ABDnin Ermeni soykırım kararı ve
Kafkasyada kirli oyunlar
ABD Temsilciler Meclisinin alt komisyonlarından Ermeni soykırımı karar tasarısının geçmesi ile birlikte ABDnin stratejik müttefiki olan Türkiyenin hükümeti, ordusu, medyası hop oturup hop kalkıyor. İşin çirkin yanı, bunların tümü de ABDye değil Ermenistana parmaklarını sallıyorlar. Yaptırım tehditleri, Ermenistan sınırında askeri tatbikatlar, TÜSİAD ve DİSK gibi işveren ve işçi kuruluşlarından kınama bildirileri birbirini izliyor. ABDye karşı yumuşak bir dil kullanılmaya dikkat edilirken Ermenistana salvo atışı yapılıyor. Konu MGKnın toplantısına da aynı çerçevede geldi. Dışişleri ve Genelkurmayın ortak hazırladığı eylem planı MGKda konuşuldu ve Ermenistana karşı sert, ABDye ise ılımlı önlemler alınması konusunda hükümete tavsiyelerde bulunuldu.
Peki ABD, Ortadoğu ve Kafkasyadaki en önemli iki müttefiğinden biri olan Türkiyeyi (diğeri İsrail) böylesine şirazesinden çıkaracak bir kararı niye kabul ediyor? Eğer ABDnin bölge politikalarını ve dönemsel gelişmeleri gözden geçirip konuyu bunun içinde yerine oturtmazsak, olayın arka planını anlamamız oldukça güçtür. ABDyi insan hakları savunucusu olarak ilan etmekten Genelkurmayı anti-emperyalist bir güç görmeye ya da Türkiye egemen sınıfları ya da yönetim mekanizması içinde çatlaklar aramaya kadar gidecek bir dizi hataya götürebilecek değerlendirmeler yapmak mümkündür.
Öncelikle güncel gelişmelere ve ABDnin bölge politikalarına kısaca bir göz atılım. ABD bugün dünyanın en büyük emperyalist gücü. Diğer emperyalist güçlerle çatışmaları SSCBnin dağılmasıyla birlikte arttı. SSCBnin yıkılmasıyla hızla emperyalist güçlere bağımlı hale gelen Rusya ile ABDnin ilişkileri ise ilk dönemdeki sıcaklığını kaybederek yeniden gerilimli hale gelmeye başladı. Ortadoğudaki egemenlik kavgasından Rusyanın önemli ölçüde çekilmesiyle ABD bölgede egemenliğini ilan etti. Şimdi ise gözlerini Kafkasyaya çevirmiş durumda. Ortadoğudan sonra ikinci önemli enerji kaynaklarına sahip bölge olan Kafkasya, ABD için sadece ekonomik açıdan değil, Avrasya egemenliği açısından da stratejik bir öneme sahip. Kafkasyadaki egemenlik çatışmalarının ise Ortadoğudan sert geçeceği söylenebilir. Rusyanın yeniden emperyalist hayaller beslemeye başladığı bir dönemde yanıbaşına yerleşmek, ne Kosovaya ne de Iraka çıkartma yapmaya benziyor. Bölgedeki bağımsız devletler üzerinde Rusya sadece siyasi bir etkiye sahip değil. Bizzat askeri varlığıyla yer alıyor.
Kafkasyada kirli oyunlar
ABDnin Kafkasyadaki emelleri için kullandığı temel yöntem halkları birbirine karşı kışkırtmak. Kafkasyadaki karmaşık etnik yapı bunu fazlasıyla olanaklı kılıyor. Balkanlarda yaşananların bir benzerinin bu bölgede de yürütülmekte olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim ABD, Türkiye gibi taşeronlarıyla birlikte yıllarca Bosna ve Kosovada kışkırtıcılık yaptı. İstihbarat örgütleri, provokatörleri, dinci milisleri bölgede at koşturdu. Sonuçta önce Bosna ardından Kosova yıkıcı savaşlar yaşadı. Ardından ABD ve BM bölgeye barış temsilcisi olarak çıktılar. Kışkırtıcı faaliyetler başarıya ulaştığında, sonuç bölgesel çatışmalar ve savaşlar olmaktadır.
