Türk-İş, DİSK ve derinleşen ihanet...
Önceki haftalarda yapılan Türk-İş Başkanlar Kurulundan çıka çıka bir uyarı bildirisi çıkmıştı. Yağma ve gürlemelerin altının boş olduğunu ise biliyoruz. Bayram Meralin karşısında el etek öpenlerin kulislerde gösterdikleri tepkiler, yıllardır yaşanıyor. Konfederasyonların ihanetçi yaklaşımlarına karşı tutum alamayanlar da aynı çöplükten besleniyorlar. Böyleleri, Biz işçi sınıfının örgütlenmesinde azami çaba sarfediyoruz, ama yolumuz Türk-İş tarafından kesiliyor diyorlar.
Burada iki sonuç çıkıyor ortaya: Böyle söyleyenler, ya zevahiri kurtarmaya, suçu Bayram Merale yıkmaya çalışıyorlar ya da Bayram Meralden farkları yok! Eğer gerçekten iş yapmak istiyorlar da önleri kesiliyorsa, yapılması gereken açıklamaların ardına sığınmak değil, Türk-İşin ihanetçiliğine karşı yolları ayırabilme cüreti gösterebilmektir.
Kuşkusuz bu söylediklerimiz, onurlu, namuslu, dürüst sendikacılar için geçerli. Ama yaşanılanlara baktığımızda, burjuva politik hesaplar bunun önüne geçiyor. Olağanüstü toplanan Başkanlar Kurulundan çıka çıka uyarı bildirisi çıktı. İçi boş eylem kararlarını Türk-İşten çok duyduk.
Önümüzdeki dönemde yine hava boşaltma eylemleri gündeme gelecektir. Bu oyun, eski oyun! Çünkü imaj tazelemek zorundalar. Bayram Meral, SSK kanununu değiştiren KHKye karşı çıkması için Cumhurbaşkanı Sezere yalvarıyor, faks eylemi gerçekleştiriyor. Ya da danışıklı dövüş misali, tepkileri yumuşatmaya, kendi meşruiyetini bir nebze olsun devam ettirmeye çalışıyor. Hükümeti, ESK toplantısına katılmamakla ya da çıkmakla tehdit ediyor. Sınıf hareketini kötürümleştirmeye çalışan, eylemlerden öcü gibi kaçan Meral, hergün biraz daha teşhir oluyor. Sezerle telefon görüşmesi yaptıktan sonra şu açıklamalarda bulunuyor:
Sayın Cumhurbaşkanına hazırlanan kararnamelerin SSKyı daha da geriye götüreceğini, kurumu politize edeceğini ifade ettik. İşçi ve işveren kuruluşları olarak sosyal güvenlik konusunda bir çalışmanın olduğunu, ancak hükümetin buna itibar etmediğini söyledik. Sayın Sezer, KHKleri bizzat kendisinin incelediğini ve gerekirse çağırıp bizimle görüşeceğini belirtti.
Hem sınıfa yönelik onca saldırı karşısında burjuvazinin dizinin dibinden ayrılmayacaksın, ama hem de işçi sınıfının kararlı savunucusu kesileceksin! Sendika başkanları da dürüst sendikacı pozlarına girecekler. Al birini, vur ötekine!
DİSK ve Çukobirlikte oynanan oyunlar
DİSKe gelince. Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz devrimci sendikayız diyen DİSKin sosyal demokratlarının da Türk-İşten farklı bir pozisyonda olmadığını, yaşanan pratiklerden biliyoruz. DİSKin CHPli başkanı Süleyman Çelebi, greve çıkmaktansa patronun verdiğiyle yetinme kararı alan Genel-İşin tutumunu desteklemekle başladı göreve. Üç ayı aşkındır grev olmaktan çıkan EXSA direnişi için basın açıklamalarından başka tek bir adım atmadı, attırmadı. Çukobirlik işçilerinin kısmi kazanımıyla biten direnişte ise, işçilerin hak almaya yönelik eylemler yapmasının önüne geçmek için epeyce uğraştı.
Çukobirlikte ilk ücretsiz izne çıkarılma kararının ardında sendika şubesi de var. Yani bu hiç de Çukobirlik yönetiminin sendikadan bağımsız bir uygulaması değil. Yalnızca Çukobirlik yönetimi sendikaya verdiği bir aylık ücretsiz izin kararına uymadı. Bu uzadıkça uzadı. İşçilerin haklı tepkileri sendikayı zorlamaya başladığında, bürokratlar görüntüyü kurtarmak için pasif bir ikna ve uzlaşma çabasına girdiler. Zira işçilerin kararlılığı sendika yönetimine de yönelmişti.
Evet, bugün Çukobirlik için kısmi bir kazanım sözkonusu. Bunu sağlayan, asgari düzeyde de olsa Çukobirlik işçilerinin duruşudur. Ancak bunun kazanım olup olmadığı da önümüzdeki dönemde netleşecek. 25 Eylülden itibaren işçilerin kademeli olarak işyerine döneceği açıklandı. Pratikte bunun nasıl uygulanacağı bir soru işaretidir. Ücretsiz izin, esnek üretimin bir biçimidir. İş olursa çalış, olmayınca yat evinde!
