Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim '01
SAYI: 48
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  Dünyü çapında yeni bir emperyalist terör dalgası!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  Biriken sorunlar ketmerleşen saldırılar
  "Sınavsız üniversite" aldatmacası altına gizlenen saldırı
  Eğitimde özelleştirme saldırısı yeni boyutlar kazanıyor
  Faşist genelgeleri fiili mücadele ile parçalamalıyız!
  Eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşiyor
  Parasız ve bilimsel eğitim sosyalizmle gelecek!
  Liseli gençlik ve platform çalışmasının sorunları
  Yeni döneme örgütlü hazırlık
  Formasyon saldırısına karşı duyarlılığı örgütleyelim!
  Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
  Yaz çalışması ve deneyimler
  "Irkçlılık konferansı"...
  Bir türküdür direniş boy verir zindanlarda...
  Toplumsal çözülme
  İsviçre Ekim Gençliği bu yılın ikinci Gençlik Kampı'na hazırlanıyor...
  Yaz çalışmamızın bir ayağı olarak Hacıbektaş Şenlikleri...
  Ulucanlar direnişi ve Partili olma sorumluluğu
  Liselerde politik çalışmanın bazı sorunları
  Okur mektupları



 
 

2. Yıldönümünde;

Ulucanlar direnişi ve Partili olma sorumluluğu


Muharrem Kurşun

“Partimizin özü ve özeti” olan iki önder yoldaşımızı ölümsüzlüğe uğurladık Ulucanlar katliamında. İki yoldaşımızla birlikte toplam 10 yiğit devrimci katledildi 26 Eylül 1999’da Ulucanlar’da. Faşist sermaye devleti katletmek için girdi Ulucanlar zindanına. “30-40 kişiyi öldürebilirsiniz” diyordu katiller sürüsünün başı. Vahşice saldırdılar. O güne dek görülmedik bir saldırganlıktı yaşanan ve yaşatılan. Öylesine vahşiydiler ki, sadece Ulucanlar zindanı kendi başına ele alınacak olsa saldırı ne anlamlandırılabilir, ne de anlaşılabilir. Ancak bir bütünlük içinde bakılıp, ele alındığında saldırı ve sermaye iktidarının kan dökücülüğü hakkında bir fikir edinilebilir. Evet saldırı Ulucanlar merkezliydi ama esasında yalnızca tüm zindanları değil, topyekün olarak işçi sınıfı ve emek&ccdil;ileri de hedefliyordu.

Faşist sermaye iktidarı git gide derinleşen yapısal krizini aşmak için emekçi sınıflara topyekün bir saldırıya hazırlanıyordu. Aynı zamanda topyekün saldırı sonucunda ortaya çıkacak “sosyal patlama” kaygısıyla hareket ediyordu. Sosyal patlamanın değilse de, bu patlamanın devrimci bir kanala akmaması için öncelikli olarak devrimcileri etkisizleştirme gerekliliği üzerinden hareket etti. Türkiye gerçekliğinde ise bu saldırı kendi doğallığında devrimci tutsakları önceliyordu. F (hücre) tipi zindanlar bu önceliğin bir sonucudur. Ulucanlar katliamı ise hücre saldırısının sadece bir ilk adımıdır.

Ulucanlar’da katiller değil
yiğitçe direnen devrimciler kazandı

Böylesine kapsamlı bir saldırı ancak Ulucanlar’daki gibi bir direnişle püskürtülebilinirdi. Saldırı ne denli vahşiceyse, direniş de daha baskın bir biçimde güçlüydü. On yiğit canımız ölümsüzlüğe uğurlandı bu direnişte. Onlarca canımız da sakatlandı ya da ağır yaralar aldı.

Ulucanlar direnişi zindanlarda yaratılan bir geleneğin temsilcisi ve ileriye taşıyıcısı oldu. ON yiğit canımızla yaratılan bir değer ortaya konuldu. Burdur’da, Bergama’da ve en sonu 19 Aralık 2000’de tüm zindanlarda Ulucanlar’da yaratılan bu değer, ortaya konulan gözüpeklik ve fedakarlık 28 canımızın daha ölümsüzlüğe uğurlanmasıyla korundu ve daha da yüceldi. 26 Eylül’de katiller kaybetti. Kazanan ölümüne bir direniş sergileyen devrimciler oldu. Yani işçi sınıfı ve emekçiler kazandı. Saldırının kapsamı düşünüldüğünde komünist ve devrimci tutsakların bedel ödemekten tereddüt etmeyen direnişleri sonucu ON yiğit canımızın ölümsüzleşmesi, yüreğimize derin bir acı düşürse de, politik olarak, bu gerekiyordu, dedirtmektedir. Habipler, Ümitler, İsmetler, Önderler, Zaferler, Haliler ve Abuzerler tereddüt etmeden ölümün üzerine yürümeliydiler. Öyle de yaptılar. Giderlerken, yüreklerimize bıraktıkları, acıdan çok öfke oldu.

