Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Şubat-15 Mart '03
Sayı: 58
 İçindekiler
   Ekim Gençliği'nden...
  Şubat'ın kavga soluğuyla Mart'ı kazanmaya!
   Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler
  Sahte demokrasi tartışmasının gizledikleri
  15 Şubat'ta dünyanın d ört bir yanında milyonlar alanlardaydı...
  "Demokrasi" havarileri neyin peşinde?
  Emperyalist savaşın hizmetinde bir kurum: Medya
  Direnen kadın
  Geleceğimizin çalınmasına izin vermeyelim!
  '96 Beyazıt işgali günlüğünden...
  Sanayi siteleri ve gençlik çalışması
  Gençlik içinde kitle çalışması
  İÜ'den kitle çalışması deneyimleri...
  Gürüz'ün demokrasisi!..
  Liseli gençlik çalışması ve platformları
  Liselerden...
  Trakya Üniversitesi'nde bir dönemin ardından
  Platform çalışmalarının sorunları
  Canlı kalkan Kenneth N. O'Keefe...
  Zindandan mektup...
  Geleceksizler geleceğe saldırıyor!
  Bir filmin gösterdikleri
  Tiyatro ve savaş
  Bir yiğitlik destanı...
  Tarihte bu ay...
  Okur mektupları



 
 
Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler

Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler

Irak’a yönelik saldırı konusunda uluslararası destek sağlayarak tepkileri en aza indirmeyi hedefleyen ABD ve İngiltere, aradıkları desteği bulamadıkları gibi diğer emperyalist güçlerin muhalefeti ile karşılaştılar. Bunun nedeni elbette ki emperyalistler arası çıkar çatışmaları.

ABD, yıllar önce Brezezinski’nin Büyük Santranç Tahtası başlıklı kitabında ortaya koyduğu strateji doğrultusunda hareket ediyor. Buna göre, ABD dünya hakimiyetini korumak istiyorsa Ortadoğu ve Avrasya’yı tam denetimine almalıydı. Doğal olarak bu yeni yapılanmada diğer emperyalistlere yer yoktu.

ABD’nin uluslararası destek olmasa da bu savaşı başlatmak istemesindeki kararlılığa buradan geliyor. ABD Avrasya ve Ortadoğu’ya askeri olarak yerleşip enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü denetim altına alacak, böylelikle sıkışan ekonomisini rahatlatacak, diğer emperyalist güçleri enerji kaynaklarının kullanımında kendine bağımlı kılacak ve dünya liderliğini güvenceye alacak.

Emperyalistler arası çatışmanın arkasında yatanlar

ABD Körfez’de tek başına tam hakimiyet sağlamayı hedefliyor, diğer emperyalistlerden ise bu kirli savaşı meşrulaştıracak bir onay istiyor. Almanya ve Fransa halihazırda siyasi ve askeri açıdan ABD’ye cepheden tutum alabilecek durumda değil. Ancak yeniden şekillenen dünya dengelerinde kendine yer açma ve Ortadoğu’daki çıkarlarını koruma çabası içinde. Almanya ve Fransa’nın bu savaşa karşı çıkmasının gerisindeki temel neden bu çıkar çatışmaları.

‘91 öncesinde ve sonrasında Irak’ta en imtiyazlı şirketler Alman ve Fransız şirketleriydi. Özellikle Fransız petrol şirketlerinin bölgede etkinliği büyüktü. Alman firmaları ise büyük bir ticari hacme sahipti. Ambargo nedeniyle kuşkusuz bu çıkarlar sekteye uğradı, ama Amerikan müdahalesi sonrası bunların tümden kaybedilmesi söz konusu. Nitekim ABD, savaşa onay vermedikleri takdirde, bu yönde tehditler savuruyor.
ABD bir yandan diplomatik çabalarını sürdürürken, diğer yandan savaş hazırlıklarını hızlandırıyor. Hazırlıklarını kısa vadeli değil, tersine uzun vadeli yapıyor. Örneğin, ABD’nin Avrupa’daki askeri gücünün komutanlığına, yani NATO kuvvetleri başkanlığında atanan General Jones’un askeri planı ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığının hızla azaltması yönünde. Jones bu askeri gücünü Avrupa yerine operasyon anında hemen kullanabileceği alanlara (Türkiye) kaydırmak istiyor. Böylece hedeflediği ülkelere istediği zaman ve hiçbir engelle karşılaşmadan operasyon yapabilecek.

