ARSIVANA SAYFA
 
15 Temmuz '00
SAYI: 26
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Birleşik direniş ihtiyacı ve örgütlenme sorumluluğu
Faşist katliamları durduralım!
Yaşayanlar faşist katliam girişimini ve işkence...
Diz kapağına çivi çakmak
Burdur'da kanlı operasyon
SEKA işçisi özelleştirmeye karşı direniyor
Saldırıları püskürtmenin yolu sınıfı kazanmaktan...
EXSA grevinin güçlü ve zayıf yönleri
EXSA direnişçileri deneyimlerden öğrenmelidir!
Eminönü Belediyesi'nde de grev kararı asıldı
Reformizmin icazetçi ve bölücü rolü...
Kamu emekçilerinin eylemleri
Kıbrıs'ta işgal karşıtı tepkiler karşısında artan...
Hücre tipi işkenceye karşı direnelim!
Murat Dil'in cenaze töreninde devlet ablukası
Yaşamımızın hücreleştirilme sine dur...
İpekçi cinayeti ve kontr-gerilla devleti gerçeği
Rektör seçimleri skandalı!
Uyuşturucu sektörü
Ortadoğu: Çelişki ve çatışmalar yumağı büyüyor
Filistin halkına kurulan tuzaklar
Aydın sorunu üzerine
Burjuva basından seçmeler
Mücadele tarihimizden
Mücadele postası
 
Tüm başlıklar



 
 
Ankara:

Burdur vahşeti protesto edildi


Faşist rejimin hücrelere geçiş ve bedeller ödenerek kazanılmış hakların gaspedilmesi için uyguladığı saldırıların sonuncusu, Burdur Cezaevi’nde giriştiği katliam hazırlığıydı. Ulucanlar’daki katliamını aratmayacak nitelikteki bu saldırıyı protesto etmek için Ankara’da bir dizi basın açıklaması gerçekleştirildi. Bunlardan biri de, 8 Temmuz’da, çeşitli kurum ve kuruluşların ortak olarak Güvenpark’ta gerçekleştirdiği basın açıklamasıydı.

Faşist sermaye devletinin kolluk güçlerinin büyük bir yığınak yaptığı basın açıklaması, 200 civarında bir kitleyle gerçekleştirildi. Eylemde sık sık “Hücre ölümdür izin vermeyeceğiz!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “İnsanlık onuru hücreleri yenecek!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Hücreleri parçala, tutsaklara sahip çık!” sloganları atıldı.

Hücrelere geçişin kanlı ve ölümlere gebe olduğunun söylendiği açıklamada, Burdur Cezaevi’nde yapılan katliam girişimi anlatıldı. Yaralıların bir an önce tedavilerinin yapılması, sevk edilenlerin hücrelere konulmaması ve tutsakların istedikleri cezaevlerine gönderilmesi istendi. Devletin hücre sistemine geçmesine ve bu yolla tutsakları yoketmesine izin verilmeyeceği vurgulandı.

Eylemin bittiği söylendiği halde kitle dağılmayarak, Güvenpark’tan Yüksel Caddesi’ne doğru sloganlarla yürüyüşe geçti. Yüksel Caddesi’nde bir süre alkışlarla ve sloganlarla Burdur’da yaşanan vahşet protesto edildi ve daha sonra buradan dağılınarak eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak/Ankara






Ankara:

Faşizmin Burdur vahşetine karşı eylem


6 Temmuz günü, TUYAB, TİYAD ve Ankara Üniversiteleri Hücrelere Hayır Platformu, Yüksel Caddesi’nden Güven Park’a kadar, Burdur Cezaevi’ndeki saldırıyı protesto amaçlı bir yürüyüş gerçekleştirdi. Eylem yaklaşık 200 kişi ile yapıldı. Güvenpark’ta basın açıklaması okunduktan sonra, sloganlarla tekrar Yüksel Caddesi’ne dönüldü. Önemli kısmı öğrencilerden oluşan kitle “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!”, “Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!”, gibi sloganlar attı. Eylem basın açıklamalarının her zaman yapıldığı Yüksel Caddesi’nde değil Güvenpark’ta yapıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara






İzmir:

Katliam provasına karşı
İzmir Hücre Karşıtı Platform’dan eylem



Burdur Cezaevi’nde gelişen insanlık dışı saldırıyı şiddetle kınıyoruz!


