ARSIVANA SAYFA
 
30 Eylül '00
SAYI: 36
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Mücadelenin durumu ve devrimci görevler
Bu hayalet yarın mezarınızı kazacak!
“Kahrolsun İMF! Kahrolsun emperyalizm!”
Kışlalı suikastı zanlısı yakalandı!
Halkın öfkesi artık sokaklara taşıyor!
Ulucanlar katliamının yıldönümünde Türkiye ekonomisi
Türk-İş, DİSK ve derinleşen ihanet
Belediye-İş’e kayyum şantajı
Çukobirlik işçileri direndiler ve kazandılar
“Tek başına kurtuluş olmayacağının bilincindeyiz”
Enerji emekçilerinin eylemleri ve gösterdikleri
Ermeni soykırım tasarısı ve perde arkasındaki gerçekler
Önce ABD güdümlü devlete köle kafanızı değiştirin!
Ulucanlar direnişinin yaktığı ateş hiç sönmeyecek!
Karadeniz: Bir halklar mozaiği-2
Anti-militarizm, askerlik sorunu ve gençlik mücadelesi üzerine
Ulucanlar’ı anma etkinliklerinin gösterdikleri
Ulucanlar anmasından notlar
Ulucanlar anması çalışmaları
Cumartesi eylemleri devam ediyor!
Katliamcılar hala yargı önünde değil
Anma, gözaltı ve direniş
Olimpiyatlar, görüntü ve gerçek
Liberal rüzgar gülü politikası
Partimizin programı üzerine notlar
Mücadele Postası...
 



 
 
Enerji emekçilerinin eylemleri ve gösterdikleri


D. Özgür Yılmaz


Enerji ve bayındırlık alanında çalışan kamu emekçilerini biraraya toplayan Enerji-Yapı Yol Sen, 19-20-21 Eylül tarihlerinde bütün ülkede işbırakma, iş yavaşlatma eylemlerinin yanısıra basın açıklamaları ve kitlesel gösteriler örgütledi. Buna karşı polis ciddi engelleyici hazırlıklar yaptı. Ankara’daki gösterilerde barikatlarla ve kimi zaman hırpalayarak müdahalelerde bulundu.


Yaygın, kitlesel ve militanlaşan eylemler

Enerji-Yapı Yol Sen eylemlerinin talepleri sendika genel merkezi tarafından şöyle açıklandı: “Eşit işe eşit ücret, ücretlerin asgari geçim tutarının altında olmaması, çalışanlara enerji, bayındırlık ve yatırım tazminatının ödenmesi, sürgünlerin ve kadrolaşmanın durdurulması, sendika yasasının toplusözleşme ve grev hakkını içermesi.”

Eylemlerin en önemli özelliklerinden biri yaygınlığı idi. Sendikanın açıklamasına göre Ankara, İzmir, İstanbul, Aydın, Samsun, Diyarbakır, Bursa, Kastamonu, Adana, Mersin, Amasya, Sivas, Kayseri, Gaziantep, Edirne, Balıkesir, Elazığ, Maraş, Muş, Trabzon, Konya ve Urfa’da işbırakma eylemi hayata geçirildi. Kocaeli, Van, Isparta, Antalya, Zonguldak ve diğer illerde de ağırlıklı olarak iş yavaşlatma eylemleri yapıldı.

Eylemlerin bir diğer özelliği ise ortaya çıkan militanlaşma eğilimi idi. Bu eğilim daha çok Ankara’daki eylemlerde kendini ifade etse de, bugün birçok küçük ilde sokağa çıkıp basın açıklaması yapmanın bile bir kararlılık gerektirdiği açıktır. Ankara eyleminde polisin barikatı karşısında kamu emekçilerinin barikata yüklenip yolu açmaya çalışmaları ve Eskişehir yolunu trafiğe kapatmaları, militanlaşma eğiliminin belirgin bir örneği oldu.

Farklı eylem biçimlerinin içiçe geçirilmesi ise, farklı özgül sorunları ve özellikleri olan bölgelerin ya da illerin eylemin toplamına katılmasını sağlayabilmek açısından olumlu bir esneklik sağladı. Böylelikle her yerde mümkün olan en ileri eylem biçimlerinin geliştirilebilmesi için, kamu emekçilerinin yerel örgütlenmelerine inisiyatif alanı açılmış oldu.

