ARSIVANA SAYFA
 
2 Eylül '00
SAYI: 32
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme karşı mücadelenin bayrağı...
İMF-TÜSİAD hükümeti yeni saldırılara hazırlanıyor!
Cottarelli’nin teftişi protesto edildi
Belediyelerde grev yasağı boşa çıkarılamadı
Ordu, irtica ve KHK
Kapitalizm savaş demektir!
Zorunlu “bağış”a hayır!
Çocuklar ancak sosyalizmde çocukluklarını...
Depremin birinci yılında onbinlerce insan sokaktaydı
Adalet Bakanlığı yetkililerine ve ilgililere açık çağrımızdır!
Bakan yalan söylüyor, Cumhuriyet aklıyor!
Açlık grevini kazanımla bitiren Fehriye Erdal’ın açıklaması
Esnek üretim saldırısı ve işçi sınıfının görevleri
Hücre karşıtı mücadele ve reformist solun güncel konumu
Kolombiya= Vietnam 2000 (mi?)
Almanya’da artan faşist saldırganlık
Mücadele deneyimlerimiz den öğreniyoruz
Komünist militanlardan
parti programı üzerine

Devrimci değerlere saldırı
Bakırçay Havzası Demir-Çelik İşçileri Bülteni’nden
Mücadele Postası
 



 
 
Cumhuriyet gazetesinden Adalet Bakanı ile
“F tipi çağdaş” başlıklı röportaj:

Bakan yalan söylüyor, Cumhuriyet aklıyor!


A. Ferhat


21 Ağustos Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesinde, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’le Ümit Zileli’nin gerçekleştirdiği bir röportaj yayınlandı. Buna röportajdan çok kendi çapında bir aklama operasyonu demek daha doğru olur aslında. Ropörtajın bu niteliği daha birinci sayfada veriliş biçimi ile kendini ortaya koyuyor. Birinci sayfada tırnak içerisinde verilen başlık şöyle: “F tipi çağdaş”. Bilindiği gibi, bir haberde başlık oldukça önemlidir. Başlık haberi bir bakıma özetler ya da haberin veriliş amacını ortaya koyar. Somutta da öyle olmuş. Başlıkta tırnak içinde F tipinin “çağdaş” olduğunu söyleyenler, röportajda devletin büyük ölçüde teşhir olmuş hücre saldırısını ve onun uygulayıcısı olan zatı hiç de tırnak içinde olmayacak şekilde aklamak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bu tutumu röportajın verildiği sayfanın başlığında ve röportajın tamamında da sürdürüyorlar. Başlığa çıkarılan aslında Adalet Bakanı’nın deyim yerinde ise desteksiz atışlarından sadece birisi. Adalet Bakanı’na ve Cumhuriyet’in yine tırnak içindeki başlığına göre “Yeni sistem başlı başına güvence” imiş. Burada Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un Nokta dergisine yaptığı açıklamadan bir cümleyi aktaralım: “Bir kısım çevreler safiyane, bir kısım da Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetmiş bir düşüncenin bitmesini istemediği için buna karşı çıkıyor.” (Nokta, sayı: 2000/31, s.21) Bilindiği gibi, F tipi cezaevleri saldırısının sahibi MGK’dır ve Ertosun bunun başta gelen uygulayıcılarındandır. Adalet Bakanı ise, silik kişilik yapısı ve devlet örgütlenmesinin yapısı gereği gerçekte asma yaprağı rolündedir. Bu nedenle biz Ertosun’un söylediklerini daha çok dikkate alacağız. Dolayısıyla yeni sistemin başlı başına neye “güvence” olduğu Ertosun’un açıklamalarında belirtilmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetmiş bir düşüncenin bitmesine.”


Aklama başlıyor!..

Zileli aklama niyetini daha söyleşiye başlamadan “Bakan’ın Özel Kalem Müdiresi Fahriye Hanım’la yaptığı ısınma turları” sırasında ortaya koyuyor. Fahriye Hanım’ın anlattıkları Zileli’yi çok düşündürmüş, çünkü onun anlattığına göre; “Bazı mahkumların aileleri Bakan’a kadar çıkıp ‘Çocuklarımızı bir an önce F tipi cezaevlerine alın, koğuşlardan oradaki baskılardan kurtarın’ diyorlar” mış. Bu aileler kimler acaba? Tutuklu ailelerinin “Bakan'a kadar çıkıp” ona dertlerini söylemelerinin nasıl olabildiğini bütün Türkiye izledi; Bakan beye ulaşmak için ailelerin onlarca gözaltı, yaralanma ve bir süre işkenceden geçmeleri gerekti. Ayrıca bu iddia yeni değil, daha önce M. Ali Birand’ın “32. Gün” programında Ertosun tarafından dillendirilmişti. Buna karşı olarak tutuklular programdan 3 gün sonra 1 Ağustos’ta buna karşı bir açıklama yapmış ve şöyle söylemişlerdi:

