Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Şubat 2004
Sayı: 69
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Yasa tasarısını püskürtmek için alanlara!
  YÖK yasası çıkmazı
  Teziç'in "aile fotoğrafı" gençliği temsil edemez!
  Sırada YÖK yasa tasarısı var!
  Açlık grevi sürecindeki eylem ve etkinlikler...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
   Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Soruşturma ve yasa karşıtı eylemlerden...
  Bir dönemin ardından...
  NATO: Emperyalist saldırganlık ve savaşın kurumsallaşması
  6. Filo'yu unutmayın!
  "Her alanda ve her düzeyde devrimci seferberlik!"
  Gençlik hareketinin sorunları...
  Gençlik içerisinde reformizmin etkisi ve görevler
  Taşra üniversiteleri ve Teknokentler
  Okullarda "demokrasi" oyunu!
  "Bayram bizim sokağa da gelecek!"
  Üniversite-AŞ'de yurt yaşamı
  Irak yeniden yapılandırılıyor!
  Kendi tarihini kavgayla yazan halk!
  ABD emperyalizmi/1
  Gerçekler devrimcidir!
  14 Şubat: Vitrinlerde satılan sevgiler
  "Seni halk adına ölümü mahkum ediyorum!"
  Oyun yazarının türküsü!
  1848 Şubat Devrimi ve şanlı Haziran Ayaklanması... "Umutsuzluğun devrimi"
  Bir toplu katliam belgeseli: Carandiru



 
 
NATO: Emperyalist saldırganlık ve savaşın kurumsallaşması

Sovyet korkusuyla kurulan NATO

Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinde önemli bir rol oynayan Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren muzaffer Sovyet proletaryası, emperyalist saldırganlığın en azgın biçimi olan faşizmi yenilgiye uğratarak İkinci Dünya Savaşı’na da son verdi. Ağır bedeller ödenerek kazanılan bu zafer sosyalizmin prestijini dünya ölçüsünde yükseltmekle kalmadı, aynı zamanda yeni devrimlerin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin de güçlü bir dayanağı oldu. Savaşta işgale uğramış Polonya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Çekoslovakya, Macaristan gibi ülkeler ile Almanya’nın doğusunda peş peşe kapitalist iktidarı alaşağı eden devrimler yaşandı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, emperyalist sistem içinde ABD egemenliği döneminin; sosyalizme, ulusal bağımsızlık mücadelelerine karşı sayısız bölgesel ve yerel savaşların ve büyük bir silahlanma yarışının da başlangıcı oldu. Savaştan en az tahribatla çıkmış olan ABD emperyalizmi, kapitalist dünyanın liderliğini ele geçirerek, Hitler saldırganlığını aratmayan bir saldırganlıkla, savaşın hemen akabinde sahneye çıktı. Faşizmin yenilgisi kapitalist sistemin yenilgisiydi ve o dönemde yükselen sosyalist dalga kırılamazsa kapitalistlere daha ağır faturalara yol açacaktı. Bu yüzden ABD liderliğindeki emperyalist haydutlar bütün güçlerini sosyalizmin büyüyen etki ve gücünü kırmaya yönelttiler.

ABD emperyalizmi işe anti-komünist bir blok inşa etmekle başladı. 7 Mart 1948’de Brüksel Antlaşması’yla anti-komünist bloğun ilk taşları döşendi. ABD, güçlenen Sovyetler Birliği ve yükselen sosyalizm tehdidi karşısında Avrupa’nın koruyuculuğuna soyunarak, bu anlaşmayı 4 Nisan 1949’ta Washington’da askeri bir biçime kavuşturdu. Böylece NATO (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) kurulmuş oldu.

