Ulucanlar davası 24 Ekimde Ankarada...
Katliamcılardan hesap soralım!
Ulucanlar katliamı üzerinden tam bir yıl geçti. Devrimci irade ile devletin hesaplaşmasının yaşandığı ve hücre saldırısının startının verildiği katliamdan bu zamana kadar devlet, katliamcı yüzünü/politikalarını her yaptığı uygulama ile ayrıca göstermiş oldu. Devrimci tutsakları ıslah etme ve yoketmeyi siyasal bir saldırı olarak ele alan ve tüm kurumlarıyla bu hedefini gerçekleştirmeye çalışan sermaye devleti bu bir yılda da, hücre yapımlarını hızlandırarak, Ulucanlara Burdur ve Bergama halkalarını ekledi. Ulucanlarda ölümlere yolaçılmasına duyulan tepkilerden yola çıkarak devlet, Burdurda onca işkenceye ek olarak yalnızca kol kopartmak ve tecavüz etmek ile yetindi.
Katliamcı devlet, bu süre zarfında şiddeti kullanırken, bir yandan da hukuki düzenlemeler ile hücrelerin yolunu döşemeye başladı. Çıkarttığı Üçlü protokol ile avukatların savunma hakkını ortadan kaldırırken, devrimci tutsakları ise şimdiden hücreleştirmeyi, yalnızlaştırmayı ve yalıtmayı hedefliyordu. Tüm bu amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştığı bir süreçte bu katliamcı devletten Ulucanlardaki vahşetin sorumlularını yargılaması beklenemezdi kuşkusuz.
Nasıl ki katliam 3-5 tetikçinin ya da 5-10 askerin işi değilse, tam da kontr-gerillanın merkezlerinde planlandıysa, Ulucanlar davasının iddianamesi de aynı merkezlerde hazırlandı. 22 Şubatta göstermelik bir duruşma yapıldı ve dosya DGMye sevkedildi. Dosyaya göre devrimci tutsaklar biribirilerini öldürüp yaralamışlardı. Bu arada illegal örgüt kurmuşlar, yani örgütler üstü örgüt faaliyeti yürütmüşlerdi. Bu iğrenç olduğu kadar komik de olan iddia, dosyanın DGM ile Ağır Ceza Mahkemesi arasında paslaşılması sonucu, Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi ile sonuçlanmış oldu. Böylelikle yaralı tutsakların kendi 5 arkadaşlarını öldürmekten yargılanacakları dava, sonuçta Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.
Devlet, bu uygulamaları hiç bilmediğinden değil, geçen süre içerisinde kitleleri oyalamak ve davanın etki gücünü zayıflatmak amacıyla yapmaktadır. Tıpkı Gazi Davası ve Metin Göktepe davasında olduğu gibi. Gerektiğinde güvenlik gerekçesiyle davayı ilden ile sürmekten de geri durmayacaktır.
Ancak Ulucanlar katliamı hiç unutulmayacak şekilde beyinlerimize kazınmıştır artık. Katliamın sonrasında otopsi görüntülerinin kamuoyuna sunulmasının ardından bir avuç insanın, ailelerin, tusak yakınlarının, avukatların ve devrimcilerin çabalarıyla devletin kirli yüzü teşhir edilmiştir. Katliamın vahşeti gün yüzüne çıkarılmıştır.
Katliamı yaşayan ve sağ kurtulan devrimci tutsakların anlatımlarıyla da Ulucanlar direnişi, Türkiye devrim tarihine adını yazdırmıştır. Dost düşman görmüştür ki; bir yanda silahıyla, bombasıyla, işkencesiyle vahşet uygulanmış ve bir yanda ise devrimci iradenin başeğmezliği sergilenmiştir.
Dışarıda az sayıda insanın çabasıyla oluşan kamuoyunun da basıncıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu bu doğrultu da incelemeye girişmiş ve hazırladıkları raporlarda gerçekleşenin katliam olduğunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır.
