Ankarada yakın dönemde kurulmuş olan Ankara Küreselleşme Karşıtı Girişim, 31 Ağustos günü bir basın açıklaması yaptı. İMFnin Türkiye masası sorumlusu Cottarellinin gelmesinin protesto edildiği eylemde, Uluslararası Ticaret Örgüt, İMF, Dünya Bankası vb, kurumların emperyalist emelleri ve yoksullaştırma, örgütsüzleştirme çabaları vurgulandı.
Eylemde, MAİ, MİGA, tahkim, kahrolsun emperyalizm!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!, Hücreler ölümdür, girmeyeceğiz! vb. sloganları atıldı. İMF ve Dünya Bankasına karşı birleş!, Küresel saldırıya karşı küresel direniş! vb. dövizler taşındı.
Yapılan konuşmalarda, küresel saldırıya karşı küresel direnişin öneminden, işçi ve emekçilere yoksuluk politikaları hazırlayan uluslararası kurumlardan, Seattledan, sendikasızlaştırma / örgütsüzleştirme saldırısından sözedildi.
Platform bileşenlerinin daha çok sendikalardan oluşmasına rağmen, işçi-emekçi katılımı azdı. Gençlerin ağırlıklı olduğu eylem coşkuluydu. Konuşmalardan sonra Yüksel Caddesine doğru yürüyüşe geçen kitle sloganlarla coşkusunu sürdürdü. Yüksel Caddesine yaklaşıldığında, hücrelerle ilgili sloganlar sık sık atıldı. Eylem burada çeşitli duyuruların yapılmasıyla bitirildi.
Uluslararası Para Fonu İMF şu anda Türkiyede... Şu anda, çok yakınımızda; hemen yanıbaşımızda bir pazarlık yürütüyorlar; Başbakanla; Bakanlarla; Patronlarla; Bürokratlarla...
Yanıbaşımızda, bizim maaşımızın ne olacağına, tarlamızdaki buğdayın kaç lira olacağına,
Yanıbaşımızda, hangi kazanılmaş haklarımızın elimizden alınacağına;
Yanıbaşımızda, hangi kurumun nasıl sermayeye peşkeş çekileceğine,
Yanıbaşımızda mezarda emekliliğe, hastane kuyruklarında ölümümüze...
Evet yanıbaşımızda nükleer santrallere, çevre katliamına karar veriyorlar... Burada, hemen şurada, burnumuzun dibinde ve parmaklarını gözümüze sokarcasına yapıyorlar bunu...
Bütün dünyada da bunu böyle yapıyorlar... Ve bugün insanlık, artık bu gidişe dur demenin alternatifinin barbarlığa gelip dayandığını görüyor.
Çünkü dizginlerinden boşanmış kapitalist küreselleşme, hızla insanlığı ve uygarlığı tehdit eden bir yıkıma dönüşüyor. İMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığıyla yürütülen yapısal uyum ve istikrar politikaları, sadece insanların ekonomik sömürülmesiyle sınırlı kalmıyor; sosyal ve siyasal kaosları ve ekolojik yıkımı da beraberinde getiriyor. Hem bugün yaşadığımız dünyayı yaşanmaz hale getiriyor; hem de geleceğimizi karanlığa ve sefalete sürüklüyor.
Bolluk içinde yokluk, açlık, yoksulluk, işsizlik, sefelet, marjinalleşme, dışlanma, manevi yozlaşma, ahlaki çürüme ve nihayet topyekûn bir ekolojik yıkım yaratıyor. İşte bu soruna bizler vakitlice müdahale etmezsek; bugün, yarın, sonraki gün, gelecek yıl, ondan sonraki yıl da bunlar yapılmaya devam edilecek...
