ARSIVANA SAYFA
 
15 Temmuz '00
SAYI: 26
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Birleşik direniş ihtiyacı ve örgütlenme sorumluluğu
Faşist katliamları durduralım!
Yaşayanlar faşist katliam girişimini ve işkence...
Diz kapağına çivi çakmak
Burdur'da kanlı operasyon
SEKA işçisi özelleştirmeye karşı direniyor
Saldırıları püskürtmenin yolu sınıfı kazanmaktan...
EXSA grevinin güçlü ve zayıf yönleri
EXSA direnişçileri deneyimlerden öğrenmelidir!
Eminönü Belediyesi'nde de grev kararı asıldı
Reformizmin icazetçi ve bölücü rolü...
Kamu emekçilerinin eylemleri
Kıbrıs'ta işgal karşıtı tepkiler karşısında artan...
Hücre tipi işkenceye karşı direnelim!
Murat Dil'in cenaze töreninde devlet ablukası
Yaşamımızın hücreleştirilme sine dur...
İpekçi cinayeti ve kontr-gerilla devleti gerçeği
Rektör seçimleri skandalı!
Uyuşturucu sektörü
Ortadoğu: Çelişki ve çatışmalar yumağı büyüyor
Filistin halkına kurulan tuzaklar
Aydın sorunu üzerine
Burjuva basından seçmeler
Mücadele tarihimizden
Mücadele postası
 
Tüm başlıklar



 
 
Öğrenci Affı...

Faşist baskı ve sömürü düzenine
çekilen sünger



Uzun zamandır beklenen öğrenci affı çıktı. Yani affedildik(!). 12 Eylül 1980’den sonra her ne sebeple olursa olsun üniversiteyle ilişiği kesilenler, artık üniversitelerine dönebilecekler. Ne kadar çekici gözüküyor değil mi? Oysa gerçek bambaşka. Sermaye devleti afla beraber gençliğe dönük yeni saldırılara imza atarken, yeni soygun paketlerinin de önünü açıyor.


Afla beraber 12 Eylül’ün vahşi
yüzü örtülmeye çalışılıyor

12 Eylül faşist darbesi sonrasında katledilen, işkencelerden geçirilen, herbiri onlarca yıllık hapis cezalarına çarptırılan, 17 yaşında idam edilen, postal sesleri altında ezilen ve tabii ki üniversitelerinden ilişiği kesilen binlerce, onbinlerce öğrenci var. Bunlar doğrudan bu affın kapsamına giriyor. Peki katleden, zindanlara kapatan, eğitim hakkını gaspeden aynı devlet değil mi? Gençlik hareketinin üzerinde bir buldozer gibi geçip, sonrada özelleştirmeden, üniversiteleri kışla haline getirmeye kadar tüm saldırılara imza atan aynı devlet değil mi?.. Bugün üniversitelerde sürdürülen ticarileştirme, yerleştirilen faşist baskı ve terör kurumları 12 Eylül’ün faşist baskısı altında getirilmedi mi?

‘80 darbesini hemen önceleyen dönemde üniversiteler devrimci kaynaşmanın dorukta olduğu yerlerdi. Doğallığında 12 Eylül’ün ilk icraatlarından biri devrimci-demokrat kimliğiyle tanınan binlerce öğrenciyi işkenceden geçirip zindanlara tıkmak, binlercesinin üniversiteyle olan ilişiğini kesmek oldu. Burada esas amaç onları bireysel olarak cezalandırmaktan çok, üniversitelerdeki mücadeleyi bitirmek, devrimci öğrenci hareketini ezip tasfiye etmekti.

Faşist diktatörlük, o dönem için devrimci kaynaşmayı dağıtmak amacıyla eğitim haklarını ellerinden aldığı öğrencilere bu olanaklarını bugün güya yeniden veriyor. Böylelikle, son dönemlerde alışılagelen operasyonlardan birini gerçekleştirerek kanlı ve kirli yüzüne bir sünger çekebileceğini, toplumsal muhalefet üzerinde ham hayaller yaratabileceğini düşünüyor. Oysa faşist devlet gençlik üzerindeki baskı ve terörünü eski hızıyla bugün de devam ettirmektedir. Küçük bir eyleme katılmaktan dahi yüzlerce öğrenci hukuk ve soruşturma terörüyle okulların kapısına konuluyor. Gözaltına alınıyor, işkencelerden geçirilip zindanlara atılıyor, katlediliyorlar.

