Geleceksizliğe, yıkıma ve
hücre duvarlarına karşı
Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Son birkaç ayın ekonomik ve siyasi gelişmeleri, düzen cephesinin
yaşadığı sıkışma ve tıkanmayı üst boyutlara taşıdı. Düzen bu çok
yönlü yapısal krizlerini aşma olanaklarından yoksun. Bu nedenle
krizleri yönetme dışında bir seçeneğe sahip değil. Kriz yönetimi
ise, faşist zor aygıtlarının yetkinleştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasının
ötesine geçemiyor. Böylece emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin
çıkarları doğrultusunda ülkenin ve emekçilerin yıkımı güvenceye
alınmaya çalışılıyor. Bunda şimdilik belli bir başarı elde ettikleri
bir gerçektir. Elbette bunun temel nedeni ezilenlerin örgütsüzlüğüdür.
Düzen her yönüyle tam iflası yaşıyor
Derinleşen ekonomik kriz yıkıcı etkisini en ağır biçimde ortaya
koyarken, bu krizi her atlatma çabası boşa düşmektedir. Şubat
krizinin ardından Türkiyeye gelen ABD memuru Kemal Dervişin
güçlü ekonomiye geçiş programı da diğerleriyle aynı
kaderi paylaşmaktan kurtulamadı. İşçi ve emekçiler için tam bir
yıkım anlamına gelen bu program da iflas bayrağını çekmiş bulunuyor.
Düzenin bugün biricik politikası, dış borçların aksatılmaksızın
ödenmesi ve ülkenin emperyalist tekellerin yağmasına açılmasından
ibarettir. Bu nedenle, soygun ve yıkımın kesintisizce sürdürülmesi
sağlamak dışında bir seçenekleri yoktur. Sevinç gösterileriyle
karşıladıkları Dervişten de umudu kesmiş durumdadırlar.
Emperyalistler sistemli bir biçimde vurgunlar vurmaktadırlar.
Artık ülkeyi batmış bir gemi olarak görmekte, batan mallarını
kapışmaktadırlar. Düzenin krizi aşma umutları tamamen tükenmiştir.
Tek yapabildikleri, muhtemel bir sosyal patlamanın
engellenmesine dönük tedbirler almaktır.
Düzen siyasal planda da tam bir iflası yaşıyor. Burjuva siyasal
arenada mevcut hiçbir parti bugün seçim olsa barajı aşacak durumda
değillerdir. Bu güvensizlik sadece burjuva partileriyle de sınırlı
değildir. Düzenin temel kurumlarına dönük güvensizlik de hızla
büyümektedir. Devlet ve kurumları, sadece emekçilere dönük yıkım
saldırılarıyla değil, çürümüşlüğüyle de teşhir olmuştur. Düzen
cephesinin yaşadığı iç çelişkilere çeki düzen verme çabalarına
rağmen hergün yeni bir vurgun açığa çıkarılmaktadır. Bu ise kokuşmuş
devlet gerçekliğinin sadece sınırlı bir parçası durumundadır.
Çürüme ve kokuşma ordu da dahil devletin tüm kurumlarının bir
gerçeğidir. Hükümetten orduya, düzenin tüm temel düzen kurumları
pisliğin i¸erisindedir.
Düzenin dış politika cephesi de bundan farklı değildir. Emperyalizmin
güdümünde halklara düşmanlık ve katliamcılık düzenin dış politikasının
özünü oluşturmaktadır. Emperyalizmin kirli ve kanlı politikalarının
taşeronluğuyla kırıntılar kazanma umutlarının sonu ise tam bir
yıkım olmaktan, bir hayalden öteye geçememektedir. Sermaye devleti
bu tutumu nedeniyle bölge halklarının haklı öfkesini üzerinde
toplamakta ve tecrit olmaktadır.
