|
Devletin hücre saldırısının
yeni bir örneği:
Burdurda kanlı operasyon!
|
Faşist devlet Burdur Cezaevinde yeni bir kanlı operasyon gerçekleştirdi. Yüzlerce komando, özel tim devrimci tutsakları teslim alma saldırısının bir yenisini daha gerçekleştirdi. Silahlarıyla, gaz bombalarıyla, duvarları yıkmak için dozerleriyle geldiler. İkisi ağır onlarca siper yoldaşımızı yaraladılar. Hücrelerde, hastanelerde en iğrenç işkence yöntemlerini günlerce sürdürdüler. İşi bayan devrimci tutsaklara floresan lambayla tecavüz etme noktasına kadar vardırdılar. Devlet bir kez daha işkenceci ve katliamcı kimliğini ispatladı.
Faşist devletin saldırı için bahanesi hazırdı. Mahkemeye geliş gidişlerde devrimci tutsakları işkencelerden geçiren, tüm uyarılara rağmen pervasızca saldırıyı devam ettiren Burdur Cezaevi yönetiminin operasyon için bulduğu yeni gerekçe, devrimci tutsakların mahkemeye çıkarılmasıydı. Ama gerçeği, Ulucanlarda yarım kalan işi bitireceğiz sözleri, açıklıkla ortaya koyuyordu. Ulucanlar katliamı sonrası ağır yaralı olarak Burdura sevkedilen devrimci tutsakları bu sözlerle tehdit eden müdür Katip Özen, aslında hücre saldırısının kanlı bir ayağı olan Ulucanlar katliamı benzeri bir operasyonun gerçekleştirileceğinin mesajını aylarca önce vermişti.
Burdur Cezaevindeki devrimci tutsaklar daha öncede provokasyonlara dönük açıklamalar yapmış, faşist devletin kanlı operasyona zemin hazırlama mantığı ile hareket ettiğini ilan etmişlerdi. Gelişmeler devrimci tutsakları doğrulamıştır. Onun da ötesinde bilinmesi gereken bir gerçek var ki; hücre saldırısının önemli bir ayağı olan fiziki imha operasyonları bundan böyle de devam edecektir.
Sermaye devleti, tepkileri nötralize edebildiği ölçüde, kanlı imha operasyonlarını hücre politikasının yaşam bulması çerçevesinde büyük bir pervasızlıkla kullanacaktır. Üçlü protokol aynı zamanda kanlı operasyonların her an yapılabilmesinin yasal dayanağını yaratmaya dönük olarak gündeme getirilmiştir. Faşist devlet Ulucanlardan gerekli dersleri çıkarmış, katliam sürülerinin yapacağı her tür müdahalenin hukuksal kılıfını, çıkardığı bu protokolde gerekçelendirmiştir.
Genelde hücre saldırısını püskürtmenin, özelde kanlı operasyonları önlemenin yolu, birleşik mücadelenin örgütlenmesinden geçiyor. Devrimci tutsaklar omuzlarındaki tarihsel sorumluluğun bilinciyle hareket etme kararlığındadırlar. En ağır bedeller ödeme pahasına da olsa kazanmaya olan büyük inancı kuşanmışlardır.
Emeğin kurtuluşu için mücadele eden devrimci tutsakların hedef alınması tek başına onları hücrelere sokmakla sınırlı değildir. Tehdit altında olan işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş umududur. İşçi sınıfını öncüsüz bırakmanın, devrimci örgütlülükten yoksun bırakmak anlamına geleceğini sermayenin kanlı iktidarı çok iyi bilmektedir. İşçi ve emekçilerin, insanlığın güzel geleceği olan devrim ve sosyalizm mücadelesinin neferleri olan komünist ve devrimci tutsakları sahiplenmesi, kendi mücadelesini sahiplenmesidir. İşçi ve emekçilerin hücre karşıtı platformdaki onurlu yerlerini almaları, hedefi yaşamın hücreleştirilmesi olan devlet politikasına dur demeleri anlamına gelecektir.
