ARSIVANA SAYFA
 
17 Haziran '00
SAYI: 22
Kızıl Bayrak'tan...
Hücre saldırısına karşı hazırlık!
Sosyal yıkım saldırısı sürüyor!
Sermaye enflasyonu düşürme masalıyla...
15-16 Haziran ve işçi sınıfının öncü rolü
İnsanca yaşanacak bir ücret için...
"Kararlılığımızı koruyarak sınıf adına mücadelemizi...
Devrimci kamu emekçileri sorumluluk...
Bu çizgi "zafer" değil, sürekli yenilgi getirir!
Eğitim-Sen bürokratları Ankara eyleminde...
Yaşamı devrimci tarzda dönüştürmek esas olmalı!
MHP'ye çekilen cila tutmaz!
Dönemi kazanmanın olanakları...
Hücre karşıtı faaliyetin durumu ve devrimcilerin görevi
İzolasyon politikası hücre tipi cezaevleriyle...
Katıl karşı duralım!...
Öldürtme, sahip çık!
"Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır" Kurultayı
Son İEP toplantısı ve...
Sol liberallerin "Emek Platformu" aşkı
Çoçuk emeği, kapitalizm ve sosyalizm!
Dünyanın en adaletsiz sınav sistemi
Hafız Esad'ın ölümü ve hassasiyet kazanan...
Arjantin'de bir kez daha genel grev!
Clinton gezisinin perde arkası...
Ateşi Çalmak
Mücadele Postası

 
 

10 Haziran eyleminden sonra eğitim emekçilerine görüşlerini sorduk...

Devrimci kamu çalışanları sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidirler


Gerçekte eylem başarısız oldu
- Sizce 10 Haziran eylemi amacına ulaştı mı? Eylemi başarılı olarak nitelendirebiliyor musunuz?

1. Eğitim emekçisi: Bir kere eylemin ön hazırlıksız yapıldığı kanısına vardım. Bundan dolayı en azından 4 No’lu şube için katılım düşüktü. Delege sayından çok çok az bir kitle, sadece 50 kişilik bir katılım sağlandı.

Eylemin başarılı olabilmesi için ciddiye alınması gerekiyordu. Ama o ciddiyet yoktu. Bu tabii ki seçime veya yönetimin üzerinden atamadığı hantallığa bağlanabilir. Fakat sonuçta eylem bence başarısız.

2. Eğitim emekçisi: Kuşkusuz eylem fetişleştirilemez. Ancak iş olsun diye de eylem yapılamaz. Eylem norm kadro merkezli bir eylemdi. Bunun yanında diğer talepleri de içeriyordu. Eylemin içeriği muğlaklaştırılmadan sunulabilmelidir. Bu eylem; “ilk uyarı eylemi mi?”, “son uyarı eylemi mi?”, “protesto eylemi mi?”, “dayanışma eylemi mi?”, “somut kazanım elde etmeye yönelik eylem mi?”, “kamuoyu oluşturma eylemi mi?”, “güç biriktirme eylemi mi?”, “kitleleri daha ileri taşımak için hazırlık eylemi mi?”...

Eylem, net olarak belirtilen içeriği ve biçimiyle eylem sonrasında hanemize bir kazanım olarak yazılacaksa, eylemin amacına ulaştığından sözedebiliriz. Eylemin başarılı olup olmaması da buna bağlıdır. Eylem durduğunuz yere göre de olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilebilir. Farklı konumda bulunanların değerlendirmeleri elbette farklı olacaktır.

Öte yandan topu sendika bürokrasisine, reformizme, teslimiyetçi akımlara atarak sorumluluktan kurtulunamaz. Bir başarısızlık sözkonusu ise, başarasızlığın birinci nedeni olarak kendi yetersizliğimizi görmeliyiz. Çünkü herkes kendi görevini yapmaktadır. Biz de kendi görevimizi yapmalıyız.

3. Eğitim emekçisi: Önce eylemin amacını ayırdetmeliyiz. Eylem kimin için amacına ulaştı? Kimin için başarılı? Eğitim emekçileri için tam bir başarısızlık, sendika reformistleri içinse kısmen bir başarı sözkonusu. Kürsüden devrimci söylemler kullanarak bizlerin öfkesini ve mücadele dinamizmini boşaltmaya yönelik bir eylemdi. Bir ayağı da KESK seçimlerine yönelikti.

