ARSIVANA SAYFA
 
14 Ekim '00
SAYI: 38
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Zafere kadar devrim!
“İşgüvencesi” aldatmacası üzerinden sergilenen orta oyunu
“İşgüvencesi”: Sinsi bir saldırı manevrası
“Kurtlar sofrası”nda muhabbet
ESK ihanetine geçit vermeyelim!
Belediye işçilerinin direnişi sürüyor
İşçi hareketinden kısa haberler
2000 Yılı Küresel Kadın Yürüyüşü
Ankara’da kadın mitingi
Teslimiyet platformunun geldiği yer
ABD’nin Ermeni soykırım kararı ve Kafkasya’da kirli oyunlar
Sinekten yağ çıkarma politikası
Ermeni sorunu ve Osmanlı mirası
Tarımda ücretli işgücü ve pamuk işçileri
Gençliğin örgütlü mücadeleyle buluşmasından duyulan korku
Dünya çocukları ve kapitalist barbarlık
Katliamcılardan hesap soralım!
Cezaevlerinde gerginlik tırmandırılıyor!
Onlara dair gecikmiş sözler
Partinin sınıf düşmanları karşısında yıkılmaz kalabilmesi için
Yunanistan’da gene grev
Bidon (öykü)
Parti, dava ve “küçük-burjuva yiğidi”
Mücadele Postası...
 
Tüm yazılar



 
 
“Yeni binyılın dünya çocukları” başlıklı raporda ortaya konulan acılar tablosu...

Dünya çocukları ve kapitalist barbarlık


A. T. Zelal

BM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SHÇEK, DİE, UNICEF ve UNESCO gibi kuruluşlardan yararlanarak hazırlanan ve “Yeni binyılın dünya çocukları” adıyla burjuva medya üstünden dile getirilen rapor, yaşadığımız dünyanın aynı zamanda nasıl bir bataklığa dönüştüğünün acı bir tablosunu vermektedir.

Dünya çocuk nüfusunun 2 milyar 850 milyon olduğu belirtiliyor. Bunun içinde 600 milyon çocuk (ki bu çok iyimser bir rakam olmalı) yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Her gün 5 yaşından küçük 30 bin 500 çocuk, önlenebilir nedenlerden dolayı ölüyor. Gelişmekte olan ülkelerde yaşları 5-14 arasında olan 252 milyon çocuk işçinin yanında, yaşları 5-11 arasında 50-60 milyon kadar çocuk da tehlikeli koşullarda çalışıyor. Tüm bu acı gerçeklerin ifade edildiği raporda, acılar tablosu bununla da bitmiyor. Yine her yıl yaklaşık 20 milyon çocuğun seks pazarına sokulduğu, 2 milyon 400 bin çocuğun ise savaşlarda öldüğü aynı raporun sayfalarında anlatılıyor.

Bu tablo kapitalist barbarlığın yalın tablosunu sermektedir gözlerimizin önüne. Timsah gözyaşları arasında yer yer günah çıkararak sözde insani duyarlılıklarını(!) göstermeye çalışan burjuvazi, gerçek ise işte bu denli yıkıcı ve katliamcı, bu denli sömürücü ve çürütücü bir sistemin temsilcisidir. Bu sistem dünyayı bir bataklığa dönüştürmüştür.

Bütün bunlara rağmen işin bir de arsızlığını yapıyorlar. İstatistik verilerle çocukların içinde bulunduğu durumu gösterenler, sorunu sistemi aklayacak hayali çözüm yöntemleriyle ideolojik saldırı zeminine dönüştürmektedirlerdir. Burjuva sınıf egemenliğinin yalana ve aldatmaya dayalı doğası gereği, görüntüler her zaman gerçeklerin yerini almak zorundadır. Gerçeklerin görüldüğü anlardaysa, sistemlerini aklamak için binbir türlü görüntü yaratmak yine burjuva sınıf egemenliğinin temel bir davranış tarzıdır. Çocukların ezilmesi, sömürülmesi, horlanması, fuhuşa sürüklenmesi, katledilmesi vb. hakkında istatistik verileri sunan burjuva medyadan sorunun kaynağını göstermeyi beklemek, elbette olmayacak duaya amin demek olur.

