Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Şubat-15 Mart '03
Sayı: 58
 İçindekiler
   Ekim Gençliği'nden...
  Şubat'ın kavga soluğuyla Mart'ı kazanmaya!
  Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler
  Sahte demokrasi tartışmasının gizledikleri
  15 Şubat'ta dünyanın d ört bir yanında milyonlar alanlardaydı...
  "Demokrasi" havarileri neyin peşinde?
  Emperyalist savaşın hizmetinde bir kurum: Medya
  Direnen kadın
  Geleceğimizin çalınmasına izin vermeyelim!
  '96 Beyazıt işgali günlüğünden...
  Sanayi siteleri ve gençlik çalışması
  Gençlik içinde kitle çalışması
  İÜ'den kitle çalışması deneyimleri...
  Gürüz'ün demokrasisi!..
  Liseli gençlik çalışması ve platformları
  Liselerden...
  Trakya Üniversitesi'nde bir dönemin ardından
  Platform çalışmalarının sorunları
  Canlı kalkan Kenneth N. O'Keefe...
  Zindandan mektup...
  Geleceksizler geleceğe saldırıyor!
  Bir filmin gösterdikleri
  Tiyatro ve savaş
  Bir yiğitlik destanı...
  Tarihte bu ay...
  Okur mektupları



 
 
Tarihin öznesi olarak...

Direnen kadın

Kadınlar özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla beraber erkek egemen bir sistemin kölesi olarak yaşaya gelmiştir. Hep ikinci sınıf muamelesi görmüş, türlü aşağılanmalara maruz kalmıştır. Kapitalizmin kadını da modern üretim sürecine çekmesiyle beraber ilk olarak ekonomik planda kadın erkek eşitliği nesnel bir iktisadi zemine kavuşmuştur. Kapitalizm koşullarında proleter kadın ve erkek aynı iş yapmakta, aynı sömürüye maruz kalmaktadır. Yalnız kapitalizm, geçmişten kalma erkek egemen sistemi yeni biçimler içinde sürdürmüş, onu kendi çıkarları doğrultusunda yeni koşullara uyarlamıştır. Kadın işçi erkek işçiyle aynı işi yapıp daha az para alacak, çifte sömürüye maruz bırakılacaktır; kadın cinselliği bir meta olarak pazarlanacaktır, ya da kadın erkeğin kölesi olarak eve hapsedilecek ve emek sömürüsü evde yaşanaaktır.

Kadınlar böyle bir kadere razı olmamıştır. İşçi sınıfının tarih sahnesine çıkmasıyla beraber kadınlar çifte ezilmişliğin basıncı ile mücadelede ön safları tutmuşlardır. Kapitalizme, ve onun dolaysız sonuçlarına karşı savaşan bir kadın kimliğidir artık söz konusu olan.

1789 Fransız Devrimi’nde kadınların rolü çok büyük olmuştur. Meşhur ekmek ayaklanması küçük bir kızın davul çalarak büyük bir kadın kitlesini arkasına toplamasıyla başlamıştır. Bu aynı zamanda sınıflar mücadelesinde yeni bir dönemin başladığının da göstergesi olmuştur. 1830 Lyons işçilerinin ayaklanmasında ve 1848 Avrupa çapındaki işçi ayaklanmalarında, işçi kadınlar da barikatlarda kocalarıyla, kardeşleriyle, babalarıyla beraber yan yana göğüs göğüse çarpışmışlardır.

1871 Paris Komünü deneyimi ise hem mücadelede hem de yönetimde kadınların ön saflarda yer aldığı, kavganın başını çektiği bir süreç olmuştur. Paris Komünü’ne tanıklık eden burjuva bir gazeteci şöyle yazmıştır: “Eğer Fransızlar yalnızca kadınlardan ibaret olsalardı, ne müthiş bir şey olurdu!” Komün kadına gerçek özgürlüğü ancak bir proleter devrimin verebileceğinin ispatı olmuştu. Kadınlar da bunun bilincine vararak Komünü yaşatmak ve savunmak için var güçleriyle çalışmışlardı. Komünün yenilgisi, ezilen kadının da tarihsel bir mevzisini kaybetmesi anlamına gelecekti. Yalnız kadının direnişi bu türden yenilgilere rağmen günümüze kadar devam edecekti. 8 Martlar bu mücadeyi ve onun kesintisizliğini simgeledi.

