ARSIVANA SAYFA
 
2 Eylül '00
SAYI: 32
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme karşı mücadelenin bayrağı...
İMF-TÜSİAD hükümeti yeni saldırılara hazırlanıyor!
Cottarelli’nin teftişi protesto edildi
Belediyelerde grev yasağı boşa çıkarılamadı
Ordu, irtica ve KHK
Kapitalizm savaş demektir!
Zorunlu “bağış”a hayır!
Çocuklar ancak sosyalizmde çocukluklarını...
Depremin birinci yılında onbinlerce insan sokaktaydı
Adalet Bakanlığı yetkililerine ve ilgililere açık çağrımızdır!
Bakan yalan söylüyor, Cumhuriyet aklıyor!
Açlık grevini kazanımla bitiren Fehriye Erdal’ın açıklaması
Esnek üretim saldırısı ve işçi sınıfının görevleri
Hücre karşıtı mücadele ve reformist solun güncel konumu
Kolombiya= Vietnam 2000 (mi?)
Almanya’da artan faşist saldırganlık
Mücadele deneyimlerimiz den öğreniyoruz
Komünist militanlardan
parti programı üzerine

Devrimci değerlere saldırı
Bakırçay Havzası Demir-Çelik İşçileri Bülteni’nden
Mücadele Postası
 



 
 
Soygunlar başladı...

Zorunlu “bağış”a hayır!


İlk ve orta dereceli okullarda kayıtlar her sene olduğu gibi yine soygun halini alarak başladı. Gönüllü bağış adı altında alınan zorunlu kayıt paraları bu soygunun başlıca yöntemi. Veliler, zamanında “kazı bağırtmadan yolmak” şeklinde özetlenen yöntemlerle soyup soğana çevriliyor. Kayıt parasının dışında kitap, defter, giysi, katkı payları vs. birçok yoldan gerçekleştirilen soygunun faturası, bunu karşılamada büyük zorluklar yaşayacak ya da karşılayamayacak işçi-emekçi aileleri için oldukça büyük oluyor.


Kayıt soygunu ya da “gönüllü bağış”

Kayıt için gelen velilerden önce “bağış” yapmaları isteniyor. Öğrenciler ailelerinin yaptıkları bağışın miktarına göre sıralamaya konulup öyle kayıt yapılıyor. Çok bağış verecek durumda olmayanlar kayıt olamıyorlar. Alınan bu paraların aileler tarafından “gönüllü” yapıldığı iddia ediliyor, ama “gönülsüz” olanların kayıtları yapılmadığı için aileler mecburen “gönüllü” oluyorlar.

Doğal olarak merkez okullara talep daha çok oluyor. Anne-baba, çocuğunu devlet tarafından yatırım yapılmayarak çürümeye terkedilmiş bir okula değil de “kötünün iyisi” merkez bir okula göndermek istiyor. Bu çok doğal ve haklı bir talep. Ancak devletten tüm okulların düzeyinin ve eğitimin kalitesinin yükseltilmesi örgütsüzlükten dolayı talep edilmeyince, talebi yeterince yüksek olan bu okullar diledikleri kadar yüksek fiyattan (250 milyondan başlayan) kayıt parası alabiliyorlar. Aynı şekilde Anadolu liseleri, milyara varan zorunlu “bağış”ı çocuğu sınavı kazanarak o okulda okumaya hak kazanmış aileye rahatlıkla dayatıyor.

Kayıt soygunu, elbette okul idarelerinin salt kendi başlarına yaptıkları bir iş değil. Düzenin toplam bir soygunu, en başta da sermayenin eliyle yürüyen ve onun kasasına giren bir soygun sözkonusu. Kayıt parasını meşrulaştırmak için kullanılan temel argüman, “devlet yardım yapmıyor, biz de kayıt parası almak zorunda kalıyoruz”dur. Bu, işi meşrulaştırmaktan öte, esas hedefi gösteriyor. Eğitime %7 gibi komik bir bütçe ayıran devlettir. Ama bu arada okul yönetimleri de bu soygun düzeninden ceplerini doldurmaktadırlar.

İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldırım, velilere kayıt sırasında okullara yardım etmeleri çağrısında bulundu. Yıldırım, “Çağdaş ve kaliteli bir milli eğitim için, durumları müsait veliler okullara yardımdan kaçınmasın” dedi.

Bu “toplumsal dayanışma” maskesini yeterince tanıyoruz. Bunun sonucu her yıl giderek artan oranda “durumu müsait” olmayanların okuyamaması olmaktadır. Ya da toplumsal sınıf ayrımının bir uzantısı olarak, işçi-emekçi sınıflara reva görülen kalitesiz eğitimi bile güç bela verebilen okullar ve ardından geleceksizliğin daha karanlık koyları olmaktadır.

Bu “toplumsal duyarlılık” masallarına karnımız tok. Eğitim sosyal bir haktır ve bu yüzden devletçe tüm giderleri karşılanmalıdır. Okulların tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır.


