Liselerde yeni bir mücadele döneminin arifesindeyiz. Toplumsal
hareketle sıkı sıkıya bağlı bir biçimde öğrenci gençlik hareketinde
de durgunluk işaretleri görünüyor.
Geçmişe baktığımızda 80 öncesi toplumsal muhalefetin yükünü öğrenci
gençlik, özelde de üniversiteli gençlik çekiyordu. Ama bulunduğumuz
konjonktürde öğrenci gençlikten tekrar bunu beklemek isabetli
olmayacaktır. Zira eskiden devrimcilerin kalesi olan üniversitelere
baktığımızda artık çok kimsenin mercedeslerle bu okullara gittiğini
görüyoruz. Üniversite mücadelesi o eski önemini giderek daha çok
liseli gençlik mücadelesine bırakıyor. Yani liseli gençlik mücadelesi
artık özel bir önem kazanmıştır.
Bugün liseler işçi emekçi çocuklarının yoğunlaştığı alanlardır.
Yani bu imkanlarıyla lise mücadelesi büyük bir potansiyele sahiptir.
Eğer biz düzenin kokuşmuş ideolojisine karşı bir alternatif olursak
liseli gençlik kitlelerine ulaşabiliriz. Ama kitlerle buluşmada
bir takım güçlükler ve biçimsel sorunlar yaşıyoruz.
Bulunduğumuz okullarda arkadaşlarımız çok fazla bilinçli olmayabiliyor.
Bu beklenemez de. Liseli genç komünistlerin asıl görev ve sorumlulukları
da burda ortaya çıkıyor. Bu insanları, kendilerini değişip dönüştürecek
bir mücadeleye çekmek bizim görevimizdir. Bugün baktığımızda solcu
bir öğrenci dendiğinde ilk akla gelen, okula uğramayan, derslerle
ilgilenmeyen bir tipoloji oluyor. Bu tür yaklaşımlar kitlelerle
buluşmada bir zaaftır. 70li yıllara bakıyoruz; bir
Sinan Cemgil, bir Deniz Gezmiş hep okullarında başarılılar ve
mücadelenin önderliğini yapıyorlar. İnsanların başarılı öğrencilere
karşı yaklaşımı daha iyi olabiliyor. Elbette biz bu çürümüş düzenin
eğitiminde başarılı olmanın hiçbir şey ifade etmediğini biliyoruz.
Ama bu bize okula uğramamak hakkını da vermiyor.
Marx; Filozoflar dünyayı sadece çeşitli şekillerde yorumladılar,
oysa aslolan onun değiştirmektir, diyor. Biz, bu sistemi ve onun
bir parçası olarak eğitim sistemini de değiştereceğiz diyoruz.
Peki biz bilmediğimiz bir şeyi nasıl değiştireceğiz? Okullarda
öğretmenlerle olan ilişkilerimizi iyi tutmalıyız. Hem öğretmenlerle
ilişkilerimiz iyi olduğunda, hem de derslerde başarılı olduğumuzda,
bu bizim okulda yürüteceğimiz çalışma açısından da bir meşruluk
yaratacak, işimizi kolaylaştıracaktır.
Ayrıca öğretmenler arasında bu apolitiktir bu politiktir diye
bir ayrıma gitmemeliyiz. Kendi deneyimim üzerinden bir örnek vereyim.
Dinci gerici bir öğretmenimiz vardı. 1 Aralık iş bırakmaya o da
katıldı ve iş bıraktı. Böyle bir tutum beklemiyorduk kendisinden.
Ama eylemde kolkola yürüdük. Sonuçta onlar da emekçi ve diyaloğu
hiç bir zaman kesmemek gerekiyor. Bulunduğumuz okullarda illa
insanlarla siyasal ilişki kuracağız diye bir koşul da yok. Ama
insani ilişkilerimizi azami derecede tutmalıyız. Örneğin ekonomik
kriz sonrası insani ilişkimizin olduğu ama çok fazla siyasal ilişkimizin
olmadığı bir arkadaşla konuşuyoruz. Ben bahsini bile açmadan,
arkadaş bana, artık devrimi yapmanın zamanıdır diyor.
Biz liseli gençliğin geleceği kucaklıyabilmesi, yani sosyalizm
için, işçi ve emekçilerle birleşik bir mücadele yürütmesi gerekiyor.
Liseli genç komünistler geleceği kucaklamak için işbaşına!
Yaşasın işçilerin, emekçilerin ve öğrencilerin birleşik mücadelesi!
Ya barbarlık içinde çöküş ya da sosyalizm!