ARSIVANA SAYFA
 
03 Mart '01
SAYI: 09
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Saldırıya karşı işçi-emekçi barikatı!..
Birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Krizin faturasını sahiplerine ödetelim!
Sermayenin istikrar programı çöktü! Altında kim kalacak?
Asker yoksullukla neden ilgilenir?
Kula Mensucat işçileri direnişte!
Sümerbank işçilerinden coşkulu ve kararlı eylem
Kamu emekçileri hareketi
8 Mart özgürlük ve eşitlik için mücadele çağrısıdır!
Kadınların kurtuluşu kadın ve erkek işçilerin ortak eseri olacaktır!..
Yakılmak istenen gelecek özlemidir
Sosyalizm ve kadın sorunu
Dünyada güncel durum/3
Clara Zetkin'in anısına/N. Krupskaya
Gençlik
Kurtköy'de emekçilerin yaşamı üzerinden kirli rant oyunları
Diyarbakır üzerinden oynanan oyunlar
Günün yurtseverlik görevi ve sorumluluğu/ PKK-DÇS
Burdur davası: Mahkeme devletin yargılandığı bir kürsüye dönüştürüldü
Ölüm Orucu Direnişi'nin gücüyle hücreleri yıkacağız!
Direnişçilerin kaleminden
Atılcan Saday'ın annesinden "İnsan'lara Mektup"
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

8 Mart ve Ölüm Orucu direnişi ruhuyla

Direnişçilere bin selam!

Öncelikle bayan yoldaşların ve diğer siper yoldaşlarının Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, 4 aydır sürdürülen SAG ve ÖO direnişi ruhuyla selamlıyorum.

Bu yılki 8 Mart’ın farklı bir anlamı var. Çünkü cezaevlerindeki kadın tutsaklar, erkek yoldaşlarıyla birlikte ölümüne bir direnişi sürdürüyorlar. Buca, Diyarbakır, Ümraniye, Ulucanlar, Burdur ve 19 Aralık cezaevleri katliamlarında kırımdan geçirildik, katledildik, türlü yöntemle tecavüze maruz kaldık, ama insanlık onurumuzu asla çiğnetmedik.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan protesto eylemlerinde kadınların ön saflarda olduğunu görüyoruz. Kendi ülkemizdeki eylemlerde, grevlerde, ya da Bergama köylülerinin topraklarını siyanürle zehirlemek isteyen emperyalistlere ve onun destekleyicisi sermaye devletine karşı mücadelelerinde de... TEKEL, Sümerbank gibi fabrikalarda ve daha birçok fabrikada kararlı bir duruş sergilemektedirler.

Sermaye devletinin saldırıları aynı şekilde devam ediyor. Son yaşanan kriz sistemin temelinin nasıl çürük olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Krizin yükünün artık taşıyacak mecali kalmayan işçi ve emekçilere yükleneceği açıktır. Rahmi Koç’un oğlu geçen gün yaptığı konuşmada, “Bu ilacı içmek zorundalar, biz içirmek zorundayız” diyordu. Meclis is bayram öncesinden başlamak üzere bayram boyunca her gün gece 24’lere kadar çalışacak. Zira İMF’nin vereceği kredinin karşılığında bunu yapmaları gerekiyor.

Bugün direnişin 128. günü ve direniş hala bütün görkemiyle devam ediyor.

M.D./İstanbul



Bir Ölüm Orucu Direnişçisi’ne mektup...

“Tüm güzellikler ve umutlar
dünyayı yeniden yaratanlar içindir”

Sevgili yoldaş,

Bugün kitabevinden Kızıl Bayrak aldım. Son sayılarda yoldaşlardan gelen sağlık haberlerinin bulunduğu bölümler benim için öncelikli okunan sayfalar arasında yer alıyor. Sizlerin Ölüm Orucu’nda gösterdiğiniz güçlü iradenin bizlere güç kattığını belirtmek isterim.

Kızıl Bayrak’ı okumak için eve kadar sabredemedim. Neyse ki bindiğim otobüs boştu, otobüsün arka koltuklarından birisine oturdum, sayfaları hızla açtım. İlerleyen sayfalarda senin ve diğer yoldaşların yazılarını bir solukta okumak istedim, ama o anki zaman sınırlıydı. Senin resmini görünce dakikalarca yüzüne baktım, sanki resimde canlandın ve yanımda oturuyordun. O bir kaç dakika bana o kadar uzun geldi ki, aradaki zaman farkı yok olmuş, konuşmamıza bıraktığımz yerden devam ediyorduk. Bir süre sonra kendime geldim. Otobüs kalabalıklaşmaya başlayınca sayfaları bir bir kapatmak zorunda kaldım. Sağlık durumunun iyi olduğu yönünde yoldaşlardan haberler alıyorum. Resmin ve yazın beni çok mutlu etti. Benim bu mektubum umarım eline tez zamanda geçer. Neden bu kadar geç mektup yazdığım konusunda kendimi defalarca eleştirdim.

Tüm sadeliğinle gülümseyen resmin güven veriyor. Yansıyan senin güvenin ve inancındır. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Ama karşımda resminde, sanki daha dün birbirimize “hoşçakal, tekrar görüşmek üzere” demiş gibiyiz. Sen bana, ben sana gülümsüyoruz. Karşılıklı merhabamızı dost sıcaklığında iletiyoruz. Tekrar karşı karşıya gelme mutluluğunu duyuyorum.

