ARSIVANA SAYFA
 
03 Mart '01
SAYI: 09
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Saldırıya karşı işçi-emekçi barikatı!..
Birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Krizin faturasını sahiplerine ödetelim!
Sermayenin istikrar programı çöktü! Altında kim kalacak?
Asker yoksullukla neden ilgilenir?
Kula Mensucat işçileri direnişte!
Sümerbank işçilerinden coşkulu ve kararlı eylem
Kamu emekçileri hareketi
8 Mart özgürlük ve eşitlik için mücadele çağrısıdır!
Kadınların kurtuluşu kadın ve erkek işçilerin ortak eseri olacaktır!..
Yakılmak istenen gelecek özlemidir
Sosyalizm ve kadın sorunu
Dünyada güncel durum/3
Clara Zetkin'in anısına/N. Krupskaya
Gençlik
Kurtköy'de emekçilerin yaşamı üzerinden kirli rant oyunları
Diyarbakır üzerinden oynanan oyunlar
Günün yurtseverlik görevi ve sorumluluğu/ PKK-DÇS
Burdur davası: Mahkeme devletin yargılandığı bir kürsüye dönüştürüldü
Ölüm Orucu Direnişi'nin gücüyle hücreleri yıkacağız!
Direnişçilerin kaleminden
Atılcan Saday'ın annesinden "İnsan'lara Mektup"
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın





 
 

Atılcan SADAY’ın annesinden “İnsan’lara Mektup”:

Ya insanca, onurlu bir yaşam; ya ölüm!...

“Bunca çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa ve sefalete, çetelerin gölgesinde yönetilmeye, ülkenin yabancılara peşkeş çekilmesine, hayatın hücreleştirilmesine razıysanız, yaşarken ölmüşsünüz demektir...”

“Merhaba, nasılsınız?” diye soramıyorum; çünkü çoğu insan bu dünyada bir biçimde veya birçok biçimde yaşamaya çalışıyor ve yaşıyorlar da. Ama dünyaya yük olarak, düşünmeden. Düşünse dünya ona yük olacak, sorumluluk duyacak. Onun için langur lungur şeylerle mutlu olup yaşayıp gidiyorlar.

Aslında ben de, acı çeksem de, yüreğim yansa da, istemeden yaşıyorum ve kendime şaşırıyorum. Şaşırmamın sebebi de şu; devlet bizleri öldürerek, kaybederek yönetmeye çalıştığını, yönettiğini sanıyor. Hepsi kendilerini kandırıyorlar bence.

Aydınlar, sanatçılar, yazarlar, çizerler, demokratik kitle örgütleri, basın, TV’ler, hepsi suskun! Birer “höt!” genelgesinden sonra hepsi suspus!

Bu kadar zulme, vahşiliğe, körlüğe, sağırlığa, vurdumduymazlığa, suskunluğa nasıl dayanıyorlar şaşırıyorum.

F tipi cezaevlerinde ve bütün cezaevlerinde, okuyan, düşünen, sorumluluk duyan gencecik, pırıl pırıl insanlar vahşice katlediliyorlar, işkence görüyorlar, tecavüze uğruyorlar ve yüzlercesinin her tarafları kırık, gözleri kör oldu; çok ağır yaralılar. Açlık Grevi ve Ölüm Orucu’ndalar. Tam 120 gündür bedenlerinden başka silahları yok onların zulme karşı koymak için.

Cezaevlerine konmuş, özgürlükleri ellerinden alınmış, alınıyor. Güya devletin emaneti altındalar. Emanete hıyanet edenlerin ellerindeler.

Bu insanlar cezaevinde bile olsa en temel insanlık onurundan ve insan haklarından asla vazgeçmezler. Ama canlarından vazgeçecekler.

İnsanı seven o pırıl pırıl gençler, yaşamı ve yaşamayı dışarıdaki insanlardan daha çok seviyorlar. Ölmek için değil, onurlu ve insanca yaşamak istedikleri için Ölüm Orucu’na girdiler.

Bunu anlamaya çalışın...

Bir insanın en temel anayasal hakkı olan ve her zaman her yerde yapabileceği bir basın açıklaması bile engelleniyor. Bunu yapan insanlara vahşice saldırılıyor.

...
Ben de bir tutuklunun, bir Ölüm Orucu grevcisinin annesiyim. Oğlum insanca ve onurlu bir yaşam için; tecrite ve izolasyona, yakılarak, parçalanarak, işkenceye, tecavüze, aşağılanmaya karşı çıktığı için Açlık Grevi’ni Ölüm Orucu’na çevirdi. Canından başka silahı yok elinde. Olmadı da. Silahtan nefret eder.