Sadık uşak Türkiye NATO’da

İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan bu gelişmeler Türk burjuvazisini de harekete geçirmiş, savaş sonrası gelişen uluslararası ortama uyum göstermek üzere bir dizi adım atmasına neden olmuştu. Savaş boyunca palazlanan burjuvazi, uluslararası tekellerden destek almak, emperyalizme yaranabilmek için önce uşaklığını ispat etmek zorundaydı. Bunun için katı devletçi uygulamalara son verilip dış ticaret serbestisinin önünü açacak politikalar zorlanmaya başlandı. Savaşın hemen bir yıl sonrasında çok partili seçim sistemi kabul edildi. DP gelişen Türk burjuvazisinin temsilcisi olarak, ABD ve diğer emperyalist ülkelere yaranmak için ilerici, devrimci bütün değerlere azgınca saldırdı. Bu dönemde ABD’de yaşananlara paralel olarak aydın, sanatçı ve dönemin TKP üyelerine karşı bir ‘cadı avı’ başlatılması bir rastlantı değildi. Bunun yanı sıra heüz NATO üyeliği bile söz konusu değilken, ABD’nin hizmetinde Kore’ye asker gönderilmesi de yine bu uşaklığın göstergesiydi. Türkiye bu savaşta 717 ölü, 5247 yaralı, 167 kayıp ve 229 esirle ABD’den sonra en fazla kayıp veren ikinci ülke oldu.

Türkiye’nin NATO’ya girmesini gerekli gören resmi devlet açıklaması şöyleydi: “Dünyanın her tarafında demokratik milletleri pek haklı olarak endişeye düşüren büyük tehlike karşısında memleketimizin dış emniyetini korumak gayretimiz bu antlaşmaya iltihakımızla (katılma) pek müspet bir inkişaf (gelişim) kaydetmiş olacağı gibi, devletlerin tam eşitlik ve bağımsızlık içinde gelişmeleri prensibi de böylece büyük ölçüde takviye edilmiş bulunacaktır.”

Emperyalistler, Sovyetler Birliği’ni kuşatma altına alma planları çerçevesinde ülkenin jeo-stratejik konumunu da göz önüne alarak, Türkiye’nin NATO’ya üyelik başvurusunu 18 Şubat 1952’de kabul ettiler. Türkiye’nin NATO içerisindeki öncelikli görevini “olası bir Sovyet saldırısı karşısında, Türkiye’nin herşeyini kaybetme pahasına da olsa, Sovyet güçlerinin Akdeniz’e ulaşmasını geciktirme” olarak belirlediler. Böylelikle emperyalizme her türden bağımlılık resmileştirilmiş, Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasında iyi-kötü izlenmeye çalışılan göstermelik bağımsızlıkçı tutuma da kesin bir biçimde son verilmiş oldu. Yine aynı yıllarda ABD’nin temel doktrini, “yakın savaş” olarak adlandırılan muhtemel bir atom savaşında Türkiye, Yunanistan gibi bölge ülkelerinin asıl tehlikeyi kendi üzerlerie çekmeleriydi.

NATO’nun tarihi katliamların tarihidir!

Komünizm tehlikesine ve Sovyet tehdidine karşı bir savunma örgütü olarak kurulduğu ilan edilen NATO, kontra örgütlenmeler oluşturarak, tarihi boyunca katliamlara, soykırımlara, cinayetlere ve faşist darbelere imza attı. Toplumsal mücadelelere ve ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı her türlü kirli savaş yöntemine başvurarak on milyonlarca yurtseveri, devrimciyi, komünisti katletti. Sosyalist dünyanın yarattığı iddia edilen “askeri tehdit”e karşı önemler adı altında, sadece örgüte üye ülkeler değil, dünyanın başka pek çok ülkesi işgal edildi. Dünyanın dört bir yanında ve bu arada Türkiye’de NATO üsleri kuruldu. Üye olan ve olmayan ülkelerde Gladio ya da benzer isimlerde, karşı devrimci kontr-gerilla örgütlenmeleri oluşturuldu. Bu yapılanmalar sadece devrimcilere, komünistlere karşı değil, bütün ilerici güçlere karşı iş gördü. İtalya’da 1970’li yıllarda yaşananlarla adını dünya gündemine yazdıran bu katliam çeteleri, aynı yıllarda Türkiye’de de iş başındaydılar. Türkiye bu yıllarda sistematik olarak NATO destekli bir terör politikası izliyordu.