Bu öfke giderek büyüdü, yüreklerimze sığmaz oldu ve Ölüm Orucu direnişiyle sermayenin başında patladı. Bu öfkeyle 28 canımızı daha devrim halayına durarak ON’ların yanına uğurladık. Bu öfkeyle bugün hala hücrelerde ölüm oruçlarıyla direniyoruz. Ve bir gün mutlaka bu öfkeyle, sınıf kinimizle sermayenin kan emici iktidarına son vereceğiz.

Habip Gül; devrimin ve Parti’nin özü ve özeti bir yoldaş

Ümit şehit düştüğünde ağlıyordu Habip. Böyle anlatıyor Habip yoldaşı, Ulucanlar direnişinde yaralananlar. Ümit’in yanından ayrılıp, kapıya yönelen Habip yoldaş, ölüm kusan mermilerin üzerine gözüpekçe yürüdü. Bu yüzdendir ki onun gözlerinden süzülen gözyaşı değil, herbiri birer mitralyöz mermisi olmuş sınıf kinidir, partili kimliğidir.

Zindana ilk girdiğinde Nevzat Çiftçi’dir O. Ama yıllar sonrasının Habip Gül’ünü görmek mümkündür Nevzat Çİftçi’de. Nevzat bir işçidir; işçi sınıfının dürüstlüğü, disiplini ve çalışkanlığı kişiliğinin özündedir. Yalnız bu özellikleri değil, parti öncesi örgütü sahiplenişi de dikkate değerdir. Tasfiyecilerin Nevzat’ı yanına çekmek için tüm uğraşları, ondan, yıkıcı bir şamar şiddetinde olan, “kaçkınların bayrağı tasfiyecilerin elinde” yanıtını alır.

Nevzat bir an önce duvarları aşıp, komünist çalışmaya katılmak için yanıp tutuşmaktadır. Tasfiyecilerin kaçkınlığın bayrağını ellerine aldıklarında, para cezasını yatmak üzere iken özgürlük eylemini gerçekleştirir. Bir an dahi durmadan, duralamadan faaliyete girer. Önce Adana’da, sonra İstanbul’da ve en sonu Ankara’da gözaltına alınır ve tutuklanır. Artık Habip Gül’dür O. Şubede her seferinde, düşmana karşı partili kimliğini koruyan ve savunan Habip yoldaş zindanda da aynı kimliğin hakkını verir. Ve yine aynı kimlikle 26 Eylül 1999’da ölümün üstüne tereddüt etmeden yürür.

Habip Yoldaş sadece partimizin değil, komünist kişiliğin ve devrimin özü ve özetidir. Nevzat’tan Habip’e gelişimi bir tesadüf değil, bilinçli bir iradi çalışmanın sonucudur. Habip yoldaşın hiçbir sorundan kaçtığı görülmemiştir. Sorunları çözmek için elinden gelen tüm çabayı göstermiştir, her seferinde. Parti öncesi örgütü ve partiyi sahiplenmesi, tıpkı sorunlardan kaçmaması gibi, Nevzat kimliğinde var olan özellikleridir O’nun. O’nu güçlü kılan ve daha da güçlendiren bu özellikleridir. Bir işçi olmasına rağmen sürekli okur ve yazar. Çok geçmeden son derece isabetli politik değerlendirmeler yapabilecek kapasiteye gelir. Hücre saldırısı, dahası Ulucanlar katliamı, komünist tutsaklar için hiç de süpriz değildir. Önceen öngörülen ve hazırlığı yapılan bir saldırıdır bu. Bunda Habip yoldaşın çok özel bir yeri vardır.

Ölümün üstüne yürürken bile, bir işçinin mütevaziliği vardır üzerinde. Hepimize örnek olacak önder bir yoldaştır Habip yoldaş. Ama bize düşen O’nu örnek alıp, O’na benzemek değil, O’nu aşmaktır. Habip yoldaşı ancak bu şekilde yaşatabiliriz.

Ümit Altıntaş; genç yüreğine dünyaları sığdırmış
“Geceyle Batmayan Güneş”

Ümit yoldaşın devrimci yaşamı, özellikle genç yoldaşların ilgisini çekmektedir. Çünkü Ümit yoldaş hem gençlik çalışmasının içinden gelmiştir, hem de şehit düştüğünde henüz 27 yaşındadır. Partimizin MK’sının en genç üyesiydi ve parti kuruluş kongresinde kapanış konuşmasını yaptı. Bu konuşmada partiyi, “uğrunda tereddütsüzce ölünecek dava” biçiminde tanımlıyordu. Bu tanımlama, kulağa hoş gelsin diye dökülmedi O’nun dudaklarından. Yüreğine yer etmiş bir kimliğin, partili kimliğin, birkaç sözle özetlenmesidir O’nun kapanış konuşmasında dile getirdikleri. Sözüyle özü bir olan Ümit yoldaş, parti için tereddüt etmeden yürüdü ölümün üzerine.