(...) Cezaevleri sorunları sadece “güvenlik” anlayışı ile çözülmeye çalışıldığı ve siyasi tutuklu ve hükümlüler birer hasım gibi görüldüğü için, yakın geçmişte yine Buca-Ümraniye-Diyarbakır-Ulucanlar cezaevlerinde ölümler yaşanmıştır. Cezaevlerinde tedavi edilmeyerek ölen onlarca hükümlünün sessiz ölümlerine de tanıklık etmiştik. Dün Necmi Akgün-Hanım Baran-bugün Murat Dil bu şekilde tedavisi yapılmadığı için yaşama veda etmiştir. Tüm bu ölümlere rağmen cezaevlerinde gerekli insani düzenlemelere gidilmemiş, tam tersine tecriti esas olan hücre tipi cezaevi inşaatları için kollar sıvanmıştır. 6 adet F tipinin bitmek üzere olduğu ve tüm kamuoyunun F tipi cezaevlerini tartıştığı böylesi bir hassas süreçte Burdur Cezaevi’nde gelişen bu insanlık dışı saldırıyı şiddetle kınıyor ve kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Cezaevlerinde yeni ölümler yaşamak istemiyoruz.

İzmir Hücre Karşıtı Platform

Burdur Cezaevi’nde uzun zamandır süregelen cezaevi idaresinin ve jandarmanın provokatif tutumu, 5 Temmuz günü bir katliam girişimiyle sonuçlanmıştı. Ulucanlar katliamı gibi Burdur Cezaevi’ndeki saldırı da devletin tepe noktalarında planlanmış ve uygulamaya konulmuştu. Onlarca tutsağın yaralanmasıyla ve bir tutsağın kolunun kopmasıyla sonuçlanan saldırı sonrasında, yaralı tutsaklar hücrelere atıldı.
Bu saldırıya karşı İzmir Hücre Karşıtı Platform, 6 Temmuz günü Konak Meydanı’nda protesto amaçlı bir basın açıklaması düzenledi. 150’ye yakın insanın katıldığı eylemde, “Hücre ölümdür istemiyoruz!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Hücreleri yık, tutsaklara sahip çık!” sloganları atıldı. Eylemin psikolojik atmosferi iyiydi. Yazar Hacay Yılmaz’ın okuduğu basın metninin ardından, daha önce hazırlanmış olan cezaevlerinde yaşanan sorunlarla ilgili gazete küpürleri, katliam fotoğrafları ve 1980’den sonra cezaevlerinde yaşanan ölümleri içeren dosya, Cumhurbaşkanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na ve İçişleri Bakanlığı’na Konak postanesinden gönderildi.

Kızıl Bayrak/İzmir






Dizkapağına Çivi Çakmak


Aydın Engin


Kim, ne kadar farkında bilemiyorum; gazetelerin, gazetecilerin elektronik posta kutuları doldu, taşıyor. Burdur Cezaevi'ndeki ''prova'' dan gelen haberler artık ''ürkütücülük'' sınırını aştı, ''dehşet''in ta kendisinden söz edilmesi gerek. Tutuklu aileleri, örgütlülüklerini bir basamak yukarı tırmandırdılar. Ülkenin dört bir yanındaki hapishanelerden haberler akıyor. Terörle Mücadele Yasası'ndan hükümlü ya da tutuklu olanların öncelikle konacağı F tipi cezaevleri ile ilgili sessiz bir bekleyiş değil, yürekler acıtan çığlıklar, haykırışlar yankılanıyor.

Fakslar, elektronik mektuplar, bültenler, açıklamalar, paneller, bilgi notları...

Ve medyada, televizyonundan gazetesine kadar büyük medyada tıs yok.

Son 89 yılın en sıcak günleri üstüne ayrılan gazetelerdeki yerin, televizyonlardaki saniyelerin onda biri, vazgeçtim, yüzde biri bile kaynayan cezaevleri sorununa ayrılmıyor.

