ARSIVANA SAYFA
 
30 Eylül '00
SAYI: 36
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Mücadelenin durumu ve devrimci görevler
Bu hayalet yarın mezarınızı kazacak!
“Kahrolsun İMF! Kahrolsun emperyalizm!”
Kışlalı suikastı zanlısı yakalandı!
Halkın öfkesi artık sokaklara taşıyor!
Ulucanlar katliamının yıldönümünde Türkiye ekonomisi
Türk-İş, DİSK ve derinleşen ihanet
Belediye-İş’e kayyum şantajı
Çukobirlik işçileri direndiler ve kazandılar
“Tek başına kurtuluş olmayacağının bilincindeyiz”
Enerji emekçilerinin eylemleri ve gösterdikleri
Ermeni soykırım tasarısı ve perde arkasındaki gerçekler
Önce ABD güdümlü devlete köle kafanızı değiştirin!
Ulucanlar direnişinin yaktığı ateş hiç sönmeyecek!
Karadeniz: Bir halklar mozaiği-2
Anti-militarizm, askerlik sorunu ve gençlik mücadelesi üzerine
Ulucanlar’ı anma etkinliklerinin gösterdikleri
Ulucanlar anmasından notlar
Ulucanlar anması çalışmaları
Cumartesi eylemleri devam ediyor!
Katliamcılar hala yargı önünde değil
Anma, gözaltı ve direniş
Olimpiyatlar, görüntü ve gerçek
Liberal rüzgar gülü politikası
Partimizin programı üzerine notlar
Mücadele Postası...
 



 
 
Dünya Bankası emrediyor:

Yıkımı derinleştirin!


İMF teftişinin sürdüğü günlerde, Dünya Bankası (DB) da bir rapor yayınladı. “Türkiye: Sürdürülebilir Büyüme İçin Reformlar” başlıklı, Ağustos 2000 tarihli bu rapor (Cumhuriyet, 14 Eylül ‘00), yürürlükteki yıkım programının seyrine müdahalenin çerçevesini oluşturuyor. DB’nin istekleri birer direktif niteliği taşıyor. Bilindiği gibi, DB, niyetlere değil uygulamada alınan sonuçlara göre kredi veriyor.

Rapordaki direktifler, iktisadi ve sosyal yıkımın derinleştirileceğini gösteriyor. Elbette bu, faşist baskı ve terörün de alabildiğine tırmandırılacağı anlamına geliyor. Rapordaki direktiflerin başında, “2000 yılında başlatılan ve birçoğu geçici gelir artışlarına dayalı olan mali tedbirler sürecinin uzun vadede devam ettirilmesi” yer alıyor. Bu çerçevede 2001 bütçesi “daimi artışlar”, “yapısal mali reformlar”, “harcama önlemlerinin daha dengeli bir karışımı” üzerine oturtulacak. Demek oluyor ki, 2000’de geçici olarak anılan vergiler süreklileştirilecek, işçi ve emekçilerin iliği emilecek. Devletin ekonomideki faaliyetinin minimum seviyeye indirilmesi adına, yoğun ve hızlı bir özelleştirme, beraberinde özellikle kamuda istihdam edilen işçi ve emekçilere acımasız bir tensikat uygulanacak. Rant-faiz-mafya ekonomisi daha da pekiştirilerek spekülatif sermayenin alanı genişletilecek, üretim çökertilecek. Bütçeden eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim gibi alanlara ayrılan pay olabildiğince düşürülecek; bu alanlarda emperyalist ve yerli tekellerin hakimiyeti ve keyfiyeti sağlanacak...

Dünya Bankası, sosyal güvenlik alanında daha derin “yapısal reformlar” istiyor. Bu “reformlar” emeklilik ve sağlık sigortalarının ayrılması biçiminde zaten gündemdeydi. Emeklilik yaşı 17 Ağustos depremi günlerinde zaten artırılmıştı. Şimdi istenilen “reform” emeklilik sistemi ve sağlık hizmetlerinin tümden özelleştirilmesidir. Yani sosyal güvenlik sisteminin ortadan kaldırılmasıdır.

Yine, “işsizlik sigortası yürürlükte olduğuna göre zorunlu kıdem tazminatları ödemelerinin gerekçesi artık mevcut değil” denilerek, hem işçilerin alınteri birikimine, hem de işgüvencesi sağlamada payı olan bir kazanıma göz dikiliyor. Yürürlüğe giren işsizlik sigortasının nasıl bir aldatmaca olduğu ise yeterince biliniyor.

DB’nin üzerinde önemle durduğu bir diğer konu, kamu bankalarının özelleştirilmesidir. Vakıfbank, Emlak ve Halk Bankası’nın 2002’ye kadar özelleştirilmesi isteniyor. Bu arada “Halk ve Ziraat Bankası için ticarileştirme” süreci, kağıt üzerinde yaklaşık 20 milyar dolara ulaşmış görev zararının karşılanmasını kapsayacak. Yani bankaların özelleştirilmesiyle yetinilmeyecek, emekçi halktan sermaye tekellerine 20 milyar dolar hortumlanacak. Bu para, İMF ve DB’nin 3 yıllık “ekonomik program” çerçevesinde vereceği kredinin yaklaşık 5 katı büyüklüğünde.