ABDnin Kafkasya politikasındaki koçbaşı rolünü ise Türkiye üstlenmiş durumda. Bunun ilk ifadesi 2000 yılı başında Demirelin girişimleriyle oluşturulmaya çalışılan Kafkas paktı olmuştu. Türkiyenin planı Azerbaycan ve Gürcistanla bir pakt oluşturmaktı. Eğer Ermenistan bir takım sorunlarda farklı bir tutuma girerse, onun da alınması planlanıyordu. Ancak Rusyanın diplomatik atakları bu girişimi bozdu. Rusya, kendisi de bir Kafkas ülkesi olarak bu pakta sıcak baktığını söyledi. Bu usta manevrayla Türkiyenın küçük oyunları boşa düşürülmüş oldu.
ABDnin Ermenistan üzerine komploları da bugüne kadar başarıya ulaşmadı. Son olarak ABD tarafından tezgahlanan meclis baskını ile Ermenistan Başbakanı ve 10 meclis üyesi öldürüldü. Bu kanlı meclis baskını Devlet Başkanı Robert Koçaryanın gücünü azaltmadı, tersine artırdı. Hatta Koçaryan bu fırsattan yararlanarak iktidarını güçlendirdi ve Rusyayla daha sıcak ilişkiler geliştirdi. ABDde Ermeni soykırımı tasarısının çıkarıldığı günlerde ise, Putinle masaya oturup 21. Yüzyıl Stratejik Ortaklık deklerasyonu imzaladılar.
ABDdeki soykırım kararı ile
Ermenistanın ilişkileri
ABDnin Kafkasya politikaları ile Ermeni soykırımı kararı arasındaki ilişkiye geçmeden önce, Türk devleti tarafından çok sık kullanılan bir argümanı ele almakta fayda var. ABDdeki Ermeni soykırım tasarısı ile Ermenistan arasında bir ilişki var mıdır? ABD Temsilciler Meclisindeki kararlar üzerinde çeşitli lobilerin etkili olduğu, bunlardan birinin de Ermeni lobisi olduğu biliniyor. Ancak Ermeni lobisi ile Ermenistan arasında nasıl bir ilişki vardır? Türk devleti ve onun temsilciliğini yapanlar bu konuda hiçbir şey söylemiyorlar. Çünkü onlara göre Ermeni lobisi eşittir Ermenistan formülü hiçbir şey söylemeden kitleler tarafından kabul ediliyor. Halbuki Yahudi lobisi ile İsrail arasındaki ilişkiler çok güçlüyken, Ermeni lobisi sadece Ermeni diasporası (yurtdışındaki Ermeniler) üzerinde etkiye sahiptir. Ermenistan SSCBnin bir cumhuriyeti iken de bu lobi faaliyetini sürdürüyordu ve ABD yönetimi üzerinde belli bir etkisi vardı. Bu lobi gerçekte ABDdeki Ermeni kökenli burjuvaziden farklı bir şey değildir ve SSCB döneminde Ermenistanla ilişkisinden sözetmek zordur. Şimdi de çok farklı ilişkilerin olduğu söylenemez. Tersine, Ermeni lobisi Ermenistanı Rusyadan koparma çabasındayken, Ermenistan yönetimi ilişkilerini sıcaklaştırmaya çalışmaktadır. ABD emperyalizminin Ermenistana karşı çirkin oyunlarının bir parçası da Ermeni lobisidir. Bir taraftan ABD meclisinde karar çıkartıp Ermeni halkının ABDye yakınlaşması için çaba harcayan bu lobi, diğer taraftan kanlı Ermenistan komplolarının içinde yeralmaktadır.
Ermenistan bugün ABDde lobi faaliyeti yürütebilecek bir ekonomik güce sahip değildir. Lobi faaliyeti denilen şey, belli sermaye gruplarının stratejik-politik araştırma kuruluşları oluşturup, yayınlar, TV, okullar vb. yoluyla propaganda yapmak ve bir takım parlamenterleri satın alıp propaganda yaptırmaktır. Kaba bir biçimde çizmeye çalıştığımız bu lobi faaliyeti açıktır ki oldukça büyük harcamalar gerektirir. Ermenistan ise bugün ekonomik gücü oldukça zayıf ve ancak Rusya ile ilişkileri sayesinde ayakta durabilmektedir. Herhangi bir deniz bağlantısı yoktur. Karayolu ile İran, havayolu ile Türkiye üzerinden dış bağlantılarını kurabilmektedir. Türkiye gibi ekonomisi zayıf bir ülkenin uygulayacağı bir takım yaptırımlar bile Ermenistanı etkileyecektir. İkinci bir sınır kapısının açılması konusu bile Ermenistana karşı silah olarak kullanılabiliyorsa, bu ülke hangi güçle ABD gibi bir emperyalist ülkede lobi faaliyeti yürütecek.