Sanki bir avuç (10 bin kadar) tutuklu ve hükümlü ve onların aileleri ve bir elin parmakları kadar gazeteci ile hukukçu dışında ülkemizde böyle bir sorun yok, böyle bir tartışma sürmüyor.

Kimse haberim yoktu demesin, bütün gazetelere, bütün gazetecilere Burdur ''provası''nda olup bitenler iletildi. Hem de birkaç kanaldan, birkaç kez.

Burdur Cezaevi'nden gelen haberler arasından rasgele seçilmiş şu paragrafı okuyun lütfen:

''... Cemal Çakmak, Ulucanlar cankırımından sağ kurtulanlardan. Ancak bu saldırıda kafasına sıkılan bir kurşun hâlâ kafasında bulunmakta. Ayrıca yapılan işkencede her iki dizkapağına çivi çakılmış. Kafasına sıkılan kurşundan sonra ölü diye bırakılmış, bir süre sonra sağ olduğu anlaşılmış. Cemal Çakmak daha sonra, önce Yozgat'a, ardından da Burdur'a nakledildi. Burdur'daki saldırı ve muhtemelen saldırı sonrasındaki işkence sırasında her iki bacağında, bir kolunda, bir kaburga kemiğinde önemli derecede kırıklar oluştu ve şimdi de Bursa Cezaevi'ne nakledildi. Şimdi orada...'' Ne dersiniz?

Bastıran boğucu sıcakları mı konuşalım, yoksa Cemal Çakmak'ı mı?

''Ulucanlar'da her iki dizkapağına çivi çakılmış...'' cümleciğini okurken sizi basan boğuntu, bu temmuz sıcaklarından daha yakıcı değil mi?

Yoksa bu bir yalan mı?

İşte Cemal Çakmak, işte bu ülkenin Adalet Bakanlığı, işte bu ülkenin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, işte bu ülkenin yargıçları, hekimleri, savcıları, işte bu ülkenin yasaları, anayasası ve işte bu ülkenin medyası...

Cemal Çakmak şu anda Bursa Cezaevi'nde. Çıkarın kameraların karşısına onu, Ulucanlar'ı anlatsın.

Çıkarın onu bu ülkenin namuslu hekimlerinin karşısına, örneğin Türk Tabipler Birliği'nden bir kurulun önüne, dizkapaklarına bakılsın; kafatasında kurşun yarası, kafasında mermi çekirdeği var mı, yok mu anlaşılsın.

Adalet Bakanlığı F tipi cezaevleri üstüne yazan gazeteciler hakkında savcıları harekete geçireceğine, saydamlığı seçsin.

İşte Cemal Çakmak, orada; Bursa Cezaevi'nde.


***

Bu köşede okuyucuyu bıktırmacasına beş gün üst üste F tipi cezaevleri üstüne yazıldı. Daha da yazılacak.

O yazılarda ısrarla, inatla vurgulandı: Tartışmanın ''F tipi denen oda-hücre sistemi mi yoksa koğuş sistemi mi'' makasına kilitlenmesi bir tuzaktır. Tutuklu ve hükümlü yurttaşların, evet, suçları ve eylemleri ne olursa olsun ''yurttaşların'', can güvenliği hukuksal güvenceye, kamuoyu denetimine kavuşturulmadığı sürece, F tipi olsa ne yazar, koğuş olsa ne yazar?

Ulucanlar'da koğuş sistemi vardı; on kişi öldürüldü. Öldürülenlerin iki, üç katı kadar sakat ve yaralı var. Kimileri ölümü soluyor.

Bu yazıda anılan Cemal Çakmak bir örnek. Sadece bir örnek. Daha onlarca Cemal Çakmak örneğini hemen, burada, bilgisayarın belleğine girerek sıralayabiliriz. Sadık Türk, Veli Saçılık, Birsen Erdoğan Dumanlı ...

Daha sayalım mı?


***

Acep bu yazıya bir yankı gelir mi dersiniz? Acep ''dizkapaklarına çakılan çiviler'' in Türk Ceza Yasası'nın cezaların infazına ilişkin hükümlerinin hangi maddesinde yazılı olduğunu birileri bize açıklayabilir mi?

Cumhuriyet, 13 Temmuz 2000