NATO ABD’ye, Avrupa başta olmak üzere, tüm üye ve üye olmayan ülkelere yerleşme imkanı verdi. Fransa gibi örgütün askeri kanadından çekilmesi türünden pürüzler yaşansa da, ABD NATO’yu kurulduğu günden itibaren amaçları doğrultusunda kullanabildi. Aslında dikkatli incelendiğinde, ABD’nin NATO’yu, “Sovyet tehdidinden korunma” amacından çok, pratik olarak kapitalist dünyayı kontrol ve bu bölgeye yayılma amaçlı kullandığı anlaşılıyor. Bunu bir istatistikle somutlayalım.

ABD’nin ‘70’li yılların sonlarına doğru müdahale ettiği ve asker bulundurduğu ülkelerin bölgelere dağılımı şöyledir:

Latin Amerika 19

Doğu Asya 10

Afrika 11

Avrupa 13

Yakın ve Uzak Doğu Asya 11

Toplam 64 ülke

Yukarıda adı geçen bölge ülkelerinin 37’sindeki müdahale veya çatışmalarda NATO bilfiil yer almıştır.

Burada iki gerçek açıkça görülecektir. İlk olarak ABD kurulduğu günden itibaren NATO’yu kendi egemenliğini pekiştirmek üzere paravan olarak kullanmıştır. İkinci gerçek ise NATO’nun bundan 30 yıl önce uluslararası bir terör örgütü konumuna ulaştığıdır.

Değişen dengeler, yeni planlar

1990’lı yıllar ise NATO’nun işlevinin kısa bir süreliğine tartışıldığı bir dönem oldu. Sovyetler Birliği yıkılmış, rakip örgüt olarak görülen Varşova Paktı dağılmıştı. Gerek var mıydı NATO’nun devamına? Emperyalist efendiler bu kısa belirsizliğe yanıt vermekte gecikmediler. Elbette gerek vardı. Çok iyi biliyorlardı ki, kapitalizm devam ettiği sürece devrim tehdidi de, komünizm hayaleti de başlarından eksik olmayacaktı.

NATO bu dönemde, eski sosyalist ülkelerde sosyalizmin izlerinin silinmesi ve bu ülkelerin kapitalist sisteme entegrasyonlarının sağlanmasında görev üstlendi . Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da yönetime gelen karşı devrimciler hevesle ülkelerini NATO’ya soktular. Sırada Estonya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya, Slovenya ve Slovakya var. Öte yandan, kapitalist sisteme entegre olmakta direnen ülkelerde ise NATO’nun kanlı yüzü kendisini gösterdi. NATO güçleri Yugoslavya’yı yerle bir ettiler.

NATO’nun yeni dönemde feshedilmek yerine daha da genişlemesi gerektiğini vurgulayan ABD, örgütün misyonunun biraz daha genişletilmesi gerektiğini belirterek şu açıklamayı yapıyor: “Soğuk Savaş’ın caydırma doktrini barışı güvence altına almak için artık yeterli değil. Bu yüzden ‘caydırıcı olduğu kadar korkutucu konsepte’ gerek var ve bu savunma olduğu kadar saldırıyı da hedeflemeli.”

“From Kosova to Kabul and beyond”

Bu İngilizce ifade, NATO’nun düzenli olarak yayınladığı NATO Review isimli derginin alt başlığı. Türkçe’si “Kosova’dan Kâbil ve ötesine” olan bu ifade, NATO’nun yeni ‘vizyonu’nu göstermesi açısından son derece önemli. NATO, artık gözünü daha da uzaklara, özellikle de doğuya dikiyor. Gerçekte amaçlanan sınırsız bir emperyalist egemenlik yaratmak.

