Almanyada yabancı düşmanlığı ve ırkçılık
hangi ihtiyacın ürünü?
Yaklaşık 6 aydır Alman burjuva basınında ırkçı-faşist saldırılar ve NPDnin (Alman Milliyetçi Parti) kapatılması ile ilgili tartışmalar sürüyor. İki Almanyanın birleşmesi üzerinden 10 yıl geçti. 3 Ekim 90 tarihinden (birleşmeden) bu yana, faşist saldırılar sonucu yaşamını yitiren yaklaşık 73 kişi, Almanyanın yabancılar politikasını açık ve net bir şekilde ortaya seriyor. İnsan hakları, can güvenliği, demokrasi gibi argümanları dilinden eksik etmeyen Alman devleti, 73 kişinin 10 yılda sağcılar tarafından öldürülmesini nasıl açıklayabilir?
İhtiyaç duyduğunda faşist kurumları ortaya süren, sonra da büyük bir pişkinlikle televizyonlarda Almanya yabancılar için en güvenilr ülkedir naraları atan yöneticileriyle bugünün büyük Almanyası, Nazi döneminin ırkçı faşist zihniyetini derinden derine taşıyor. Sanki bu saldırılar yeni yaşanıyormuş gibi, şu sıralar ikiyüzlülükle bu tür sahte tepkiler ortaya konuluyor.
Özellikle bilgisayar alanında uzmanlaşmış yabancı iş gücüne ihtiyaç duyduğu bir dönemde NPDnin kapatılmasından dem vuruyor ve böylelikle kendi imajını ve itibarını kurtarmaya çalışıyor.
Dünya çapında işsizliğin ve yoksulluğun arttığı, sosyal hakların yağmalandığı ama aynı zamanda dünya çapında bir hareketliliğin yaşandığı ve sınıf mücadelesinin keskinleştiği bir dönemden geçiyoruz. Bundan dolayıdır ki kapitalist düzen saldırılarını pervasızca sürdürüyor.
Almanyada dipten dibe resmi çevrelerce koltuklanan yabancı düşmanlığı ve buna eşlik eden faşist saldırılar da bundan ayrı değildir. Böyle bir dönemde, Alman tekelci burjuvazisi yabancı düşmanlığını kışkırtarak ve böylelikle yerli ve yabancı işçilerin birliğini engelleyerek, işçi ve emekçilerin düzene karşı hoşnutsuzluğunu saptırmaya, karşı karşıya bulunduğu sorunları hafifletmeye çalışıyor.
S. Bahar/Almanya
Yunanistanda genel grev
Dünyanın birçok ülkesinde öfke sokağa taşıyor...
Yunanistanda hükümetin işçi ve emekçilerin iktisadi ve sosyal haklarını tırpanlamaya yönelik hazırlıkları, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından 11 Ekimde yapılan genel grevle cevaplandı. Yunan İşçi Sendikaları Konfedarasyonu (GSEE) ve Devlet Memurları Sendikasının (ADEDY) ilan ettiği 24 saatlik uyarı amaçlı genel grev, işçi ve emekçilerin yüksek katılımıyla gerçekleştirildi. Ülkede hayat dururken, sendika konfedarasyonları talepleri kabul edilmediği taktirde eylemlerine devam edeceklerini duyurdular.
Genel greve; halk otobüsleri ve troleybüsler, metro, devlet demir yolları ve hava işletmesinde çalışanlar; banka ve kamu işçileri, devlet hastaneleri personeli, öğretmenler, vergi daireleri ve gümrük memurları, sosyal sigorta çalışanları katıldılar. Yunanistan gazeteciler cemiyeti de genel grevi desteklemek için iş bıraktı.
Genel grevin başlıca talepleri ise şöyleydi:
Ücretler düşürülmeksizin haftalık çalışma saatlerinin 40tan 35 saate indirilmesi.
35 yıl çalışanlara yaş haddine bakılmaksızın emeklilik hakkının tanınması.