Bu eylemde en açık biçimiyle gördüğüm somut bir gözlemim var. Polisin göstermediği tavırları, bizzat bürokratlar desteğe gelen kitleye gösterdiler. Bu durum, gerek bizim şube özelinde gerekse de Türkiye genelinde üç aşağı beş yukarı aynı şekilde yaşandı. Bizler bunu zaten biliyorduk, ancak yeni olan, bu kadar açık bir şekilde ilk defa somutlanıyor olmasıydı.

Sahte “zafer” havasına bürokratların ihtiyacı var
- Ortada somut bir kazanım yokken sizce niye “zafer kazanıldı” havası yaratıldı?

1. Eğitim emekçisi: Genelde hava boşaltılmaya yönelik bir eylem tarzının dayatıldığını görüyoruz. Bu da katılımı düşürüyor. Yönetimler “Ankara’ya giderim ve görevimi de yapmış olurum” havasıyla hareket ediyor. Kitlenin sürekli olarak hak kazanılmadan küçük şeylerle yetinmeye alıştırılması, giderek kazanma umudunu yitirmesi sonucunu doğurdu. Uzun zamana yayılan eylemliliklerin kazanımsız olarak sonuçlanması ise, katılımı nicel olarak da düşürdü.

2. Eğitim emekçisi: Sendika bürokratlarının randevu taleplerini her defasında geri çeviren hükümet yetkililerinin bu görüşme talebini kabul etmesi, olsa olsa sendika bürokrasisine “zafer” kazandırabilir. Çünkü koltuklarındaki “minder” biraz daha kalınlaşabilir. Şakası bir yana, sendika bürokrasisi, sendika genel kurullarının yapıldığı bugünlerde 10 Haziran eylemini somut bir kazanım olarak sunarak, koltuklarını korumaya çalışacaklardır.

3. Eğitim emekçisi: Tabii ki, biriken ve patlamaya hazır öfkemizi gene düzen içine çekmek için böyle bir havaya ihtiyaçları vardı. Yoksa bizim devrimci kanallara akma durumumuz sözkonusu. Hakların nasıl alınacağını, ancak devrimci bir duruşun bizi iktidara taşıyabileceğini onlar da biliyor. Ama burjuva yardakçılarının görevi tam da bu yükselişi geriye çekmek ve bizim mücadelemiz üzerinden prim yapmaktır. Bir de seçim öncesi akıllarınca gövde gösterisi yapacaklardı. Yüzbinlerin alana indiği dönemlerden sonra, Eğitim-Sen’in reformistleri şimdi 5 bin kişiyle kendilerini kandırıyorlar, eğitim emekçilerini değil.

Birlik ve dayanışmadan sözedenlerin samimiyetsizliği
- Sendika ağalarının kürsüde sınıf dayanışmasından bahsetmelerine rağmen, destekçi kitleyi dışlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

1. Eğitim emekçisi: Bu ülkede mücadeleyi hep ben sürdürürüm, hep benim dediğim olur mantığı egemendir. Bu da sadece karşıt yaklaşımlardan kaynaklanmıyor, sol içinde de bugün bürokratik bir egemenlik oluşmuş. O da kendi dışında düşüncelerin oluşmasını, gelip söz hakkına sahip olmasını istemiyor. Bunun büyük etkisi var.

2. Eğitim emekçisi: Sendika bürokrasisinin genel eğilimi, kendi çizdikleri çerçevenin dışına çıkılmaması, eylemlerin denetimlerinden çıkmaması, kendilerini zora sokacak destekleri dışlamasına yöneliktir. Nitekim bugüne kadar sendika bürokrasisinin dediği olmuştur.

Sınıf dayanışmasından, “kamuoyu” desteğinden bol bol sözeden sendika bürokrasisi, son 10 Haziran eyleminde Eğitim-Sen’in dışında pankart açılmasını istememiş, destek amaçlı gelenleri dıştalar bir tutum sergilemiştir.

Yine sınıf dayanışmasından, eylemlerin ortaklaştırılmasından sözedenler, farklı “işkollarında” yapılan bağımsız eylemleri diğer “işkollarına” bile duyurmamışlardır. Enerji Yapı Yol-Sen’in iş bırakma eylemi ile Eğitim-Sen’in 10 Haziran eylemi buna örnek verilebilir.