Eylemlerin son olarak ifade edebileceğimiz bir diğer olumlu yanı ise, gerçekleşen kitlesel katılımdır. Bu konuda henüz yeterli veriler açıklanmamış olsa da, farklı biçimlerde eylemlere onbinlerce kamu emekçisinin katıldığı şimdiden söylenebilir. Bu eylemlere fiili katılım hiç kuşkusuz çok sayıda kamu emekçisinde önemli bir bilinç gelişimi yaratmaktadır.


Enerji işkolunda emperyalist talan ve sınıf tepkisi

Enerji işkolu her zaman için önemli bir işkolu olmuştur. Kapitalist bir ekonominin can damarlarından biridir. Bugün sendikalar yasası ile yapılan sınıflandırma çerçevesinde farklı işkollarına sokulan petrol ve kömür kaynaklarıyla elektrik enerjisi birlikte düşünülürse, bu alanda ne denli büyük emperyalist hesapların döndüğü de daha iyi görülür. Ayrıca TEK’i özelleştirme girişiminin baş sıraya konulup işletmenin bu amaç çerçevesinde parçalanması, ve bugün bile emperyalist tekeller/sermaye tarafından hala bir türlü paylaşılamaması, alanın önemini ve kararlılığını göstermektedir.

Eylemlerin hemen ardından enerji krizi yaygarası kopartılarak İsdemir ve Seydişehir’in kapatılacağının açıklanması, sermayenin kirli oyunlarının sınırsız olduğunu göstermektedir. Tükettiği elektriğin önemli kısmını kendi üreten bu fabrikaların enerji sıkıntısı gerekçesiyle kapatılmak istenmesi, tam bir sahtekarlık örneğidir.

Enerji işkolunda son yıllarda eylemliliklerin arttığı görülmektedir. Özellikle özelleştirilen kuruluşlarda işçilerin militan eylemleri yaşandı. Bu eylemlerin çoğu taşrada yaşandığından yeterince dikkat çekmedi. Taşrada gelişen işçi eylemlerinin çoğu, özelleştirilen ya da özelleştirme aşamasında olan tesislere yabancı şirket temsilcilerini sokmama biçimindeydi. Dolayısıyla eylemler bu yönüyle emperyalist talana karşı bir tepki biçimini alıyordu. Saldırıların ve talanın artmasıyla birlikte giderek yükselen eylemlere tanık olmaya başladık. Enerji-Yapı Yol Sen daha önce defalarca işbırakma eylemleri yaptıktan sonra, son olarak üç günlük işbırakma eylemi ile tepkilerin giderek yükseldiğini ortaya koydu.


Sendikal cephede ortak hareket etme eğilimi

Enerji işkolunda ‘80’li yılların sonunda ve ‘90’lı yıllarda çok sayıda örgütlenme girişimi oldu. Bunlardan önce Genel Enerji-Sen, Tüm Enerji-Sen ve Enerji-Sen birleşti. Birleşen üç sendikaya Yapı Yol-Sen’in katılmasıyla Enerji-Yapı Yol Sen kurulmuş oldu. Son on yıl içindeki bu birleşme adımları, işkolunda ortak hareket etme noktasında belli bir bilinç açıklığı olduğuna işaret ediyor.

Eylemde mühendislerin ve sınırlı sayıda da olsa işçilerin yeralmış olması, ortak hareket etme eğiliminin diğer kesimlere doğru yaygınlaşabildiğini de göstermiştir. Yine de Tes-İş’in eylemlere açık destek vermemesi, henüz işçi-emekçi ortak hareketliliğinin geliştirilmesi için epey bir yol olduğunu göstermektedir. Tes-İş’e hakim gerici bürokrasinin aşılması yoluyla, yerellerde ortaklığın geliştirildiği örneklerin hızla çoğaltılması gerekmektedir.


Eylemlerin gösterdikleri ve sorumluluklar

Enerji-Yapı Yol Sen’in üç günlük işbırakma ve iş yavaşlatma eyleminin bize gösterdiklerini dört noktada özetleyebiliriz. Bunlar aynı zamanda kamu emekçilerinin önümüzdeki sürece ilişkin sorumluluklarını da ifade etmektedir.