Ermenistan ısrarla benim ABDnin kararıyla bir ilgim yok derken, üstelik buna ilişkin bir gösterge yokken Türkiyenin Genelkurmayı, MGKsı, hükümeti, medyası Ermenistana histerik bir şovenizmle saldırıyor.
ABD soykırım kararını neden
gündeme getiriyor?
Şimdi başta sorduğumuz soruya tekrar dönebiliriz. ABD Temsilciler Meclisi Ermeni soykırım kararını neden gündeme getirdi? Türkiye gibi önemli bir müttefiki rahatsız edecek böyle bir kararı ABD niye alsın? Ermenistan ile Türkiyeden daha ileri bir ilişki düzeyi yok. ABDnin insan hakları diye bir sorunu olduğunu da kimse iddia edemez. Yakındaki ABD seçimleri için bir malzeme olduğu düşüncesi ise olayın sadece bir yanını açıklamaya yetiyor. Önemli bir müttefiki rahatsız etme pahasına iç politika malzemesi yaratmak çok iyi bir tercih olmasa gerek. ABDnin Kürt sorunu, Kıbrıs gibi sorunlarda olduğu gibi bu konuda da farklı bir politik tutumunun olabileceğini düşünmek gerekiyor. Ama eğer müttefik dediğiniz tümüyle kişiliksizleşmiş, kölece bir bağımlılıkla ayaklarınıza kapanmışsa, bu büyük bir sorun olmaktan çıkacaktır.
Olayın ikinci yanı, yani dış politika boyutu ise kuşkusuz daha büyük önem taşıyor. ABDnin Ermeni ve Türk halkları arasında düşmanlık yaratma çabası, onun kışkırtıcı dış politikasının bir ürünüdür. Ermeni ve Kürtlere karşı şovenizmle zehirlenmiş bir toplumu kışkırtmak için daha uygun bir malzeme kolay kolay bulunamaz. Türkiyenin Ermenistana karşı saldırganlığı ise bölgedeki savaş kışkırtıcılığı rolünün bir gereğidir. Türkiye daha önce Azerbaycanda darbe tezgahlayarak Aliyevden petrol hisseleri koparmayı başarmıştı. Ermenistan saldırganlığının ne gibi sonuçlar yaratacağı ise önümüzdeki aylarda ortaya çıkacaktır. Ancak tam da bu süreçte Ermenistanın Rusya ile stratejik işbirliği anlaşması imzalaması tesadüf sayılmamalıdır. Türkiye, ABD tarafından hızla Kafkasyada bataklığa çekilmektedir.
ABDnin kriz ve kışkırtıcılık politikasına yukarda değinmiştik. Son on yılda bölgede yaşanan çatışmalara gözatacak olursak bunu açıkça görebiliriz. Körfez krizi, Suriye krizi, Yunanistanla gerginlik, Kosova gibi kriz ve çatışmaların hepsinde ABD emperyalizminin parmağı vardır. Bu bölgelerde bir vesileyle krizler yaratılmış ve hepsinde de ABD, barış elçiliğine soyunarak bölgeye yerleşmiştir. ABD, ekonomik gücü (özellikle petrol şirketleri) ile bölgeye yıllardır yerleşmiş olsa da askeri bir güce sahip değildir. Henüz bunu sağlayacak gelişmeler olmuş değil. Bütün kışkırtıcı politikaların bu tür hesapları da var kuşkusuz.
Bu kışkırtıcı politikalar Türkiyede doğal olarak ABDye de bir tepki geliştiriyor. Bunun yaratabileceği olumsuz sonuçlar kuşkusuz tekeller tarafından da bilinmektedir. En çok öne çıkarılan argüman ABD yönetimi ile Temsilciler Meclisi arasındaki farklılıktır. Buna göre ABD yönetimi tasarıya karşı, ama Temsilciler Meclisine bunu kabul ettiremiyor. Yani efendi iyi, ama onun etrafında bazı kötü adamlar var. Bu tür bir argümanın kimseyi ikna etmeyeceği açık. O halde tepkilerin bir kısmını da başka bir kanala akıtmak gerekiyor.