İşsizlik ücretinin, asgari ücretin %80 olması.
Genel grev üzerine açıklama yapan hükümet sözcüleri, grevin işçilerin en doğal hakkı olduğunu söylerken, saldırı programından ödün vermeyeceklerinin mesajını verdiler.
Avusturyada üniversiteli gençliğin
paralı eğitime hayır mitingi
Dünyanın birçok ülkesinde (kendilerine ister sosyalist maskesi takmış olsunlar, isterse faşist-muhafazakar) hükümetlerin ortak icraatları, İMF patentli istikrar programı adı altında yürüyen saldırıları hayata geçirmektir. Bu saldırıların ortak yönelimi ise aynı. Kamu harcamalarını kısmak adı altında sosya harcamaları budamak, ücretleri düşürmek, devlet kuruluşlarını özelleştirmek ve insani olan ne varsa hepsini ticarileştirmek. Tek merkezli bu saldırı programları tüm düzen partileri tarafından aynı kararlılıkla uygulanıyor.
Avusturyanın faşist-muhafazakar koalisyon hükümeti de istikrar programının gereklerini bir bir yerine getiriyor. Sürdürülen saldırıların yeni halkası, önümüzdeki yıldan itibaren üniversitelere harç zorunluluğunun getirilmesi oldu. Ancak bu saldırı, bu kez muhatapları tarafından eylemlilikle yanıtlandı.
Viyanada öğrenci derneklerinin düzenlediği protesto mitingine, yaklaşık 40 bin kişi katıldı. Eyleme üniversite öğrencileri yanında, üniversite rektörleri, öğretim görevlileri, liseliler ve öğrenci velileri de katılarak destek verdiler.
Viyanadaki çeşitli üniversitelerden gelen katılımcılar parlamento önünde toplandılar. Burada eğitimin paralı hale getirilmesini sloganlarla protesto ettikten sonra, şehir merkezine kadar yürüyerek trafiği felç ettiler.
Bu eylemi bir başlangıç olarak nitelemek gerekiyor. Çünkü İstikrar programını püskürtmek için daha çetin ve militan eylemlilikleri gerçekleştirmek bir zorunluluk olarak duruyor. Ancak istikrar programının şiddeti, hem mücadelenin şiddetlenmesini ve hem de toplumun farklı kesimlerinin bu mücadeleye katılmasını koşulluyor.
Berlinde ırkçılığa ve faşizme karşı yürüyüş
Belirli bir dönemdir gündeme oturan ırkçı-faşist saldırılar, Alman milliyetçi partisi NPDnin kapatılmasını gündeme getirdi. Bu konuda çeşitli partilerin Anayasa Mahkemesine verdiği başvuru dilekçelerini kısa sürede sonuca bağlanması bekleniyor.
Bu vesileyle, 7 Ekimde Almanyanın başkenti Berlinde 10 bine yakın insan ırkçılığa karşı birlikte mücadele şiarı altında ırkçılığa ve faşizme karşı bir gösteri düzenlediler.
Özellikle anti-faşist gençlerin yoğunlukta olduğu yürüyüşte, polisin tutumu her zaman olduğu gibi saldırgan ve provokatifti. Sınırdışı edilme hapishanesi önünde kitleye polis tarafından tazyikli su sıkıldı ve gözaltına almalar yaşandı. Daha sonra NPD merkez binası önünde toplanan kitle, ırkçılığa ve faşizme karşı sloganları hep bir ağızdan haykırdı. Polisin yeniden saldırısı sonucu 40a yakın insan gözaltına alındı. Polisin bu tutumu teşhir edilerek geri çekilmesi sağlandı. Miting alanında ise kitleye dönük konuşmalar coşkuyla karşılandı.
Yaklaşık 5 saat süren bu yürüyüş ve miting, Alman faşistlerine verilecek en anlamlı cevaptı. Faşist saldırılar ancak örgütlü bir mücadele ile geri püskürtülür!
|