“Dünya Çocuklar Günü” üstünden demagojik söylemlerle: “Bu sorunlar izlenen yanlış politikalar yüzünden olmuştur” söylemi ne kadar gülünçse, burjuvazinin hayali, fantastik, soyut söylemlerle; eğitimin iyileştirilmesi, gelir dağılımının adil hale getirilmesi, zengin ülkelerden geri ülkelere maddi yardımın arttırılması üzerine söylemleri de bir o kadar gülünçtür. Burjuva sınıf egemenliğinin dünya çocuklarının sorunlarına ilişkin dile getirdiği bu sözde çözüm önerileri, onların ikiyüzlü, çürümüş, katliamcı yüzlerinin bir başka dışavurumudur yalnızca.

Zaman zaman medyaya yansıyan görüntüler bile gerçeği bütün dehşetiyle sergilemeye yetebilmektedir. Brezilya’da dilencilik yaparak yaşamını sağlayan yoksul çocukların turistleri rahatsız etmemek adına nasıl katledildikleri, Afrika’da çocukların açlıktan ölmesine nasıl seyirci kalındığı, azgın sömürüye tabi tutulan çocukların yoğun çalışma sonucu nasıl kitlesel olarak yokedildiği, küçücük bedenleriyle iğrenç fuhuş pazarına nasıl sürüldükleri, siyonist savaş makinesinin taşlarla özgürlüğü savunan Filistinli çocuklara uygaladığı insanlık dışı vahşet vb., vb.... Böylesi anları görüntüleyen tek bir resim dahi, çocuklar üstünden ezilen halkların çilesini, yoksulluğunu ve ezilmişliğini anlatmaya yetebiliyor. Buradan bakıldığında, son raporda ortaya konulan acı gerçeklikler üstünden, kitleler içinde kapitalist barbarlık sistemine olan öfkeyi de derinleştirmek için ne büyük imkanların devrimcileri beklediğini açıklamaya hiç gerek yok.

Silahlar karşısında zafer işareti yapan bir çocuğun gülüşü, kara derisi kemikleriyle bütünleşmiş bir çocuğun ekmeğe bakışındaki ışıltı, makine başında elinin tersiyle alnındaki teri silen çocuğun bakışı… Acı gerçekliği dile getiren bu türden her resim, bu kokuşmuş düzenin özüne tutulmuş bir ayna gibidir. Dünya Çocuklar Günü’nün kutlandığı, dolayısıyla burjuvazinin ikiyüzlü yaklaşımlarla hayali umutlar dağıttığı bir anda, aniden televizyonda baba ile oğulun katledilmek üzere kurşun yağmuruna tutulmasını gösteren bir anlık görüntü, bir kez daha Dünya Çocuk Günü’nün ne anlama geldiğini dünya halklarına göstermiştir. Yaşanan çocuk katliamı Filistin üstünden ilk defa yaşanmadığı gibi, Filistin’le de sınırlı değildir kuşkusuz.

Yeni dünya düzeni adıyla, çocukları açlık sınırında yaşatanlar, 5 yaşına gelmeden öldürenler, ağır çalışma koşullarıyla çocuk bedenini kısa sürede tüketenler, savaşlarda katledenler, fuhuşa zorlayanlar, bedenini güzelleştirmek için çocukları parçalayanlar, ömürlerini uzatmak için çocukları öldürenler… Ve daha nice nedenlerden ötürü çocukları dolayısıyla insanlığı çürütüp, geleceği karanlığa gömmek isteyen asalak, çürümüş, katliamcı sömürücüler bilmelidir ki, bundan sonra herşey eskisi gibi olmayacaktır. Çocukların gelecek güzel dünyası karartılamayacaktır.

