Ulucanlar direnişi ve Partili
olma sorumluluğu
Partimizin özü ve özeti olan iki önder yoldaşımızı
ölümsüzlüğe uğurladık Ulucanlar katliamında. İki yoldaşımızla
birlikte toplam 10 yiğit devrimci katledildi 26 Eylül 1999da
Ulucanlarda. Faşist sermaye devleti katletmek için girdi
Ulucanlar zindanına. 30-40 kişiyi öldürebilirsiniz
diyordu katiller sürüsünün başı. Vahşice saldırdılar. O güne dek
görülmedik bir saldırganlıktı yaşanan ve yaşatılan. Öylesine vahşiydiler
ki, sadece Ulucanlar zindanı kendi başına ele alınacak olsa saldırı
ne anlamlandırılabilir, ne de anlaşılabilir. Ancak bir bütünlük
içinde bakılıp, ele alındığında saldırı ve sermaye iktidarının
kan dökücülüğü hakkında bir fikir edinilebilir. Evet saldırı Ulucanlar
merkezliydi ama esasında yalnızca tüm zindanları değil, topyekün
olarak işçi sınıfı ve emek&ccdil;ileri de hedefliyordu.
Faşist sermaye iktidarı git gide derinleşen yapısal krizini aşmak
için emekçi sınıflara topyekün bir saldırıya hazırlanıyordu. Aynı
zamanda topyekün saldırı sonucunda ortaya çıkacak sosyal
patlama kaygısıyla hareket ediyordu. Sosyal patlamanın değilse
de, bu patlamanın devrimci bir kanala akmaması için öncelikli
olarak devrimcileri etkisizleştirme gerekliliği üzerinden hareket
etti. Türkiye gerçekliğinde ise bu saldırı kendi doğallığında
devrimci tutsakları önceliyordu. F (hücre) tipi zindanlar bu önceliğin
bir sonucudur. Ulucanlar katliamı ise hücre saldırısının sadece
bir ilk adımıdır.
Ulucanlarda katiller değil
yiğitçe direnen devrimciler kazandı
Böylesine kapsamlı bir saldırı ancak Ulucanlardaki gibi
bir direnişle püskürtülebilinirdi. Saldırı ne denli vahşiceyse,
direniş de daha baskın bir biçimde güçlüydü. On yiğit canımız
ölümsüzlüğe uğurlandı bu direnişte. Onlarca canımız da sakatlandı
ya da ağır yaralar aldı.
Ulucanlar direnişi zindanlarda yaratılan bir geleneğin temsilcisi
ve ileriye taşıyıcısı oldu. ON yiğit canımızla yaratılan bir değer
ortaya konuldu. Burdurda, Bergamada ve en sonu 19
Aralık 2000de tüm zindanlarda Ulucanlarda yaratılan
bu değer, ortaya konulan gözüpeklik ve fedakarlık 28 canımızın
daha ölümsüzlüğe uğurlanmasıyla korundu ve daha da yüceldi. 26
Eylülde katiller kaybetti. Kazanan ölümüne bir direniş sergileyen
devrimciler oldu. Yani işçi sınıfı ve emekçiler kazandı. Saldırının
kapsamı düşünüldüğünde komünist ve devrimci tutsakların bedel
ödemekten tereddüt etmeyen direnişleri sonucu ON yiğit canımızın
ölümsüzleşmesi, yüreğimize derin bir acı düşürse de, politik olarak,
bu gerekiyordu, dedirtmektedir. Habipler, Ümitler, İsmetler, Önderler,
Zaferler, Haliler ve Abuzerler tereddüt etmeden ölümün üzerine
yürümeliydiler. Öyle de yaptılar. Giderlerken, yüreklerimize bıraktıkları,
acıdan çok öfke oldu.
Bu öfke giderek büyüdü, yüreklerimze sığmaz oldu ve Ölüm Orucu
direnişiyle sermayenin başında patladı. Bu öfkeyle 28 canımızı
daha devrim halayına durarak ONların yanına uğurladık. Bu
öfkeyle bugün hala hücrelerde ölüm oruçlarıyla direniyoruz. Ve
bir gün mutlaka bu öfkeyle, sınıf kinimizle sermayenin kan emici
iktidarına son vereceğiz.