Medyanın ABD için önemi

ABD savaşa birçok cephede hazırlanıyor. Cephelerin bir tanesi de kirli propaganda alanında. Bunun için milyonlarca dolar harcamaktan çekinmiyor. ABD’nin belli ülkelerdeki medya kuruluşlarının patronlarına ve köşe yazarlarına pay ayırdığı burjuva medyaya da yansımıştı. Şimdi bununla da yetinmeyen ABD, bir ulusal TV’yi satın alarak kendi lehine propaganda yaptırıyor. Savaş karşıtlığının hat safhaya ulaştığı bir dönemde bu onlar için gerekli. Çünkü bu araçlar kitlelerin bilinçlerini bulandırarak ABD’nin müdahalesini meşrulaştırmasında önemli rol oynayacaklar.

Afganistan savaşı sırasında da bu yapılmıştı. Amerika’nın gericiliğe ve terörizme karşı savaştığı yalanı kısmi de olsa etkili olmuştu. Şimdi ise bu yalan artık tutmuyor, bunun bir pertrol savaşı olduğu herkes tarafından biliniyor, alanlara çıkan milyonlar bunu haykırıyor. Bu nedenle kirli propaganda savaşı daha fazla önem taşıyor.

Silah denetçilerinin ikinci raporunda da herhangi bir nükleer ya da biyolojik bir silaha rastlanmaması ABD’yi halkların gözünde iyice teşhir etti. Bunun üzerine ABD’nin medyadaki görevlileri hemen işe koyuldular ve işçilerin-emekçilerin bilinçlerini bulandırma çalışmalarına başladılar. Bunlara göre, “demokratik rejimler tehlikedeyse ya da bu hissediliyorsa saldırmak meşrudur. Böyle hissedilmesi kafidir. Bunun için somut kanıta bile gerek yok. İleride olabilecek tehlikeyi şimdiden önlemek meşrudur.” İşte ABD’nin önleyici saldırı doktirininin özü ve özeti bu.

Ülkemizdeki Amerikancı medya da misyonuna uygun hareket ediyor. Satılık kalemşörler hiçbir meşruiyeti olmayan bu kirli savaşı kendi cephelerinden gerekçelendiriyor, savaş hükümetine destek çıkıyorlar. Saddam’ın bir diktatör olduğunu, “savaşa hayır” demenin Saddam’a destek vermek anlamına geldiğini, savaşın dışında kalırsak ulusal çıkarlarımıza ters düşen planlamalara müdahale edemeyeceğimizi, Kuzey Irak’ta oluşacak bir Kürt devletini önlemeyeceğimizi söyleyip duruyorlar. Sermaye devletinin yönlendirmeleri ve direktifleri doğrultusunda yeniden şovenizm zehrini kusuyorlar. Türkiye’de KADEK ve PKK “terörünün” yeniden canlandığı ve yeniden eyleme giriştiği yönünde haberleri yapmaya başladılar bile. Böylelikle sermaye devleti şovenizm zehriyle uşakça gireceği savaşı işçiler-emekçilergözünde meşrulaştırmayı amaçlıyor. Sonra da biz Irak’a “terörün başını ezmek için” girdik diyebilecekler.

Sermaye devleti suç ortağı olacağı emperyalist savaşa kendi cephesinden zemin hazırlığı yapıyor. İlk önce Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları söz konusu oldu ve Kürdistan’daki KADEK’lilere saldırılarak provokasyon yaratılmaya çalışıldı. KYB, KDP, Türkmen Cephesi’nden savaş ağaları ile MİT, Genelkurmay, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri arasında 17 Şubat’ta Silopi’de yapılan görüşmeler de bu gündem üzerinden ABD savaşına yapılacak katkılarla ilgili olmalı.

AKP hükümeti ve yalanları

Bir yandan savaş karşıtı muhalefet gözönünde bulundurularak “biz savaşa girmiyoruz” denilirken, öte yandan tam bir ikiyüzlülükle savaş hazırlıkları sürdürülüyor. Bilindiği gibi Amerikancı hükümet 6 Şubat’ta meclisten tezkerenin geçirilmesi ile savaş hazırlıklarına resmen başladı. Daha öncesinden fiili olarak yapılanlar şimdi resmi bir çerçeveye kavuşturuldu. Diğer iki tezkereyi ise pazarlıklardaki ufak tefek anlaşmazlıklar yüzünden hükümet meclise yollamadı. Pazarlıkların resmiyete bağlanması isteniyordu. Zira uşak da olsa sütten ağzı yanmıştı ve yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ediyordu. Anlaşmanın sağlanamayan noktalar, ekonomik yardımın miktarı ve Kuzey Irak’a girecek olan askeri güçlerin komutasıydı. ABD kendi komutası ile girilmesini istiyor, işbirlikçiler ise ortak komutada ısrar ediyorlar. Uşaklığı bu kadarını kendi halkalarına anlatamayacaklarından yakınıyorlar. Türk askerine Amerikalı komutanların emir vermesinin tepkileri arttıracağını biliyorlar.

