ARSIVANA SAYFA
 
15 Temmuz '00
SAYI: 26
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Birleşik direniş ihtiyacı ve örgütlenme sorumluluğu
Faşist katliamları durduralım!
Yaşayanlar faşist katliam girişimini ve işkence...
Diz kapağına çivi çakmak
Burdur'da kanlı operasyon
SEKA işçisi özelleştirmeye karşı direniyor
Saldırıları püskürtmenin yolu sınıfı kazanmaktan...
EXSA grevinin güçlü ve zayıf yönleri
EXSA direnişçileri deneyimlerden öğrenmelidir!
Eminönü Belediyesi'nde de grev kararı asıldı
Reformizmin icazetçi ve bölücü rolü...
Kamu emekçilerinin eylemleri
Kıbrıs'ta işgal karşıtı tepkiler karşısında artan...
Hücre tipi işkenceye karşı direnelim!
Murat Dil'in cenaze töreninde devlet ablukası
Yaşamımızın hücreleştirilme sine dur...
İpekçi cinayeti ve kontr-gerilla devleti gerçeği
Rektör seçimleri skandalı!
Uyuşturucu sektörü
Ortadoğu: Çelişki ve çatışmalar yumağı büyüyor
Filistin halkına kurulan tuzaklar
Aydın sorunu üzerine
Burjuva basından seçmeler
Mücadele tarihimizden
Mücadele postası
 
Tüm başlıklar



 
 
YTÜ öğrencileri ile yayınlarımız üzerine konuştuk...

Görüşler, öneriler, eleştiriler...


- Gazetemize ilişkin olumlu ve olumsuz eleştirileriniz nelerdir?

O: Tespitleri doğru sayılabilir. Benim gözlemlerimle paralellik taşıyor. Dil olarak biraz sert, insanları direk eyleme çağıran bir dili var. İnsanların eyleme çağrılması konusunda diyeceğim bir şey yok, ama zamanın doğru tespit edilmesi gerekiyor. Bugün süreç olarak zamanlamayı uygun bulmuyorum.

Kendini devrimci olarak lanse edenlerin bile paçalarından bireysellik damlıyor. Genelde eylemlikler üzerine yazılar var.

Orta sayfaları beğeniyorum. Parti programı ile ilgili yazıların yazılması güzel. Çünkü partiyi merak eden kolayca bilgi edinebiliyor.

- E.G’ye ilişkin olarak?

D: Ülkenin değişik üniversitelerindeki çalışmalar hakkındaki bilgilerin yeralması güzel, fakat çok fazla yorum içeriyor.

Eleştiriler fazla yeralıyor. Başka siyasetler fazla eleştiriliyor. Haberler daha sade olmalı. Teorik yazılar arttırılırsa daha iyi olur. Genel olarak anlaşılır bir dili var.


“Böyle bir gazete sınıfın en geniş kesimlerine
daha yaygın ulaştırılmalı”

- K.B’ye ilişkin?

U: İşçi röportajlarının fazla olması iyi, teorik yazıların arttırılması daha iyi olur. Gençlikle ilgili haberlerin de yer alması gerekiyor. Anlaşılır bir dili var.

B: Bazı yazılar fazla hantal oluyor. Orta sayfa hariç diğer yazılar daha kısa tutulmalı. Verilecekler daha özlü verilmeli.

Tarihten alınan devrimci kişilik örnekleri çok iyi oluyor. Tarihsel deneyimlere daha fazla yer verilmeli.

Pratik alanda yapılan çalışmaların aktarılması güzel. İnsanı motive ediyor.
Son sayılarda gençliğe bir sayfasının ayrılmış olması güzel. Kitap tanıtımlarının olması iyi. Klasiklerden de bölümler aktarılabilinir. Böyle bir gazete sınıfın en geniş kesimlerine daha yaygın ulaştırılmalı.

- EG’ye ilişkin düşünceleriniz...