8 Mart Dünya emekçi kadınlarının gündeminden hiçbir zaman düşmedi. 8 Mart, komünist kadın militan Clara Zetkin’in önerisiyle 1910 yılında 2. Enternasyonal tarafından Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edildi ve zamanla bu tüm dünyaca benimsendi.

Clara Zetkin, mücadele eden kadın kimliğinin önemli bir temsilcisidir.

1870’li yıllarda Alman Sosyal Demokrat Partisi içerisinde yer alarak mücadeleye atılan Clara Zetkin, kadınların kurtuluşunun ancak işçi sınıfının mücadelesiyle mümkün olabileceğini en baştan itibaren görmüştür. Her zaman emekçi kadını devrim ve sosyalizm mücadelesi içerisine katmaya ve özgürleştirmeye çalışır. 1889’da “Eşitlik” adlı bir dergi çıkartarak işçi kadınların sesini yükseltmesi için mücadele verir. Alman devriminin kadın önderlerinden Rosa Luxemburg’un da çok yakın arkadaşıdır. Bu iki kadın, 1905 yılında Rusya’daki işçi ayaklanmalarını selamlamak için gösteriler örgütlerler. Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce 1911 yılında ilk Dünya Emekçi Kadınlar günü kutlanır. Rusya’da ise 1912 yılında Bolşeviklerin yasadışı militan eylemleriyle selamlanır emekçi kadınlarınmücadelesi.

Birinci emperyalist savaşın çıkmasıyla beraber, çok geçmeden kadınlar savaşın en çok ezilen tarafı olmanın bilinciyle mücadeleye atılırlar. Savaş yıllarında kadınlar hem savaşa giden erkeklerin yerine işe alınıp yoğun bir sömürüye maruz kalmakta, hem savaşın faturasını ödemekte hem de savaş alanlarında cinsel sömürüye maruz bırakılmaktadır. Mart 1915’de Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg’un önderliğinde Bern’de “Savaşa karşı savaş” şiarıyla Uluslararası Kadın Konferansı düzenlenir. Kadınlar savaşa ve onun kaynağı olan sermaye egemenliğine karşı mücadele etmektedir.

1917’de ve bizzat 8 Martı kutlayan kadın gösterilerinin ateşlemesiyle Rusya’da Ekim Devrimi’yle taçlanacak olan Şubat devrimi patlak verir. Büyük Ekim Devrimi ile beraber, işçi sınıfının barış özlemi gerçek anlamını bulur. Kadının kurtuluşu da ancak devrimden sonra mümkün olur. O zamana kadar gerçekleşemeyen birçok talep Ekim Devrimi’yle hayata geçer.

Petrograd’da Şubat Devrimini ateşleyen ayaklanmanın 8 Mart gösterileriyle ve dolayısıyla kadın işçilerin eylemleriyle başlamış olması, tarihsel açıdan son derece anlamlı bir olaydır. Bu 8 Mart’ın en büyük onurudur. Devrimin üst düzey militanları arasında Aleksandra Kollontai, Inessa Armand ve Nadejda Krupskaya (Lenin’in eşi) gibi kadınlar da vardır. Bolşevik kadınlar devrimden sonra da sosyalizmin kurulmasında büyük rol oynamışlardır.

Öte yandan Ekim Devrimi’nin kazanımlarını tüm dünyaya yaymanın zamanı gelmiştir. Bu uğurda Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht önderliğinde başlayan Alman Kasım Devrimi, emperyalist savaşa ve sermaye egemenliğine karşı açılan bir bayrak olur. Ne yazık ki devrim Almanya’da yenilgiyle sonuçlanır. Ve Alman işçi sınıfının komünist önderlerinden Rosa Luxemburg devrim için savaşırken esir düşer ve katledilir. Giderken dünya işçi sınıfına ve emekçi kadınlarına devrim adına “Vardım, varım, var olacağım!” diye seslenerek kızıl bayrağı onlara devreder.

