Krizin faturasını sahiplerine ödetelim!
İMF-TÜSİAD saldırı programının faturası tümüyle işçilere ve emekçilere yüklenmiştir. Banka hortumcularına aktarılan trilyonlarca liranın ve Kasımda yaşanan borsa krizinin ardından hükümet ve cumhurbaşkanı arasındaki dalaşma yeni bir krizin önünü açmıştır. Bu kriz halen uygulanmakta olan IMF-TÜSİAD programının sonucudur. Bir günde borsadan milyarlarca dolar dışarı kaçtı. Türk Lirası anında % 40lara yaklaşan değer kaybına uğradı, dolar bir milyon TLye yükseldi. Her vatandaş bu krizin faturası olarak devlete 600 dolar ödeyecek diye kendileri söylüyorlar. Gerçekte ödenecek olan fatura 600 dolardan da fazla.
Faturayı yine bize ödetmek istiyorlar
Yaşanan kriz ne kadar büyük olursa olsun, olan sonuçta yine işçi ve emekçilere oluyor. Yani fatura yine bizim sırtımıza yüklenecek. Ecevit hükümetinin işbaşına gelir gelmez yaptıklarını kısaca hatırlayalım:
-Mezarda emeklilik
- Uluslararası tahkim yasası
-SSKnın hızla bitirilmek istenmesi
-Özelleştirme talanına hız
-Taşeronlaştırma, tensikatlar, çığ gibi büyüyen işsizlik
-Peş peşe süreklileşen zamlar
-Eriyip buharlaşan sefalet ücretleri
-Gasp edilen sosyal haklar, dizginsiz sömürü
-Ülke birikimlerinin emperyalistlere peşkeş çekilmesi
-İşsizlik sigortası adı altında yeni bir soygun
-Zorunlu tasarrufların gasp edilmesi
Tüm bu icraatlar yalnızca uygulanmakta olan sosyal yıkım programının bazı unsurları. Büyük depremin ardından gelen yardımların iç edilmesi ve deprem yaralarının halen sarılmamış olması da cabası.
Başbakan Ecevitin uygulayıp övündüğü icraatlar işte bunlar!
Boyun eğen bir toplum istiyorlar
İşin bir başka yönü de var. Beyinlerimiz zehirlenerek ve uyuşturularak, yalan ve ikiyüzlülükle üzerini örtmeye çalıştıkları cezaevleri katliamı...
Devrimcileri, komünistleri, kardeş bir halkı yıllarca zulüm ve katliamdan geçiren bu rejimdir. Hakkını arayan işçi, emekçi ve öğrenciyi gözaltı, tutuklama vs. saldırılarla tehdit eden, her hak ve özgürlük istemini cop ve dipçikle bastırmak isteyen bu rejimdir. Mücadele ve bedellerle kazandığımız hakları gasp eden, gençlerimizin geleceğini karartan, insanı insanlığından eden, bütün değerleri yozlaştırıp yok eden yine bu rejimdir
Bunun içindir ki, bu düzene ve onun kanlı diktatörlüğüne karşı daha iyi bir gelecek için mücadele eden, toplumun ve sınıfımızın bilinçli insanları olan komünistlere ve devrimcilere acımasız saldırılar yöneltilmektedir. F tipi hücre cezaevlerini, birer işkencehane olan bu tecrit ve izolasyon kamplarını devrimci tutsaklara dayatmaları bunun içindir. Ama devletin asıl amacı, bundan da öteyedir; işçi ve emekçilere, toplumun ezilen bütün kesimlerine hücre tipi yaşamı dayatmaktır asıl amaç. Asıl amaç; fabrikalarda hak gasplarına karşı sesini soluğunu çıkarmayan, boyun eğen, kendi gücünü göremeyen, buna güvenmeyen bir işçi sınıfı yaratmaktır. Toplumun emeğiyle geçinen her kesimini edilgenleştirip köleleştirmektir.
Hak alıcı militan bir mücadele yolu!
F tipi saldırısının kendi yaşamımızla olan bağını kurmak zorundayız. Uygulanan bu saldırıların hepsi bir bütündür. Söz konusu olan işçi ve emekçilerin 200 yıllık hak ve kazanımlarıdır. Sınıf kardeşlerimizin onlarca yıllık mücadeleyle ve büyük bedeller ödeyerek bizlere bıraktığı kazanımlardır. İşçi sınıfı ve emekçiler olarak bu saldırılara karşı birleşik bir mücadele vermemiz zorunludur.
İlk olarak sorumlusu olmadığımız krizlerin faturasını reddetmeliyiz. Krizlerin faturasını sahipleri ödesin.
Önümüz bahar, gündemimizde 8 Mart!
