Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Şubat-15 Mart '03
Sayı: 58
 İçindekiler
   Ekim Gençliği'nden...
  Şubat'ın kavga soluğuyla Mart'ı kazanmaya!
  Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler
  Sahte demokrasi tartışmasının gizledikleri
  15 Şubat'ta dünyanın d ört bir yanında milyonlar alanlardaydı...
  "Demokrasi" havarileri neyin peşinde?
  Emperyalist savaşın hizmetinde bir kurum: Medya
  Direnen kadın
  Geleceğimizin çalınmasına izin vermeyelim!
  '96 Beyazıt işgali günlüğünden...
  Sanayi siteleri ve gençlik çalışması
  Gençlik içinde kitle çalışması
  İÜ'den kitle çalışması deneyimleri...
  Gürüz'ün demokrasisi!..
  Liseli gençlik çalışması ve platformları
  Liselerden...
  Trakya Üniversitesi'nde bir dönemin ardından
  Platform çalışmalarının sorunları
  Canlı kalkan Kenneth N. O'Keefe...
  Zindandan mektup...
  Geleceksizler geleceğe saldırıyor!
  Bir filmin gösterdikleri
  Tiyatro ve savaş
  Bir yiğitlik destanı...
  Tarihte bu ay...
  Okur mektupları



 
 
Emperyalist savaşın hizmetinde bir kurum: Medya

“Görsel hafızamız, beynimizin en iyi çalışan kısmı olmalı. Öyle ki gördüğümüz imgeleri bazı olaylarla özdeşleştirdiğimizde, o imgeler bize hep o olayları çağrıştırır. Her gün yüzbinlerce farklı görüntü televizyonlar aracılığıyla beynimize kazınır. Farkında olalım ya da olmayalım bunlar bizim düşüncelerimizi, bakış açılarımızı sinsice şekillendiriyor. Çünkü bizim algımız arka arkaya gördüğümüz görüntüleri anlam açısından birleştirir. Zaten sinema da varlığını insan algısının bu özelliğine borçludur. Ancak elbette bunun kullanıldığı tek alan sinema değil.”

Burjuva basınında sözde en önemli etik kural “tarafsızlık” ilkesidir. Tarafsızlık sözcüğü içi boş bir yaygaradır kuşkusuz, çünkü herbiri büyük medya tekellerine ait televizyonlar -ve diğer iletişim araçları- zaten bir taraftır. Olaylara ortak refleks gösterip, hatta aynı haber metinleriyle sunarlar.

Medya burjuvazi için çok önemli bir ideolojik silahtır. Elbette bunun bilincinde olan sermaye sınıfı büyük ustalıkla onun üzerinden toplumu şekillendirmektedir. Farkına varmadan pek çok tuzağa düşürülmekteyiz. Buna birkaç örnek verebiliriz.

Körfez Savaşı’nda CNN canlı yayına ara verdiğinde bir görüntü gelirdi ekranlara; Petrole bulanmış, çırpınarak ölmek üzere olan bir kuş. Uzun süre bu görüntü Körfez Savaşı’nın simgesi haline gelmişti. Bu görüntü Saddam’ın ne kadar vahşi bir cani olduğunu anlatıyordu. Oysa bu görüntülerin Irak’la uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı, Fransa yakınlarında bir tanker kazasından sonra çekilmiş olduğu uzun bir süre sonra ortaya çıkarıldı.

Yine CNN üretimi bir başka yalan haber; 11 Eylül saldırılarının ardından Ortadoğu’da sevinç gösterileri yapıldı başlığıyla verilen haberde, zafer işareti yapan Filistinliler geldi ekranda. Oysa bu görüntüler o tarihten çok önce bambaşka bir olay için çekilmişti.