ÇAĞRIMIZDIR; ‘örgüt baskısı var’ diye yazanlar, programlara çıkarak bu yalanları söyleyenler; ‘sözlerim doğrudur, her zaman arkasında dururum’ diyorsanız, gelin tutsaklarla görüşün”... “Sorun ki asıl olarak kimlerin baskı uyguladığını görün.”... “Ali Suat Ertosun orada açıklasın; hangi tutsak yakını, ‘evladımı örgüt baskısından kurtarın’ diye kendisine dilekçe vermiş. Açıklasın ve bunu ailelere ispat etsin.” Bu çağrıya yaklaşık bir aydır yanıt gelmemişken, Zileli bu bayatlamış yalanı “ısınma turları” sırasında yeniden sahaya sürüyor.

Röportajın ilk sorusu F tipine karşı tepkilere ilişkin. Fakat Bakan soruya cevap vermek yerine hücrelerin Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 16. maddesine göre yapıldığını söylüyor. Röportajın sonraki kısımlarında, TMK’nın 16. maddesinin “1 ve 3 kişilik odalarda barındırılanların açık görüşten yararlanamayacağı ve birbiriyle görüşmelerine ve haberleşmelerine engel olunacağı” şeklinde olduğunu söylüyor, fakat bir sonraki soruya verdiği yanıtta da, “Meclise 16 madde ile ilgili yeni düzenlemeyi önereceğiz.” diyor.

Bu söylenenlerden iki sonuç çıkarılabilir. Bir; F tipleri TMK’nın 16. maddesine göre yapılmıştır ve bu madde tecriti öngörmektedir. İki; bu madde yeniden düzenlenecektir. Basit bir mantık yürütmeyle, bu iki sonuçtan yola çıkarak şunlar söylenebilir: TMY’nin 16. maddesine göre tecrit amacıyla yapılan F tipi hücrelerin yapımı sürdüğüne ve yaz sonunda bitirileceğine göre, yeni düzenleme hiç de tecriti ortadan kaldırmayacaktır. Bakan demagojik ve yalana dayalı bir söylemle, tecritin yasadan çıkartılacağı izlenimi vermeye çalışıyor. Ama “nedense” Ümit Zileli Bakan’ın böyle bir amaç peşinde olduğunun farkında değil; Bakan'ın söylediklerindeki çelişkiye işaret edip, yapılacak yeni düzenlemenin kapsamını sormak hiç aklına gelmiyor!

Röportajın sonraki bölümlerinde Bakan, aslında iki tip cezaevi olduğunu, bunun birinin koğuş diğerinin hücre sistemi olduğunu, F tipinin ise “karma sistem” olduğunu ekliyor. Bakanın neden böyle söylediği TTB’nin F tipi cezaevi ön raporunda şöyle ifade ediliyor: “Yetkililer hücre-oda ayrımını yalnızca mimari açıdan yapmakta ve salt karanlık nemli ortamları hücre olarak tarif etmektedirler. Oysa mimari ortamdan bağımsız olarak hücre izole bir birimi tarif etmektedir. F tipi cezaevleri, bütün tasarımıyla izolasyona yönelik olarak planlanmıştır.

İHD, TİYAD ve MAZLUMDER’in Ankara’da yapımı süren Sincan F tipi Kapalı Cezaevi’ni incelemeleri sonucunda hazırladıkları raporda ise şöyle söyleniyor: “Yapılan inceleme sonucunda; Sincan F tipi Kapalı Cezaevi’nin tek kişilik hücrelerden ve üç kişilik izolasyon ünitelerinden meydana geldiği; bu ünitelerin yüklenici firma yazışmaları ve teknik evrakında dahi bir ve üç kişilik hücre olarak adlandırıldığı...

Bakan daha sonra ise koğuş sisteminin sakıncalarına geçiyor: “F tipinin temelindeki düşünceyi anlamak için, koğuş sisteminin sakıncalarını ,olumsuz yönlerini dikkate almak gerekir. Koğuş tipi cezaevinde çok sayıda insan bir arada bulunmaktadır. Bunun sağlık yönünden olumsuz etkileri vardır.

