Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Şubat 2004
Sayı: 69
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Yasa tasarısını püskürtmek için alanlara!
  YÖK yasası çıkmazı
  Teziç'in "aile fotoğrafı" gençliği temsil edemez!
  Sırada YÖK yasa tasarısı var!
  Açlık grevi sürecindeki eylem ve etkinlikler...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
   Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Bir dönemin ardından...
  NATO: Emperyalist saldırganlık ve savaşın kurumsallaşması
  6. Filo'yu unutmayın!
  "Her alanda ve her düzeyde devrimci seferberlik!"
  Gençlik hareketinin sorunları...
  Gençlik içerisinde reformizmin etkisi ve görevler
  Taşra üniversiteleri ve Teknokentler
  Okullarda "demokrasi" oyunu!
  "Bayram bizim sokağa da gelecek!"
  Üniversite-AŞ'de yurt yaşamı
  Irak yeniden yapılandırılıyor!
  Kendi tarihini kavgayla yazan halk!
  ABD emperyalizmi/1
  Gerçekler devrimcidir!
  14 Şubat: Vitrinlerde satılan sevgiler
  "Seni halk adına ölümü mahkum ediyorum!"
  Oyun yazarının türküsü!
  1848 Şubat Devrimi ve şanlı Haziran Ayaklanması... "Umutsuzluğun devrimi"
  Bir toplu katliam belgeseli: Carandiru



 
 
Taşra üniversiteleri ve Teknokentler

Teknokentler; sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde, riskli ve oldukça pahalı AR-GE (Araştırma-Geliştirme) faaliyetlerini üniversitelerin üzerine yıkarak, maliyetleri tüm topluma yaymak amacıyla oluşturulmuş kurumlardır.

Son süreçte daha yoğun bir şekilde karşımıza getirilen teknokent uygulamalarının zeminini AR-GE-KOSGEB oluşturmaktadır. Teknokent, diğer yandan üniversite-sermaye işbirliği ile üniversitelerin tüm altyapı, insan gücü vb. olanaklarının sermayeye açılmasıdır. Bu doğrultuda birçok üniversitede araştırma merkezleri adı altında faaliyet göstermektedirler.

Bu uygulamalar ilk olarak metropol üniversitelerinde oluşturulup (örneğin ODTÜ Teknokent 1987’de kuruldu) giderek taşra üniversitelerine de yayılması öngörülmektedir. Teknokent uygulaması doğrultusunda atılan adımlar sonuç vermiş, Selçuk, Akdeniz ve Sakarya üniversitelerinde de bu kurumlar hayata geçirilmiştir. Bu konuda yalnızca metropol üniversitelerinin değil, taşra üniversitelerinin de sermaye için ne kadar önemli olduğunu Çukurova Üniversitesi Rektörü’nün yaptığı bir açıklamayla daha iyi görüyoruz: “Üniversitelerin sanayiden gelecek tüm taleplere yanıt verecek olması mümkün değildir. Bu nedenle üniversiteler ve araştırma merkezleri birbiriyle bağlantı içerisinde olursa, sanayicilerin istekleri daha çabuk ve sağlıklı karşılanabilir.” Konuşmanın çerçevesive amacı düşünüldüğünde, söylenecek bir söz kalmıyor.

Teknokentlerin kurulmadığı taşra üniversitelerinde, sermayenin araştırma ihtiyaçlarının AR-GE, KOSGEB tarafından karşılandığını söylemiştik. Bu araştırma merkezlerinde üretilen teknoloji tıpkı diğer metalar gibi pazarda satışa sunulmaktadır. Pazara sunulan malların doğrudan sermayenin ihtiyaçlarını karşılıyor olması ise bir tesadüf değildir. Bununla ilgili olarak Atatürk Üniversitesi ÜSAGEM’in (Üniversite Sanayi Geliştirme Merkezi) organize ettiği “Çevre Koruma” adlı merkezde yapılan çalışma amacını; “Sanayinin atıklarının değerlendirilmesi ve bu atıkların değerlendirilip sanayiye kazandırılması” olarak belirlemiştir. Bu ve buna benzer çalışmalar Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde oluşturulan TAGEM (Teknoloji Araştırma Geliştirme Merkezi) isimli merkezde, Erciyes Üniversitesi’nde ise KOSGEB’de yapılmaya başlanmıştır.

Üniversiteler tüm bu çalışmalar ve organizasyonlar için trilyonları harcarken, öğrencilerine oldukça sınırlı bazı teknik olanakları sunmaktan geri durmamaktalar. Örneğin, hala ‘50-60’lı yılların malzemelerini, araçlarını kullanan KTÜ, yaklaşık üç ay önce KASİAD’ın (Karadeniz Sanayici İş Adamları ve İlim Adamları Derneği) geliştirdiği ATİ A.Ş.’nin önderlik ettiği ‘hücre ve gen tedavisi’ için kurulacak laboratuvarlar için anlaşma imzalamıştır. Trabzon’da bir süre önce gündeme gelen bebek ölümlerinin nedenleri ortada iken, yapılan anlaşmayı “bilimsel ilerleme” adımı olarak nitelemek mümkün mü? Sorduğumuz sorunun cevabını KASİAD’ın değerli üyesinden alıyoruz: “Üretilen hücre ve genleri herkese değil, dileyen sağlık kuruluşlarına satacağız.” KASİAD, ATİ, KTÜ; milyonlarca insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı, milyonlarca insanın işsiz olduğu bir ülkede bu çalışmanın kimin ihtiyaçlarını karşılayacağını bize gösteriyor.

Selçuk Üniversitesi’nde kurulan teknokentin amacı ise; “Konya’daki sermaye ile, Konya’daki, katma değeri düşük aynı zamanda eskimiş, geleneksel sanayi yerine bilişim, teknolojik ileri malzeme boyutuna çekilmeye çalışılacaktır” olarak tanımlanmaktadır. Atılan bu “ileri” adımlar, sermaye ile ortaklıkla doruğa ulaşmıştır. Bu adımların örneklerini çoğaltabiliriz. Eciyes Üniversitesi KOSGEB ile Beysel Foto Elektrik Makina Lti. Şti., Elgaz Torna vb. ile yapılan projelerin satılması sadece birer örnektir.

Teknokentlerle üniversiteler ve bilim sermaye adına esir alınmış durumda. Sermayenin üniversite üzerindeki egemenliği elbette yalnızca teknokentler üzerinden sağlanmıyor. Ama bu egemenliğin en açık biçimlerinden biridir teknokentler, bu nedenle onlara savaş bayrağını açmak genç komünistlerin görevleri arasındadır. ODTÜ-Teknokent gibi açıktan savaş malzemeleri tasarlayan sözde bilim kurumları ve daha masum görünen, küçük sermayeye teknolojik yardım sağlayan taşra üniversitelerindeki teknokentler de bu mücadelenin hedefi olmalıdır. Geniş gençlik yığınları özellikle bu konuda büyük bir yanılgı içerisindedirler. Kendileri için birer iş olanağı ve ülke için nihayet teknolojik gelişme fırsatı olarak görülen teknokentlerin asıl hedefi bir bir ortaya konulmalıdır.

T. Evrim