Ormancılıkla ilgili kuruluşların yeniden yapılandırılmasını, “ticari faaliyetlerinin özelleştirilmesini” isteyen DB, tarım alanında da tam bir yıkımı dayatıyor. Fiyat desteklerinin aşamalı olarak kaldırılması ile, küçük üretici köylü tefeci-tüccarların insafına terkedilecek. Köylü ürününü satma imkanı bile bulamayacak, tarlalarda çürümesinin ya da yakmanın acısını daha fazla yaşayacak. İşçi ve emekçiler için temel besin maddesi olan tarımsal ürünler, giderek daha fazla ulaşılmaz olacak. Dışalım korumasının azaltılması ve yerli tarımsal fiyatların dünya fiyatlarına bağlanması ile, yerli tarıma nihai darbelerden biri vurulacak. Emperyalist tekeller karşısında hiçbir rekabet gücü bulunmayan tarım üreticileri, büyük bir çöküş yaşayacaklar. ‘99’da tarıma ayrılan pay 5 milyar dolar iken, bu rakam 2001’de 400 milyon dolara düşürülecek.

DB’nin tarım konusundaki diğer emirleri ise şöyle: Suni gübre desteği 2001 yılından sonra uygulanmayacak. Kredi destekleri 2002 yılı içinde aşamalı olarak kaldırılacak. Tahıla ilişkin ithalat gümrük tarifeleri azaltılacak (yerli pazar tümüyle emperyalistlerin elinde olacak.) TEKEL, ÇAYKUR, Türkiye Şeker Fabrikaları dahil tarımdaki KİT’ler özelleştirilecek... Kısacası kırda yıkım, ülke çapında koyu bir sefalet, açlık, işsizlik...

Görüldüğü gibi, DB ile İMF’nin direktifleri paralellik arzediyor. MGK-TÜSİAD hükümeti, bu direktifleri yerine getirmek için sarfettiği çaba karşılığında emperyalist ve yerli sermaye çevrelerinden takdir topluyor. Ecevit’in “ince ayar” konusundaki çıkışının sahteliği buradan belli. “Kimse bize direktif veremez, kararı biz veririz” yönlü sözler, direktiflere uymakta gösterilen kararlılık, işçi-emekçi düşmanlığındaki ortak ısrar, Cottarelli’nin ziyaretini sözde “bağımsızlık”ın kazanıldığı güne denk getirmesi karşısında tuz-buz olmaktadır.

Burada bir noktanın altını da çizmek gerekiyor. Cottarelli “ince ayar” sözlerini ilk sarfettiğinde kimse ses çıkarmamış, hatta onaylamıştı. Ta ki Cottarelli “ince ayar”la askeri harcamaların kısıtlanmasını da kastettiğini belirtene kadar... Generalleri savunma güdüsüyle Ecevit tarafından yaratılan bu “mini kriz” nedeniyle, “borsa tepetaklak gitti, içeride faizler 3-4 puan yükseldi, dışarıda işlem gören hazine tahvilleri de aniden satılmaya başladı, faizleri yükseldi. Yani uluslararası piyasalarda programın kredibilitesine gölge düştü” (Hürriyet, 14 Eylül ‘00) Demek ki, ordunun itibarı için gerekli küçük bir sahte çıkışın bile bir bedeli var.

İşçi ve emekçiler her geçen gün yoğunlaşan saldırılar karşısında cılız kalan tepkiler dışında ses çıkarmadılar. Oysa yıkım programı dosdoğru onları hedefliyor. Sermaye iktidarı, yapısal krizini İMF ve DB gibi emperyalist mali jandarmaların emirleri ışığında yönetmeye çalışıyor. Kriz yönetiminin esasını, faturaların emekçi kitlelere ödettirilmesi ve sistemin tahkim edilmesi oluşturuyor. Bu çerçevede işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin her türlü ekonomik, sosyal, siyasal kazanıma el uzatılıyor. Cottarelli, programın temelinin ücretlerin hedef enflasyon kadar artırılması olduğunu ve bu konuda ikinci ek niyet mektubuyla güvence verildiğini belirterek, memur ve işçi ücretlerinin tüm yıl için %12’lik hedef enflasyon kadar artırılması ısrarını sürdürüyor. Demek ki, işçi ve emekçiler 2001 yılında bugünleri bile arayacak hale gelecekler.

