|
SEKA işçisi özelleştirmeye karşı direniyor...
Özelleştirmeye karşı birleşik mücadele için!..
SEKAnın Dalaman, Balıkesir, Çaycuma, Kastamonu ve Afyon işletmelerinin ihaleye çıkarılması üzerine, bu işletmelerde çalışan işçiler üç günlük işyerini terketmeme kararı alarak, tepkilerini gösteriyorlar. SEKAnın diğer işletmelerindeki işçiler de bir günlük işyerini terketmeme eylemiyle diğer işyerlerindeki arkadaşlarıyla dayanışma içerisinde bulunuyorlar. Ancak işçiler dayanışmanın yetersizliğinden ve özelleştirmeye karşı hazırlıksızlıktan yakınıyorlar. Türk-İşin kayıtsızlığını protesto ediyorlar.
SEKA işçisinin bu ihtiyaçları, genel olarak sınıfın özelde ise özelleştirmeye karşı verilecek mücadelenin temel zayıflıklarını ve sorunlarını gösteriyor. Bizzat SEKA pratiği bu gerçeği yeterli açıklıkta aydınlatıyor. Elbette tüm bu sorunlar kendiliğinden sınırları aşıp, siyasal bir sınıf tutumu geliştiremeyen bir hareketin yüzyüze kalacağı kaçınılmaz sorun ve zayıflıklar olma özelliğini taşıyor. Özelleştirme saldırısı siyasal bir saldırı olduğuna göre, bu saldırı ancak siyasal bir sınıf tavrıyla püskürtülebilinir. Aksi durumda, saldırılara karşı verilen çeşitli mücadelelerin yarattığı kısmi geri çekilmeler olsa bile, mücadele bir sınıf bilinci ile süreklileştirilemediği ve birleşik bir hatta ulaştırılamadığı yerde, yenilgiler kaçınılmaz olacaktır.
Bu sorunun yakıcılığı, özelleştirme saldırısının yoğunlaştığı bu dönemde daha da artmıştır. Dolayısıyla bu sorun, üzerinde durulması ve pratikte çözüme kavuşturulması zorunlu olan temel bir sorundur. Özellikle de sermayenin üstüste bu saldırıları yaşama geçirdiği düşünülürse, bunun önemi daha iyi anlaşılır.
Öncelikle, özelleştirmenin son dönem saldırı ve sınıf cephesinden karşılanma düzeyini içeren genel tablosuna bakılmalıdır.
Sermayenin pervasız saldırısına
karşı zayıf direniş
Ecevit hükümeti yeni bir özelleştirme atağında. TÜPRAŞ ve POAŞın özelleştirilmesi sonrasında yeni özelleştirme paketi açılmış bulunuyor. Elektrik santralleri ve kömür işletmelerinin bir gecede özelleştirilmesinin ardından, aynı yöntemle Asil Çelik de özelleştirilmiş, SEKA işletmeleri ise ihaleye çıkarılmış bulunuyor.
Özelleştirilmiş ya da özelleştirilecek işletmelerin ortak yanı, yıllardır özelleştirme gündeminde olmalarıdır. TÜPRAŞ ve POAŞ üzerinde yürütülen özelleştirme pazarlıkları, bu işletmelerin kârlılıkları nedeniyle çeşitli sermaye grupları arasında it dalaşı sonucu özelleştirilmeleri bu yılın başına kadar sarkmıştı. POAŞın özelleştirilmesi, özelleştirmenin sermaye-mafya işbirliği ve çatışmalarının açık bir örneği olmuş, satılan bu işletmenin, bu çatışmaların sonucunda satışı iptal edilmişti. Bu yılın başında ise POAŞ güçlü tekeller tarafından yeniden ele geçirildi. İşçilerin bu işyerlerinin özelleştirilmesine karşı koyduğu tepkiler ise oldukça sınırlı kaldı. Sınıfın eylemli dayanışması bir yana, bizzat özelleştirmeyle yüzyüze kalan bu işyerindeki işçilerin tepkileri de oldukça cılız kaldı. Sonuçta saldırı önemli bir engelle karşılaşmaksızın gerçekleştirilmiş oldu.
