ARSIVANA SAYFA
 
14 Ekim '00
SAYI: 38
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Zafere kadar devrim!
“İşgüvencesi” aldatmacası üzerinden sergilenen orta oyunu
“İşgüvencesi”: Sinsi bir saldırı manevrası
“Kurtlar sofrası”nda muhabbet
ESK ihanetine geçit vermeyelim!
Belediye işçilerinin direnişi sürüyor
İşçi hareketinden kısa haberler
2000 Yılı Küresel Kadın Yürüyüşü
Ankara’da kadın mitingi
Teslimiyet platformunun geldiği yer
ABD’nin Ermeni soykırım kararı ve Kafkasya’da kirli oyunlar
Sinekten yağ çıkarma politikası
Ermeni sorunu ve Osmanlı mirası
Tarımda ücretli işgücü ve pamuk işçileri
Gençliğin örgütlü mücadeleyle buluşmasından duyulan korku
Dünya çocukları ve kapitalist barbarlık
Katliamcılardan hesap soralım!
Cezaevlerinde gerginlik tırmandırılıyor!
Onlara dair gecikmiş sözler
Partinin sınıf düşmanları karşısında yıkılmaz kalabilmesi için
Yunanistan’da gene grev
Bidon (öykü)
Parti, dava ve “küçük-burjuva yiğidi”
Mücadele Postası...
 
Tüm yazılar



 
 
“İş güvencesi”: Sinsi bir saldırı manevrası


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan “İş Güvencesi Yasa Taslağı” Ağustos ayının son haftasında kamuoyuna açıklanmıştı. Taslak, aynı günlerde Başbakanlık’a gönderilmiş, fakat ele alınması ancak bir ay sonra mümkün olabilmişti. İlk hali sadece “ilk kez toplusözleşme imzalanacak işyerlerinde” çalışan işçileri kapsarken, yapılan bir takım rötuşlarla “sendika üyesi işçilerin tamamı” “işgüvencesi” kapsamına alındı. Bu değişiklikle Bakanlar Kurulu’ndan geçen “İş Güvencesi Yasa Tasarısı” meclisten geçerse yasallaşacak.

Tasarının hazırlanış tarihinden bugüne, sendika bürokrasisinden hükümet temsilcisine, medyasından TÜSİAD, TİSK vb. sermaye kurumlarına kadar, çeşitli düzen çevrelerinde bir yaygaradır almış başını gidiyor. Ortada öyle bir tablo var ki, şaşırmamak mümkün değil. Hak-İş ve DİSK daha en başından, tasarının eksiklikler taşıdığını, ama olumlu bulduklarını, bu tür adımlara destek vereceklerini belirttiler. Türk-İş ise Ekim ayının ilk haftasında “ Yeni ve Çağdaş İş Kanunu Tasarısı”nı bir alternatif olarak gündeme getirdiler.

Sermaye örgütlerinin karşı çıktığı, “işçi sendikalarının” desteklediği ”İş Güvencesi Yasa Tasarısı”nın baş mimarının Yaşar Okuyan olması, tablonun en ilginç yanını oluşturuyor. Okuyan tüm süreç boyunca çırpındı durdu. Kamuoyu açıklamaları yaptı, sendikaları ikna turlarına çıktı, mektuplar gönderdi, patronlara karşı işçilerden destek istedi, hatta birlikte miting yapmayı bile önerdi. Kısacası “48 yıllık rüya”sının gerçekleşmesini, bir “48 yıl daha” beklemeye niyeti olmadığını gösterdi!

Bu durumda sahneye daha yakından bakmak bir zorunluluk oluyor. Yaşar Okuyan azılı bir işçi düşmanı. Bugüne kadarki icraatlarıyla bunu fazlasıyla kanıtladı. İşçi sınıfına ve emekçi kitlelere yönelik tarihsel yıkım saldırısının baş aktörlerinden biri. Sendika bürokrasisi, sermayenin hizmetinde bir ihanet şebekesi, sınıf mücadelesinin önündeki temel barikatlardan biri. Burjuvazi, zaten işçi sınıfının karşıtını oluşturuyor. Herşey burjuva sınıfın çıkarlar için yapılıyor. Böyle bir sahneden işçi sınıfına hak çıkar mı? Bu durumda, oynanan oyun neden, kimin için?