Habip Gül; devrimin ve Partinin özü ve özeti bir yoldaş
Ümit şehit düştüğünde ağlıyordu Habip. Böyle anlatıyor Habip
yoldaşı, Ulucanlar direnişinde yaralananlar. Ümitin yanından
ayrılıp, kapıya yönelen Habip yoldaş, ölüm kusan mermilerin üzerine
gözüpekçe yürüdü. Bu yüzdendir ki onun gözlerinden süzülen gözyaşı
değil, herbiri birer mitralyöz mermisi olmuş sınıf kinidir, partili
kimliğidir.
Zindana ilk girdiğinde Nevzat Çiftçidir O. Ama yıllar sonrasının
Habip Gülünü görmek mümkündür Nevzat Çİftçide. Nevzat
bir işçidir; işçi sınıfının dürüstlüğü, disiplini ve çalışkanlığı
kişiliğinin özündedir. Yalnız bu özellikleri değil, parti öncesi
örgütü sahiplenişi de dikkate değerdir. Tasfiyecilerin Nevzatı
yanına çekmek için tüm uğraşları, ondan, yıkıcı bir şamar şiddetinde
olan, kaçkınların bayrağı tasfiyecilerin elinde yanıtını
alır.
Nevzat bir an önce duvarları aşıp, komünist çalışmaya katılmak
için yanıp tutuşmaktadır. Tasfiyecilerin kaçkınlığın bayrağını
ellerine aldıklarında, para cezasını yatmak üzere iken özgürlük
eylemini gerçekleştirir. Bir an dahi durmadan, duralamadan faaliyete
girer. Önce Adanada, sonra İstanbulda ve en sonu Ankarada
gözaltına alınır ve tutuklanır. Artık Habip Güldür O. Şubede
her seferinde, düşmana karşı partili kimliğini koruyan ve savunan
Habip yoldaş zindanda da aynı kimliğin hakkını verir. Ve yine
aynı kimlikle 26 Eylül 1999da ölümün üstüne tereddüt etmeden
yürür.
Habip Yoldaş sadece partimizin değil, komünist kişiliğin ve devrimin
özü ve özetidir. Nevzattan Habipe gelişimi bir tesadüf
değil, bilinçli bir iradi çalışmanın sonucudur. Habip yoldaşın
hiçbir sorundan kaçtığı görülmemiştir. Sorunları çözmek için elinden
gelen tüm çabayı göstermiştir, her seferinde. Parti öncesi örgütü
ve partiyi sahiplenmesi, tıpkı sorunlardan kaçmaması gibi, Nevzat
kimliğinde var olan özellikleridir Onun. Onu güçlü
kılan ve daha da güçlendiren bu özellikleridir. Bir işçi olmasına
rağmen sürekli okur ve yazar. Çok geçmeden son derece isabetli
politik değerlendirmeler yapabilecek kapasiteye gelir. Hücre saldırısı,
dahası Ulucanlar katliamı, komünist tutsaklar için hiç de süpriz
değildir. Önceen öngörülen ve hazırlığı yapılan bir saldırıdır
bu. Bunda Habip yoldaşın çok özel bir yeri vardır.
Ölümün üstüne yürürken bile, bir işçinin mütevaziliği vardır
üzerinde. Hepimize örnek olacak önder bir yoldaştır Habip yoldaş.
Ama bize düşen Onu örnek alıp, Ona benzemek değil,
Onu aşmaktır. Habip yoldaşı ancak bu şekilde yaşatabiliriz.
Ümit Altıntaş; genç yüreğine dünyaları sığdırmış
Geceyle Batmayan Güneş
Ümit yoldaşın devrimci yaşamı, özellikle genç yoldaşların ilgisini
çekmektedir. Çünkü Ümit yoldaş hem gençlik çalışmasının içinden
gelmiştir, hem de şehit düştüğünde henüz 27 yaşındadır. Partimizin
MKsının en genç üyesiydi ve parti kuruluş kongresinde kapanış
konuşmasını yaptı. Bu konuşmada partiyi, uğrunda tereddütsüzce
ölünecek dava biçiminde tanımlıyordu. Bu tanımlama, kulağa
hoş gelsin diye dökülmedi Onun dudaklarından. Yüreğine yer
etmiş bir kimliğin, partili kimliğin, birkaç sözle özetlenmesidir
Onun kapanış konuşmasında dile getirdikleri. Sözüyle özü
bir olan Ümit yoldaş, parti için tereddüt etmeden yürüdü ölümün
üzerine.
Ümit yoldaşın devrimci yaşamına ilişkin çok şey yazıldı basınımızda.