Yoldaş, hücrede gökyüzünü görebildiğini yazmışsın. Ne güzeldir gökyüzüne o koşullar içinde bakmak. İnsan neyi hayal etmez ki! Tüm güzellikler ve umutlar dünyayı yeniden yaratanlar içindir. Umutlarımızı da hücrelere kapatamazlar ya, düşüncelerimizi ve bilincimizi hücrelere kapatamadıkları gibi... Ölüm, onların anladığı bedensel ölüm değil benim bahsettiğim, umutların ölümüdür. Umutlar ve inançlar öldü mü, geriye çıplak bedenler kalır.

Bugün bir dosttan çok güzel türküler dinledim. Sazıyla söyledi, eşi de ona türkülerle eşlik etti. Harika bir ikiliydi. Türküleri dinlerken sizleri geçirdim içimden, sizler için dinledim. Her bir türkünün o anki durumda duygu yoğunluğunu yaşıyorsun. Türküler, yoksulları, acı çekenleri, direnenleri ne kadar güzel anlatıyor. Sayfalara sığmayan duygular dört dizelik türkünün sözlerinde bulunabiliyor.
Sevgili yoldaş, bu mektup ne zaman eline geçer bilmiyorum. Sizlerle bir yerlerde tekrar görüşmek üzere diyorum. Yüreklerimiz aynı inançla çarpıyor. Çarpacak da...

Yoldaşın D.



Ölüm Orucu direnişçisi Hatice Yürekli’ye mektup...

Zaferi hücre hücre eriyen bedenlerinizle kazanacağız!

Susan her yürekle kahrolsak bile
Aman vermez suskunluğa gönlümüz
Semah döneriz turnalar gibi
Dökülsün kanatlarımız
Üşümek ne ki!
(Öner Yağcı’nın Turnalar adlı romanından...)

Sevgilerimle merhaba Hatice yoldaş,

Sana ve diğer yoldaşlara uzun süredir yazmayı düşünüyordum. Yazmaya kalkıştığım zaman her defasında öylece durup kalıyordum. Belki de sözcüklerle düşüncelerimi tam olarak anlatamayacağımdan, paylaşamayacağımdan dolayı olmalı. Daha sonra bunun yanlış olduğunu gördüm. Ve paylaşmalıyım, yazmalıyım dedim.

Kendimi bir-iki anıyla hatırlatayım sana. Hiç unutamadığım, gözlerimin önünde hala taptaze canlanan anı şu. Seninle son ayrıldığımızda sohbet ederken yaşımı sormuştun. Söylediğimde gözlerin parlamış, çok gururlanmıştın. Herhalde o an genç insanlarla çoğalacağız diye düşündün. İlk karşılaştığımızda insanda korkunç güzel duygular bırakan bir sıcaklıktı seninki. Genel olarak sonuçta hepimiz öyleyizdir. Ama senin bu yönün hemen göze çarpıyor. En çok da bizim eve geldiğin gün olmayışıma üzülmüştüm. Bu kadarı yeter, şimdi bu anıları canlandırmanın zamanı değil. Hepiniz zaten yüreklerimizin en derinliklerindesiniz.

Yürekli yoldaş, Hatice yoldaş,

Katliamın üzerinde fazla durmayacağım, asıl sizin hayranlık verici direnişiniz önemli. Operasyon Ulucanlar’da biraz daha kolay oldu, ama size boyun eğdiremediler. Evet bugün birçok devrimciyi hücrelere attılar, ama hiçbir şeyi çözemediler. Direniş dalga dalga yayıldı. En önemlisi, sizler bu geleneği en üst düzeye çıkarttınız. 28 yürekli, onurlu insan katledildi. “Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz” dediniz, sözünüzü tuttunuz.

Biz bu bilinci kuşanarak, işçilere ve emekçilere bunu anlatıyoruz. Bunun zaten yabancısı değiller, her gün alınterini akıtarak, hayvanca koşullar altında çalıştırılarak bunu görüyorlar.

Sevgili yoldaş, aslında yazılacak çok şey var. Ama bu mektubun eline ulaşıp ulaşmayacağını bile bilmiyorum. Bunun için sınırlı tutuyorum. Biz genç devrimciler, sizlerin yarattığı değerleri ve gelenekleri sahiplenip sizlerin yerlerini dolduracağız. Bugün direnişinizin 103. günündeyiz. Geçen gün seninle bir başka yoldaşın durumunun kötüleştiği haberi çıkmıştı. Duygusal olmanın zamanı değil diyeceksin, eminim. Tabii ki bu böyle. Zaferi hep birlikte, sizlerin parça parça eriyen bedenlerinizle kazanacağız. Bu zor sürecin bir bedeli bu. Geriye bıraktığınız değerleri bizler, işçiler-emekçiler yaşatacağız. Bu sizlere karşı, tarihimize karşı görevimizdir.

Mektubumu burada noktalarken, hoşçakal diyorum. Oradaki yoldaşları, dostları aynı duygularla selamlıyorum. Seni yoldaşça kucaklıyorum. Böyle dağınık yazdığım için kusura bakma. Yeni şafaklarda omuz omuza olmak ümidiyle. Sana şiir gönderiyorum.

Genç bir yoldaşın
28 Ocak 2001