Genelkurmayın ABD karşıtlığı
ABDde soykırım tasarısı gündeme gelince Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu sert görünümlü bir çıkış yaptı. ABDnin kızılderilileri katletmiş olmasını kastederek önce siz kendi katliamlarınıza bakın dedi. Ama MGKdan çıkan eylem planında ABDye karşı ciddi bir yaptırım yok. Olmayacağı da gayet açık. Olan, sahtekarca bir tutumla, hem ABDye karşı çıkıyor görünmek, hem de yaltaklanmak.
Genelkurmayın bu kölece ABD bağımlılığına karşın Türkiyede bazı çevreler ordunun devrimci-ilerici özelliklerinden bahsedebiliyorlar. Gözlerimizin önünde ABDye köpekçe bir yaltaklanma yaşanırken bunu iddia edebilmek için beyinlerin dumura uğramış olması gerekir. Ne yazık ki bugün, bunu sağlayan bir etken var. Bu şovenizmdir. CHP-Cumhuriyet-Aydınlık çizgisi milliyetçi, ırkçı bir söylemle Türkiyedeki Türk olmayan milliyetlere karşı saldırgan bir propaganda yürütmektedir. Kürt halkının varlığı da yıllarca en çok bu kesim tarafından reddedildi. Kürt halkı ulusal bilincine varmaya başlayınca, yine en alçakça devlet projeleri bu kesim aracılığıyla devreye sokuldu. Şimdi de Ermenilere karşı şovenist saldırganlığın en çok bu kesim tarafından kışkırtıldığını görüyoruz.
Şovenizmi şirinleştirmek için öne çıkarılan Kemalist devrimcilik retoriği yukardaki tabloyu tamamlamaktadır. Sahte bir anti-emperyalizm anlayışı, Kemalist devrimciliğin şovenist içeriğini saklamak için kullanılan bir örtüdür.
Şovenist kimlik o denli güçlü bir biçimde bu çizgiye yedirilmiştir ki, 1.5 milyon Ermeninin kanlı şekilde sürgünü ve imhası gerçeği korkunç bir öfkeyle karşılanmaktadır. (Bu çizginin katliamı yapan İttihat ve Terakki geleneğinin devamı olması, en yaman katliam savunucularının bu kesimden çıkması, bir başka incelenmesi gereken yandır.) CHP etkisindeki DİSK yönetiminin işçi sınıfına yönelik birçok saldırıya ses çıkarmazken, alelacele Ermeni soykırımı tasarısını kınayan açıklama yapması da, bu şovenizmin sınıfa dönük tehlikelerini göstermektedir.
Kanlı haydut ABD hiçbir soykırımın
hesabını soramaz
ABD emperyalizmi Ermeni halkını düşündüğü, insan hakları savunucusu olduğu için bu soykırımı gündeme getirmiyor. Temsilciler Meclisi de, komisyonları da, yönetimi de ikiyüzlü bir politikanın temsilcisidir. ABDnin sahtekarlığına da, Ermeni halkına karşı şovenist saldırganlığa da işçi ve emekçiler karşı çıkmalıdır.
Ermeni halkı Osmanlı devleti tarafından kanlı bir katliama maruz kalmış, bugünkü Türkiye sınırları içinde ulusal varlığı eritilene kadar yediden yetmişe kırımdan geçirilmiştir. Ancak bu katliamların hesabını soracak olan, dünya halklarının kanlı katili ABD değildir, işçi sınıfı ve ezilen halklardır. ABDnin soykırımı gündeme getirmesi, yeni soykırımlar, yeni kanlı tezgahlar, yeni savaşlar içindir. Türk ordusu ise bu kanlı tezgahların taşeronluğunu yapmakta, yeni soykırımlara ne kadar istekli olduğunu göstermektedir. Bu kirli ve kanlı düzen kurumunu parçalamadan, işçi sınıfı ve emekçi kitleler yeni bir düzen kuramazlar. Devrim ve sosyalizm için verilen mücadele, aynı zamanda faşist orduyu parçalama ve etkisizleştirme mücadelesi olacaktır.
|