Katliamın gerçekleşmesinden bir yıl geçtikten sonra yıldönümü etkinliklerine baktığımızda ise, ortaya çıkan tablonun bir hayli üzücü olduğunu görmekteyiz. Katliam gerçekleştiğinde kınama, basın açıklamaları yapan kurumların büyük bir çoğunluğu, katliamın 1. yıldönümünü hatırlayıp bir basın açıklaması bile yapmamış, anma etkinliklerine ise hemen hemen hiçbir kurum katılmamıştır. Bu, ilerici kamuoyunun protesto etme mantığından bir adım bile ilerlemediğinin, hesap sorma gücü ve iradesinden yoksunluğunun göstergesi olmuştur.
Katliamın birinci yıldönümünde Ankarada yapılan anma etkinlikleri (cezaevi önüne karanfil bırakma ve salon toplantısı) 10un üzerinde kurumdan oluşan hücre karşıtı platform tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak katılım, 200 kişiyi aşmamış ve bunun çoğunluğunu ise aileler ve gençler oluşturmuştur. İmza atan kurumlar ya 1-2 kişiyle katılmışlar ya da hiç katılmamışlardır. Benzeri bir durum İstanbulda yapılan mezar anmasında da yaşanmıştır.
Ulucanlar duruşmalarına katil devletten hesap sormak ve hücre karşıtı mücadeleye ivme kazandırmak mantığı ile hazırlanılmalı ve hareket edilmelidir. Yürütülen hücre karşıtı mücadelenin her anında, her Ulucanlar duruşmasında olması gerektiği gibi, 24 Ekimdeki duruşmada da katil devletten hesap sorulmalı, devlete öfke bilenmeli ve Ulucanlar ruhu yaşatılmalıdır.
DGM keyfi tutuklamalar ve
davalarla direnişi kırmaya çalışıyor
Cumartesi Eylemine yine saldırı ve yine tutuklama
Her hafta Galatasaray Lisesi önünde tutsak yakınlarının gerçekleştirmeye çalıştığı eyleme polis bu hafta da azgınca saldırdı. Lisenin önüne gelemeden önü kesilen ailelerin basın açıklaması yapmalarına da izin verilmedi. Dağılmayacaklarını vurgulayan 32 kişi dövülerek zorla gözaltına alındı.
Son haftalarda olduğu gibi 12. haftada da gözaltına alınanlar önce Beyoğlu Savcılığına, buradan da ifadeleri dahi alınmadan illegal örgüte yardım ve yataklık suçlamasıyla DGMye sevkedildi.
DGM savcısı, ifadeleri aldıktan sonra yaşı küçük olan 3 kişinin serbest bırakılmasına karar verirken, 29 kişiyi de tutuklanmaları talebiyle hakime sevketti. Ve hakimin sorgulaması üzerine gözaltında kaybedilerek katledilen Hasan Gülünayın eşi ve Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri üyesi Birsen Gülünay, Tohum Kültür Merkezi çalışanı Demet Direk, Özgür Gelecek gazetesi muhabiri Barış Açıkel tutuklanarak Ümraniye Cezaevine gönderildi.
Cumartesi günleri Galatasaray Lisesi önünde F tipine karşı yapılan açıklamalarda şu ana kadar (haklarında gıyabi tutuklama kararı çıkartılanlar dışında) 6 kişi tutuklanmış durumda.
Bu uygulamalar gösteriyor ki, devletin fiziki saldırısının kitlesel bir direnişle karşılandığı görüldüğü yerde, sergilenen iradeyi kırmak amacıyla hukuki teröre başvurulmuştur. Benzeri eylemlerde 2911 sayılı yasadan ( izinsiz gösteri ve yürüyüşten) dava açılırken, Cumartesi eylemlerinde DGM illegal örgütlere yardım ve yataklıktan dava açmış ve tutuklamalar çıkarmıştır. Bu devletin F tipi eylemlere karşı tahammülsüzlüğünün ve saldırganlığının göstergesidir. Ancak hiçbir güç hücreleri yıkmak için sürdürülen mücadeleye engel olamayacaktır.