İş güvencesi, işçi sınıfının en önemli sorunlarından ve taleplerinden biridir. “İşçinin iş ilişkisinin devamlılığının ve dolayısıyla kendisinin ve ailesinin tek geçim kaynağı olan ücretinin sürekliliğinin sağlanması” olarak tanımlanıyor. Yani yaşamasının ve ekmek bulmasının önemli bir koşulu demek iş güvencesi. Bundan ötürüdür ki, işçi sınıfının tarihsel mücadelesinde baş köşeyi tutan bir talep olmuştur. Ve elbette sermayeye evrensel olarak kabul ettirilmiş bir kazanım halini almıştır. Ekonomik-sosyal birçok hak, -bir yönüyle- iş güvencesi varsa gerçekten bir anlam taşır. Türkiye işçi sınıfı bu talep etrafındaki mücadelesinde belli bir aşama sağlamışsa da, kapitalist düzen koşullarında gerçekleşecek bir iş güvencesinden halen de yoksundur. Olduğu kadarında da sermaye iktidarının bahşetmesi önemli bir yer tuttuğundan, güdük bir iş güvencesi bile fiilen işlevsizleşmiştir. Sermayedarlar öteden beri istedikleri zaman işçinin işine son verebiliyorlar. Dolayısıyla, iş güvencesi talebi Türkiye işçi sınıfı için acil ve güncel bir talep. İşçi hareketinin dipte seyrettiği dönemlerde bile, yerel işçi eylemlerinin patlak vermesinde işten çıkarılma belli başlı bir sorun olarak rol oynuyor. Hareketin genelleşme eğilimi gösterdiği durumlarda ise, iş güvencesi ön sıralarda dile getirilen bir talep oluyor. Kısacası, iş güvencesi, işçi ve emekçilerin en yakıcı istemlerinden biridir.

Sahnelenen oyunda bununla ilişkilendirilecek ikinci noktaya gelince... Sermaye iktidarının topyekûn bir saldırı yürüttüğü biliniyor. Bu saldırıda yok yok.

Sermaye iktidarının atmaya çalıştığı köklü adımlardın biri de esnek üretim. Demek oluyor ki, esnek üretim, hücre tipi yaşamın bir diğer boyutu. Bilindiği gibi esnek üretim, metal ve tekstil sektörlerindeki TİS görüşmelerinde sermayenin başlıca dayatması olarak yer aldı. Tekelci burjuvazi bunu uzun zamandır dillendiriyordu. İşçi-emekçilere yönelik saldırının son yıllardaki başarısına yaslanarak, patronlar şimdi bunu TİS taslaklarında somutladılar. Sınıfa bunu kabul ettirebilmeleri, en azından bugünkü koşullarda bir dizi manevrayı, “gözboyama” taktiklerini gerektiriyor. “İş güvencesi” oyunu da bu manevralardan biri olarak sahneleniyor.

Yaşar Okuyan “üç rüya”sından bahsediyor; “Sosyal Güvenlik Reformu”, “İşsizlik Sigortası Yasası”, “İş güvencesi devrimi”. İlk iki rüyanın anlamı artık herkesçe biliniyor. Birincisi mezarda emeklilik, ikincisi de bir aldatmaca ve hortumlama aracı olarak yasallaştı. İş güvencesi ile ilgili olanı ise, bir “göz boyama” olarak yasallaştırılmaya çalışılıyor. Bunu diğerlerinden ayıran yan, çok daha sinsi bir araç olarak kullanılmasıdır.

Sermaye sınıfı, Okuyan’ın “üçlü rüya”sının gerçekleşmesinin karşılığında, ihbar ve kıdem tazminatlarının yeniden düzenlenmesi (demek oluyor ki gaspı) ve esnek üretimin kabul edilmesi taleplerini gündeme getiriyor. TİSK, TÜSİAD, MESS gibi sermaye örgütleri; “işsizlik sigortası var, iş güvencesi de çıkarılıyor; o zaman ihbar ve kıdem tazminatlarından vazgeçilsin; esnek üretimin ilk adımları olarak ‘ücretsiz izin’, ‘kısa süreli çalışma’, ‘telafi çalışması’ maddeleri kabul edilsin” biçiminde bir tutum ortaya koyuyorlar. Bu yönlü bir yasal değişiklik için de “yeni ve çağdaş” ibareli bir iş kanunu tasarısı hazırlıyorlar. Yani bugüne kadar çeşitli parçaları fiilen yürürlükte olan esnek üretimi tam kapsamıyla yasallaştırmak istiyorlar. Böylesine büyük bir saldırı adımı ancak güçlü bir manipülasyon eşliğinde atılabilir. Yapılan da budur.