İMF ve Dünya Bankası bunları politikacılarla kolkola yaparken, utanmadan yüzümüze bakıp ekonominin gerekleri uygulanıyor diyecekler. Bunun için özelleştirmenin, ekonominin gereği olduğuna bizi inandırmaya çalışacaklaklar. Bunun için mezarda emekliliğin ekonominin gereği olduğunu söyleycekler. Bunun için paralı eğitimin ve paralı sağlık yoluyla yoksulların hastane kapılarında ölmesinin ekonominin gereği olduğunu ileri sürecekler. Bunun için nükleerlerin, bunun için finansal soygunların, bunun için tarımsal çöküşün ve nihayet açlığımızın dahi ekonominin gereği olduğunu söyleyecekler; söylüyorlar. Oysa gelin hep beraber soralım; eğer öyle ise ekonomi kimin için?; ya da insan mı ekonominin hizmetinde olacak yoksa ekonomi mi insanın hizmetinde?...
İşte bu kurumların, ekonominin gereği dediği uygulamaların birkaç sonucu:
Türkiyede her 6 kişiden biri yoksulluk sınırı altında yaşıyor
Her 5 kişiden biri işsiz
Özelleştirme, her 10 kişiden 7sinin işini elinden aldı
En zengin 6.5 milyon kişi, gelirin %40dan fazlasını alırken en fakir 6.5 milyon insan gelirin ancak 1.8ini kullanabiliyor.
Yetersiz beslenme nedeniyle her gün 30 bin çocuk ölüyor.
Dünyada yaklaşık 800 milyon kişi açlık sınırının altında yaşıyor. En zengin 3 kişinin geliri, en yoksul 48 ülkenin toplam zenginliğine eşit. İşte bu kurumlar bu ülkeleri yoksullaştırıp parababalarının servetini artırırken, o ülkelerin insanlarına da ekonominin gereği dediler...
Oysa şimdi insanlık bunların maskesini indiriyor. Geçtiğimiz aylarda ABDnin Seattle kentinde küreselleşmenin ve bu sermayenin vampir tetikçi kuruluşlarına karşı geliştirilen tepki Eylül ayının 26sında da Çek Cumhuriyetinin başkenti Pragda daha büyük bir öfke, daha örgütlü savaşıma dönüştürülüyor. Yaklaşık 50 ülkenin emekçileri bu eyleme katılıyor. Bu ülkelerdeki emekçiler de kendi ülkelerinde, kendi koşullarında tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Biz de kendi alanlarımızda tepkimizi öfkeye dönüştürüp haklarımıza ve sorumluluklarımıza sahip çıkıp, bu sermayenin canavarlaşmış tetikçilerine ve onlarla işbirliği içindeki hükümetlere derslerini verelim. Çünkü eğer bunu yapmazsak, eğitim hakkımızı darbeledikleri gibi, işimizi elimizden aldıkları gibi, sağlığımızı koruma hakkımızı paralı hale getirerek ortadan kaldırdıkları gibi, tarlalarımızı, sokaklarımızı, içtiğimiz suyu soluduğumuz havayı; nefesimizi de bize haram edecekler.
İşte biz bu ve buraya sığdıramadığımız insan haysiyetimizi de elimizden almaya çalışır sermaye baronlarının ve onunla işbirliği yapan hükümetlerin dayattığı saldırıya karşı çıkıyoruz.
Ankara Küreselleşme Karşıtı Platformun bu meşru müdaafa hakkını kullanabilmesi için bize güç verin.
Bu dünyada, bu ülkede, bu toplumda, bu kentte, diğer kentlerde, köylerde, onların rahatça at koşturamacaklarını, ekmeğimize ve onurumuza pervasızca saldıramayacaklarını gösterelim.
Irkçılığa, faşizme ve çetelere karşı barışı savunduğumuzu gösterelim.
Gücümüze sahip çıkalım ve haysiyetli insanlar olarak yaşama iradesini ortaya koyalım.
Unutmayalım ki sözkonusu olan insanlığın ve uygarlığın geleceğidir: Yani bizim onurumuz, bizim birikimimiz, bizim emeğimiz bizim çocuklarımızın geleceği, yani bizim hayatımızdır.
Demokratik kitle örgüterine, sivil toplum örgütlerine, duyarlı bütün partilere, sendikalara, herkese, hepinize, size sesleniyoruz...
Ya bu iradeyi ortaya koyacağız, ya da geriye bir şey kalmayacak...