Partimizin kurucu üyesi/Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşa... Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye
varmaz!
Başlangıcı hatırlıyor musun? Suskundun. Bir şeylere karşı koymanın
o büyük heyecanı. Korkuyla karışık bir şeyler uyandıran bu coşku. Amacın
değildi bu heyecan, o bir sonuçtu. Hatırladın mı şimdi. Hadi hatırla.
Yola ilk koyulduğun günleri; bir şeyler yapmak Hatırladın değil mi? Hedefimiz değiştirmekti dünyayı. Daha ilk adımda
insan bundan büyük ne isteyebilir. Yüzündeki o inancı hiç göremedim.
Çünkü seni ilk defa Kızıl Bayrakın sayfalarında duran fotoğrafından
tanıdım. Daha sonra da dinledim. Habipe, Ümite olduğu gibi
sana da yetişemedim. Şimdi daha önceki 15 can gibi acını hissediyorum
yüreğimde. Sana yetiştim sayılır aslında mektuplarından, direnişçilerin isimleri
arasındaki isminden ve sadece yazmak istedim. Sadece yazmak senin öykünü
yoldaş sıcaklığında. Ölümsüz olduğun için yazıyorum bu mektubu. Kavgamızın
yolunu aydınlattığın için. Direnişin o eşsiz güneşlerinden biri olmak
için sarfettiğin direngenliğin için. benim bildiğim şarkıları İlerlerdin durmadan. Daha da bilinçlenerek, daha da güçlenerek, örgütlenerek.
Okudun amansızca bitmeyen bir susuzlukla. Belki de bazen tek isteğindi
bir gül olması. bir gül olsun istedim, yarınlara varsın çocuklar, Çocuklara bir gül bırakmaktı belki tek derdin. Ya da yarınları sağlamca
kurabilmek. İlk sözcüğünden beri insanlığın belki de sadece paylaşımı
çoğaltabilmek. Atıldın kavganın en önüne, devrimci partinin saflarına.
Kolektif yaşam derdin ya, paylaşımı çoğaltmak için... hep bir ağızdan türkü söyleyip Öyle ipe sapa gelmez hayallerin olmadı senin. Pariste şarap içmeyi
istemedin mesela ya da lüks bir arabanın arka koltuğunda yolculuk etmeyi...
Güzel giysiler de umurunda değildi senin, pahalı eşyalar da... Yalnızca
gerçekten daha gerçek bir hayalin vardı senin. Yaratacağımız dünyada
yaşayabilmek. İşçi sınıfının yaratacağı toplumda yaşamak. yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Umudunu koyup yastığına, girdin kavganın en alevli yalımlarına. Tuttun
yoldaşlarının ellerinden. Yüreğini de koydun ortaya. Haydi dostlar kardeş
sofrasına dedin. Belki de bir sevdiğin vardı bilmiyorum. Can yoldaşın
yani. Belki de sen ona böyle seslenebilmek isterdin; hangimiz ilk önce Bir fabrikadasın şimdi. Hayatı işliyorsun ilmek ilmek. Sınıftan öğreniyorsun.
Umudu tutup bir ucundan yaşayalım diyorsun. Yanında sınıfdaşların karşında
bir avuç asalak, ekmeğini taştan çıkartıyorsun. O büyük günü yaratacak
ellerinle varediyorsun, üretiyorsun. Elleri insan eli değil onların, bedenleri insan değil. İnsana ait ne
varsa onların değil. Sömürüyor bir avuç asalak. Kin duyuyorsun. Sonra
bunun da adını koyuyorsun. Sınıf kini diyorsun. Gün gelecek
kusacağız elbet kinimizi burjuvaziye diye haykırıyorsun. Sen bir öncüsün.
Komünist bir öndersin. Öğretiyorsun hayatı üreten ellere kavgayı üretmeyi.
(yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şeyler var; kazandığın
her şeyde biraz yitirdiklerin. Bu yüzden birileri hep ısınıp dururken
dinmez üşümelerin...) Öldü, diyorlar sana usulca, o eskidendi, sosyalizm öldü diyorlar. Bir
hayalmiş diyorlar. İnanmıyorsun. Kızıyorsun. Kızıyorsun. Hayır diyorsun
(çünkü sen soluğumuzsun, nasıl yaşardık ölseydin)... Tutsak düşmek de var ya kavgada. Sen de tadıyorsun bu duyguyu. İşkence
tezgahlarında şaşkına çevirirken düşmanı, umudun daha da gür, kinin
daha da derin. Haykırıyorsun suratlarına; vur bana, döv beni! Ulaşabiliyorken insanlık gezegenler ötesine, silahı sadece vücudu olan
bir kişinin beynindeki patikaya ulaşamadı insanlık. Zindanda
düşman inanç şaşkını. Çünkü o inanmamış hiçbir gerçekliğe. yaşın cinsiyetin kimliğin ne olursa olsun O büyük tarihsel anın kapısındasın işte. O en büyük kavgaların verildiği,
direnişlerin ölümlerle yalçınlaştığı. Kavga başlıyor işte. Susun. Duyulacak
yalnız onların sesi. En güzel isyanındasın işte yaşam denen mevsimin.
Mevsimleri devirip direnişinle bu günlere gelmişsin. Ölüm Orucundasın
yoldaş. Alnında kızıl bandın, yanında yüreğinde parti bayrağın. O ne
büyük bir onur öyle. O ne büyük bir gün öyle. Bir umut iklimi giriyor
düşünceme; alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz. Kazanmak
bu kadar güzel mi anlatılır. Mevsimleri devirdin işte. Mevsimleri devirdin
direnişin ile. 180li günlerde. Öyle de inatçısın ki, o kadar gerçeksin
ve yaşıyorsun ki, yaşama sarılmaktasın dört elle. Geldi işte o gün. Sıra neferinin uyuduğu o gün. Kazanmanın o korkunç
gerçekliği yanı başında bu kadar yakın. Sen değil miydin Eylülde
mavi bir gülümseme, sen değil miydin ilkbaharda kırda menekşe, sen değil
miydin Hiroşimada sakat doğan küçük kız, sen değil miydin Hitler
Almanyasında yakılan, işkencehanelerden geçirilen. Sen değil miydin
karanlığımıza aydınlık olan. Sen değil miydin Habiplerden, Ümitlerden
devraldığın şanlı bayrağa leke sürdürmeyen. Teslim olmayan, teslim alınamayan... Düşünsene bir görkemi. Kendi yaptığı hapishanelere iş makineleri ve
bombalarla saldırmış, yakmış, yıkmış, işkence tezgahlarından geçirmiş,
tek kişilik hücrelere atmış yine de teslim alamamış. Sen değil miydin
o. Sen değil miydin 1917de Rusyada burjuvaziyi deviren.
Senin mayanda direngenlik, yalansızlık, yalınlık yok mu... İşte ateşin korla aydınlandığı o an. Yüreğimize düşüveren çiğ damlası.
O korkunç acı. Ağlayamamak ve ağlamamak. Bir ses böldü türküleri, bir
ses parçaladı karanlığı: Hatice Yürekli de ölümsüzleşenler
kervanına katılmış. Bu sesi tanıyor insanlık. Bu ses tanınıyor. Bu sesteki tonu biliyor
insanlık. Ta eski Yunandan biliyor insanlık. Sınıf savaşımlarından.
İlkel komünal toplumdan kapitalist topluma bu ses yankılanıyor. Bu ses, bu ses; sesimiz. Haticemiz. Yüreğimiz. Partimiz TKİPmiz!.. Bir kavga yoldaşın... İnanç ve bedel İnancını ölümle onurlandıran Sevda bahçesinde çiçek açmak Doğan Ceren
Hatice Yürekliye... Direnişinin
ve yiğitliğinin anısına... Devrettiğiniz bayrak şimdi bizim ellerimizde!..