Oysa TTB’nin raporları ve diğer birçok çalışmada, F tipinin insan sağlığını bozmak bir yana, sessiz imhayı amaçlayan bir yapı olduğu yüzlerce kez kanıtlarıyla birlikte ifade edilmiştir. TTB’nin Kocaeli 1 No’lu F tipi Cezaevi’ni inceledikten sonra hazırladığı önraporun neredeyse tamamı F tipinin sağlık açısından sakıncalarını belirtmektedir.

Yukardaki sözlerin ardından Bakan “örgüt baskısı”ndan bahsetmeye başlıyor. Sanki cezaevlerinde 12 Eylül’den bu yana yaralanan binlerce kişinin, öldürülen yüzlerce kişinin faili örgütlermiş gibi... Ardından ise koğuş sisteminde “sınıflandırma” yapamadıklarını söylüyor. Aslında bunu, F tipinin adamına göre işkence olduğu şeklinde de okumak olası. Tam da burada Ümit Zileli Bakan’ın duygularına mazhar oluyor; “Şimdiki durumda pankart asanla cinayet işleyen bir arada bulunuyor o halde” deyiveriyor ve cümlenin sonuna kocaman bir soru işareti yapıştırıyor. Zileli, röportaj yapan bir gazeteci olarak soru sormuyor; devletin yıllardır söylediği beylik yalanları temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp röportaj arasında piyasaya sürüyor.


Hedef aklamak olunca...

Zileli röportajın ortalarına doğru “Tecrit edilme, yaşamdan koparılma iddiaları?..” deyiveriyor. Sonuna soru işareti konulduğuna bakmayın, röportajın bütününü okuduğunuzda, Zileli’nin bu beş kelimeyi yanlışlıkla ağzından kaçırdığını zannediyorsunuz haklı olarak. Bakansa buna karşılık şu gerçek dışı iddialarda bulunuyor: “Aslında F tipi cezaevlerini gezdiğiniz zaman orada ortak yaşam alanlarının da bulunduğunu göreceksiniz. Bunu gördüğünüz zaman 1 ve 3 kişilik odaların daha çok yatmak, gecelerini geçirmek için kullanılacağını, bütün gün boyunca ortak yaşam alanlarında birlikte... spor yapma... kitaplık ya da okuma salonunda kitap okuma... olanağının bulunduğunu göreceksiniz.

Görenlerin söylediklerine geçmeden önce, söylediklerini daha dikkate değer bulduğumuz Ertosun’un “32. Gün” programında, “Ortak alanlardan yalnızca tretmana yanıt verenler yararlanacak” dediğini hatırlatalım.

Görenlerin söylediklerine gelince. Sincan F tipini gören İHD, TİYAD ve MAZLUMDER’in Sincan F tipi ile ilgili gördükleri: “Ortak yaşam alanı olarak öne sürülen kapalı ve açık mekanların; proje bütünü ile ilgisiz ve amaca elverişsiz olduğu, tutuklu ve hükümlülerin kullanımını amaçlayan tarzda inşa edilmedikleri ve esasen bu cezaevinde ortak yaşam alanı bulunmadığı...

Koceli 1 No’lu F tipi incelemesi sonrasında TTB ise şunu söylemektedir: “Tek kişilik izolasyon ünitesinde tutulacak olan kişilerin kalacakları mekanlar (hücre) bir başkasıyla iletişimi bütünüyle engelleyebilecek bir tasarıma sahiptir... Havalandırmaya çıkılıp çıkılmayacağı da dahil olmak üzere burada yaşayacak olan kişinin tüm sosyal yaşantısı üzerindeki inisiyatif yetkililerin elinde olacaktır.” “... F tipi cezaevlerinin bütünüyle izolasyona yönelik tasarlandığı ve hücre tarifi ile tanımlanmak istenen nitelikleri içerdiği açıktır.

Zileli’nin hiç mi kamuoyuna sunulan bu raporlardan haberi yoktur? Demokratik kitle örgütlerinin yukarıda aktardığımız gözlemleri, az sonra aktaracağımız Zileli'nin “gazeteci arkadaşım”ından daha mı az muteberdir?