Benim oğlum gibi yüzlerce okuyup düşünen, sorumluluk duyan, insanı ve yaşamı seven pırıl pırıl genç insanlar Açlık Grevi ve Ölüm Orucu’ndalar. Tam 120 gündür. F tiplerinde ve başka cezaevlerinde. Bu ne sabır, bu ne azim yarabbi!

Ya insanca, onurlu bir yaşam; ya ölüm!...

Cezaevlerinden toplu ölümler olursa medyaya malzeme çıkacak, bire bin katarak, yasakçıların istediği yönde ekranlara kurulacaklar. Av bulmuş yırtıcı kuşlar gibi.

Aydınlar, yazarlar, çizerler, sanatçılar, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum, yönetenler ve “ben insanım” diyen herkes yemeklerini yerken TV’lerde bu haberleri seyredecekler. Mideleri bu haberleri sindirecek mi? Uykularını rahat uyuyabilecekler mi?

İçerdeki gençler gökteki ay’la güneşi istemediler. Sadece insanca yaşamak için yasal ve hukuksal haklarını istediller. Bu çözümsüzlük niye? Deniz Gezmişler’de olduğu gibi 20 yıl sonra “onlar iyi çocuklardı” diye pişmanlık duyulmasın!.. Cezaevlerinde tecrite, izolasyona, işkenceye hemen şimdi çözüm bekliyorum.

Bunca çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa ve sefalete, çetelerin gölgesinde yönetilmeye, ülkenin yabancılara peşkeş çekilmesine, hayatın hücreleştirilmesine razıysanız yaşarken ölmüşsünüz demektir.

Fadime SADAY
Sincan F Tipi hücrelerindeki
Ölüm Orucu Direnişçisi Atılcan SADAY’ın annesi

(Mahir Sayın’ın Yeni Gündem gazetesindeki köşesinde yayınlanmıştır. Başlıklar tarafımızdan konulmuştur./Kızıl Bayrak)



Tekirdağ F Tipi Cezaevi
işkence iddiaları ile açıldı

Bugün 133. gün.

Tam 133 gündür, tutuklu ve hükümlüler Ölüm Orucu’nda.

Tutuklular adım adım ölüme yaklaşıyor... Yetkililer ise duyarsız, adeta ölümleri onaylarcasına.

Kamuoyunun ve tutukluların yoğun tepkilerine ve eylemlerine rağmen tecrit, izolasyon ve kişiliksizleştirmeyi amaçlayan F tipi cezaevlerini hayata geçirmek amacıyla yapılan operasyonun 32 kişinin ölümüne ve yüzlerce tutuklunun yaralanmasına neden olmasına rağmen, yeni F tipi cezaevleri açılmaya ve tecrit politikalarında ısrara devam ediliyor.

Mevcut durumun değiştirilmesi bir tarafa, yeni F tipleri yaşama sokulmaktadır. Değişik cezaevlerinden 23 Şubat 2001 tarihinde Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne sevklerde işkence iddiaları ve dayak, kötü muamele, onur kırıcı arama, falaka, sayım nizamı, sayımlarda askeri komutlarla hitap etme ve aynı şekilde cevap alma isteği ile tutuklulara asker olma ve asker gibi davranma dayatma iddiaları gündeme gelmiştir. Yaptırım iddiaları söz konusu olmuştur. Ki bu iddialarla ilgili, derneğimize başvuruda bulunan ailelerin başvuruları da mevcuttur.

Tutuklu-hükümlü ailelerinin yakınlarıyla yaptıkları görüşmeler sonucu, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeki uygulamalarla ilgili aktardıkları bilgiler şöyledir:

Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne getirilen tutukluların zorla saçları kesilmeye çalışılmış, buna direnen tutuklular ise çırılçıplak soyularak dövülmüşlerdir. Hazırola geçerek “Buradayım” komutuyla sayım almaya çalışan idare, tutukluların bu uygulamaya direnmesi üzerine işkence yapmıştır, falakaya yatırmıştır.

Her sayımda tutuklulara dayak atılmaktadır. Ölüm Orucu’nda olan birçok tutuklunun durumu bu nedenle ağırlaşmıştır.

Sevk sonrası tutuklulara iki gün şeker verilmemiştir. Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde resmiyete dökülmeyen disiplin cezaları uygulanmaktadır.