B: Teorik yazılara az yer veriliyor. Gençliğin teoriye olan eğilimi düşünüldüğünde, bu tür yazılara daha fazla yer verilmeli.






Bedel ödeyerek kazandığımız mevzileri
bedel ödeterek koruyacağız!



Sermaye devleti tarihi boyunca, işçi ve emekçilere, onların aydın, devrimci ve demokrat temsilcilerine karşı katliamlara başvurmuştur. Bugün de bunları devam ettirerek korku ve yılgınlık yaratmaya çalışıyor. Bu sayede çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş iktidarının tarihi sonunu geciktirmeye çalışıyor. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta ve Gazi’de gerçekleştirdiği toplu katliamlar hala hafızalardadır.

Devlet son yıllarda ise işçi ve emekçilerin öncüsü devrimci tutsaklara yönelik bir saldırıya yönelmiştir. Diyarbakır, Buca, Ümraniye’de ve son olarak Ulucanlar’da devrimci tutsakları katletmişlerdir. Onlarcasını yaralayıp işkence yapmışlar, ölümcül hastalıklara sebebiyet vermişlerdir. Hala yaralıların ve ölümcül hastaların tedavileri yapılmamaktadır. Bütün bunlarla yetinmeyen işkenceci katil devlet, ölüm hücrelerini yaşama geçirerek tutsakların iradelerini teslim almayı, inançlarını zayıflatarak sessizce imha etmeyi hedefliyor. Bu saldırıda asıl amaçlanan ise, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelesinde seslerini boğmak, en ufak bir kıpırdanışta ölüm hücreleriyle tehdit ederek sessizleştirmek, köleleştirmek, dikensiz gül bahçesi yaratarak sömürü düzenini devam ettirmektir. Amaçlarına ulaşmanın yolunun, devrimci tutsakları ölüm hücrelerine kapatmaktan geçtiğini biliyorlar.

Fakat bu kan emicilerin hesaba katmadığı bir gerçek var. Devrimci tutsaklar bedel ödeyerek kazandıkları mevzileri bedel ödeterek koruyacaklardır. İşte bu kan emicileri daha da saldırganlaştıran, devrimci tutsakların devrime olan inancı, işçi ve emekçilere olan bağlılıkları, insanın insanca yaşayacağı özgürlükler dünyasına olan sevdalarıdır. Ulucanlar katliamcılarının korkuları, devrimcilerin kararlılığı ve inançlarının yıkılmazlığı karşısında gün be gün büyümektedir. Şunu bilsinler ki, onların hiçbir çabası bu çürümüş ve kokuşmuş düzenlerinin yıkılışını engelleyemeyecektir.
Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!
Hücreler ölümdür, izin vermeyeceğiz!


Kırşehir’den bir komünist







Esenyurt’ta yaşamak!..


Esenyurt’ta on yılı aşkın bir süredir ikamet eden ve metal sektöründe çalışan bir işçiyim. İstanbul’un tüm işçi ve emekçi semtlerinde yaşanan sorunlar bu bölgede de yaşanmaktadır. Kültürden eğitime, sağlıktan altyapı yetersizliğine kadar yaşamın her alanında bir yığın sorun var Esenyurt’ta.

Kültürel yozlaşma her alanda olduğu gibi biz işçi ve emekçilerin semtlerinde de yoğunlukla yaşanmaktadır. Bölgede ağırlıklı olarak Doğu ve Güney Doğu’dan ekonomik nedenlerle göçeden veya göçe zorlanan işçi-emekçiler oturmaktadır.

Kültürel faaliyetlerin hemen hemen hiç olmadığı Esenyurt’ta derin bir kültürel yozlaşma yaşanmaktadır. Yaklaşık 250 bin işçi-emekçinin oturduğu bölgede her sokak başında birahane veya müzikhol ve her sokakta kahvehane bulunmaktadır. Yakın tarihte Nazım Hikmet Bulvarı açanlar, Nazım’ın adını bir semte veya bir bulvara vermek yerine, onun düşüncelerine sahip çıksalardı veya Nazım’ın ezilen ve sömürülen sınıfa bakışaçısıyla hareket etselerdi, bu bölgede en azından bir kütüphane açar, N. Hikmet’in eserlerini Esenyurtlulara okuma fırsatı verirlerdi.