Hücrelere hayır diyen seslerin çoğaldığı ve örgütlendiği koşullarda, hücre saldırısını da, faşist devletin genelde emek düşmanı tüm saldırılarını da püskürtmek çok daha kolaylaşacaktır. Bulunulan her alanda hücre karşıtı platformların içinde yer almak, hücre saldırısının kapsamı üzerinden aydınlatma faaliyetinin içinde bulunmak, insanım diyen herkesin görevidir.
Burdur bir yanıyla devrimci tutsakları teslim almaya dönük en aşağılık pervasız işkencelere tanıklık etti. Ama Burdurun diğer bir yüzü daha vardı ki, o da teslimiyet asla! diyen devrimci tutsakların şanlı direnişidir. Devrimci tutsaklar direnme geleneğimize bir halka daha eklediler. Saatlerce faşist devlet güçlerinin silahlarına, gaz bombalarına inat, devrimci tutsak olmanın onurunu kuşanarak, direniş geleneğimize yeni bir sayfa eklediler.
Devrimci tutsaklar yaşamın hücreleştirilmesinin en önemli halkası olarak gündeme getirilen tabutluklara asla girmeyeceklerini şanlı Burdur direnişiyle bir kez daha ortaya koymuşlardır. Kazanacağımıza olan büyük inancımızı perçinlemişlerdir. Faşist devlet Ulucanlarda olduğu gibi siyasal olarak Burdurda da kaybetmiştir. Devrimci tutsakların direnişçi devrimci duruşu, faşist devletin hücre saldırısını gerçek bir siyasal başarıya dönüştürme hedefini darbelemiştir.
Hücre saldırısını boşa çıkarmak boynumuzun borcudur. Bedel ödeyen ve ödeten duruşumuzla devrimci onurumuzu sonuna kadar korumak, kanlı-kansız operasyonları tam bir devrimci direniş çizgisiyle karşılamak tarihsel sorumluluğumuzun kaçınılmaz gereğidir. Komünist tutsaklar bu bilinç ve inançla, 96 Ölüm Orucunda, Ulucanlarda, Burdurda olduğu gibi, zirveleri fethetmeye hazırlar.
Yaşasın Burdur direnişimiz!
Hücrelere girmeyeceğiz, yıkacağız!
Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
TKİP Cezaevleri Merkezi Örgütlülüğü
8 Temmuz 2000
CMKnın Burdurdaki faşist vahşete ilişkin
açıklamasından...
(...) Olayın gelişiminde de görüldüğü gibi, mahkeme dönüşü arama yapılması başından itibaren keyfi olarak dayatılmış ve saldırıya zemin hazırlanması için bulunmuş bir gerekçedir. Tutsakların böylesi bir keyfiliği kabul etmeyeceğini bilen faşist idare, bir yandan "zorla alacağız" tehdidini savururken, diğer yandan saldırı hazırlıklarını yapıyordu. Sabah erken saatte silahlı, kasklı, özel katliam birlikleri ile saldırıyı başlatması da bunun kanıtıdır. Ulucanlar'da on devrimci tutsağı katledip, onlarcasını yaralayan faşist devlet katliamdan sağ kurtulan tutsakları bu kez Burdur'da katletmenin hesabını yapmaktadır. Ulucanlar katliamının ardından tedavileri engelleyerek tutsakları katletmek isteyen faşist devlet daha fazla bekleyemeyerek saldırıya geçmiştir. Erzurum Hapishanesinde katliamcılığı ve işkenceciliğiyle kendisini ispat etmiş 1. Müdür katliam saldırısını bizzat örgütlemiştir.
Faşist devlet katliamlarla teslim alamadığı tutsakları yok etmek, hücre saldırısı öncesi halka ve devrimci tutsaklara gözdağı vermek istiyor. Bugüne kadarki tüm saldırıları onlarca şehit pahasına püskürtülen faşist devlet bu saldırısında da istediği sonuca ulaşamayacaktır. Devrimci tutsaklar olarak bizler bu gerçeği faşist devlete bir kez daha geri adım attırarak göstereceğiz.
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu olarak Burdur Hapishanesi'ne yönelik girişilen bu katliam saldırısı karşısında işgal ve sayım vermeme eylemleriyle faşist devleti uyarıyor, saldırısından vazgeçmediği takdirde bedelini kat be kat fazlasıyla ödeteceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
CMK (TKEP/L, DHKP-C, Direniş Hareketi, TKP(ML), TKP/ML, TİKB, MLKP, TKİP)
Ve THKP-C/MLSPB, DEVRİMCİ YOL Davasından tutsaklar...