Düzenin iflası yaşadığı politikalarından bir diğeri ise hücre
saldırısıdır. Her türlü yalan, demagoji ve işkence rağmen bitirilemeyen
Ölüm Orucu direnişi karşısında sermaye devleti acz içerisinde
kıvranmaya devam etmektedir. Direnişi bitirmek için tahliye manevrası
devreye sokulmuş, ama bu da direnişi bitirememiştir. Direniş büyük
bir kararlılıkla sürmektedir.
Sosyal yıkım derinleşiyor!
Büyük bir acımasızlıkla sürdürülen sosyal yıkım programı, toplum
çapında ağır bir faturaya dönüşmüş durumdadır. Açlık ve sefalet
diz boyudur. Zamlar dizginsiz bir biçimde sürmekte, ücretler sürekli
olarak eritilmektedir. İşsizlik devasa boyutlara ulaşmıştır. Kısacası
yaşam emekçiler cephesinden her geçen gün daha bir çekilmez hale
getirilmektedir.
Bu süreç doğrudan gençliği de etkilemektedir. Düzen gençliğe
yalnızca geleceksizlik ve karanlık sunmaktadır. Şubat krizinden
bu yana birçok işletmede genç ve deneyimsiz işçilerin işine son
verilmiştir. Öncesinde kısa süreli de olsa iş olanağı olan küçük
sanayi sitelerinde bile yaşanan sirkülasyon durmuş, henüz kapanmayan
işyerleri de işçileri atma yoluna gitmiştir. Zaten işsiz olanlar
ise iş bulma umutlarını çoktan yitirmiştir. Diplomalı işsizlik
ise üniversitelinin kaderi olmuştur.
Açlık ve sefalet, doğallığında aileleriyle beraber gençliğin
temel sorunlarından biri durumundadır. Sosyal-kültürel imkanlara
zaten sahip olmayan geniş gençlik yığınları ekmek bulma umutlarını
da yitirmektedir.
Yeni öğretim yılı yoğunlaşan
saldırılarla açılıyor
Yeni öğrenim yılı katmerleşen bu sorunlar ve yeni saldırılarla
başladı. Bu yıl da, üniversite har(a)çlarına gelen zamlar, yurt
ücretlerine %100 oranında artırılması, ortaöğretimde alınan katkı
paylarının kalıcılaştırılması karşılaştığımız ilk saldırılar oldu.
Bunları yenileri bekliyor.
Paralı eğitim düzenin temel hedeflerinden biri. Yaz aylarında
gerçekleşen ünlü rektör yürüyüşüi hatırlanırsa, orada
rektörlerin taleplerinin karşılığı tam da eğitimin paralı hale
getirilmesi idi. Başbakan Ecevit rektörlerin isteklerini karşılayacağına
dair söz vermiş, ardından bir yasa tasarısı hazırlatmıştı.
Üniversite kapıları meslek lisesi öğrencilerine tamamen kapatılmış
bulunuyor. Bu saldırının adı Sınavsız üniversite hakkı
oldu. Bu düzenlemeye göre, meslek lisesi öğrencileri yalnız meslek
yüksek okullarına kayıt yaptırabilecekler, bunlardan çok az bir
bölümü 4 yıllık eğitim görebilecekler.
Kitap, kırtasiye vb. masraflar yine can yakıyor. Eğitim kurumları
her türlü ihtiyacın parasal kazanca dönüştürüldüğü birer ticarethaneye
dönüştürülüyor.
Bu gidişe dur diyelim!
Düzenin yaşadığı çıkmazla beraber yoğunlaştırdığı saldırılar,
işçilere, emekçilere ve gençliğe karanlık bir gelecek sunuyor.
Düzenin bu politikalarına karşı birleşik-örgütlü bir mücadele
yükseltilemediği koşullarda yaşamımızın tam bir cehenneme dönmesi
kaçınılmazdır.
Bu gidişe artık dur demek zorundayız. Düzenin bize dayattığı
yıkımı reddetmeli, insanca yaşam ve özgür bir gelecek yolunda
örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz. Böyle bir mücadele için mevsimleri
deviren ve devleti çaresizlik içerisinde bırakan büyük zindan
direnişi rehberimiz olacaktır.