Habipleri ve Ümitleri unutmayacağız!
Ulucanlar katliamının birinci yıldönümünde Siyasi Tutsaklarla Dayanışma Platformu olarak ortak bir anma gecesi gerçekleştirmiştik. Ulucanlar katliamında ölümsüzleşen partimizin yiğit önderlerinden Habip Gül ve Ümit Altıntaş yoldaşlarımızın devrimci mücadeledeki yerlerini dostlarla ve yoldaşlarla paylaşmak içinse, bizler ayrıca bir anma toplantısı düzenledik.
Anma toplantısının hazırlığını bir grup genç insanla yaptık. Yoldaşlarımızı gerektiği gibi ve onlara yakışır bir biçimde sunabilmek kaygısını anma sonuna kadar taşıdık. Yaşadığımız bu duygu, yaşayabileceğimiz en güzel ve anlamlı duygulardan biriydi.
Anmaya Enternasyonal marşı eşliğinde saygı duruşuyla başladık. Ardından bir yoldaş Habip ve Ümit yoldaşlar hakkında bir konuşma yaptı. Konuşmadan sonra gençlerin hazırladıkları bölüme sıra geldi ve heyecan yüklü bir atmosfer yarattı. Yoldaşlarımız hakkındaki şiirler, özgeçmişleriyle birlikte okundu. Cezaevleri ile ilgili dia gençlerin söylediği türkü ve marşlar eşliğinde gösterildi.
Anmamızın sonunda katılımcılar genç yoldaşlarımızı kutladılar. Gençliğin böylesine bir sahiplenme içinde olduklarını görmekten duydukları mutluluğu dile getirdiler.
Devrim ve Parti şehitleri ölümsüzdür!
Bielefeldten TKİP taraftarları
İsviçre/Cenevrede Kayıplar Bahçesi
İsviçrenin Cenevre Kantonuna bağlı Meyrin Belediyesinde, bir Kayıplar Bahçesi oluşturuldu.
7 Ekim'de oluşturulan Kayıplar Bahçesine 5 kıtadan 5 ayrı ağaç dikildi. Dünyanın birçok ülkesinden getirilen topraklar, yine dünyanın birçok ülkesinden gelen kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları tarafından çocukların tuttuğu büyük bir bezin içerisine kondu. 5 ağacın köklerine katılımcılar tarafından avuçlarla döküldü.
Ağaçların dikiminden sonra Kayıplar Bahçesi Derneğinin açılış resepsiyonu yapıldı. Dernek Başkanı Carlos Diaz'in konuşmasından sonra Kayıp aileleri adına Bayan Emilienne Mukarusagara yaptığı konuşmada, kaybedilen insanlar daha iyi bir toplum için iyi ve yararlı fikirleri nedeniyle kaybedilmişlerdir dedi. Geçen yıl İsviçre Konfederasyonu Başkanlığını yapan Ruht Durafuse'un gönderdiği mesaj, etkinlikte kardeşi tarafından okundu. Son olarak Meyrin Belediye Başkanı konuştu ve konuşmasında, kayıp yakınlarının yanında olduklarını, önümüzdeki bahar aylarında kayıpları hatırlamak ve unutmamak için Kayıplar Bahçesine yeni ağaçların dikileceğini söyledi.
Çin, Şili, Uruguay, Paraguay, Kolombiya, Kosova, Bosna, Türkiye, Kürdistan, Cezayir, Güney Sahra ve İsviçreli uluslardan oluşan topluluk bin kişiye yakındı. İsviçreli bir bayanın, İsviçre toprağını diğer topraklarla karıştırırken, İsviçre resmi makamlarına göre kabul edilen ve edilmeyen kayıplar için bırakıyorum bu toprağı demesi dikkati çekti. ICAD İsviçre Seksiyonunun da katıldığı Kayıplar Bahçesi açılış resepsiyonu, Meyrin Belediyesinin katılımcılara yaptığı ikramla son buldu.
|