Ekim Devrimi, yalnızca kendi sınırlarında kalmaz dünya çapında birçok mücadeleyi körükler. 1920’de Moskova’da Birinci Uluslararası Kadın Komünistler Konferansı yapılır. Evrensel düzeyde kadınlar Ekim Devrimi’nin açtığı proleter devrim bayrağı altında toplanmaktadır artık. Kadınların örgütlü mücadeleye atıldığı bu yıllar, daha sonrasında yaşanacak zorlu süreçlere bir hazırlık olur. Bunun ilk örneklerinden biri İspanya iç savaşında yaşanır. Kadınlar bu savaşta büyük bir etkinlik ve fedakarlıkla yer alırlar.

Almanya’da burjuvazinin yönetim biçimi olarak faşist diktatörlüğü başa getirmesiyle hem Alman komünistlerine, hem de proletaryanın uluslararası mevzisi Sovyetler Birliği’ne karşı bir haçlı seferi başlar. Alman emperyalizmi destekli faşizm dünyayı egemenliği altına almak istemektedir. Bu doğrultuda önce Fransa işgal edilir. Fakat Fransız Komünist Partisi önderliğinde büyük bir direniş başlar. Fransız kadınları, 1789 Fransız Devrimi’nden, 1871 Paris Komünü’nden aldıkları direniş bayrağını bu savaşta da göklerde dalgalandırır. Faşizme karşı savaş içerisinde Rose Blanc, Danielle Casanova, Francine Fromond gibi birçok kadın önder kurşuna dizilir veya işkenceyle katledilir. Sovyet halkı ise faşist SS ordularına karşı direnir. Hem kadınlar hem erkekler Kızıl Ordu içerisinde büyük bir cesaretle savaşırlar ve faşizmin yenilgisini hazırlarlr. Faşizm çöktüğü zaman geriye kadınlar hanesine yazılacak şanlı bir zafer kalır.

Dünyada devrim ve sosyalizm mücadelesinin temel taşlarından birisi her zaman kadın olur. Daha sonraki süreçte gerek ulusal kurtuluş mücadelelerinde, gerek sosyalizm mücadelesinde, gerekse hak alma mücadelesinde kadınlar hep ön saflarda erkek işçi ve emekçilerle yan yana olur. Artık kadının ev kölesi olduğu ve bunu uysalca kabullendiği tarihsel çağ aşılmış, proleter devrimler çağıyla beraber kadının özgürleştiği yepyeni bir süreç başlamıştır.

Bunun günümüzdeki en güzel örneklerinden birisi de Filistin’dir. Filistin’de kadınlar da önderliğin onları sürekli baskı altına almaya çalışmasına rağmen İntifada sürecinin temel bir parçasıdır. Çünkü İsrail işgalinin en çok acısını çeken onlarken, en çok direnen de onlar olmak zorundadır. Silahlı mücadele içerisinde tutuklanan şehit düşen onlarca kadın vardır. Filistin’de 50’yi aşkın kadın örgütlenmesinin bulunması bir tesadüf değil, direnişin doğal bir devamıdır.

Clara Zetkin, Rosa Luxemburg gibi direnişçi kadınlarda görebileceğimiz şey yılmadan usanmadan ömürleri boyunca kavgada sürdürdükleri ısrar, düşmana karşı gösterdikleri gözü pek ataklıktır. Kadınlar bir çok haklarını işçi sınıfının bütünü içerisinde can pahası bedellerle kazanmışlardır. Yeni emperyalist savaş döneminde, kapitalizmin hala varlığını sürdürdüğü koşullarda kadınların sırtına binecek olan yük kat kat artmaktadır. İşte bu yüzden, kadınların görevi önderlerinden ve tarihinden öğrenerek tekrar can pahası bedelleri göze alıp kapitalist-emperyalist sistemi ve onun dolaysız sonucu olan savaşları tarihin çöplüğüne atmaktır. Başka türlü ulusal, sınıfsal ve cinsel sömürüyü yok etmesi mümkün değildir.

Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!
Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

H. Akar