Geleceğimiz için direniş
bayrağını yükseltelim!
İşsizliğe, paralı eğitime
ve hücre duvarlarına teslim olmayalım!
Emperyalist-kapitalist sistem ekonomik krizin pençesinde kıvranıyor.
Her geçen gün çürüyor, çürüdükçe zulmü ve baskısı artıyor. Türkiye
kapitalizmi işçi-emekçileri ve gençliği emperyalist tekellerin
sınırsız egemenliği için yeni yıkım programları altında inim inim
inletiyor. Daha çok kâr hırsının ürünü olan süreklileşen krizlerin
faturası İMF-DB patenli ekonomik-sosyal yıkım programlarıyla işçi
emekçilerin sırtına yükleniyor. Her krizle beraber biz enflasyonun,
hayat pahalılığının, yoksulluğun, işsizliğin derinleştiğini, geleceğimizin
karartıldığını görüyoruz. Artık iliklerimize kadar soyuluyor,
emperyalist tekellerin oyuncağı haline getiriliyoruz.
Asgari ücretle çalışan milyonlar karınlarını doyuramaz, ev kiralarını
ödeyemez, temel tüketim mallarına aralıksız yapılan zamlarla artık
nefes alamaz hale gelmiştir. 800 milyona dayanan yoksulluk sınırının
olduğu bu ülkede asgari ücret 122 milyonsa, şu açıktır ki düzen
işçi-emekçi kitlelerin yaşamları için büyük bir tehdittir.
Tüm bu karanlık tablo içinde gençliğe de geleceksizlik ve karanlıktan
başka bir şey düşmemektedir. Şubat kriziyle beraber gençliğin
düzenden kırıntı da olsa bir beklentisi kalmamıştır. Paralı-gerici-ezberci
eğitimin çarkları içinde öğütülmeye çalışılan, ardından ÖSS-AOÖBP
ile üniversite kapılarının dışında kalan, okullarda aldığı kalitesiz
eğitim yüzünden fırsat eşitsizliğini kırabilmek için milyarlık
dershanelere gitmek zorunda bırakılan, çocuk yaşlarda, küçük ellerimizle,
atölyelerde, sanayi sitelerinde sömürülen, ağır küfür, hakaret,
dayakla çalıştırılan bizleriz.
Bizler elimizde sırf mesleğimiz olsun diye meslek liselerinde
staj sömürüsüyle yüzyüze kalır, eğer üniversiteli olma şansımız
olursa da formasyon hakkımızın gasp edildiğini, uzman mühendislik
uygulamasıyla işsiz mühendisler ordusuna katılacağımızı görürüz.
Öğretimdeysek 120-250 milyon arasında değişen okul masraflarıyla
sarsılırız. Vakıf, kayıt, kitap paraları ile sefaletimiz kat be
kat artar. Eğer Üniversiteye gidebilmişsek, her anı para olan
okul hayatında %54 olan harcı, %100 olan yurt zamlarıyla, üstüne
otobüsten telefona kadar yapılan zamlarla karşılaşırız.
Bu düzen bize eğitimsizlik, milyonluk yedek işgücü ordusunun
bir parçası olmaktan başka bir şey veremiyor. Bir milyonu aşan
işçinin kriz sonrası kapı dışarı edildiği bugün, biz daha fazla
karanlığa mahkum ediliyoruz. Emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyen
sermaye devleti geleceğini sosyal yıkım programlarına bağlarken,
kurtuluşa ve özgürlüğe ulaşmamızın yolu, zulme ve sömürüye karşı
direniş bayrağını yükseltmekten geçiyor.
Yaşamımızı hücre hücre ören işsizliğe, geleceksizliğe, paralı
eğitime, F tipi cezaevlerine karşı sokağa, eyleme!
|