ARSIVANA SAYFA
 
15 Temmuz '00
SAYI: 26
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Birleşik direniş ihtiyacı ve örgütlenme sorumluluğu
Faşist katliamları durduralım!
Yaşayanlar faşist katliam girişimini ve işkence...
Diz kapağına çivi çakmak
Burdur'da kanlı operasyon
SEKA işçisi özelleştirmeye karşı direniyor
Saldırıları püskürtmenin yolu sınıfı kazanmaktan...
EXSA grevinin güçlü ve zayıf yönleri
EXSA direnişçileri deneyimlerden öğrenmelidir!
Eminönü Belediyesi'nde de grev kararı asıldı
Reformizmin icazetçi ve bölücü rolü...
Kamu emekçilerinin eylemleri
Kıbrıs'ta işgal karşıtı tepkiler karşısında artan...
Hücre tipi işkenceye karşı direnelim!
Murat Dil'in cenaze töreninde devlet ablukası
Yaşamımızın hücreleştirilme sine dur...
İpekçi cinayeti ve kontr-gerilla devleti gerçeği
Rektör seçimleri skandalı!
Uyuşturucu sektörü
Ortadoğu: Çelişki ve çatışmalar yumağı büyüyor
Filistin halkına kurulan tuzaklar
Aydın sorunu üzerine
Burjuva basından seçmeler
Mücadele tarihimizden
Mücadele postası
 
Tüm başlıklar



 
 
Yaşayanlar faşist katliam girişimini
ve işkence vahşetini anlatıyor



(Burdur’dan Bergama’ya gelen tutsakların anlatımı...)


Cezaevi Müdürü Katip Özen, yaklaşık bir yıldır sürekli sorun yaratıyordu. Ziyaretçilere sorunlar çıkartılıyor, yayınlarımız-mektuplarımız verilmiyor ya da geciktiriliyordu, iç görüşlerimiz engelleniyor, sürekli hak gaspları yaşanıyordu. Cezaevi müdürü gardiyanları bize karşı kışkırtıyordu. Bizleri sürekli hücrelere atmakla tehdit ediyordu. Kısa bir süre önce, mahkeme dönüşü arkadaşlarımıza asker saldırmış ve ciddi şekilde yaralamışlardı.

5 Temmuz 2000 tarihinde yine bir grup arkadaşımızın mahkemesi vardı. Daha önceki saldırılardan dolayı mahkemeye gitmek istemiyorlardı. Bir gün öncesinde, “Yarın saat 09: 00’a kadar mahkemeye gitmek için çıkmazsanız içeriye asker sokacağız” denildi. Biz o gece üstümüz giyinik bir vaziyette yattık. Sürekli tehdit edildiğimizden böylesi bir saldırıyı bekliyorduk.

5 Temmuz 2000 sabahı saat 08: 00’de sayım almaya gelmediler. O sırada askerlerin özel silahlarla (Kanas, Bixi vb.) çatılarda nişan aldıklarını gördük, aynı zamanda içeriye de asker girdi. Bu arada biz bayanların kaldığı 3. koğuş duvarını kırıp bayanları yanımıza aldık. İlk saldırı saat 08:35 sıralarında 4. koğuşa (MLKP) yapıldı. Cezaevinin her tarafı sarılmış durumdaydı, malta asker doluydu. Önceki akşam Isparta’dan komandolar geldi. Aynı gün DSP Burdur milletvekili Hasan Macit de oradaydı.

Biz saldırıyla birlikte barikatlar kurduk. Hilti, Kompresör ve Canavar taşıyla barikatları, duvarları yıkmaya çalıştılar. 4. koğuşun tüm duvarları yıkıldı. Bu arada tazyikli su sıkıyorlar ve itfaiyecilerin kullandıkları çengellerle bizleri açılan gediklerden çekmeye çalışıyorlardı. Bu çengelden dolayı birçok insanda ciddi yaralanmalar oldu. Çengel vücudumuzdan parçalar kopartıyordu, gözünü kaybetme tehlikesi yaşayan arkadaşlarımız vardı. Yerlere mazot döküp lav silahıyla ateşleyerek bizleri yakmaya çalışıyorlardı. Bu ara biz saldırıyı püskürttük.