Meclisten geçmesi gereken iki tezkere şu an bekliyor. Sermaye devleti BM’nin 14 Şubat’ta yapılacak toplantısında Irak’a yönelik müdahale kararı çıkacağını düşünüyordu. Bu olmasa bile en azından NATO aracılığı ile savaş koalisyonunun kurulacağını umuyordu. Fransa, Almanya, Rusya işbirliği bu hesapları bozdu. ABD ise, diplomasiye birkaç hafta daha süre tanıdığını, fakat zamanın daraldığını belirtti. Türk devleti emperyalistler arasında yaşanan çatışmayı da fırsat bilerek biraz daha zaman kazanma yoluna gitti. Böylelikle işbirlikçi AKP, hem kendi tabanını ikna etmeye çalışacak, hem de her türlü muhalif harekete karşı önlemler alacak. Öte yandan da biz hala barıştan yanayız yalanları ile kitleleri bir süre daha aldatmayı sürdürecek.

Türk devletinin yaşadığı sıkıntıyı bölgenin diğer işbirlikçi yönetimleri de yaşıyorlar. Hem halklarının anti-emperyalist öfkesinin kendilerine yönelmesinden korkuyorlar, hem de Amerikan’ın Irak’tan sonra Ortadoğu’yu yeniden yapılandırması sürecinin basıncını hissediyorlar. ABD’nin sadece Irak ile sınırlı kalmayarak Ortadoğu’yu yeniden biçimlendireceğini tüm stratejistler söylüyorlar.

Tüm dünya halkları alanlara çıktı, savaşa karşı öfkesini haykırdı!

Savaş hazırlıkları hızla tamamlanırken emperyalist savaş karşıtı hareket de büyüyor ve yaygınlaşıyor. Dünya halkları ilk kez daha savaş başlamadan tepkilerini kitlesel eylemliliklerle ortaya koyuyorlar. Bunun bir hegemonya ve bir petrol savaşı olduğunu haykırıyorlar.

15 Şubat’ta tüm dünyada milyonların katıldığı gösteriler gerçekleşti. Bu protestolarda tek başına savaş karşıtlığı üzerinden şekillenmiyor, anti-emperyalist bir yön de taşıyor. Şu anda hareketin en önemli eksiği, heterojen yapısı ve devrimci bir önderliğin kendini ortaya koyamamasıdır.

Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Toplumun ezici bir çoğunluğu kardeş bir halkın yıkımı demek olan bu haksız savaşa karşı çıkıyor, Türk devletinin bu savaşa hiçbir biçimde girmemesini istiyor. Ancak diğer ülkelerden farklı olarak savaş karşıtı eylemlere katılımda belirgin bir zayıflık yaşanıyor. Savaşın sonuçlarını çok yönlü olarak yaşayacak bir halk için kabul edilebilir olmayan bu tablo, devrimcilerin ve komünistlerin görev ve sorumluluklarına işaret ediyor.

Özellikle gençlik cephesinde savaş karşıtı hareketlilikteki darlığı aşmanın, daha geniş gençlik kesimlerini harekete geçirmenin olanaklarına sahibiz. Nitekim savaş tehlikesi belirginleştiğinde sokağa ilk çıkan gençlik oldu. Filistin halkının intifadasıyla dayanışma eylemlerine girişen de yine gençlikti. Bu gençlik saflarındaki dinamizmin bir göstergesidir. Gençlik, 6. Filo’yu taşlayan bir gençlik hareketini çıkarmış olan bu topraklarda Amerikan askerlerinin barınmasına, izin vermeyecektir. Fakat bu, güç ve olanakları en iyi bir biçimde değerlendirmeye, görev ve sorumluluklara en ileri düzeyde yüklenmeye bağlıdır. Geniş gençlik kesimlerini harekete geçirecek her türlü yol, yöntem ve araç etkin ve yaratıcı bir biçimde kullanılabilmelidir. Savaş karşıtı platformlarda bir araya getirilen güçler çalışmnın etkin özneleri haline getirilmeli, hedefli, planlı, sistemli bir kitle çalışmasına yöneltilmelidir. Doğru perspektifle, isabetli araçlarla, sürekli ve sistemli olarak yürütülecek bir savaş karşıtı politik faaliyet mutlaka sonuçlarını üretecek, gençlik cephesinden daha gür bir sesin yükselmesini sağlayacaktır. Bunu başarma görev ve sorumluluğu genç komünistlerin omuzlarındadır.

Kahrolsun emperyalist savaş!