Ölümsüzleştiğinin haberini aldığımızda 1 Mayısa dönük yapılan
işçi gezisinden dönüyorduk. Gezide ve önceki toplantılarda da sizin
bedenlerinizi niye ölüme yatırdığınız üzerine tartışıyor, Ölüm Orucu
Direnişiyle sermaye sınıfının süregelen sistemli ve kapsamlı saldırısının
bağlantısını kuruyorduk. Ölümsüzleştiğinin haberini aldığımızda farklı duygular kapladı içimi.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu susamış olan yeryüzüne, sabırsız
bir çocuk gibi iri damlalarını sunuyordu. Toprak ise coşarak emiyordu
ona sunulanları. Bir an için bu anaların gözyaşları dedim. Çünkü bu
süreçte analar ve aileler, bu kanlı katil devletin bütün insanlık dışı
faşist baskı ve engellerine rağmen, amansız bir mücadeleyle çocuklarını
ve yakınlarını yalnız bırakmadılar ve bırakmıyorlar. Dönüp seninle geçen kısa anlarımızı kafamdan geçiriyorum. An an geçen
konuşmaları hatırlamaya çalışıyorum. Sonra örgütlü devrimci bir yaşamda
karar kılışımda seninle geçen konuşmalar halen zihnimde taptaze duruyor.
Bulunduğum durum içinde böyle bir karar almamı önemli bulmuş, heyecanla
karşılamıştın. O gün mücadele saflarından dökülen insanlar, onların
bu koşullarda tutunamayışları üzerine de konuşmuştuk. Senin sorunlar karşısında hakimiyetin, tok bir sınıf bilincin ve sıcaklığınla
insanları çevrene toplaman zor olmadı. Ölümsüzleştiğinden sonra partimizin
yaptığı açıklamada senin de, tıpkı Habip ve Ümit yoldaşlar gibi, partinin
direnişçi kimliğini temsil ettiğin ve bunu özümsediğin vurgulandı. Herşeyi
parti ve devrim davası için göze alman ve sonuçta en önlerde tereddütsüz
bedenini ölüme yatırmanla, seni bu sarsılmaz dava bilinciyle daha iyi
tanıdık. Senin için herşey parti ve devrim davası içindi. Senin için yaşamak,
yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını
savunmak için yaşamak ve direnmekti. Bu idealler uğruna yiğitçe direnmesini
öğreneceğiz senden ve sizlerden. Sizlerin bu destansı direnişi dışarıda da işçi ve emekçilerde saygı
uyandırıyor. Nitekim 1 Mayısta ülkenin pek çok yerinde hücre karşıtı
sloganlar mitinglere damgasını vurmuş oldu. İşçiler ve emekçiler, gençler
ve siyasi partiler, kendi talepleriyle hücre karşıtı sloganları birleştirdiler.
Seni, çok sınırlı olan görüşmelerimiz üzerinden anlatmaya çalıştım.
Tabii ki bu çok sınırlı olacaktır. Ama önemli olan seni, siz yiğit öncülerimizi
yaşamı köleleştirilen milyonlarca işçi ve emekçiye anlatabilmektir.
Biz genç komünistler de sizlerin yarattığı değerleri, somutta Partinin
direnişçi kimliğini özümseyerek, sizlere layık olmaya çalışacağız. Devrettiğiniz
bayrak şimdi bizim ellerimizdedir. Sizlerin de bizlerden beklediği budur.
Son olarak partimizin ilk kadın şehidi olarak senin ve diğer siper yoldaşlarının
önünde saygıyla eğiliyoruz. Herşey Parti ve devrim davası için! Bir işçi yoldaşın...
İnancı da yakabilir mi ateşleriniz?
B. Oran/14 Nisan 2001 |
|||||