Diğer masraflar

Eğitim soygunu salt kayıt parasıyla sınırlanmamakta, forma, (ilkokul: 7,5-12 milyon; orta ve lise: 30-40 milyon), çanta (5-40 milyon), defter ve kırtasiye malzemeleri (ilköğretim 20, lise 30-35) ve kitap paraları toplamı yine yüz milyona dayanıyor. Ayrıca servis, yemek, katkı payları yıl boyunca öğrenci ailesinin cebinden hortumlanmaya devam edilecek. Bir de, birden fazla öğrenci okutmaya çalışan aileleri düşünün.


Özel okullar, Anadolu liseleri
kontenjan dolduramadı

Eğitimin adeta bir soygun haline gelmesi sonucunda özel okullar ve Anadolu liseleri hala kontenjanlarını dolduramadılar. Özel okullar müşteri kapma kaygısıyla defalarca taban puanlarını düşürdüler. Ancak hala en gözde özel okulların hatta Robert Koleji’nin bile açık kontenjanları var. Elbette yansıtıldığının aksine sorun öğrencilerin yüksek taban puanlarını tutturamamasından öte, eğitimin ödenemeyecek kadar pahalılaşmasıdır. İnsanlar ortalama devlet okullarının eğitim giderlerini karşılamakta zorlanırken, özel okulların ya da gözde Anadolu liselerinin masraflarını hiç ödeyememektedirler.

İstenildiği kadar okul yapılsın, okuma imkanı olmadıktan sonra bunun hiçbir önemi yoktur. Eğitimin bir bölümü istenildiği kadar kaliteli olsun, onu alabilme olmadıktan sonra hiçbir değeri yoktur.

Sosyalizm, kâr ve sömürü üzerine kurulu bir toplumsal sistem olmadığı için, eğitim sosyal bir haktır ve her düzeyde parasızdır. Tüm eğitim araç ve gereçleri kamu fonlarından karşılanır. Kısacası eğitim hakkını güvenceleyen tek sistem sosyalist işçi-emekçi iktidarıdır.





Gürüz YÖK tarafından aklandı


YÖK Genel Kurulu 23 Ağustos Çarşamba günü Başkan Prof. Dr. Kemal Gürüz hakkında karar vermek için toplandı. YÖK, kendi tarihinde ilk defa kendi başkanını yargılayacaktı! Bu toplantıda doğal olarak Kemal Gürüz aklandı ve hakkında soruşturma açılması gerekmediğine karar verildi.

Meclis YÖK Araştırma Komisyonu Kemal Gürüz hakkında şu iddialarla suç duyurusunda bulunmuş ve hakkında soruşturma açılmasını istemişti:

1- YÖK döner sermaye işletmesinin zarar ettirilmesi ve sermayenin aşındırılması.

2- İta amiri olduğu ÖSYM Başkanlığı’nın sınav hizmetlerine ilişkin ihale işlemlerindeki rekabeti engelleyici aykırılıkları gidermek amacıyla tedbirler almamak.

3- İnformatica firmasınca teslim edilmesi gereken süreli yayınları teslim almadığı halde, teslim almış gibi işleme tabi tutarak ilgili firmaya ödeme yapılması.

4- 1996, 1997 ve 1998 yıllarında, yurtdışındaki üniversitelere doktora eğitimi için gönderilen araştırma görevlilerinin sözlü seçme sınavlarında usulsüzlük yapmak.

5- Fakülte dekanları ile öğretim elemanlarının sicillerinin birinci sicil amirlerince doldurulması ve ikinci sicil amirine gönderilmesinde keyfi davranmak.

6- Rektörlerin, akademik kadroların dağıtımındaki keyfi tutumlarına izin vermek.

7- Bazı üniversite rektörlerini, “yönetim tarzımızda farklılıklar var” diyerek, istifaya zorlamak.


***

Kemal Gürüz’ün YÖK tarafından hakkında soruşturma açılması bir aldatmacadır. YÖK’ün başında Doğramacı olmuş, Gürüz olmuş farketmez; çünkü YÖK, bu düzenin ihtiyaçlarını karşılamak için üniversiteler üzerinde kurulmuş bir baskı kurumudur. Üniversiteleri tamamen sermayenin arpalığı haline getirmek, ticarethaneye çevirmek, işçi-emekçi çocuklarına üniversite kapılarını kapatmak, gerici-faşist eğitim ve sınav sistemleriyle öğrenci gençliği koyun sürüsü haline getirmek, kışla haline getirilmiş üniversitelerde akademik-demokratik hakları için mücadele eden öğrencileri sindirmek, YÖK’ün başlıca görevleri arasındadır. Gürüz de bu görevlerini şimdiye kadar layıkıyla yerine getirmiştir. Sadece düzen içi bazı çıkar çatışmalarının sonucu olarak hakkında soruşturma açılması önerilmiş, ancak düzen açısından yukarıda saydığımız hizmetleri yerine getirmiş bir bürokrat olarak bunlardan da aklanmıştır.