3. Eğitim emekçisi: Bunun sebebini sizler yazmaktan bıkmadınız, ama bizler anlamamakta ısrar ediyoruz. Adı üstünde, sendika ağaları! Onların tarihsel gerçekliği ve beslendikleri ideolojik-politik zemindir, bunun asıl nedeni. Reformist bürokratlar bunlar. Ama kamu emekçilerinin tavrı hiçbir zaman bu değildir, bu olmadı ve olmayacaktır da.

Sınıf dayanışması şiarı tabanın dayatması sonucu bürokratlar tarafından kullanılıyor. Yoksa onlar birleşik, örgütlü, kararlı bir sınıf dayanışmasından öcü gibi korkarlar.

Bu olay artık sendika ağalarının icazetçi-teslimiyetçi çizgisinin gittikçe işbirlikçi bir hal almaya başladığını da gösteriyor. Bunu Türk Kamu-Sen bile yapmaz. Onlar ki faşist gerici dediğimiz kontra örgütlenmeler. Bu tavır sınıf düşmanlığıdır.

Devrimci-sosyalist çizgide birleşmek,
ortak hareket etmek zorundayız

- Sizce kamu emekçileri hak gasplarının önüne geçmek ve gerçek zaferler kazanmak için ne yapmalı?

1. Eğitim emekçisi: En önemlisi, kazanıcı eylemlere gitmeli ve kitleselleşmeyi başarmalıdır. Hükümetin programlarına göre eylem ortaya konulamaz. Eylem takvimi belirleyip, kazanacağın ve koruyacağın haklarını ortaya koyarsın. Bu noktadan sonra uzun zamana yayılabilecek eylemlerle bazı haklar korunur. Diğer emek kesimleriyle belli istemler ortaklaştırılmalı, aynı paydada birleşilmeli. Bu başarılırsa hak kazanamamak diye bir sorun olmaz.

Kazanım elde etmek için, sen her zaman egemen olandan önce adım atmak zorundasın. O sana göre kendini konumlandırır, sen her zaman önde bulunursun. Onu kendimize göre konumlandırtmak bizim yapacaklarımıza bağlıdır, onların bizim hakkımızı gaspetmelerine değil.

2. Eğitim emekçisi: Dikkat etmemiz gereken birinci nokta, mevcut kazanımların korunması; ikincisi, yeni kazanımların elde edilmesi.

“Gerçek zaferler” kazanmaktan, somut kazanımları anlıyorum. Buna daha önce değindim. Bu mücadele genel işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası. Bu nedenle işçi sınıfının sendikal-siyasal birliğinin gerçekleşmesi şart. İşçi sınıfı hem sendikal, hem siyasal birlik düzeyinde sigortadan-güvenceden yoksundur.

Bunu aşmanın ilk koşulu, “gruplar çağını” aşabilmektir. Kesimsel çıkarlar yerine hareketin genel çıkarlarını gündeme almakla bir başlangıç yapılabilir. Yaşam boşluk tanımıyor. Bu boşluk, liberal-demokratik gruplar ve ihtilalci-devrimci-demokratik gruplar tarafından doldurulacaktır. Bu sonucu, işçi sınıfının tarih sahnesine çıkıp siyasal öznesiyle buluştuğu ve iktidar olduğu deneyimlerden çıkarıyoruz.

3. Eğitim emekçisi: Öncelikle bu hainleri sendikalarımızdan temizlememiz, sendikalarımıza sahip çıkmamız lazım.

Bu eylemden sonra benim gibi tepki duyan birçok emekçi arkadaş oldu. Ama sesimizi istediğimiz düzeyde duyuramadık. Ancak biraraya gelerek ve birlikte hareket ederek bu hainleri defedebiliriz. Bunun için seçimler iyi bir fırsattır. Onların seçim oyunlarını tersine çevirmek, emekten yana devrimci-sosyalist çizgide birleşmek, ortak hareket etmek, taban inisiyatifini seçimlere taşımak bizim görevimiz olmalıdır.

Son söz olarak, sendika reformistlerinin içini boşalttığı, ama bizim için nihai hedef olan “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” demek istiyorum. Bundan asla vazgeçmeyeceğiz.