İlk olarak eylemler, saldırıların durdurulması için gereken eylem hattını ortaya koymuştur. Bugün, sendika şubesi, sendika genel merkezi ve konfederasyon tarafından yapılan eylemler, genellikle bürokratik bir protesto eylemi tarzında hazırlanmakta ve bir iç boşaltma eylemi haline dönüştürülmektedir. Pek çok eylem adeta bir danışıklı dövüş biçimini almış, devlet güçleriyle karşı karşıya gelmeyecek tarzda bir uzlaşma/teslimiyet/iç boşaltma sonucuna ulaşmıştır. Bu tür eylemlerin sermaye açısından rahatsızlık verici hiçbir yanı olmadığı ortadadır.

Enerji-Yapı Yol Sen’in eylemlerinde barikatları zorlama, Eskişehir yolunu sembolik de olsa trafiğe kapatma şeklindeki girişimler bu açıdan anlamlıdır. Bu eylemler gerekli olanın militan, fiili ve meşru eylemler olduğu mesajını emekçilere vermektedir.

Eylemlerin taleplerine bakıldığında, işkoluna ait tazminat istemi dışındakilerin ortak talepler olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu ortak taleplere sahip çıkacak/çıkması gereken diğer sendikalara bağlı çok sayıda işçi ve emekçi vardır. Saldırıların ortak olduğunu gösteren bu talepler, eylemlerin de en geniş bileşenlerle örgütlenebileceğini ve örgütlenmesi gerektiğini göstermektedir. Eylemlere diğer işkollarındaki işçi ve emekçilerin duyduğu ilgi, özellikle konfederasyonları görevlerini yerine getirmeye dönük bir çağrı sayılmalıdır.

Eylemlerin gösterdiği üçüncü bir nokta, saldırıların politik anlamı üzerinedir. Artık birçok emekçi saldırıların nasıl bir politik özelliği olduğunu anlamaya başlamıştır. Saldırılar İMF ve Dünya Bankası’nın bütün dünyada uyguladığı/uygulattığı politikaların devamıdır. Bu politikalar işbirlikçi sermaye devleti tarafından uygulanmakta ve emekçilerin hakları her geçen gün daha fazla gaspedilmektedir. Saldırının kapitalist düzenin bugünkü zorunlu ihtiyaçlarından doğduğu ve bunu püskürtme mücadelesinin de kapitalist düzene yönelmesi gerektiği açıktır.

Son olarak, saldırıları püskürtmenin önündeki engeller de eylemler sürecinde açıkça ortaya çıkmıştır. Enerji emekçilerinin önüne dikilen bariyerler, bugün daha bilinçli ve açıkça düzeni yıkmak için mücadele eden devrimcilerin, komünistlerin karşısına katliam, yargısız infaz, işkence vb. olarak çıkarılmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçilere dönük sistemli saldırı yasaları çıkarılıp, saldırılar hayata geçirilirken, devrimcilere de Ulucanlar, Burdur, Bergama gibi katliama dönük saldırılar, F tipleri gibi tecrit uygulamaları dayatılmaktadır. Faşizm, emekçilere ve onların öncüsü devrimcilere paralel, ancak farklı şiddette saldırmaktadır. Hiç kuşkusuz emekçilerin mücadelesi yükseldikçe benzer katliamlar işçi ve emekçi hareketine dönük olarak da uygulanacaktır.

Enerji-Yapı Yol Sen’in eylemleri, asgari bir sendikal önderlik yapıldığında kamu emekçilerinin militan, kitlesel ve yaygın eylemlere yönelebileceğini göstermiştir. Tabandan geliştirilen ve sendikal önderlik düzeyinde etkili olan bir sosyalist kamu emekçisi hareketi ise, kamu emekçilerine kurtuluşun ancak devrim ve sosyalizmle mümkün olduğunu anlatabilme olanağına sahiptir. Kamu emekçilerinin ileri eylem önerileri ve şiarlardan korkup mücadeleden uzaklaştıkları reformist yalanı, bu eylemlerin pratiği içinde bir kez daha çürütülmüştür. Kitle hareketinin gelişmesini engelleyen, onun önüne geçen devrimci, militan eylem önerileri ve şiarlar değil, bizzat reformizmin ve sendika bürokrasisinin geri çekici barikatlarıdır.