NATO yine kendi metinlerinde, gelecek döneme dair hedeflerini şöyle sıralıyor: “Güneydoğu Avrupa’da uzun vadeli istikrarın sağlanması, bölgesel krizlerin yönetimi, NATO’nun genişletilmesi, Rusya’nın demokratik değişiminin desteklenmesi, bağımsızlığını yeni kazanan ulusların istikrarlı hale getirilmesi, tüm dünyada açık pazar ekonomisinin teşvik edilmesi ve kitle imha silahlarının yaygınlaşmasını önlemek”.
Oysa ki bizler NATO’nun istikrarı halkların başına tonlarca bomba atarak sağladığını, genişleme süreçlerinin ülkelerin emperyalizmin kölesi haline gelmesi anlamına geldiğini, kitle imha silahı aramak bahanesiyle kaç masum Iraklı’nın öldürüldüğünü ve açık pazar ekonomisinin birebir kapitalizm demek olduğunu biliyoruz

NATO Haziran’da İstanbul’da...

NATO’nun önümüzdeki dönem politikalarının belirleneceği, genel çerçevesinin çizileceği ve genişlemenin esaslarının konuşulacağı bu yılki zirvesi Haziran ayında İstanbul’da yapılacak. Çalışmalarına ve hazırlıklarına aylar öncesinden başlayan sermaye iktidarı, uşaklığını yaptığı emperyalist ülke temsilcilerini kusursuz bir şekilde ağırlamak için büyük bir çaba sarfetmekte. Kurulduğu günden bu yana, açlık, sefalet ve yıkımla karşı karşıya bırakılan milyarlarca insanın bugünkü dünya düzenine boyun eğmesini sağlamak için faaliyet yürüten bu örgütün temsilcileri zirvede, emekçi örgütlerinin direnişlerinin nasıl zayıflatılacağı ve geniş halk yığınlarının nasıl pasifize edileceğini tartışacaklar.

Zirveye ABD Başkanı Bush başta olmak üzere birçok emperyalist ülkenin lideri katılacak. Zirve sırasında ele alınması planlanan konulardan biri de yine emperyalistlerin halkları sindirmek, militarizmi ve silahlanmayı arttırmak üzere oluşturmayı planladıkları Avrupa Ordusu. Bunun yanı sıra NATO’nun genişleme sürecinin gözden geçirilerek, bu konuda önemli kararlar alınması planlanıyor. Zirve sırasında Türkiye’nin Afganistan’a asker yollaması için yürütülen çalışmaların da sonuçlandırılması bekleniyor. Anlaşılan, Irak’a asker göndermesi çeşitli hesaplarla engellenen Türkiye’ye de uşaklığını göstermesi için bir fırsat daha verilmiş ve ABD tarafından işgal edilen bu ülkeye binlerce asker yollaması emredilmiş.

Yine zirve sırasında başta İstanbul olmak üzere birçok ilde tam bir terör atmosferinin yaratılacağı ve İstanbul’un birçok meydanının, cadde ve sokağının İstanbullular’a kapatılarak, “terörle mücadele” bahanesi ile en temel özgürlüklerin kısıtlanacağı açıktır. Bunun yanı sıra zirve sırasında Türkiye, başta CİA olmak üzere, emperyalist istihbarat örgütü elemanları tarafından istila edilecektir. Geçmişte bu tür toplantıların öncesi ve sonrasında istihbarat örgütlerinin önayak olduğu pekçok operasyon yapılmış, çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır.

NATO’nun İstanbul’daki toplantısına güçlü bir eylemle yanıt verilmelidir. Böylesi bir eylem, Haziran ayına kadar tüm yerellerde adım adım hazırlanmayı gerektirmektedir. Zirve karşıtı eylemlerin birebir örgütleyicisi olmalı, güçlü bir katılımı sağlamaya çalışmalıyız.

Haziran’da NATO’yu İstanbul’da karşılayacak ve hesap soracağız!