3-4. koğuşlar aynı bahçeyi kullanıyorlar, ana maltadan bahçeye giriş var. 4. koğuşu yaktık. Askerler-gardiyanlar maltadan bahçeye girdiler. 3. ve 4. koğuşun birleşmesini engellemek için silahları doğrultup üzerimize kiremit, taş, cam vs. atıyorlardı. Bahçe duvarlarından da içeriye asker girdi. Bu arada 3. ve 4. koğuş, 3. koğuşta birleştiler. Burada tekrar barikat kurduk, yine duvarları yıktılar, tutsakları yakmaya çalıştılar. Duvarları yıkmaya devam ediyorlar, biz savunmaya çekildik. Tavanı delmeye başladılar. 3. koğuşun ara maltasındayız, burada çatışma 3-5 saat sürdü. Burada hiltiyle, sivri demir çubuklarla tutsaklar yaralandı.

3. koğuşun ara maltasından gaz bombaları attılar. Gazın değdiği yerde yanma başlıyor, bir süre nefes alamıyoruz, bilinç kapanıyor, her tarafımızdan gazın etkisiyle sular akıyor, sanki damarlarımız kopartılıyor, ölümle yaşam arasında gidip geliyoruz. Bu bombaların dışında bir de ses bombaları vardı. Ses bombalarını saldırının başladığı andan itibaren kullanmaya başladılar. Ara maltada ve koğuşta askerle 4-5 saat süren fiili çatışma yaşandı.

Bayanların yemekhanesine çekildik. Yine barikat kurduk, çatışma devam ediyor, gaz bombaları, çengeller kullanılıyor. Barikatlar kurularak çekiliniyor. Sürekli mazot döküp ateşleyerek bizleri yakmak istiyorlar. Duvarları yıkarak arkadan idareye doğru geliyorlardı. Yemekhaneden bayanların koğuşuna (yatakhane bölümü ikinci katta) geldik. Tüm duvarlar delindi, biz yine barikat kurduk. Bulunduğumuz bölümün arkası bahçe, yani son bölümdeyiz. Çok dar bir alandayız, yoğun olarak gaz bombası kullanıyorlar.

Tüm tutsaklar burdayız, yaklaşık 4 saat çatışma burada sürdü. Tazyikli su kullanıyorlar, mor renkli, kola kutuları benzeri üstten açılan gaz bombaları, ses bombaları atıyorlar. Asker duvarları kırıyor, biz kırılan her yere barikat kuruyoruz. Duvarı dışarıdan Devlet Su İşleri’ne ait kepçeyle yıkmaya başladılar. Duvar yıkılınca kepçeyle bizi çekmeye çalışıyorlar. Kolumuz, bacağımız, kafamız neremiz gelirse almaya çalışırken Veli Saçılık’ın kolu koptu, Kol tamamen yoktu, biz kopan kolu suyun içinden çıkardık. Ama kopan yerden hiç kan akmıyordu. Bunun gaz bombalarından olduğunu düşünüyoruz. Silahların altında bulunan bomba atarlarla asker ve gardiyanlar sürekli gaz bombası atıyorlar, çengellerle vücudumuz parçalanıyor. Bu arada atılan bombalardan birisi Sadık Türk’ün başına geldi, ağır yaralandı. Ses bombasından kaynaklı Şahin Geçit’in eli parçalandı. Cemil Aksu’nun gözlerinden kanlar boşaldı.

Duvar kalmadı artık, yüzyüzeyiz. Bizi ikinci kattan aşağıya atıyorlar, aşağıda işkence cop, kalas ve çengellerle devam ediyor, gaz bombaları hiç kesilmiyor. Üç yerden asker saldırdı, fiili çatışma yaşanıyor. Saldırının başından sonuna kadar tüm gardiyanlar da saldırıya katıldılar. Tutsaklar asker kordonundan işkenceyle (Ulucanlar benzeri) kör hücreye götürülüyorlar. Hücrelerde yine işkence devam ediyor (falaka, cop, kalas). Hücreler tek kişilik, lağım gibi su dolu bir yer, tuvalet bile yok.

İşkenceden sonra şuur kaybı olanlar hastaneye götürüldüler. Ayakları kelepçelendiği için tedavi kabul etmiyorlar, hastanede işkence devam ediyor, tutsaklar sloganlarla yanıt veriyor. Doktorlar bu durum karşısında sessiz kalıyorlar. Yaralılar tedavileri yapılmadan geri getiriliyorlar. (İkinci gün kelepçe kaldırıldığı için herkes hastaneye götürülüyor, ama tedavi edilmiyorlar).