Önümüz bahar. Bu baharı mücadele ruhuyla donanmış, kazanımlarla taçlanmış bir bahara çevirmek bizlerin elinde. 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü. 8 Mart 1886da ABDde 40 bin dokumacı kadın 8 saatlik işgünü, sigorta, sendika hakkı için direnişe geçmiş, kapitalist patronlar ise direnişi kırmak için fabrikayı ateşe vermişlerdir. Dişe diş militan bir mücadele yaşanmıştır. Yıllar sonra 1910da uluslararası işçi hareketinin temsilcileri tarafından 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmiş ve bu daha sonra bütün dünyaya malolmuştur.
8 Martı yaşatmak, işçi ve emekçi kadınlar olarak mücadeleye atılmak, erkek sınıf kardeşlerimizi de aramıza katmak, bugün daha çok önem kazanıyor. 8 Martta erkek sınıf kardeşlerimizle birlikte alanlara akmalıyız.
12 Mart Gazi Direnişinin yıldönümü. Gaziyi unutturmamak ve hesap sormak yine bizim görevimizdir.
21 Mart, Newroz kutlamalarıyla, devletin nevruzlaştırmasının boşa çıkarıldığı ve Dehaklardan özgürlüğümüzü almak için alanlara çıktığımız bir gün olmalıdır.
Ve 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü.
Acil taleplerden hareketle
devrim mücadelesini yükseltelim!
Tüm bu günleri, sadece birer güne sığdırmak değil ama o günlere hazırlıklı olarak bir sonraki döneme daha örgütlü, daha militan mücadeleyle yürümek izlememiz gereken tek yoldur.
Güncel taleplerimiz şunlar olmalıdır:
- Zorunlu mesailere, sefalet ücretlerine, sigortasız, sendikasız çalışmaya hayır! Tüm çalışanlara genel sigorta!
- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
- 7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!
- İnsanca yaşama ve çalışma koşulları!
- Herkese parasız eğitim ve sağlık hizmeti!
- Krizin faturasını kapitalistler ödesin!
Soygun, sefalet ve terör politikalarını
alanlarda parçalayalım!
Direniş ateşini sokaklarda yakalım!
İşçiler, emekçiler, gençler;
Milyonların emeği üzerinden lüks içinde yaşayanların işçilerin emekçilerin ekmeğinden çalarak, devrimcileri katlederek sağlamaya çalıştıkları istikrar programı bozuldu.
Türkiye'nin çürümüş, çeteleşmiş, yolsuzluğun ve hırsızlığın diz boyu olduğu ekonomisi yeni bir kriz batağıyla yüzyüze. Sermayenin daha çok kâr hırsının ürünü olan ekonomik krizi düze çıkarabilmek için yeni IMF programlarıyla faturayı işçilere emekçilere kesiyorlar. Sendikasız sigortasız, sefalet ücretleriyle çalışmaya mahkum edilen milyonlar son krizle bir kez daha yoksullaştılar. Bir avuç sermayedarın rahat yaşamının faturasını ödeyen bizler ise, soygunun, talanın ve terörün bir kat daha artacağı günlere giriyoruz. Sermayenin sözcüsü İMF-TÜSİAD hükümeti bir yandan emekçileri inim inim inletecek yeni istikrar programını uygulamaya başlıyor. Diğer yandan da emperyalizme uşaklığını sürdürüyor. Ve İncirlik'ten kalkan uçaklar Irak'ın üzerine ölüm kusuyor.
Yok etme ve katletme geleneğini doğasında taşıyan düzenin yeni İMF reçetesi işsizlik, zamlar, özelleştirmelerin hızlanması demektir. Ve doğacak toplumsal muhalefeti baskı ve terör politikalarıyla bastırmaya çalışacakları günlerle karşılaşacağız.
İşte 4 ay önce öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz diyenler, tüm bunlara dur diyen işçiler, emekçiler, öğrencilerdir. İşçilerin-emekçilerin sermayeye karşı dur demesinden korkanlar daha da zorbalaşıyorlar. İşte bu yüzden sınıfsız sömürüsüz bir dünya için mücadele eden devrimci tutsakları katlediyor, ölüm hücrelerine koymaya çalışıyorlar. Ve biz işçi-emekçilerin öfkesinin önüne geçebilmek için öncülerimiz olan devrimcilere saldırıyorlar. Direnişin gücüyle ölümüne direnenler, zafer kazanıldığında dahi kalıcı hastalıklarla yüzyüze kalacaklar. Ama onlar devrime ve sosyalizme olan inaçlarıyla hücreleri yıkmakta kararlılar.
Onlar katliamlara, kirli medyanın iğrenç yalanlarına karşın hücreleri bedenleriyle yıkmakta olan karalılıklarını sürdürüyorlar. Şimdi tüm bunlara karşı insanca bir yaşam mücadelesi için alanlara çıkmanın, onurumuz olan devrimci tutsakların direniş ateşini dışarıda yakmanın zamanıdır. Susmak onaylamak, daha çok baskı altında ezilmek ve yeni katliamlara izin vermek demektir.
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!
Mamak Ölüm Orucuyla Dayanışma Komitesi
|