|
Sol liberallerin Emek Platformu aşkı
Sermayenin İMF patentli politikalarının bir ayağını, yeni olmamakla birlikte bugün daha fazla ihtiyaç duyulan toplumsal uzlaşma ya da diğer bir ifadeyle ESKnın yeniden organizasyonu oluşturmaktadır. Tekelci sermayenin bu yönlü istemlerine ve sitemkar açıklamalarına sermaye iktidarının vereceği cevap bellidir: Emredersiniz!
Ama bunu zora sokan gelişmeler var. İşçi ve emekçilerin tepki ve hoşnutsuzluklarının dışa vurmaya başlaması. Yıllardır bu hoşnutsuzluk konfederasyonlar tarafından denetim altına alınmış, hareketin ivmelenmeye yüz tuttuğu, mücadele dinamiklerinin arttığı her dönemde miting ve çeşitli eylemlerle hava boşaltılmış, sermayenin saldırıları karşısında sınıf hareketi kötürümleştirilmeye çalışılmıştır.
Sermaye ve devleti, yıllardır çeşitli araçları devreye sokarak, toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu asıl olarak hain sendika bürokratları aracılığıyla hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bugün sermayenin TİSlerde verilecek zammı hedeflenen enflasyon düzeyiyle sınırlayabilmesi, sendika bürokrasisinin oynayacağı rolle doğrudan bağlantılıdır. Yıllardır sermayeye hizmette kusur etmeyen sendika bürokratlarına bugün biçilen rol daha ağırdır. Sendika ağalarının ihanetlerini derinleştirmek için sermaye iktidarı şimdiden turlara başlamıştır. DİSKin ve KESKin durumu da diğer konfederasyonlardan çok farklı değildir.
Konfederasyonların oluşturduğu Emek Platformu ne ifade ediyor? Gerçekten taban inisiyatifinin etkisiyle mi kurulmuştur? Sendikal kan kaybının önüne geçmek için mi? Sermayeye gözdağı vermek için mi? Geçen yıl mezarda emekliliğe karşı Ankarada yapılan miting ve ardından yaşanan gelişmeler ne ifade ediyor?
17 Ağustos depremi eylemlerin askıya alınmasında rol oynamış, sendikaların işini kolaylaştırmıştı. İşçi sınıfı ve emekçilerin hoşnutsuzlukları da Emek Platformunun oluşturulmasında muhakkak ki rol oynamıştır. Ama bu platformun asıl işlevi, yükselme eğilimi gösteren hareketliliğin kontrol altına alınması, dizginlenmesi, farklı arayışların önünün kesilmesiydi. Konfederasyonlara bağlı şubelerin oluşturduğu bölgesel platformlar ve toplantılar, bizzat tabandaki hoşnutsuzluk ve tepkinin kontrol altına alınmasının, yerel hareketliliklere müdahale edilmesinin araçları olageldiler. Zaten yerel şubelerin aldıkları kararların bir yaptırım gücü yok, buna konfederasyonlar karar veriyorlar.
Geçmişte kurulan ESKnın, işçi sınıfı ve emekçilere ihanet sözkonusu olduğunda tartışılacak bir yanı yoktur. Konfederasyonların oluşturduğu Emek Platformları, ESKnın karşıtı mıdır, yoksa onun farklı bir izdüşümü mü? EMEP böyle düşünmüyor. Emek Platformunu yıkmadan ESKyı kuramazlar diyor.
