HADEP Ankara İl Örgütünün 4. Genel Kurulu...
Teslimiyet platformunun geldiği yer
HADEP Genel Kongresi süreci, il örgütlerinin genel kurullarını birbiri ardına yapmasıyla devam ediyor. Son olarak Ankara İl Örgütü 4. Olağan Genel Kurulunu yaptı.
HADEP Genel Kongresi, teslimiyet sürecinin temel bir basamağı olarak görülüyor. Bu nedenle kongre öncesi tüm hazırlıklar bu hedefe uygun biçimde titizlikle yerine getiriliyor. Hedef, HADEPin imajını değiştirmek ve bunun için HADEPi tepeden tırnağa revize etmek. Hedef bu olunca, genel kurullar da teslimiyet ruhu ve politikasının bu güncel gereği uyarınca biçimlendiriliyor. Yani geçmişten bugüne HADEPte ne kaldıysa silinip süpürülecek, teslimiyet sürecinin temel bir gereği de böylelikle yerine getirilmiş olacak.
HADEP Ankara 4. Olağan Genel Kurulu da bu hedef çerçevesinde gerçekleştirildi. Barış ve demokrasi üzerine bolca nutuk, iflas eden teslimiyet platformunun eski gerekçelerle yeniden parlatılması ve dünün devrimci değerlerine dolu dizgin bir saldırı... Bu, yapılan Genel Kurulun bir özetiydi. Yeniden parlatılmaya çalışılan teslimiyet platformunun gerçek anlamı ise, genel kurul boyunca yaşananlarda bile kendisini ele veriyordu. Örneğin, içerde barış ve demokrasi nutukları atılırken, salonun girişinde polis nüfus cüzdanları kontrol ediyor, sakıncalı il-ilçe nüfusuna kayıtlı olanları itirazsız gözaltına alıyordu.
Tüm bunlar yanında, teslimiyet sürecinin Kürt kitlelerinde yaratmış olduğu etkinin güncel durumu da yine Genel Kurul üzerinden izlenebilmekteydi.
Genel Kurul ve teslimiyetçi çizginin güncel politik yönelimi
Genel Kurulda yetkililer tarafından yapılan konuşmalar, HADEPi genel kurullarla amaçladıklarını net bir biçimde gösteriyordu. İlk hedeflenen, HADEPin imajını yenilemek için program ve tüzüğün yeni baştan oluşturulması. Bu yenilenme ile HADEP, Türkiye sorunlarına vakıf olan bir Türkiye partisi haline getirilecek. Yani temizliğe program ve tüzükten başlanarak, sermaye devletine teslimiyet yolunda önemli bir güvence daha verilmiş olunacak.
İkinci hedef ise, birinciye bağlı olarak, oluşturulacak Büyük Türkiye programına geniş bir toplumsal destek kazandırmak. Kongrede bunun için bir çalışma programı oluşturulacak. Yanısıra, partiler, sendikalar ve DKÖler ziyaret edilerek programa destek istenecek. Bunun ilk ayağı Genel Kurul süreciyle beraber atılmış bulunuyor. Teslimiyete geniş bir toplumsal destek yaratmak amacıyla kurdurulan Demokrasi Hareketi İnisiyatifi Genel Kongreyle beraber HADEP çatısına dahil olacak. Ankara Genel Kurulunda bu yönde belli mesajlar verildi.
Yapılan konuşmalar, bu iki temel hedefe bağlı bir biçimde özenle seçilmiş cümlelerden oluşuyordu. Genel Kurul açılış konuşması, Türkiyenin jeo-politik önemiyle başlayarak, Türkiyenin bu öneminden dolayı sürekli empreyalistlerin müdahalesine maruz kaldığı, emperyalistlerin 70li yıllardan beri solcu-milliyetçi, komünist-dinci, Alevi-Sünni ayırımıyla egemenlik sağlamaya çalıştığıyla devam etti. Teslimiyetçi platformlarını bir kez daha bu argümanlarla gerekçelendirmeye çalıştılar. Onlara göre PKK de emperyalistlerin oyununa gelmişti. Yine devrimciler 70lı yıllarda bu oyun yüzünden bir kardeş kavgasına girmişlerdi. Böylece toplumsal uzlaşma ve barış yokedilmişti. Yürütülen tüm mücadeleler ve savaş bu nedenle yanlış ve gereksizdi. Artık barışma ve bu yanlışın yolaçtığı yaraları sarma dönemiydi. Gönüllü yara sarıcı ve itfaiyeci HADEP bu dönemin partisiydi.
Konuşmalarda bu argümanlar yinelenip durdu. Tabii yanısıra devlete de sitem ediliyordu. Devlet uzatılan barış elini kucaklamalıydı. Ancak bu da devletin suçu değildi. Barışın iki düşmanı vardı; emperyalistler ve rantçılar! Omurgadan yoksun teslimiyetçiler aynı emperyalistlerden barış ve demokrasi dilenenlerin kendileri olduğunu ise unutmuşlardı.