Dilekçe yasağı dolayısıyla tutuklular kendilerine yapılan işkencelere dair hiçbir kuruma dilekçe verememektedirler. Kantin yasağından dolayı Ölüm Orucu’nda ve Açlık Grevi’nde olan tutuklular çeşme suyu içmektedirler ve idare üç tutukluya ancak 250 gram şeker vermektedir. Yine B1 vitamini alan Ölüm Orucu’ndaki tutuklulara B1 vitamini verilmemektedir. Bugüne kadar hiçbir doktor sağlık kontrolü için gelmemiştir.

Görüş 1 saat olarak gösterilse de idarenin keyfiyetine bağlıdır. Arama sırasında geçirilen süre görüş süresinden kesilmektedir. Telefonla yapılan görüşmeler keyfi bir biçimde kesilmektedir.

Yine ziyaretçilerin hemen 2-3 adım arkasında gardiyanlar görüşmeleri dinlemekte ve yandaki hücrenin yanına yaklaşma durumunda dahi görüşün kesilmesiyle tehdit edilmektedirler.

Aileler tarafından derneğimize yapılan başvurulardan anlaşılacağı gibi Tekirdağ F Fipi Cezaevi’nde tecrit, izolasyon ve işkence devam etmektedir.

Bizler insan hakları savunucuları olarak bir kez daha tekrarlıyoruz; F tipi cezaevlerinde uygulanan tecrit ve izolasyon politikalarına ve Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklulara yapıldığı iddia edilen işkencelere son verilmelidir.

Tecrite, izolasyona hayır!
İşkenceye son!

İnsan Hakları Derneği
1 Mart ‘01



Tutsak anaları
Tekirdağ F Tipi işkencehanesini anlattı

23 Şubat’ta Gebze Cezaevi’ndeki devrimci tutsaklar 19 Aralık katliamında olduğu gibi, zorla, yeni açılan Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne götürüldüler.

Sabah erken saatlerde “A Takımı” denen özel eğitilmiş işkenceciler koğuşlara zorla girererek, erkek tutsaklardan isimleri belirlenenler alınıp Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne götürülmüştür. Ve burada günlerce her türlü psikolojik ve fiziki işkence yapılmıştır. Ayrıca Kandıra ve Kartal’dan da buraya 70’e yakın tutsağın götürüldüğü açıklandı. İlk girişte saç-sakal traşı dayatılmış ve kabul etmedikleri için çırılçıplak soyularak dövülmüş ve falakaya yatırılmışlardır. Sonrasında da aynı işkence konuldukları hücrelerde devam etmiştir. Konuyla ilgili İHD İstanbul Şubesi’nde açıklama yapan ailelerin anlatımı durumun vahametini ortaya koyuyor. Ölüm Orucu’nda olanlar da dahil hiçbir tutsağın su, şeker, tuz vb. ihtiyaçları karşılanmıyor. Kaloriferler yanmadığı için kat kat giyiniyorlar. Her yer rutubetli ve hiç havalandırılmıyor.

Söz alan ailelerden birisi, devletin yok etme politikasının tüm hızıyla sürdüğünü ve herkesi birbirinden soyutlamaya çalıştıklarını belirtti. Herkesin ölümleri beklediğini ve yaşanacak ölümlerden herkesin sorumlu olacağını ekledi.

Bir ana da bugün oğlunun doğum günü olduğunu söyledi. Ona aldığı karanfilleri gelinine verdi. “Şeker bayramında bize çocuklarımızın tabutunu verdiler. Şimdi Kurban bayramı geldi. Aynı zulüm, işkence ve baskıya devam ediyorlar. Çünkü bu düzen baştan bozuk. Ve yıkılmadıkça bu yaşadıklarımız son bulmayacak” dedi.

Bekir Balyemez’in annesi Sebahat ana ise; “Oğlum 8 yıldır cezaevinde katliamlardan geçiyor. Ama ilk defa O’nu bu kadar kötü gördüm. Ama o yine dimdik geldi. Yine çok güzeldi, çok yakışıklıydı. Orada hiçbir can güvenlikleri yok. Bu yaşananlara duyarlı olmanızı istiyorum” dedi.

Ayrıca DHKP-C davasından tutuklu Erol adında bir tutsağın işkenceyi protesto etmek için kendisini yaktığı, ancak kendisinden bir bilgi alınamadığı açıklandı. Görüşe girerken ailelere yoğun bir baskı yapıldığı ve onur kırıcı aramalara zorlandıkları söylendi.

Tüm bu vahşete rağmen tutsakların morallerinin iyi olduğunu ve sürekli sloganlar atarak direndiklerini söyleyen aileler Adalet Bakanı’nı, bir kez daha uyardılar ve “Ölümler olmadan çocuklarımızın talepleri kabul edilsin” dediler.