Peki bu Emek Platformu, lastik işçilerinin grevinin ertelenmesine karşı nasıl bir tutum aldı? SASA grevi konusunda sermayeye ne gibi bir gözdağı verdi? Bu yılın 1 Mayıslarında, örneğin güneyde (Adanada) bölge toplantılarında aldıkları kararlara rağmen, işçi sınıfını alanlara çıkarmamak için ellerinden geleni yapmadılar mı? Gerçekten bu Emek Platformu ESKnın bir karşıtı mıdır? KESK ve DİSKin Emek Platformunda yeralması, ESKnın kurulmasını boşa mı çıkaracaktır? DİSKin ESKdan ayrılma gerekçesi, ESKnın kendisine değil, bileşenlerinin darlığına, esnek olmayışına, başbakanın konseye başkanlık yapmasınaydı. Asıl sebep ise, DİSKe bağlı sendikaların, özellikle de işçilerin tepkileriydi. Tam da bugün, kabul edilebilir bir ESKnın yeniden yapılandırılması için, sermaye çevreleri ve kurumları, sivil inisiyatifin daha geniş olduğu, esnek ve başbakanın konseye başkanlık yapmadığı bir ESKyı örgütlemeye çalışıyorlar. Hatta farklı bir isim kullanıyorlar: Toplumsal uzlaşma!
Liberal demokratların sendika bürokratlarıyla ilişkileri açıktır. Onları ürkütmemek için her türlü ikiyüzlüce davranışı sergiliyorlar. Başlayan SASA grevine özel bir önem verenler, hemen hemen hergün Evrenselde özel bir yer ayıranlar, grevin satıldığını bilmelerine rağmen, gazetemiz baskıya girerken görüşmeler hala devam ediyordu diye utanmazca yalan söyleyebildiler. Grevin bitirilmesini, birkaç gün sonra, editör köşesinde bir-iki satırla geçiştirdiler. Bu greve bu denli özel önem verenler, Petrol-İş Sendikası yöneticilerinin sırtını günübirlik okşayanlar, bu grevin sonuçlarını değerlendirirken, ne şiş yansın, ne kebap mantığıyla hareket ettiler.
SASA ve Antep Büyükşehir Belediyesinde imzalanan TİSlere yönelik getirilen tek eleştiri dayanışmanın yetersizliğidir! Özellikle SASAda sendikacıların verdikleri sözlerin niye boşa çıktığını, işçilerin nasıl oyuna getirildiğini, patronlarla yapılan gizli pazarlığın ne olduğunu açıklamaya gelince susuyorlar. Çünkü sendika bürokratları ile ilişkilerini bozmamak zorundalar.
1 Haziran tarihli Evrenselin Gerçek köşesinde, İki grevin derslerini ileriye taşımak başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazıda, her iki grevin eksikliği de dayanışmanın zayıflığına indirgeniyor. Grevlerin somut süreçlerine değinilmekten özellikle kaçınılıyor: Herşeyden önce şu görülmelidir ki, SASA ve Antep Belediyesi grevleri, işçilerin doğrudan devreye girmesiyle ve çevreden henüz ciddi destekler gelmediği halde, başarılı sayılacak bir biçimde bitmiştir. Bu iki grev, hem sanayi işçileri için, hem de greve çıkmaya hazırlanan onbinlerce belediye işçisi için örnektir.
Şimdi bu iki grevin olumlu yönlerini bundan sonraya taşımak, ama olumsuz yanlarından öğrenilen derslerle de dayanışma fikrinin genelleştirilmesi (...) son derece hayatidir.
Ancak daha yazının ilk paragrafında ama yaşanan koşullar gözönüne alındığında... denilerek, bu grevlerden fazlasını beklemek doğru olmazdı demeye getiriliyor. Kimi kelimelerin tırnak içine alınması, baştan eleştirilere göğüs germek içindir. Eğer grev başarılı bitmişse, başarısız olan ne? Verilen yanıt açık: Dayanışmanın yetersizliği! Sayfa sayfa sendikanın basın açıklamalarını yayınlayanlar, sorunun muhatabını masaya yatırmaktan özenle kaçınıyorlar.
Liberal demokratlarımızın Emek Platformuna bakışı, sendika bürokratlarıyla ilişkileriyle doğrudan bağlantılıdır. EMEPin, 1 Mayısın hemen öncesinde Adanada Emek Platformuna bağlı şubelerle yaptığı pazarlıklar biliniyor. Kendilerini hem Demokratik Muhalefet Platformunda hem de Emek Platformunda gösterenler, her türlü dedikoduyla sendikaları ve kurumları birbirine düşürmeye çalışanlar, alanlara çıkmayan sendika şubelerine (Emek Platformu) tek bir söz dokundurmaksızın, 1 Mayıs başvuru sürecinde platformun içinde olmalarına rağmen, Emek Platformuna bağlı şubeler başvurmuyor, katılmıyor diye imzalarını çekenler de, yine kendileridir. Bu utanç verici davranışlar EMEP için ne ilktir ne de son.