Genel Kurul ve teslimiyetçi çizginin Kürt
halkı üzerinde yarattığı tahribat
Genel Kurul teslimiyetçi platformun Kürt halkı üzerinde yarattığı tahribatın güncel durumunu göstermesi açısından da dikkat çekiciydi. Bu, teslimiyet platformunun iflasının yarattığı inançsızlık ve bununla birlikte oluşan belirsizlik ortamıdır. Kürt halkı artık tesilmiyetçi platformun parlak sözlerinin arkasındaki yenilgi ve teslimiyeti az-çok görüyor. Bu, teslimiyetçi platforma karşı inançsızlığı besliyor. Ancak yine de bir belirsizlik atmosferi hakim. Teslimiyetçiler bu belirsizliği kendi yönlerinde değiştirmedikleri gibi, devrimci alternatif yoksunluğu da belirsizliği güçlendiriyor. Genel Kurul bu nedenle cansız ve ruhsuz bir havada geçmiş, parlak sözlere kitle karşılık vermemiştir. Bu, Kürt halkı içerisinde karamsarlığın boy vermekte olduğunu gösteriyor. Ve Kürt halkının geleceğe yönelik beklenti ve umutlarında bir çöküntüyü ifade ediyor. Eğer bu tablo ileriye doğru aşılmazsa, karamsarlık çürümeye varacaktır.
Genel Kurul iç örgütsel dinamiklerin tasfiyesinin nasıl ve ne düzeyde yürüdüğünü de açığa vurdu. Genel Başkan Turan Demirin konuşmasında aktarılan bir bilgiye göre; Ankara İl Örgütü İmralı duruşmaları sonrasında ya istifalarla ya da ihraçlarla tasfiye olmuş. Bunun üzerine il örgütü Genel Merkez tarafından atamayla yeniden oluşturulmuş.
Sonuç olarak; HADEP Ankara Genel Kurulu, tasfiyeci-teslimiyetçi platformun vardığı düzey ve yarattığı sonuçlar açısından bir ayna işlevi görmüş, aynı zamanda Kürt halkının devrimci önderlik ihtiyacını gözler önüne sermiştir.
Devletin işgal altındaki arazileri nasıl kurtarılacak!
Finansal Forum: Devletin umudu gecekonduda
Akşam: Yağmaya kılıf
Gözcü: Akıllı bir karar
Maliye Bakanlığı işgal altındaki devlet arazilerini vatandaşa satarak yaklaşık 8 milyar dolar kaynak yaratacakmış. Vergi ve borçlanmayla karşılayamadığı kaynağı buradan temin edecekmiş. İşgal altındaki hangi devletin hangi arazilerini? Örneğin tekellere özelleştirme adı altında sudan ucuza peşkeş çekilen KİTlerin arazilerini mi? Yoksa her karış toprağı bir NATO-ABD üssüne dönüşmüş olan ülke topraklarını mı? Hangisini demek istiyorlar? Hangisinin karşılığında yeniden para alacaklarmış?
Hayır onların işgal altındaki devlet arazileri dediği, gene fakirin fukaranın başını sokmak için zor bela yaptırdığı gecekondu arazisidir. Devlet halkın konut sorununu çözmüyor, ama her türlü bahaneyle bu sorunu da demagoji konusu yapıp halkın boğazını daha fazla nasıl sıkarım diye hesap yapıyor.
Yani emperyalizme vergisini-haracını ödemek ve tekellerin kasasına borç-faiz soygunu ile sürekli para pompalamak için yine fakir fukaranın, dar gelirlinin boğazına sarılacaklar. Bu haracı ödemeyenlerin ise evini başına yıkacaklar. Yıktıktan sonra da bu araziyi kendileri yağmalayacaklar. Sermaye medyasının bir bölümü buna yağma! diyorsa bilin ki, bu yağlı dilimi kendi arkasındaki partinin, çıkar çevrelerinin hükümet dönemine saklamak içindir. Diğer bölümü alkış! tutuyorsa bilin ki, bu yağlı dilimden bir parça da onların payına düşecektir.
Peki kaynak yaratmak için bunun yerine bu topraklardaki gerçek işgalciler olan emperyalizme ve işbirlikçisi sermaye iktidarına bağımlılığa son versek nasıl olur? Elde edilecek kaynaklarla aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçilerin konut sorununa da köklü bir çözüm getirsek! Bu daha iyi olmaz mı? Sermaye medyasının radikal kesimleri tarafından ikiyüzlüce depremin asıl nedeni ilan edilen çarpık kentleşmeyi de böylece ortadan kaldırsak? MGKnın topluma seslendiği ses araçlarından biri olan Cumhurbaşkanı Sezerin temel sorun ilan ettiği çarpık kentleşmeyi aşırı nüfus mu yaratıyor, yoksa çürümüş kapitalist düzen mi? İşçinin-emekçinin değil fazla çocuk, evlenmeye bile mecali kalmamış! Siz bu Malthusdan devşirme aşırı nüfus masallarını okumayın boş yere!
Sorunun çözümü mü? Eğer işbirlikçi sermaye iktidarı yıkılırsa ortada konut sorunu da gecekondu sorunu da kalmaz! Depremler de toplu katliama dönüşmez!
Öyleyse hangi yol tutulmalı?
Yollardan biri boğazlanmanın yolu, diğeri kurtuluşun yolu. Biri derin yıkımın, diğeri ise yeniden inşanın yolu. Biri barbarlığın, esaretin, diğeri insanlığın, özgürlüğün yolu. Biri sermayenin gerici yolu, diğeri ise emeğin devrimci yolu!
|