Oysa onlar, kültürel çürümenin yolunu açacak, her yönüyle işçi-emekçileri yozlaştıracak imkanlar yarattılar. Öte yandan Esenyurt’a 1 km uzaklıkta, Esenkent ve Boğazköy gibi, her türlü konfora sahip iki kent yaratarak, sermayenin hizmetine sundular.

İşçi-emekçilerin oylarıyla yönetime gelenlerin kime hizmet ettikleri açıktır.

Esenyurt’ta altyapı yetersizliği ortadadır. Adeta beton yığını görünümündedir. Çarpık yapılaşma ve emlak mafyasının planlamasından oluşan bir semttir. Mahallelerin çoğunda yeşil alan bırakılmamış, her taraf parsellenerek satılmıştır. Öte yandan, salt seçim zamanları alelacele yaptırılan asfalt ve kaldırımlar, doğru dürüst kanalizasyon olmadığı için, 2-3 ayda bir bozulmaktadır. Ulaşım sorunu ise biz işçi-emekçiler için başlı başına bir sorun. Yarım saatte bir geçen İETT otobüslerine insanlar birbirini ezercesine dolmaktadır. 15 kişilik minibüslere 20-25 kişi doldurulmakta, ücret artışı nedeniyle ise binilemez hale gelmektedir. Topkapı-Esenyurt arası 600 bin lira. 80 milyon asgari ücret alan bir işçi 29 milyonu sadece yola ödemek zorundadır.

Belediyelerde temizlik işleri özelleştirilerek taşeron şirkete devredilmiş, mahallelerin her yanı çöp yığını haline gelmiştir. Çöp bidonları haftada ancak 1-2 defa alınmaktadır. Fakat aynı belediyenin yönetiminde olan Esenkent ve Boğazköy’de, her sabah çöpün alınmasının yanısıra, son teknolojiyle donatılmış makinalarla sokaklar yıkanmaktadır.

Eğitimde bütün işçi-emekçi semtlerinde yaşanan sorunlar bu semtte de yaşanıyor. Sermaye, çocuklarımızın okuma hakkını da elinden almaktadır. 8 yıllık eğitim sistemiyle eğitimin düzeyini yükselteceğiz diyenler, bugün katkı payı, kayıt parası, harç vb. gibi ödemelerle eğitimi paralı hale getirmişlerdir. Zor kanaat geçinen bizler, çocuklarımızı değil üniversitede okutmak, ilkokulda bile okutamaz durumdayız. Çocuklarımızın birçoğu, aile bütçesine katkı için, 10-12 yaşlarında çalışmak zorunda kalmaktadır. Çünkü asgari geçim standardının 500 milyonun üstünde olduğu, asgari ücretin ise 80 milyon olduğu bir sistemde yaşamaya çalışıyoruz.

Bizi bu koşullar altında yaşamaya zorlayanlar, bizlerin seçtikleridir. Onlar, yani sermayenin uşakları, bizleri seçimden seçime hatırlarlar. Sermaye bizi ücretli köle olarak görür. Yönetime gelenler de onların temsilcileridir. Onlar biz işçi ve emekçilere değil, sermayeye hizmet ederler. Yaşadığımız kapitalist düzende başka türlü olması da mümkün değildir. Alternatifi ise işçi-emekçi iktidarıdır. Bu da ancak bizlerin birlikte mücadelesiyle gerçekleşecektir.
Sınıfa karşı sınıf! Düzene karşı devrim!
Kapitalizme karşı sosyalizm!

Esenyurt’tan bir metal işçisi