Özelleştirileceği kesin olan Çukobirlikte işçileri sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar ve bunda da başarılı oluyorlar. Fabrikanın müdür vekili, işletmenin zararının %60ının işçilerin tembelliğinden kaynaklandığını söylüyor. İşçiler de bu suçu kabul eder tarzda açıklamalar yapıyorlar: Artık hep çalışıp üreteceğiz. Bizim için verim alınmaz diyorlardı. Onların yüzlerini kara çıkartacağız. DİSK Tekstil Sendikası Çukobirlik Şubesi de yönetimin ne yapmak istediğini çok iyi biliyor. İşçilerden başlarını ağrıtmadan kurtulmak istiyorlar. Bu dev tesisin özelleştirilmesinde gürültü-patırtının olmaması lazım. Bugün devletin geri adım atması da bundan kaynaklanıyor. İşçi kıyımını daha sessiz yapmaya, farklı oyunlarla işçileri eritmeye çalışacaklar. TİSlerde işçinin sesini çıkarmaması da, iki aylık izinlerle ve fabrikanın kapatılma tehditleriyle başarılmaya çalışılıyor.
Tekstildeki toplusözleşme sürecinde
DİSKin utanç verici tutumu
Tekstil sektöründe sözleşmeler başladı. Tekstil İşçileri Sendikası Başkanı sıfatıyla Süleyman Çelebi, Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin ile nihayet biraraya geldi. Narin; Kavga etsek de Süleymanla arkadaşlığımıza mani değil diyen bir üslupla tehditler savuruyor. Süleyman Çelebi ise kapitalistlerin bu sektördeki zararlarına ve kapanan işyerlerine karşı gözyaşı döküyor. Sorunun kapitalistler değil kayıt dışı çalışanlar olduğunu dile getiriyor. Bu yetmiyor, dürüst işverenlere yaltaklanıyor. Yapılan toplantıda Çelebi konuşuyor:
Sıkıntı bir gerçek. Evet, işin değil, işyerinin de güvenliği gerekir. Ama işçinin güvenliği de gerekir. Bizim sorunumuz kayıt dışı çalışanlarla... Sendikasız ve kayıt dışı çalışanlarda büyük bir artış var. Hükümet sektörü gözden çıkarmış... İşveren olmadan olmaz, işçi olmadan da... Haksız rekabet engellenemiyor, ve fatura işçi ve vergi veren dürüst işverene kesiliyor.
İşyerinin güvenliğine (siz kapitalistlerin çıkarları diye okuyun) bu kadar hassasiyet gösteren bir sendika düşünün! İşçinin güvenliği artık işyerinin güvenliği üzerinden açıklanıyor. Kayıt dışı çalışan işçiyi bu hale getirenler sendikacılar değilmiş de, işçiler kayıtsızca çalışmaktan hoşnutmuş gibi bir hava yaratılıyor. Çelebiye cevabı Narin veriyor:
DİSKin merkezi Merterde. Siz Türkiyeye kayıtsız giren malların merkezindesiniz. Kayıt dışılıktan yakınıyorsunuz... Aynaya bakıp sormanız lazım... Bugüne kadar ne yaptınız ki işverenlerden ne istiyorsunuz?... DİSK olarak en az 500 bin sendikalınız olması gerekirken, karşımıza yüzellibin işçiyle çıkıyorsunuz. Bugün iş bulmak beceri oldu, ücretlerin önüne geçti. Tekstilciler ya ithalatçı ya da suçlu olmaya başladı. %50si yok artık. Bana anlaşma yapılması zor gibi görünüyor. Sloganla bu iş olmaz.
Çelebinin bu sözlere cevabı ise oldukça dikkate değer: Evet merkezimiz Merterde... Ve biz hem burada hem de Anadoluda büyük bir örgütlenme içindeyiz. Fakat sadece Merterde sendikalı olduğu için 8000 işçi atıldı. İstesek ayda 20 bin kişiyi örgütleriz...
Daha ne denilebilir ki? Ayda 20 bin işçiyi örgütleme istekleri niye yok bu sendikacıların? Merterde atılan 8 bin işçi için ne yaptı bu sendika bürokratları? Bizzat kendi elleriyle satmadılar mı? Bunu yapan, ayda 20 bin işçiyi örgütlemez doğal olarak. Çünkü işçilerin aidatlarından daha fazlasını kapitalistler kendilerine veriyor. Ayrıca işçinin aidatları da düzenli değil. İşçi atıldı mı, maliyeti ve faturası sendikaya çıkıyor. Yok sendikal güvence, yok anayasal haklar!..
Sığınacak bir deliği de ne güzel buluyorlar! İşçi temsilcimiz Süleyman Çelebi, İşyeri olmadan tabii ki işçi olmaz; destek vermeye hazırız diyor patronlara... Türk-İş ve DİSK için, al birini, vur ötekine demekten başka ne denilebilir ki!
|