Az önce “tecrit iddiaları” derken dili tutulan Zileli’nin, röportajın başka bir yerinde birden dili çözülüyor, soracağı soruyla ilgisiz bir şekilde: “F tipi cezaevini gezen bir gazeteci arkadaşım, ‘Bir gün hapse düşersem F tipi cezaevinde yatmak isterim’ demişti” diyor. Zileli Adalet Bakanlığı’nın yalana dayalı türlü kampanyalarına rağmen yapamadığını yapmaya, “solcu” Bakan’ını ve F tipi cezaevlerini düze çıkarmaya kararlı!

F tipi cezaevlerini gezdirerek kamuoyu tepkisini bertaraf etmeye çalışan devlet, bunun sonrasında daha büyük bir tepkiyle karşılaşmıştı. Bu geziler sonrasında Çölaşan gibi birkaç kontra-gazeteci dışında F tipini öven yazı yazan olmamıştı. F tipini gezen birçok kuruluş sakıncaları hakkında sayfalarca raporlar hazırlamış ve F tipi cezaevlerinden vazgeçilmesini defalarca beyan etmişken, ne hikmetse Zileli bu kuruluşlardan bahsetmek yerine, kim olduğu belirsiz “gazeteci arkadaşı”ndan bahsetmeyi daha uygun buluyor. Amaç aklamak olunca!..

Röportajın başka bir yerinde bakan hücreleri allayıp pullarken, Zileli bu sefer “kalite kontrolcü” rolüne soyunuyor. Bakanın onca yalanından sonra, “Anlattığınıza göre fiziki şartlar yeterli görünüyor” diyor. Zileli ikna olmaya dünden razı. Oysa fiziki şartların bakanın söylediklerinden çok daha farklı ve sağlıksız olduğu yine TTB raporlarından ve daha birçok belgeden okunabilirken, görenler anlatıldığı gibi olmadığını açıklamışken, Zileli bu sefer elma şekeriyle kandırılan çocuk rolünde (!) bakanın sıraladığı “masum” yalanlara hemencecik inanıyor ve hücre kalite kontrolcüsü Zileli hücrelerin kalitesini onaylayıveriyor!

Söyleşinin resim altında ayrı bir bölüm olarak verilen kısmında, Zileli, cezaevinde yapılan katliamları soruyor. Zileli'nin soru gibi soru sorduğu tek bölüm burası, fakat Zileli'nin söylediğine göre, bu “en sevimsiz bölüm” ve “zaten topu topu beş dakika sürdü”. Zileli’nin, koğuşta bile insanlar öldürülürken tek başına kaldığınızda neler yapmazlar ki mealindeki sorusuna bakan; “Olayın ayrıntılarına girersek bu görüşmemiz Burdur Cezaevi görüşmesi olur” diyor. Anlaşılan Bakan da bu “sevimsiz” şeyleri konuşmak istemiyor.


Gazetecinin görevi aklamak mıdır?

Yazının bütünlüğü içerisinde bakanın belli başlı yalanlarını gösterdik ve bu yalanlar karşısında bilinçli olarak belli pasajlar aktardık. Bunun nedeni, pek çoğu ilk kez dillendirilmeyen yalanlar silsilesini, Bakan'ın ağzından ifade edilmesinden dolayı açığa vurmanın, F tipi ile ilgili bunca yazılanlara rağmen bunu yapmanın yine de belli bir rolü olduğu inancıdır.

Ancak, burada dikkat çekmek istediğimiz asıl nokta, bakan tarafından kitlelerin kandırılması amacıyla ortaya koyulan mizansen değil. Daha önemlisi, “demokrasi”yi ve “çağdaşlığı” dillerinden düşürmeyenlerin, kendilerini çağdaş olarak tanımlayanların, F tipini de “çağdaş” olarak lanse etmeye ve bu çağdışı saldırıyı meşrulaştırmaya ve aklamaya çalışmalarıdır. Zaten röportaj okunduğunda asıl dikkat çeken nokta, bakanın gerçek dışı söylemleri değil, Zileli tarafından yürütülen cansiperane aklama çabasıdır.

Burada sorulacak soru, gazetecinin görevinin aklamak mı olduğudur? Holding gazeteciliği yapanlar için bu sorunun yanıtı açıktır. Fakat demokratlıktan ve tarafsızlıktan dem vuranlar buna ne yanıt vereceklerdir? Holdingleşmenin, Sabancı’yla ortaklığın Cumhuriyet'in gündeminde olduğu şu günlerde, Zileli’nin holding gazetecilerinin temel işlevlerinden biri olan aklama işini üstlenmesi rastlantı mıdır?