12 Eylül faşist rejimi altında, bir yandan gençliğin devrimci dinamikleri faşist baskı ve terörle kırılırken, öte yandan faşist baskı ve terör üniversiteler bünyesinde kurumlaştırıldı. Sermaye devleti bugün böyle bir affa yeltenebiliyorsa, tam da yerleştirilen bu kurumlara güvenmesinden ötürüdür bu. Afla beraber üniversitelere dönebilecek öğrenciler eğer “uslanmamış”larsa bu kurumlar işleyecek, çok geçmeden öğrenci kendisini yeniden kapı önünde bulacak, baskı ve terörle yüzyüze kalacaktır.


Afla beraber sermayeye yeni bir rant alanı açılacak

Dahası var. Afla beraber binlerce eski öğrenciye sözde eğitim hakkı verilmiş olacak. Ancak verilen bu hakkın birer ticarethaneye dönüştürülmüş üniversitelere yeni müşteriler kazandırmaktan başka bir anlamı da yok. Çünkü, verilecek eğitimin içeriğinden bağımsız olarak, bu haktan yararlanarak mezun olacaklara herhangi bir iş olanağı verilemeyecektir. Afla beraber, milyonlarca liraya vitrine çıkarılmış gözalıcı kağıt parçasından başka bir şey olmayan diplomalar pazarlanacaktır. Gerçekte parlak ambalaja sarılmış gelecek hayallerinin pazarlanmasıdır. Afla beraber pazarlanan gelecek hayalleriyle sermayenin kasaları doldurulacaktır. Bu yeni müşterilerin ödeyecekleri harç miktarının 250 milyondan başladığı düşünülürse, sermayenin bu afla elde edeceği kazanç çok daha net görülebilir.


Bu düzen gençliğe baskı, terör ve
yeni soygun paketleri verebilir ancak!
Aydınlık gelecek sosyalizmdedir!

Sonuç olarak; düzen böylesi bir “af” ile, bir yandan, kendisine yeni bir demokratikleşme makyajı daha çekiyor. Böylece 12 Eylül’ün gençliğin hafızasında yarattığı faşist baskıcı kimliğini silmeye çalışıyor. Öte yandan da gençlik üzerinde beklentiler yaratarak, onları yeniden düzene bağlamaya çalışıyor.

Bu düzen gençliğe bir gelecek vermiyor, veremiyor. Sermaye düzeni gençliğe ancak yeni sömürü ve soygun koşulları reva görüyor. Af bir kez daha tüm bu gerçekleri göstermiştir.

Gençlik, düzenin yaymaya çalıştığı bu hayallere kanmayacaktır. Çürümüş, kokuşmuş bu faşist düzene karşı mücadele bayrağını açacak, katliamların, faşist baskıların hesabını soracak ve aydınlık geleceği olan sosyalizm kavgasına omuz verecektir.






Sistemin çürüme ve çürütme alanlarından biri:

Uyuşturucu sektörü


Kapitalist sistem çürüdükçe, beraberinde toplumu da ahlaki, kültürel ve fiziki olarak çürütmektedir. Uyuşturucu kullanımı, insanları hem ideolojik-kültürel, hem de maddi olarak sömürmenin araçlarından biri durumuna getirilmiştir.

Gençlik için büyük bir tehlike haline gelen, toplumumuzun diğer kesimlerinde de yaygınlaşan uyuşturucu bağımlılığı son yıllarda artış göstermiştir. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi AMATEM bölümünün yaptığı araştırmaya göre, ülkemizde geçmiş yıllarda gençliğin %3’ü uyuşturucu kullanırken, bu rakam ‘97’de %8’e ulaşmıştır. 10 yıl sonra ise gençliğin %20’sinin madde bağımlısı olacağı vurgulanmaktadır.

Uyuşturucu madde bağımlılığı bizzat sistemin ürettiği bir kötülüktür. Peki özellikle gençliği uyuşturucuyu bu kadar yaygın kullanıma iten etkenler nelerdir?