Ümit yoldaşın devrimci yaşamına ilişkin çok şey yazıldı basınımızda. Her bir yazıda Ümit yoldaşın “düşünen ve savaşan” militan özelliği vurgulandı. Ümit yoldaş da tıpkı Habip yoldaş gibi tasfiyecilere karşı net bir tutum sergiledi. Ki o zamanlar hem çok daha gençti, hem de Ekim’le henüz yeni organik bir ilişkiye girmişti. Burada Ümit yoldaşın parti öncesi örgütü sahiplenişi oldukça net bir şekilde görülmektedir.

Ümit yoldaş siyasal yaşamının başından itibaren merkez yayın organı olan Ekim’e yazılar gönderdi. Bu yazılardaki teorik-politik düşünce gücü dikkat çekiciydi. Kısa sürede İstanbul Gençlik Komitesi’nde yer aldı. Ekim 3. Genel Konferansı’nda İstanbul İl Komitesi Üyeliğini üstlendi. TKİP Kuruluş Kongresinde de Merkez Komite Üyesi seçildi.

Hızlı bir gelişim çizgisi var Ümit yoldaşın. Bu hızlı gelişimde, kendi önünü açan ve tıkanma yaşamayan önder bir kişiliğe sahip olmasının payı var. Şehit düştükten sonra yazıları kendi adıyla yeniden yayınlandı. Bu yazılarda işlediği konuya teorik-politik hakimiyeti görülmektedir. Entellektüel birikimi yaşına göre epeyce ilerdeydi.

Aynı zamanda Ümit yoldaş pratikten, pratik çalışmadan hiçbir zaman kaçmamıştır. Boş bir teorisyen ukalalığı, O’nun kişiliğiyle taban tabana zıttır. O da Habip yoldaş gibi “düşünen ve savaşan” bir militandır. Bu militan kişiliğiyle öylesine mütevazidir ki, O’nunla konuşan her yoldaş kendisine değer verildiğini görür. Çünkü Ümit yoldaş devrime değer vermektedir. O da sadece partimizin değil, aynı zamanda komünist kişiliğin ve devrimin özü ve özetidir.

Ümit yoldaş ölümsüzlüğe uğurlandıktan sonra yayınlanan Ekim’de (Ekim 1999, sayı 209), O’nun için şu sözler söyleniyordu: “Partinin genç kuşakları, gençlik hareketinin Komünist İşçi Partisi’nin önderliğine yetiştirdiği bu yiğit komünist devrimciden sürekli öğreneceklerdir. O partinin yetiştirmek istediği ‘düşünen ve savaşan’ militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi. O bir parti önderi ve parti neferiydi.”

Sadece genç yoldaşlar değil hepimizin O’ndan alması gereken bir özelliktir “parti özeti ve parti neferi” olmak. Ümit yoldaştan öğreneceğimiz çok şey var. Ve bu öğrenmeyi O’nu aşmak için değerlendirmeliyiz.

Parti Savaşarak Ölümsüzleşen Militanlarıyla Güçleniyor

Habip ve Ümit yoldaşların Ulucanlarda katledilmeleri bir tesadüf değil, düşmanın hedefli bir saldırısı sonucudur. Habip yoldaş hedef gözetilerek vurulmuş, daha sonra ağır işkence görmüş ve hastanede herkesin gözü önünde Habip yoldaş doktorlara gösterilerek, “bu ölecek” denmiştir. Ulucanlar zindanında bulunan yoldaşlarla beraber diğer tutsaklar ise deyim yerindeyse ölümden dönmüşlerdir.

İki önder yoldaşımızı yitirmek belki ilk aşamada partimiz adına bir “kayıp” olarak değerlendirilebilir. Ama partimiz bu yoldaşların sergilediği bağlılık ve fedakarlıkla daha da güçlenmiştir. Ölüm Orucu’na, 20 Ekim 2000 tarihinde, bu güçle girilmiştir. TKİP kurucu üyesi Hatice Yürekli yoldaş Ölüm Orucu direnişinde Habip ve Ümit yoldaşların yanında aldı soluğu, o da ipi göğüsledi. Kızıl bir bayrak gibi elden düşürmeyeceğimiz mücadele dolu bir yaşam bıraktı gerisinde. “Düşünen ve savaşan” bir militanını daha ölümsüzlüğe uğurlayan partimiz, daha güçlenerek devrim yolunu sürdürüyor.

Bugün bizler ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızı aşmakla yükümlüyüz. Onların anısını sahiplenmek, mücaleyi yükseltmek, Parti’ye ve Parti’li görevlere dört elle sarılmak demektir. Anıları her zaman mücadelemize yol gösterecek. ONların anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.