Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Şubat 2004
Sayı: 69
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Yasa tasarısını püskürtmek için alanlara!
  YÖK yasası çıkmazı
  Teziç'in "aile fotoğrafı" gençliği temsil edemez!
  Sırada YÖK yasa tasarısı var!
  Açlık grevi sürecindeki eylem ve etkinlikler...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
   Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Bir dönemin ardından...
  NATO: Emperyalist saldırganlık ve savaşın kurumsallaşması
  6. Filo'yu unutmayın!
  "Her alanda ve her düzeyde devrimci seferberlik!"
  Gençlik hareketinin sorunları...
  Gençlik içerisinde reformizmin etkisi ve görevler
  Taşra üniversiteleri ve Teknokentler
  Okullarda "demokrasi" oyunu!
  "Bayram bizim sokağa da gelecek!"
  Üniversite-AŞ'de yurt yaşamı
  Irak yeniden yapılandırılıyor!
  Kendi tarihini kavgayla yazan halk!
  ABD emperyalizmi/1
  Gerçekler devrimcidir!
  14 Şubat: Vitrinlerde satılan sevgiler
  "Seni halk adına ölümü mahkum ediyorum!"
  Oyun yazarının türküsü!
  1848 Şubat Devrimi ve şanlı Haziran Ayaklanması... "Umutsuzluğun devrimi"
  Bir toplu katliam belgeseli: Carandiru



 
 
Yasa tasarısını püskürtmek için alanlara!

Yaklaşık üç yıl önce Partimiz, içinden geçmekte olduğumuz süreci “zor dönem” olarak tanımlamış ve üzerimize düşen “zorlu görevler”i ortaya koymuştu. Toplumsal hareketin farklı kesimlerinde yaşanan tıkanıklıklar ve geriye düşüşler, bu sürecin zorluğunun kaynağını oluşturmaktaydı. Yine bu üç yıl boyunca bir takım kazanımlar bir yana, daha büyük mevzi kayıplar yaşandı. Sınıf hareketi için hayati bir sorun olan kölelik yasası, anlamlı bir karşı koyuş yaşanmadan hayata geçirildi. İşçi sınıfının böylesi bir saldırı karşısında sessiz kalması, yaşanan örgütsüzleştirme ve sindirme harekatının düzeyini göstermektedir. Kürt ulusal hareketi ile kamu emekçileri hareketi açısından da tatmin edici düzeyde bir hareketlilik yok.

Tüm bunlara rağmen, bu zaman dilimi içerisinde Partimiz, gelişimini ve ilerlemesini sürdürmüştür. Gençlik alanında da gözle görülür bir mesafe katedilmiştir. Bu başarının harcadığımız emeğin karşılığı olduğunu söylemek yanlış değil, fakat eksik bir değerlendirme olacaktır. Herşeyden önce genç komünistlerin inisiyatifli, hedefli ve ısrarlı çalışmaları başarıyı fazlasıyla haketmiştir. Ama bu, başarımızı sağlayan etkenlerin sadece birisidir. Diğeri ise toplumun diğer kesimlerine göre nispeten diri bir gençlik hareketinin varlığıdır. Bir yandan YÖK ve yasa tasarısına karşı, bir yandan da hücreler, emperyalist işgal gibi konularda gençlik sessiz kalmamış, en ileri unsurlarıyla sınırlı da olsa bu saldırılara yanıt vermiştir. Sermaye iktidarı, zor ve baskı yöntemleriyle, kimisi sol görünümlü olan farkı renkteki siyasal yalan aygıtlarıyla, diğer kesimleri teslim almış ya da en azından dizginlemiş durumdadır. Bu tablo içinde fazlasıyla göze batan gençlik hareketini ise sadece frenleyebilmiş, ancak durdurmayı başaramamıştır. Gençlik hem bu topraklardaki devrimci geçmişine, hem de geleceği taşımanın verdiği canlılığa dayanarak saldırıların karşısına çıkmıştır.

Düzen bugün gençliğe saldırmakta ve kendisi için temel önemdeki düzenlemeleri yapmadan önce onun elini kolunu bağlamaya çalışmaktadır. İki ayı aşkın zamandır süren soruşturma-tutuklama terörünün arkasında yatan bu kirli hesaplardır. Ancak gençlik, kendi geleceği ve taşıdığı toplumsal sorumluluğun bilinci ile bu hesapları bozmak için davranmış ve elindeki mevzileri korumayı bilmiştir.