Hastanede, yolda, ringde işkence devam ediyor. Hastaneden getirilenler de hücrelere konuluyorlar. Hücrelerde işkence devam ederken açlık grevine başlıyoruz. Bize tuz, şeker ve su verilmiyor, hepimiz çıplağız. Sloganlar, marşlar susmuyor, kelimenin tam anlamıyla siper yoldaşlığı yaşanıyor 61 kişi arasında. Asker hücrede kalanlara işkence yapmaya, tehdit etmeye devam ediyor. Özellikle temsilciler, öne çıkanlar hedefleniyor. Müdürlerin, başgardiyanın gözetiminde yapılıyor işkence. Cezaevi savcısına ifademiz alınmak üzere götürülürken üst araması dayatılıyor (üzerimizde giysilerimiz yoktu), kabul etmeyince gardiyanların yoğun işkencesi başlıyor (ıslak yatakta yatırmak, tazyikli su, hortumla dövmek gibi). İşkenceyi bizzat Katip Özen yönetiyor.

Savcının yanında işkence devam ediyor. Savcının ikinci katta bulunan odasından hücrelere götürülünceye kadar işkence yine devam ediyor. Mahkemeye çıkmadıkları için olayların başlatıldığı 11 arkadaşımız mahkemeye çıkartıldılar, yine hücreden mahkemeye-mahkemeden hücreye işkence devam ediyor. Hücrelerde işkencede kollar, bacaklar kırılıyor, özellikle gardiyanlar işkence yapıyorlar, açlık grevimiz devam ediyor.

8 Temmuz 2000 tarihinde saat 5:00’de sevkler başlıyor, sevklerin neye göre yapıldığını bilmiyoruz. Ama sistemli bir şekilde, herkesin örgütlü olduğu yerlere sevkleri yapıldı. Fotoğraflarımıza bakılarak sevk edildik. Sevke çıkartılırken, tüm gardiyanlar, cezaevi girişindeki boşlukta resmen işkence tezgahı kurmuşlardı. Islak yatak, cop, kalas vb. her birimiz sevkten önce sistemli işkenceden geçiriliyorduk. “En büyük asker” dememizi istiyorlardı, biz de sloganlarla karşılık veriyorduk. Sevk için askere teslim edildiğimizde, bu kez asker işkenceye devam ediyordu. Kelepçelerin sıkılmasından kaynaklı ellerimiz şişmiş, his kaybı ve kasılma olmuştu, su vermiyorlardı. Ailelerin gönderdiği su, şeker, tuz sevk arabalarına atıldı. Ellere kelepçe-zincir arkadan vurulmuştu. Ringde sürekli küfür, hakaret ediliyordu.

Halil Tiryaki’ye ve temsilcilere özel bir yönelim vardı. Önceden hazırlanan ölüm listesini ön planda tutmaya çalıştılar. Savcı bize; “bu saldırının Adalet Bakanlığı’ya bir ilgisi yok, Burdur Cezaevi’nin kendi özelinde, biz istedik mi adamı böyle mahkemeye getiririz”, diyor. Tamamen planlı ve hazırlıklı bir saldırı. Yaklaşık bir yıldır beklediğimiz bir saldırıydı, F tipinin ön hazırlığıydı. Saldıranlar yorulduğunda ekip değiştiriyorlardı. Saldırı kesintisiz her anı çarpışmayla saat 23:00’e kadar devam etti.

Tutsakların birçoğunda açık yaralar, şişlikler, çengel yaraları var. Vücutları simsiyah, coptan, hortumdan kan toplamış simsiyah.

Bergama’ya getirilen devrimci tutsakların sağlık durumları:

Ali Mitil: Kol kırık, ayağı kırık (alçıda), kafada kırıklar var.

Tuncay Yıldırım: Kafada iki dikiş atılmış yarık, kollarda şişlik, gözleri şiş.

Yılmaz Babatümgöz: Kafada iki kırık (dikiş atılmış)

Özgür Kılıç: Sağ omuzda kırık, sol el iki parmak kırık, sağ elin üst tarafı şiş, solda kaburga kırık, sol göz daire şeklinde mor, burun ve sağ gözde çengel izi, açık yaralar var.

Kemal Denli: Kaburgaları kırık, sağ kalçadan şişlenmiş, ayaklarda çatlak var, kafada darp izleri.

Ali Aycen: Özellikle sırt ve ayaklarda yara, tabanda falaka izleri, burun kırık, ciğer ve boğazda yanma, yürümekte zorlanıyor.

2 erkek tutsak hastanede (Veli Saçılık, Sadık Türk). Adli bayan tutsaklarla PKK dava tutsağı bayanlar, ilk andan itibaren yeni yapılan hücrelerde tutuldular. PKK dava tutsağı erkekler koğuşlarında, slogan atma, kapı dövme gibi eylemlerle destek verdiler.