Evrenselin aynı köşesinde 8 Haziranda yayınlanan diğer bir yazı da, yukarıda söylendiği gibi, Emek Platformunu yıkmadan, ESKi kuramazlar başlığını taşıyor: Çünkü, nasıl geçtiğimiz yıl Emek Platformu, ESK girişimini yıkarak kurulmuşsa, şimdi de sermaye güçleri, eğer Emek Platformunu yıkamazlarsa ESKyı kuramazlar.
Herşeyden önce Emek Platformu, ne ESKyı yıkarak kurulmuş, ne de ESKnın karşıtı olabilmiştir. Emek Platformu kurulduğu günden bu yana ihanetçiliği devam ettirmiştir. 24 Temmuz eylemi öncesi ve sonrasında yakarız, yıkarız diye esenlerin, genel grevi nasıl boşa düşürdüklerini, işçi ve emekçilerin enerjisini ve taleplerini mecliste kuyruğa girerek nasıl boşa çıkarmaya çalıştıklarını, mezarda emeklilik yasasının çıkarılması karşısında oynadıkları ihanetçi rolü hepimiz biliyoruz. Ama Evrenselin yazarı öyle düşünmüyor, ESKnın karşıtı olarak Emek Platformunu savunuyor.
Sendika bürokrasisini, konfederasyonları taban dinamizmiyle zorlamak, dayatıcı olmak, sendikaların ortak hareket etmesini sağlamak için girişimlerde bulunmak başka bir şeydir. Ama nerede sendika bürokrasisinin inisiyatifinden, denetiminden bağımsız kurulmuştur bu Emek Platformları? Sendika bürokratlarına rağmen yerel inisiyatifi geliştirme, saldırılara karşı ortak hareket edebilmek için sendika şubelerinin birlikte eylemleri zorlama, sendikal bürokrasinin tüm ayak diremelerine, tehditlerine karşın sınıfın enerjisini örgütleme çabaları başka bir şeydir. Ama şube yönetimlerine kadar varlığını hissettiren bürokrasi ve sınıftan kopukluk koşullarında, bunun da bir çözüm olduğunu düşünmüyoruz. ESK kurulamasa bile, Emek Platformunun varlığını olumlamak gerekmiyor. Ama Evrensel yazarı, Emek Platformunu hayati önemde görüyor: Çünkü süreç, kaprisler ve ayrılıklara katlanılabilecek bir süreç değildir. Tam tersine, birlik ve mücadele imkanlarının genişletilmesi gereken bir süreçtir. Bu yüzden de Türk-İş ve Hak-İş yönetimine Emek Platformunu dağıtma fırsatı verilmemesi gerekir. Bu son derece hayatidir.
Oysa bugün hayati önemde olan, sermayenin saldırılarına karşı öncü işçilerin oluşturacakları bağımsız platform ve girişimlerdir. Bunları yerel düzeyde zorlamak, taban inisiyatifini ne yapıp yapıp harekete geçirebilmektir önemli olan.
ESKnın yeniden diriltilmeye çalışıldığı şu günlerde, sınıfın geniş kesimlerini somut talepler ve şiarlarla eyleme çekebilmek, yerel inisiyatiflerin örgütlenmesine ya da mevcut platformlara daha ısrarlı bir şekilde yüklenmek gerekiyor. İMF ve sermayenin yıkım saldırılarına karşı etkin bir kampanyanın örgütlenmesine çalışılmalı, sendika bürokrasisinin teşhiri yoğunlaştırılmalı, genel grev-genel direniş şiarını hayati önemde görmeli ve içinden geçtiğimiz dönemin hızına uygun bir performansla hareket edilebilinmelidir.
|