2000 yılı, işçi ve emekçiler payına büyük kayıplara sahne oldu. TİS dayatmalarına neredeyse boyun eğildi. Grevler yasadışı yollarla yasaklandı. Baraj saldırısı ile 10 sendikanın TİS yetkisi düşürüldü. Kamu emekçilerini tensikattan geçirmeyi kolaylaştıracak KHK çıkarılmaya çalışılıyor vb. Ekim’den itibaren meclis gündemine girecek 2001 bütçesi, bu kapsamlı saldırı dalgasının giderek büyütülmesinin planlanması olacak. İşçi ve emekçiler planın oluşturulmasını sessizlikle seyrettikleri durumda, emperyalist mali kuruluşların yetkileri sömürge valisi gibi davranmakta haklı olacak, pervasız açıklamalar ve yeni saldırı planları yapmaya devam edecekler. Tabii sermaye iktidarı da emirleri uygulamaya bakacak.
2001’i saldırı dalgasını kırarak karşılamak için, işçi ve emekçilerin önünde; “İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son!”, “Emperyalistlerle açık-gizli tüm anlaşmalar iptal edilsin!”, “Dış borç ödemeleri durdurulsun. Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın!” taleplerini de içerecek tarzda, bir birleşik-militan mücadele hattını örmek görevi durmaktadır.





Anti-emperyalist öfke sokağa taştı

“Kahrolsun İMF,
kahrolsun emperyalizm!”



Ankara:
26 Eylül tarihinde Prag’da gerçekleştirilen İMF ve DB zirvesine; emperyalist-kapitalist düzen sözcülerinin timsah gözyaşları değil, dünyanın dört bir yanından gelen komünistler, anarşistler, çevreciler, otonom gruplar, militan direnişleriyle damgalarını vurdular. Türkiye’de de bu doğrultuda oluşturulan Ankara Küreselleşme Karşıtı Girişimi, 26 Eylül gününde Kızılay YKM önünde saat 18:00’de bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Eyleme yaklaşık 600 kişi katıldı.

Eylemde Halkevleri, Dayanışma Sendikası, Ankara Küreselleşme Karşıtı Girişim, Nakliyat-İş, ODTÜ Öğrenci Birliği, İÜDER-İTÜDER-ODTÜDER, Özgür Genç, Kaldıraç, ÖDP pankartlarıyla katıldılar. Komünistler de eyleme “Kahrolsun emperyalist kölelik!”- Kızıl Bayrak imzalı pankartla ve çeşitli dövizlerle katıldılar.

Polis aşırı “güvenlik önlemleri”yle ortamı terörize etmeye çalıştı.

“Küresel saldırıya küresel direniş!”, “MAİ-MİGA-tahkim, kahrolsun emperyalizm!”, “Kahrolsun İMF, kahrolsun emperyalizm!”, “Prag’a selam, direnişe devam!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!”, “Hücre ölümdür, girmeyeceğiz!”, “Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”... ve daha onlarca sloganın atıldığı eylem, yaklaşık 40 dakika kadar sürdü. Sonrasında ÖDP Çankaya İl Örgütü binasına kadar yürüyen kitle burada dağıldı.

İstanbul:
İMF ve Dünya Bankası’nın Prag’ta toplanması, küreselleşme ve emperyalizm karşıtı eylemleri beraberinde getirdi. Dünyada toplantıdan çok, toplantıya karşı eylemlerin haberleri verilmekte ve gösteriler izlenmekte. Bunun sebebi eylemdeki kitlenin militanlığı ve emperyalizmin dünya hakimiyetine karşı duruşu. Türkiye’de de yankısını bulan anti-emperyalist eylemlerin İstanbul ayağı da Tüyap önünde başladı.

İMF ve DB’nin çeşitli ülkelerdeki ekonomik müdahalelerinin yoksullaşmayı artırdığını, bu kurumların kapatılması gerektiğini savunan sendikalar, bazı siyasi partiler, kurumlar basın açıklaması düzenledi. Saat 13.00’da Tüyap önünde toplanan yüz kişilik kitle karşısında yoğun önlem alan polis, gösteriye izin vermeyeceğini açıkladı. Ardından kitlenin etrafı polis çemberiyle sarıldı. Kitle pankartlarını ve dövizlerini indirmedi, sloganlarına devam etti. Kısa sürede anlaşmanın sağlanması ile basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasının okunması sırasında slogaların yükselmesi, polisin yeniden “yaptığınız yasa dışıdır” demesiyle kesilmek istendi. Ancak basın açıklaması okunmaya devam edildi ve bitirildi.

Sendikaların, partilerin, kurumların imzaları bir hayli fazla olmasına rağmen, adeta bununla ters orantılı olarak, eyleme katılım son derece düşüktü.

İzmir:
Küresel Sermayeye Karşı İzmir Girişimi tarafından 26 Eylül’de İzmir’de de eylem yapıldı.

18:00’de Konak Meydanı’nda yapılan eyleme yaklaşık 2000 emekçi katıldı. “Kahrolsun İMF, kahrolsun emperyalizm!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Katil sermaye!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük!”, “Hücre ölümdür, izin vermeyeceğiz!”, “Küresel saldırıya, küresel direniş!”, “İMF mezara, halk iktidara!”, “Milyonlar aç, milyonlar işsiz, yaşasın küresel direnişimiz!” vb. sloganlarının atıldığı eylem, SES İzmir Şube Başkanı Mevlüt Ülgen tarafından okunan basın açıklaması sonrası bitirildi.

Küresel Sermayeye Karşı İzmir Girişimi, içinde sendikaların, partilerin ve çeşitli DKÖ’lerin de bulunduğu 25 civarında kurumdan oluşuyor