ARSIVANA SAYFA
 
1 Temmuz '00
SAYI: 24
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Düzen cephesinde krizler ve reformist solda hayaller
"Kriter" tartışmaları ve teslimiyet platformu...
"Kophenag kriterleri" tekerlemesi ve...
Sistem kontr-gerillasız yapabilir mi?
Sermaye patronları açık köle pazarına dönmüş...
24 Haziran İstanbul mitingi
Mamak belediyesi işçileri grev kararı aldı
Çorlu deri işçileri baskı ve teröre rağmen...
Asgari ücret mi, sefalet ücreti mi?
Enerji-Yapı Yol Sen üyelerinin ülke çapında...
Tüm Sosyal Sen ve SES'in ortak eylemi
Tekirdağ'da 20 bin kişilik üretici köylü gösterisi
TÜGSAŞ ve İGSAŞ'ın özelleştirilmesi...
Sivas katliamının perde arkasında...
Hırsızlık, Yolsuzluk, pislik ve "Yüce Meclis"!
Devrimci tutsakların "sağlıklı yaşam hakkı"...
İstanbul Barosu'nun cezaevi etkinlikleri
Emperyalist tekeller kâr uğruna doğayı katlediyorlar!
Ekim Gençliği'nden...
Almanya'da anlamlı öncü işçi etkinliği
Otomobil sektöründe neler oluyor!
Basında hücre saldırısı
Mücadele tarihimizden
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar





 
 
“Kopenhag kriterleri”
tekerlemesi ve kaba gerçekler


Ayşe Aydın


Avrupalı emperyalistlerin “Kopenhag kriterleri”ni gerçek kriterlerini perdelemek amacıyla ortaya atması ne kadar anlaşılır bir durumsa, Türkiyeli Kürtler’in “denize düşen yılana sarılır” misali bunlara can-ı gönülden sarılması o kadar abesle iştigal... Ancak, devrimin yolunu yitirenlerin düzenin labirentinde kaybolmaları kaçınılmaz oluyor.

Kopenhag’da çözüm arayan teslimiyetçiler, AB şefleri İngiltere ve Fransa’da uygulanan kriterlerin Kopenhag’da değil AGİT’te belirlendiğini bilirler bilmesine, ama bilinçsiz kitleleri peşlerinden sürükleyebilmek için bilmezden gelirler.

Geçtiğimiz yıl İstanbul zirvesinde alınan kararlarla, Avrupa’nın emperyalist burjuvazisi, kendi geçmişinin inkarını belki de ilk kez böylesine açıktan ilan ediyordu. Ulusal pazar derdindeki atalarının yüz yıl evvel dalgalandırdığı self-determinasyon bayrağını sessiz sedasız gönderden indirdiler ve demokrasi defterindeki “ulusal haklar” maddesini çizip yerine “birey hakları”nı yazdılar.

Sözkonusu zirvenin kararları, düzen cephesinde en küçük bir tartışma dahi yaratmamıştı. Ne asker, ne sivil bürokratlar ve ne de kapitalistlerden itiraz geldi kararlara. Tersine, büyük bir heyecanla sahiplendiler. Teslimiyet batağında hergün daha dibe çökmelerine rağmen “yol alır” görüntüsü yaratmaya çalışan Kürt siyaset ve demagoji uzmanları, acaba bu gelişmelerden, bu kararlardan gerçekten bihaber midirler? Habersiz olmaları mümkün müdür? Tabii ki bildikleri halde bilmezden geliyorlar. “Kopenhag kriterleri” tekerlemesini sürdürmeyi tercih ediyorlar. Çünkü ısrarla peşine düştükleri Avrupai çözümün, işin özünde ulusal varlığın inkarı demek olduğunu Kürt halkına söyleyemezler. Emperyalist Avrupa, bir yandan NATO’da birleştirdiği askeri güçleriyle ulusların cellatlığını yaparken, diğer yandan “insan hakları” havariliğine soyunuyor. AGİT şartlarındaki ulusal varlığın inkarı (konumuz ulusal sorun olduğu için ulusal diyoruz, yoksa, ulusal, sınıfsal tüm grup varlıklarının inkarıdır), örgütlenmenin reddi ile, “Kopenhag kriterleri”nin çeliştiği iddia edilemez. Her iki belgenin de özü “birey hakları”nın öne çıkarılmasıdır.

TC de bu öze dayanarak bugün diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt yurttaşları diğerleriyle tümüyle eşit haklara sahiptir. Birey olarak Kürt’e karşı ayrımcı değiliz. Biz “bölücü” ulusal harekete karşıyız. Ezmekte de kararlıyız... “Ezmekte kararlılık” artık PKK’yi anlatmıyor. Ya da dünkü gibi silahla ezmeyi. Şimdi daha ziyade ideolojide ve Kürt halkının belleğinde mücadelenin onurundan ne kaldıysa onu ezmek-yoketmek anlamına geliyor.

TC bununla, sadece Avrupa şartlarının özüne uygun davranmış olmuyor, şeklen de İngiltere’nin, Fransa’nın uyguladığı modellerden yararlanma yolunu tutuyor. Özetle, ne fikirde ne görüntüde Avrupa emperyalistlerinden farklı, ona aykırı bir tutum göstermiyor.

Düzen ve devlet içindeki kimi anlaşmazlıkları Kürt sorununa yakıştırmak bu nedenle doğru değildir. MGK’nın varlığı, rolü ve işlevi eksenli bir tartışmadan, devletin en uyumlu olduğu Kürt sorununa (onun Avrupai çözümüne) paye çıkarmak, teslimiyetçilerin oyalama politikaları dışında kimseye yarar sağlamayacaktır.