Burjuva düzende özellikle gençlik gelecekten yoksunluk nedeniyle bir kimlik bunalımına girmektedir. Bizzat sistemden kaynaklanan hiçlik duygusu, endişeler, korkular, vb.’nden bir çıkış yolu arayışına yönelmektedir.

Gençlik dönemine evrilen çocuk düşünmeye, yorum yapmaya, eleştirmeye, eleştirdiği alanlara yönelik bir çözüm bulmaya çalışır. Çelişkilerin yoğunluğu ve çözüm arayışı özellikle işçi-emekçi ailelerin çocuklarında görülür. Çelişkilerden, korkulardan kurtulma arayışı, bunları yenme çabası, gençliğin önüne çeşitli alternatifler çıkarır. Yaşadığı sorunlara, korkulara, gelecek kaygılarına devrimci bir çözüm bulabildiği gibi, tersinden, sistem içerisinde çürüme ve yokoluşla sonuçlanan yollara da sapar. Uyuşturucu da bu yollardan biridir.

Uyuşturucu ve alkol bağımlısı olarak tedavi gören her 10 kişiden 7’si 20 yaşın altındadır. Neden uyuşturucu ve alkol bağımlısı olduklarına ilişkin cevaplar, genellikle benzerdir. Uyuşturucu madde almaktadır, çünkü belli bir süre sistemin kendisinde yarattığı acılardan, sıkıntılardan uzak kalmaktadır. Uyuşturucu kişiye sahte bir mutluluk sunmuştur. Kullanan, artık korku ve kaygılarından uzaktır. Aslında kendisini fiziki ve duygusal anlamda tüketen bu bağımlılığın tehlikesinin farkındadır. Fakat yenecek gücü kendisinde görememektedir.

Uyuşturucu ve bağımlılık yapan diğer maddelerin yaygın kullanıldığı ülkelerin başında ABD gelmektedir. Bu ülkede 20-40 milyon arasında uyuşturucu bağımlısı vardır. Avrupa ülkelerinde de madde bağımlılığı oldukça yaygındır. Kapitalizmin en gelişmiş ülkelerinden biri olan ABD’de insanların bu derecede çok uyuşturucu kullanması oldukça dikkate değerdir. Oysa hergün burjuva medyada bu toplumlara ilişkin pembe mutluluk tabloları çizilmektedir. Oysa kapitalizm geliştiği ölçüde de çürümektedir. ABD en gelişmiş emperyalist ülke olarak çürümüşlüğün de en üst sınırlarında yaşandığı, toplumsal yaşamın alabildiğine yıkıma uğratıldığı, milyonlarca insanın açlık sınırında ve sokaklarda yaşadığı bir ülkedir. Sunulan tüm görüntüler mutlu bir azınlık içindir.

Burjuvaziye mensup gençlik uyuşturucuyu diğer kesimlerden önce kullanmaya başlamıştır. Kuşkusuz bu gelecek kaygısından dolayı değildir. Üretmeyen bir sınıfın üretmeyen insanları olarak tatminsizliği yaşamakta, bunu uyuşturucu ve alkol alarak gidermeye çalışmaktadır.

Gençlerin büyük bir rahatlıkla uyuşturucuya ulaşması ise dikkata değer bir başka noktadır. Uyuşturucunun ticareti bizzat devlet tarafından örgütlenmektedir. Bu ticaret ağları öyle örülmüştür ki, ulaşmak hiç zor olmamaktadır.

Çürüyen burjuva düzen yarattığı bu kanserleşmiş hastalığa çare bulmaktan acizdir. Çünkü uyuşturucu sektörü onun için büyük bir kâr alanıdır. Ve bu sayede toplumu da kendi çürümüş ve kokuşmuş bataklığına çekebilmektedir.

Gençliğin sağlıklı düşünebilmesi, yaratıcılığını geliştirmesi, gelecek korkusundan uzak yaşayabilmesi sosyalist toplum düzeninde mümkün olacaktır. Sistem için en büyük tehlikelerden biri gençliğin böyle bir arayışa girmesidir. Bu nedenle gençliğin önüne çok değişik barikatlar örülmektedir. Uyuşturucu ve alkol de bu barikatlardan biridir. Tüm toplumu, ama özellikle de gençliği tüketen bu iğrenç hastalığı yenmek, kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmekle mümkündür.

Filiz Uzal/Ulucanlar