Elektrik santralleri ve bu santrallere kömür sağlayan işletmelerin özelleştirilmesi yönünde birkaç sene önce pratik adımlar atılmıştı. Ancak burada çalışan işçilerin kararlı duruşları ve yer yer de militan eylemlilikleriyle bu saldırı geçici bir süre için püskürtülmüş oldu. Sermaye devleti yasal boşluklarla beraber bu saldırıyı geri aldı. Ancak bu süre boyunca yasal boşluğu tahkimle kapatan sermaye devleti, saldırı için işçilerin zayıf bir anını kollamaya başladı. Üç hafta kadar bir süre önce ise bir gece yarısı operasyonuyla özelleştirme tamamlandı. Sabah işyerine gelen işçiler jandarma barikatıyla karşılaştılar. Ani saldırıya hazırlıksız yakalanan işçiler, doğal bir tepkiyle son çare olarak Ankara yollarını tuttular. Burada da kurulan barikatlarla beraber, çaresiz bir biçimde işyerlerinin yolunu tuttular.
SEKAda ikinci raund ve
çıkarılamayan dersler
Ve SEKA... Özelleştirme yönünde yapılan ilk girişimlere karşı, başta İzmit olmak üzere bütün işletmelerde işyerlerini terketmeyerek direnişe geçmişlerdi. SEKA işletmeleri ölçeğinde gerçekleştirilen birleşik-militan direniş, saldırının geri püskürtülmesini sağlamıştı. Ancak saldırı sadece bir süreliğine askıya alınmıştı. Bugün, yukarıda saydığımız diğer işletmelerde olduğu gibi, sermaye devleti SEKAda da saldırıya yeniden geçmiş bulunuyor. Ancak SEKA işçilerinin de söylediği gibi SEKA işçisi hazırlıksız yakalandı. Tıpkı santral, kömür ve Asil Çelik işçilerinin olduğu gibi.
Peki bu işyerlerinde özelleştirmenin, geri alınmasına karşı, sermayenin gündeminde olduğu bilinmiyor muydu? Elbette biliniyordu. Ancak saldırı-savunma döngüsü kırılamadığı gibi, sendika ağalarının, işçilerin özelleştirme saldırısına karşı varolan duyarlılıklarının önüne kurduğu setlerle bu duyarlılık kısırlaştırıldı. Oysa sendika ağalarının sınıf hareketi karşısındaki ihanetçi kimlikleri biliniyor. Öyleyse bu sorun ortaya konulurken tartışılacak olan şey, sınıfın öncü kesimleri, ileri-öncü işçilerin inisiyatifleri ve pratik tavrıdır.
SEKA işçilerinin aldıkları tutum üzerinden bu sorunu açıklığa kavuşturabiliriz. SEKA işçisinin tutumu şu sorularda anlamını bulmaktadır. SEKA işçisi direnişlerini bitirdikten sonra, özelleştirmeyle yüzyüze kalan sınıfın diğer bölüklerine verdikler desteğin düzeyi nedir? Ya da sendikanın bu yönde tek bir çalışması olmuş mudur? Hele hele yanı başlarında TÜPRAŞ, POAŞ, Sümerbank ve Beykoz Kundura işçilerinin özelleştirme saldırılarına yönelik eylemlilikleri düşünüldüğünde, bu kayıtsızlığın anlamı çok daha iyi görülür.
SEKA işçileri 98de saldırıyla karşı karşıya kaldıklarında direnişe geçmişler ve yüzlerini diğer sınıf kardeşlerine dönmüş, desteklerini aramışlardı. SEKA işçilerinin ortaya koydukları direngen tutum ve kararlılıkla beraber sınıfın çeşitli bölüklerinden destekler gelmeye başlamıştı, ancak bunlarda yetersizdi. SEKA işçisi bu süreçte sınıf dayanışmasının önemini tüm yakıcılığıyla hissetmiş ve böylesi bir dayanışmanın arayışı içerisine girmişti.