Bir başka örnek de savaş haberciliği tarihini inceleyen Philip Knightlet’den. Toplanacak olan ABD Kongresi’nin İnsan Hakları Komisyonu’nda ABD’nin en büyük halkla ilişkiler şirketlerinden Hill&Knowtlon Kuveyt’e ilişkin ortaya atılan bir hikayeyi kanıtlamaya girişti. Hikayeye göre, Kuveyt’e giren Iraklı askerler Kuveytli bebekleri havaya atıp süngülerle tutmaya çalışıyorlardı. Ancak olaya ilişkin ne bir kanıt ne de bir röportaj vardı. Philip Knightlet olayı şöyle anlatıyor: “Hill&Knowlton, kongreye bebeklerin hikâyesini anlatacak 15 yaşında Kuveytli bir kız ayarladı. Genç kız çok başarılıydı, doğru zamanda gözyaşlarına boğulup sanki devam edemeyecekmiş gibi sesini titretirken gerçekten başarılıydı. Kongre komisyonuna sadece “Neyyire” diye tanıtılmış, yüzlerinde kızgınlık ve kararlılıkla onu dinleyen kongre üyeleri televizyon ekranlarına yansımıştı. Bşkan Bush bunu izleyen beş hafta boyunca Saddam rejiminin kötülüğünü anlatmak için tam altı kez bu hikâyeye göndermede bulunacaktı. Senato’nun, Saddam’ı Kuveyt’ten çıkarmaya yönelik bir askeri müdahaleyi tartıştığı oturumda, yedi senatör özellikle kuvözdeki bebekler hikâyesini hatırlattı. Ve savaş yanlıları oylamayı sadece beş oy farkla kazandı. John R. Macarthur’un savaş sırasındaki propagandafaaliyetleri ile ilgili araştırması, bu bebeklere yönelik vahşet hikâyesinin, Amerikan halkının savaşın zorunluluğuna hazırlanmasına yönelik kampanyada bir dönüm noktası olduğunu ortaya koyuyor. Gerçek iki yıl sonra ortaya çıktı. Hikâye bir uydurma, bir masaldı. Hill&Knowlton’ın Kongre komisyonunda ifade vermesi için hazırladığı Neyyire, Kuveyt’in ABD büyükelçisinin kızından başkası değildi. Macarhur bunu gözler önüne serdiğinde savaş çoktan kazanılıp bitmişti, bunun da artık hiçbir önemi kalmamıştı.”

Medya, bu örneklerden de görüleceği üzere, savaşın en önemli “kitle imha silahı” haline gelmiştir. ABD için Körfez’e yapacağı müdahale çok büyük önem taşıyor. Bu saldırının ideolojik ayağını güçlendirmek için ABD hazırlıklarını aralıksız sürdürüyor. İngiltere Başbakanı Tony Blair’in iletişim danışmanı Alastair Campbell ile ABD Başkanı George W. Bush’un özel medya danışmanı Kren Hughes, “1 Eylül sonrasında kafa kafaya vermişler ve dünya çapında 24 saat medya denetimi yapan bir sistemi nasıl kurarız diye düşünmüşler”di. Arsızca adına “Medyayı Taliban yalanlarından temizleme veya kamuoyunu iyi savaş haberleriyle kendi yanına çekme sistemi” dedikleri bu sistem; Londra, Washington ve İslamabad’da yer alacak merkezi enformasyon üsleri aracılığıyla dünya üzerinde savaşa dair tüm yyınları tarayacak ve beklenmedik haberler karşısında dünya kamuoyuna en hızlı şekilde karşılık verebilecekti.

Bu çabanın bir nedeni yoğun bir propoganda ise, diğer nedeni de Afganistan’a müdahale ve öncesinde karşılaştığı El Cezire “belasıydı”. Tüm Ortadoğu halklarını terörist diye damgalayan bu “batılı uygarlar” El Cezire’yi de teröristleri destekliyor diye damgalamakta gecikmediler. Ama bu El Cezire’nin Ortadoğu halkları nezdinde kazandığı itibarı karalamaya yetmedi. Irak müdahalesinde bu tip pürüzlere tahammülü olmayan ABD, önlemler alarak kendisine kafa tutmaya cüret edenlere sopasını sallıyor. Yanısıra Ortadoğu medyasına milyonlarca dolar akıtarak ABD yanlısı yayın yapmalarını garantiye almak istiyor.

Geçmişten bugüne medya ile emperyalist savaşlar arasındaki ilişkiye şöyle bir gözatalım. Halkı kandırabilmek için her türlü yalan, dolan, aldatmaca mübahtır. Yaşadıklarımız bir sahnedir sanki. Yukarıda parmaklarının ucundaki iplerle aşağıdaki insanları yöneten bir kukla ustası duruyor. Hayır o Bush değil. O da aşağıdaki kuklalardan birisi. Yukardaki “seni istiyorum!” diyerek işaret parmağını gözümüze doğrultan Sam Amca, yani Amerikan emperyalizminin ta kendisi. Aşağıdakiler ise sadece Bush değil, T. Erdoğan, T. Blair ve diğerleri. Dikkatli baktığınızda televizyondan da görebilirsiniz o ipleri.

Peki bu sahnenin kuklaları yalnızca onlar mı? Ya televizyonlarının karşısında onları seyredenler, yani bizler? Yüzde 90’ının bu savaşa karşı olduğu söylenen bu ülkede neden savaşı durduracak bir eylemlilik düzeyinden halen uzaktayız? Yoksa bizleri de yöneten bir kukla ustası mı var? Evimizde oturduğumuz, suskunlukla ya da korkuyla beklediğimiz her dakikada Iraklı çocukların ömürlerinden çaldığımızı ne zaman fark edeceğiz? Artık iplerden kurtulmanın zamanı gelmedi mi?

H. Ezgi