Soruşturmalarına karşı Beyazıt’taydık,
yasalarına karşı Kızılay’da olacağız!

Tüm Türkiye’de neredeyse eş zamanlı olarak başlayan teröre karşı mücadelenin bayraktarlığını özellikle iki il, İstanbul ve Adana yaptılar. Beyazıt’ı Alemdaroğlu’na ve YÖK cuntasına dar eden İstanbul gençliği, böylelikle saldırının en temel yanını püskürtmüştür. Asıl saldırıdan önce gençlik cephesinin moralini bozmaya, mücadele gücünü düşürmeye, öncülerinden yoksun bırakmaya yönelik saldırılar boşa çıkarılmıştır. Bizim için asıl önemli olan noktaların başında da bu geliyordu. Geçen ay bunu ortaya koymuş ve öne sürülen taleplerin elde edilip edilmediklerinden çok moral bir yenilgiyi bertaraf etmekten bahsetmiştik.

Ancak, bir diğer önemli nokta geniş gençlik kesimlerini saldırılara karşı birleştirebilmek, YÖK’e ve yasa tasarısına karşı örgütlenen sürecin öznesi haline getirebilmekti. Bu konuda istenilen düzeyin yakalanamadığı yeterince açıktır. Daha kötüsü bunu gerçekleştirebilmenin önündeki en önemli engellerden biri olan küçük-burjuva kavrayış ve eylem tarzı kendini bir kez daha ortaya koymuştur. Hareketi kendinden menkul sanan geleneksel halkçı akımlarla, hareketten kaçan reformist akımların bilinen tutumları olumsuz bir rol oynamaktadır. Bu zayıflıklara rağmen, İstanbul merkezli örgütlenen süreç ve eylemlilikler, bugün giriştiğimiz karşı saldırı için önemli bir itilim kaynağı olmuş ve üzerlerine düşeni yerine getirmiştir.

Yıllardır gündemimizde olan YÖK yasa tasarısı ise sürekli değişime uğrasa da, burjuva düzen cephesindeki bir takım hesap ve çatışmalar yüzünden gecikse de, sürekli bir tehdit olarak varlığını korumaktadır. Gençlik hareketinin en zayıf anı kollanarak çıkarılmaya çalışılan tasarının birçok maddesi şimdiden üniversitelerde uygulamaya konuldu. Buna karşı istenen oranda etkili bir direniş ne yazık ki hala geliştirilebilmiş değil.

Tekil örnekleri bir yana bırakarak, gençliğin bir bütün olarak bu saldırıya karşı bir çıkış yapabilmesinin ön koşullarından birinin eylemli bir süreç örgütlemek olduğunu defalarca vurguladık. Yerel çalışma-merkezi eylem ilişkisini bu seferliğine tersten kurarak daha etkili bir hareket örgütlemenin olanaklarına işaret ettik. Gençliğin tüm kesimlerini Kızılay çağrısı ile harekete geçirmek ve yaklaşık bir aylık güçlü bir çalışma programıyla yasayı herkesin gündemine sokarak geniş yığınları taraf haline getirmek için çalışılmalıydı. Esnek örgütlülükler oluşturmak, etkili çalışma tarzlarını kullanmak, ortak hareket etme alanını genişletmek vb., hepsi bu ihtiyacın ürünüydüler.

İstanbul’da ve peşi sıra diğer yerellerde yaşanan süreç, farklı siyasal gruplar tarafından beklentileri oranında olumsuz değerlendiriliyor olsa gerek ki, bu yapılar merkezi bir eylemi anlamsız ilan etmekte fazlasıyla aceleci davranabiliyorlar. Oysa gençlik için hayati önemde bir savaştan bahsediyoruz ve bunu başarıyla yürütebilecek politikaları hayata geçirmek gibi bir görev ve sorumlulukla yüzyüzeyiz. Biz, yasayı püskürtmek ve gençliğin anlamlı bir çıkış yapmasını sağlamak için bizim gibi düşünenlerle Mart’ta Kızılay’da olacağız! Kendi iddialarımıza ve gençlik hareketine karşı duyduğumuz sorumluluk bunu gerektiriyor.