Her bir yazıda Ümit yoldaşın düşünen ve savaşan militan
özelliği vurgulandı. Ümit yoldaş da tıpkı Habip yoldaş gibi tasfiyecilere
karşı net bir tutum sergiledi. Ki o zamanlar hem çok daha gençti,
hem de Ekimle henüz yeni organik bir ilişkiye girmişti.
Burada Ümit yoldaşın parti öncesi örgütü sahiplenişi oldukça net
bir şekilde görülmektedir.
Ümit yoldaş siyasal yaşamının başından itibaren merkez yayın
organı olan Ekime yazılar gönderdi. Bu yazılardaki teorik-politik
düşünce gücü dikkat çekiciydi. Kısa sürede İstanbul Gençlik Komitesinde
yer aldı. Ekim 3. Genel Konferansında İstanbul İl Komitesi
Üyeliğini üstlendi. TKİP Kuruluş Kongresinde de Merkez Komite
Üyesi seçildi.
Hızlı bir gelişim çizgisi var Ümit yoldaşın. Bu hızlı gelişimde,
kendi önünü açan ve tıkanma yaşamayan önder bir kişiliğe sahip
olmasının payı var. Şehit düştükten sonra yazıları kendi adıyla
yeniden yayınlandı. Bu yazılarda işlediği konuya teorik-politik
hakimiyeti görülmektedir. Entellektüel birikimi yaşına göre epeyce
ilerdeydi.
Aynı zamanda Ümit yoldaş pratikten, pratik çalışmadan hiçbir
zaman kaçmamıştır. Boş bir teorisyen ukalalığı, Onun kişiliğiyle
taban tabana zıttır. O da Habip yoldaş gibi düşünen ve savaşan
bir militandır. Bu militan kişiliğiyle öylesine mütevazidir ki,
Onunla konuşan her yoldaş kendisine değer verildiğini görür.
Çünkü Ümit yoldaş devrime değer vermektedir. O da sadece partimizin
değil, aynı zamanda komünist kişiliğin ve devrimin özü ve özetidir.
Ümit yoldaş ölümsüzlüğe uğurlandıktan sonra yayınlanan Ekimde
(Ekim 1999, sayı 209), Onun için şu sözler söyleniyordu:
Partinin genç kuşakları, gençlik hareketinin Komünist İşçi
Partisinin önderliğine yetiştirdiği bu yiğit komünist devrimciden
sürekli öğreneceklerdir. O partinin yetiştirmek istediği düşünen
ve savaşan militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi.
O bir parti önderi ve parti neferiydi.
Sadece genç yoldaşlar değil hepimizin Ondan alması gereken
bir özelliktir parti özeti ve parti neferi olmak.
Ümit yoldaştan öğreneceğimiz çok şey var. Ve bu öğrenmeyi Onu
aşmak için değerlendirmeliyiz.
Parti Savaşarak Ölümsüzleşen Militanlarıyla Güçleniyor
Habip ve Ümit yoldaşların Ulucanlarda katledilmeleri bir tesadüf
değil, düşmanın hedefli bir saldırısı sonucudur. Habip yoldaş
hedef gözetilerek vurulmuş, daha sonra ağır işkence görmüş ve
hastanede herkesin gözü önünde Habip yoldaş doktorlara gösterilerek,
bu ölecek denmiştir. Ulucanlar zindanında bulunan
yoldaşlarla beraber diğer tutsaklar ise deyim yerindeyse ölümden
dönmüşlerdir.
İki önder yoldaşımızı yitirmek belki ilk aşamada partimiz adına
bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ama partimiz
bu yoldaşların sergilediği bağlılık ve fedakarlıkla daha da güçlenmiştir.
Ölüm Orucuna, 20 Ekim 2000 tarihinde, bu güçle girilmiştir.
TKİP kurucu üyesi Hatice Yürekli yoldaş Ölüm Orucu direnişinde
Habip ve Ümit yoldaşların yanında aldı soluğu, o da ipi göğüsledi.
Kızıl bir bayrak gibi elden düşürmeyeceğimiz mücadele dolu bir
yaşam bıraktı gerisinde. Düşünen ve savaşan bir militanını
daha ölümsüzlüğe uğurlayan partimiz, daha güçlenerek devrim yolunu
sürdürüyor.
Bugün bizler ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızı aşmakla
yükümlüyüz. Onların anısını sahiplenmek, mücaleyi yükseltmek,
Partiye ve Partili görevlere dört elle sarılmak demektir.
Anıları her zaman mücadelemize yol gösterecek. ONların anısı önünde
bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
|