Çukobirlikte İMF kararları doğrultusunda yeni oyunlar
TİS sürecine girmiş olmasına rağmen Çukobirlikte TİSle ilgili bir çalışma yapılmadığı gibi, işçiler işverenin çeşitli oyunlarına maruz kalmaktadır. İşletmenin revizyondan geçmesi bahane edilerek, İMFnin aldığı kararlar doğrultusunda, işçiler toplu izne gönderilmektedirler. İzne gitmeden önce, aile bildirgesi adı altında, sahip olduğu tüm haklardan mahrum edilmesi için bir metin imzalatılmaktadır.
Metin şöyledir: Kimliğimi belirten bilgiler aşağıdadır. Kurumumuzca/firmamızca tarafıma ödenmekte olan ücretlerde özel indirim uygulanmasını arz ederim. Tarih, imza
Bu metnin aile bildirgesiyle alakası olmadığı açıktır. Ancak işçilerin bir kısmı önce metni imzalamadıkları halde, daha sonra sendikanın kendini güvence göstermesine kanarak, metne imza atmışlardır. Diğer işçilerse izne çıktıktan sonra çıkışlarının verileceği kaygısını taşıdıkları için, anlamadığımız bir şeye imza atmayız diyerek metni imzalamamışlardır.
Son dönemde işçilerin aylık, avans ve ikramiyelerinden 5er milyon kesilmiş ve kesintinin adı vesaire kesintisi olarak konmuştur. İşçiler arasında 182 işçinin işten atılacağı yönünde söylentiler yayılmakta, bu da herkesin kendini ipin ucunda görmesine ve tedirginlik yaşamasına sebep olmaktadır.
İMF politikalarını hayata geçirmek için çırpınan sermaye devleti, burada da bildik böl, parçala, yönet politikasını uygulamaktadır. Bu konuda da sendikanın her türden yardımını almaktadır. İşçiler bu türden oyunlara gelmemeli, sendika-işveren işbirliğinin bilincine vararak kendi çıkarı uğruna hareket etmelidir.
|
Ancak direniş bittikten sonra SEKA işçileri yeniden yüzlerini fabrikalarına gömdüler. Yanlarındaki işletmeler birer birer özelleştirilirken sessiz kaldılar. Böylece kendilerine yönelecek saldırının da önü açılmış oldu. Tıpkı, enerji ve kömür işçilerinin yaşadıkları gibi. Zaten burada eleştirilen SEKA işçisinin tutumu değil, SEKA işçisi üzerinden ileri-öncü işçilerin alması gereken tutumun ortaya konulması, bu temelde varolan geriliğin eleştirisidir.
Sınıfa karşı sınıf tavrı!
SEKA işçileri bugün, Suskun Türk-İş istemiyoruz! diyerek hem sendika ağalarının duyarsızlıklarını protesto ediyorlar, hem de böylelikle sınıf dayanışmasına olan ihtiyaçlarına vurgu yapmış oluyorlar.
Sendika ağalarının bu şekilde zorlanması anlamlıdır. Ancak birlik ve sınıf dayanışması ihtiyacının bu ağalar tarafından karşılanamayacağını da işçiler deneyimlerinden öğrenmek durumundadırlar. Birlik ve dayanışma ancak işçilerin kendi inisiyatiflerini bir sınıf tutumuna dönüştürmeleriyle kazanılabilecektir. Yani saldırının sınıfa dönük siyasal bir saldırı olduğu bilinciyle, ortak sınıf tutumunu geliştirecek bir sınıfsal bilinçle hareket etmekle mümkün olacaktır. Özelleştirme saldırısına karşı, saldırının kendisine yönelmesini beklemeden saldırıyla yüzyüze olan sınıf kardeşleriyle eylemli bir sınıf dayanışması içerisinde bulunmak, yapılan eylemleri ortaklaştırabilmek ve böylelikle ortak bir direniş cephesinin yaratılması, bu sınıf tavrının doğal gerekleri olmalıdır. Böylesi bir bakış ve buna uygun bir hareket tarzı, saldırılara karşı daha güçlü bir duruşun imkanlarını yaratmakla kalmayacak, sendikal barikatı da aşmanın yollarını açacaktır. Dahası, saldırıyla karşılaşıldığında hazırlıksız kalınmayacaktır.
|