Burdur Hapishanesinde yaşananlar yeni bir
Ulucanlar katliamı girişimidir
Kamuoyunda çok değişik kesimlerin çeşitli yönleriyle tartıştığı, devletin F tipi hapishane politikası, 5 Temmuzda Burdur Hapishanesindeki tutuklu ve hükümlülere yapılan saldırıyla, hiçbir tartışma götürmeyecek şekilde açığa çıkmıştır.
Kimilerine göre devlet, tutuklu ve hükümlüler için daha sağlıklı, daha güvenlikli beş yıldızlı otel yapmış. Ve kamuoyu basınıyla, televizyonuyla, bin bir türlü yalanıyla, estirilen terörüyle, sağlıklı, güvenlikli, beş yıldızlı otel safsatalarına inandırılmaya çalışılıyor. Ancak hiçbir yalan gerçeklerin üstünü örtmeye yetmiyor.
Devlet bugüne kadar halkımızın hiçbir kesiminin ne sağlığını, ne eğitimini, ne güvenliğini, ne de insan gibi yaşamasını düşünmemiştir. Her gün onlarca insan hastane kapılarında tedavi olamadığı için ölmekte, yüz binlerce gencimiz parası olmadığı için okuyamamaktadır. Milyonlarca insanımız sefalet ücreti olan asgari ücrete mahkum edilmiştir. Emekçi halkımıza yoksulluk ve sefalet reva görülürken, trilyonlarca lira F (hücre) tipi hapishanelerin inşaatına harcanmaktadır. Tutuklu ve hükümlüleri daha rahat ve güvenlikli bir ortamda yaşatmak yalanlarıyla...
Devletin beş yıldızlı otel odalarını Eskişehir tabutluklarından tanıyoruz. Bucada, Ümraniyede, Diyarbakırda, Ulucanlarda onlarca kişi öldürülerek güvenliğin nasıl sağlandığı TBMM İnsan Hakları Komisyonundan öğreniyoruz. (...)
Burdur Hapishanesinde yapılanlar Ulucanlarda olduğu gibi tam bir vahşettir. Ulucanlarda teslim alamadığını tutsakları katlederek F (hücre) tipi hapishanelere geçme girişimidir. Bu saldırı, devletin tek kişilik hücrelerde neler yapabileceğini görmeyen gözlere bir kez daha göstermiştir.
F (hücre) tipi hapishanelerle tutukluların daha sağlıklı ortamda yaşatılacağı demagojisi yapılırken, yüzlerce tutuklu ve hükümlü tedavileri yapılmayarak, hatta engellenerek SESSİZ İMHA denilen politikayla öldürülmektedir. (..)
Devletin sessiz imha politikasının en son örneği Murat Dildir. Hapishane koşullarında tedavisi mümkün olmayan Muratın tedavisi engellenerek ölüme terk edildi. (...)
İMFci, milliyetçi Ana-Sol hükümetine sesleniyoruz. F (hücre) tipi hapishaneler daha fazla acı, zulüm ve işkencedir. Bütün dünyada bu sistem insanlığa aykırı bulunurken derhal;
Hücrelerin yapımı durdurulmalıdır.
Mevcut hücreler yıkılarak, insanca yaşanabilecek koğuşlar yapılmalıdır.
Tutukluların onuruna, siyasi kişiliğine ve düşüncelerine yönelik tüm dayatma ve yaptırımlara son verilmelidir.
Tutukluların can güvenliği sağlanmalıdır.
Kendine insanım diyen, insanlık adına hareket eden kişi, kurum ve kuruluş herkese sesleniyoruz:
F (hücre) tipi saldırılar, insanlığa yapılan bir saldırıdır. Hapishanelerde tutuklu ve hükümlüler hücrelerde çürütülürken, tüm toplum baskı altına alınarak hücrelere konulmak isteniyor. Hücrelere karşı çıkalım.
Hücreler ölümdür, izin vermeyelim!
İstanbul Emek Platformu (İEP)
|