Tasarı, işçilere iş güvencesi sağlamadığı gibi, bu konuda varolan yasa ve uygulamaları da kimi noktalarda işlevsizleştiriyor. Yani işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sermaye iktidarına yedeklenmesi için güdük adımlara bile ihtiyaç duyulmuyor. Fakat “güdük de olsa haklar veriliyor”muş havası yaratılmaya çalışılıyor. Okuyan, 29 Eylül’de gerçekleştirdiği Türk-İş ziyaretinde; “Açık destek istiyorum. Daha iyisi olsun diye ertelenmesini doğru bulmuyorum. Önce hukuksal olarak anayasaya sokalım, sonra eksikliklerini tamamlayalım. Yoksa 48 yıl daha beklemek gerekir” diyerek, tehditle içiçe de olsa bu yönlü bir çaba sarfediyor. Bu çabalar sonuç verirse, demek oluyor ki işçi sınıfı sersemletilirse, kuşku yok ki bundan sonraki manevra tekelci burjuvazinin istediği biçimde bir iş yasası çıkarılması olacaktır.

“İş güvencesi yasa tasarısı” işçi sınıfına güdük bir kazanım bile sağlamadığı halde, sahnelenen oyunda sağlıyormuş gibi sunulması, burjuvazinin önemli bir taktiğine de ışık tutuyor. Dikkat edilirse, iş güvencesi istemi yakıcı olduğu halde, ortada bu isteme dair düzeni zorlayan çapta bir sınıf hareketi yok. Bu durumda sermaye iktidarı “iş güvencesi”nden bahsetmiş oluyor! Türk burjuvazisinin geleneksel bir taktiğidir bu. Eğer mücadeleyi geliştirme potansiyeli taşıyan bir talepse, mücadeleyle kazanılmasına fırsat tanımadan, güdük tutarak önden bahşet! Doğal olarak, bahşedilen herşey, istenildiği zaman da gaspedilme özelliği taşır. Hatta, süregeldiği üzere, fiilen kullandırılmaz, işlevsizleştirilir. Mesela bugün Türkiye’de işçilerin lehine olan yasalardan hangi biri uygulanıyor? Güya, 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nın 31. maddesi sendikalaşma nedeniyle yapılan baskıyı, işten çıkarmayı yasaklıyor. Her ne hikmetse “İş Güvencesi Yasa Tasarısı” da salt bu konuyla ilgili! Bu durumda tasarı sermaye için yasaların işlevsiz olduğunun resmi düzeyde bir itirafı değil de ne?

Burjuvazi tam da işçi ve emekçi yığınların bu istemler uğruna mücadele içinde etkilenmesinden, kendi özdeneyimleri temelinde eğitilerek devrim mücadelesine kazanılmasından, “işçi sınıfının fiziki ve moral yozlaşmadan korunması, kendi kurtuluşu uğruna verdiği mücadelede savaşma gücü ve yeteneğinin yükseltilmesi”nden korkuyor. Geleneksel “bahşetmek” taktiğini de bu çerçevede kullanıyor.

Sermaye, 75 yılı aşkın saltanatında bu taktikle epeyce sonuç aldı. Şimdiki sinsi manevraları karşısında ise, işçi sınıfı sessizliği yeğliyor. Kendisini temelli ilgilendiren güncel bir sorun alet edilerek binbir dolap çevriliyor, fakat maalesef sahnede işçi sınıfı yok. Olduğu kadarıyla da Sabancı Center önünde “sermayedarlara karşı (!) sendika bürokrasisi-Okuyan” kucaklaşmasını alkışlıyor. İşçi sınıfının büyük bir kesimi de seyrediyor. Bu, sınıfın gözlerinin gerçekten boyandığını gösterir. Bütünlüklü saldırı karşısında sersemleşmeyi anlatır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler seyirci kalmaktan bir an önce vazgeçmek durumundalar. Sermaye iktidarının taktiklerine, sinsi manevralarına bu saatten sonra kanılabilir mi? İşçi sınıfının kanması, kendi kuyusunu kendisinin kazması olur.

İşçi sınıfının kazması gereken kuyu burjuvazinin kuyusudur. Zira bu asalak sınıfın iktidarını tarihin kör kuyusuna gömmenin vakti çoktan gelmiştir. Başta; “sınırsız söz, basın örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü”, “Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı. Sınırsız grev ve genel grev hakkı. Lokavtın yasaklanması”, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi” olmak üzere, Parti Programı’nın “Acil demokratik ve sosyal istemler” ile “Emeğin korunması” çerçevesinde formüle ettiği istemler etrafında örülecek birleşik-militan mücadele hattı bu doğrultuda atılmış önemli bir adım olacaktır.