığı oyunları boşa çıkarmalıdır.
Saldırı zincirinin yeni halkası:
Türkiyede iş güvencesi olmadığından dolayı, kıdem tazminatı işçi
sınıfı içinde şanslı bir azınlık için bir yere kadar iş güvencesi
işlevi görebiliyor. İşçilerin önemli bir bölümü işten çıkarıldığında herhangi
bir tazminat alamıyor. Alma hakkına yasal olarak sahip olanların bir kısmı
da kapitalistlerin ayak oyunları sonucu bu haklarını alamıyor. Sendikasız,
sigortasız çalışan milyonlarca işçi ise böyle bir tazminatın varlığından
bile habersizdir. Böylesi bir çalışma ortamında kıdem tazminatının patronların
rekabet etme güçlerini zayıflattığı iddiası alçakça bir yalandır.. Küçük ve orta boy işletmelerin yol geçen hanı gibi oldukları
bilinir. İşçi çıkarmak, işçi almak neredeyse günlük yaşanır. Şimdi kapitalistler
bu uygulamaları tüm işçiler için geçerli hale getirmek istiyorlar. Sermaye kıdem tazminatını kaldırma talebini işsizlik sigortası ve sözümona
iş güvencesi yasasına bağlıyor. Güya, böylece işçiler iki defa sosyal
güvenlik zırhına bürünmüş oluyor ve sermayedarlar da mağdur duruma düşüyorlarmış!
Oysa Türkiyede işsizlik sigortasının işçilere sigorta sağlayacağı
iddiası koca bir yalandan ibarettir. Milyonlarca insanın işsiz olduğu,
yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı bir ülkede bu iddia işçilerle açıkça
alay etmek anlamına gelmektedir. Sermayenin çalışma bakanı ve sendika bürokratlarının aylardır ağızlarında
geveleyip durduğu sözde işgüvencesi yasası işçilere güvence sağlamaktan
uzaktır. Dahası, resmi açıklamalara göre beş milyon işçi kayıt dışı çalışmaktadır. Kapitalistler işsizlik sigortası ya da sözümona iş güvencesi yasasının
kendileri açısından bir sorun yaratmayacağını çok iyi biliyorlar. Onlar
bu göstermelik yasaların arkasına sığınarak sınırlı sayıda işçinin yararlandığı
kıdem tazminatı hakkını da tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Çıkarılacak
yeni yasada kıdem tazminatı alabilmenin tek yolu ölmektir. Sermayenin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan hiçbir gücün kıdem tazminatını
ortadan kaldıramayacağını vaaz ederken, müsteşarları iş güvencesi
komisyonunda yasayla ilgili prensip anlaşmasına varıldığını açıklıyorlar.
İşçi sınıfı ile adeta alay ediyorlar. Kıdem tazminatının kaldırılması talebi Dünya Bankası tarafından da dile
getirilmiştir. Emperyalizme uşaklıkta bütün sınırları zorlayan Ecevit
hükümetinin bu yasayı da diğer yasalar gibi bir an önce çıkarmaması için
şimdilik bir engel görünmüyor. Bunu engelleyebilecek tek bir güç vardır.
O da işçi sınıfının harekete geçecek gücüdür. Sermaye sözcülerinin kullandığı diğer bir yalan ise, iş güvencesinin
yasalaşmasının ABye verilmiş bir söz olduğu, dolayısıyla bu yasanın
kesin olarak çıkacağı, bundan dolayı kıdem tazminatında yapılacak bir
düzenlemenin işçilerin lehine olacağıdır. Yalan ve çarpıtma
konusunda oldukça deneyimli olduklarını biliyoruz. Ama öylesine küstahlaşmışlar
ki, işçi sınıfına seni asacağımız ipin örülmesine sen de katılmalısın
diyecek noktaya varıyorlar. İşçi sınıfının sermaye düzeninin uşaklarının vaazlarına kanarak kaybedecek
zamanı olmamalıdır. Çünkü bu kölelik zincirlerimizin daha da kalınlaşmasından
ve sağlamlaşmasından başka bir anlama gelmeyecek. İşçi sınıfınının mücadele
tarihi bize izlememiz gereken yolu gösteriyor. Gücümüzü birleştirmek,
harekete geçmek ve ve direnmek. Mevcut hakları korumak ve yeni haklar
elde etmek ancak daha ileri mücadelelerle mümkündür. |
|||||