Çocukların rahatça oyunlarını oynadığı, sağlıklı koşullarda yaşadığı, sağlıklı beslendiği, dolayısıyla doyasıya güldükleri anlar fazla uzak değildir. Bugünden geleceğin güzel dünyasının ilk adımları atılıyor. Ve o güzel günler geldiğinde, “çocuklar günü” diye bir söylem de olmayacaktır artık. Dilendiği için öldürülen Güney Amerika çocukları, zafer işareti yaptığı için öldürülen Ortadoğu çocukları, fuhuşun bataklığına sürüklenen uzak Asya çocukları, açlığa mahkum edilerek ölümü soluyan Afrika çocukları… Ve çocuklar nezdinde sömürünün pençesinde kıvranan halklar… Yarının güzel dünyası sizin içindir!

Bugünün emperyalist-kapitalist bataklığına gömülen çocuklar, yarın açlığı, sömürüyü, fuhuşu, savaşı, katlimları doğuran özel mülkiyet rejimini ortadan kaldıracak güçler olacaklardır. Yarının çiçekleri daha bugünden bataklığı kurutup, insanlığın cennetini yeryüzünde inşa edeceklerdir…





Modern banka soygunu ne ilktir ne de son olacak!


‘80’lerde mantar gibi bankerler türedi. Çok sayıda insan yarış halinde tüm birikimini bankerlere yatırdı. Çünkü o döneme göre yüksek faiz veriyorlardı. Sonuçta bankerler teker teker ortadan kayboldular. O güne kadar dişinden tırnağından artıran insanlar tüm emeklerini bankerlere kaptırmışlardı.

Bankerler devri kapandı, bu kez bankalar devri başladı. Peşpeşe bankalar açıldı. Kısa bir dönem sonra da kapanmaya başladı. Kapatılan birçok bankanın sahibi, Süleyman Demirel’in aile dostları ve aile albümünde yeralanlardı. S. Demirel’in, bunlar ailedendir dediği banka sahipleri arasında en göze çarpanlardan biri Cavit Çağlar’dı. Çağlar da, tıpkı Yahya Murat Demirel gibi, bankasını boşaltıp kendi özel şirketlerine aktarmıştı. Bu modern banka soygunu hakkında, tüm detaylarıyla açıklanmasına rağmen, hiçbir kanuni işlem yapılmadı.

Cavit Çağlar, DYP milletvekilliği döneminde banka açmış ve yönetimine kendisi gibi kirli işlerin adamı ve işkenceci katil olan eski İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’i de getirmişti. Kamuoyunda tepkiler oluşunca Necdet Menzir ve bazıları istifa etmek zorunda kaldılar. Kısa dönemde banka vurgunu yapan Cavit Çağlar, kenara çekilip sessiz sedasız “işlerini yürüttü”.

Son günlerde nasıl olduysa, Yahya Murat Demirel yeniden gündeme girdi. Sanki Yahya Murat Demirel bu işlerde yeniymiş ve yeni bir soygun olayıymış gibi gösteriliyor. Sanki bunun öncesi yokmuş gibi!.. Oysa beş ay önceki “Kasırga Operasyonu” gelip Yahya Demirel’e dayanınca durdurulmuştu. Kimseden ses seda çıkmıyordu.

Murat Demirel’in şirketleri risklidir denmesine rağmen kredi veriliyor. Peşpeşe milyon dolarlar üstelik. Bir dönemin Emlak Bankası Genel Müdürü risklidir diye kredi vermezken, yerine gelen ikinci müdür yeniden raporlar hazırlayarak krediler verdiriyor. Aynı yöntemi Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı da kullanıyor. Kredi alınması için tüm imkanları sağlıyor. Ardından mükafat olarak Egebank’a transfer oluyor. Bu yöntemle salt Halk Bankası’ndan 120 milyon dolar hortumlanıyor. Bunun gibi birkaç banka daha dolandırılıyor.

Sermayenin en sadık uşaklığı Süleyman Demirel, bu sadakatinin karşılığında, kardeşlerine, yeğenlerine ve aile yakınlarına pastadan büyük paylar ayırmıştır. Ama burada suçlu yalnızca Süleyman Demirel dersek büyük haksızlık yapmış oluruz. Özallar, Çillerler, vb.’leri de hırsızlıklarını açıkça ve engelsizce gerçekleştirdiler. Çürümüş ve kokuşmuş sermaye düzeninde olağan icraatlar artık bunlar.

T. Tanız