Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim '01
SAYI: 48
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  Dünyü çapında yeni bir emperyalist terör dalgası!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  Biriken sorunlar ketmerleşen saldırılar
  "Sınavsız üniversite" aldatmacası altına gizlenen saldırı
  Eğitimde özelleştirme saldırısı yeni boyutlar kazanıyor
  Faşist genelgeleri fiili mücadele ile parçalamalıyız!
  Eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşiyor
  Parasız ve bilimsel eğitim sosyalizmle gelecek!
  Liseli gençlik ve platform çalışmasının sorunları
  Yeni döneme örgütlü hazırlık
  Formasyon saldırısına karşı duyarlılığı örgütleyelim!
  Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
  Yaz çalışması ve deneyimler
  "Irkçlılık konferansı"...
  Bir türküdür direniş boy verir zindanlarda...
  Toplumsal çözülme
  İsviçre Ekim Gençliği bu yılın ikinci Gençlik Kampı'na hazırlanıyor...
  Yaz çalışmamızın bir ayağı olarak Hacıbektaş Şenlikleri...
  Ulucanlar direnişi ve Partili olma sorumluluğu
  Liselerde politik çalışmanın bazı sorunları
  Okur mektupları



 
 

Geleceksizliğe, yıkıma ve hücre duvarlarına karşı

Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!


Son birkaç ayın ekonomik ve siyasi gelişmeleri, düzen cephesinin yaşadığı sıkışma ve tıkanmayı üst boyutlara taşıdı. Düzen bu çok yönlü yapısal krizlerini aşma olanaklarından yoksun. Bu nedenle krizleri yönetme dışında bir seçeneğe sahip değil. Kriz yönetimi ise, faşist zor aygıtlarının yetkinleştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasının ötesine geçemiyor. Böylece emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda ülkenin ve emekçilerin yıkımı güvenceye alınmaya çalışılıyor. Bunda şimdilik belli bir başarı elde ettikleri bir gerçektir. Elbette bunun temel nedeni ezilenlerin örgütsüzlüğüdür.

Düzen her yönüyle tam iflası yaşıyor

Derinleşen ekonomik kriz yıkıcı etkisini en ağır biçimde ortaya koyarken, bu krizi her atlatma çabası boşa düşmektedir. Şubat krizinin ardından Türkiye’ye gelen ABD memuru Kemal Derviş’in “güçlü ekonomiye geçiş programı” da diğerleriyle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamadı. İşçi ve emekçiler için tam bir yıkım anlamına gelen bu program da iflas bayrağını çekmiş bulunuyor.

Düzenin bugün biricik politikası, dış borçların aksatılmaksızın ödenmesi ve ülkenin emperyalist tekellerin yağmasına açılmasından ibarettir. Bu nedenle, soygun ve yıkımın kesintisizce sürdürülmesi sağlamak dışında bir seçenekleri yoktur. Sevinç gösterileriyle karşıladıkları Derviş’ten de umudu kesmiş durumdadırlar.

Emperyalistler sistemli bir biçimde vurgunlar vurmaktadırlar. Artık ülkeyi batmış bir gemi olarak görmekte, batan mallarını kapışmaktadırlar. Düzenin krizi aşma umutları tamamen tükenmiştir. Tek yapabildikleri, muhtemel bir “sosyal patlama”nın engellenmesine dönük tedbirler almaktır.

Düzen siyasal planda da tam bir iflası yaşıyor. Burjuva siyasal arenada mevcut hiçbir parti bugün seçim olsa barajı aşacak durumda değillerdir. Bu güvensizlik sadece burjuva partileriyle de sınırlı değildir. Düzenin temel kurumlarına dönük güvensizlik de hızla büyümektedir. Devlet ve kurumları, sadece emekçilere dönük yıkım saldırılarıyla değil, çürümüşlüğüyle de teşhir olmuştur. Düzen cephesinin yaşadığı iç çelişkilere çeki düzen verme çabalarına rağmen hergün yeni bir vurgun açığa çıkarılmaktadır. Bu ise kokuşmuş devlet gerçekliğinin sadece sınırlı bir parçası durumundadır. Çürüme ve kokuşma ordu da dahil devletin tüm kurumlarının bir gerçeğidir. Hükümetten orduya, düzenin tüm temel düzen kurumları pisliğin i¸erisindedir.

Düzenin dış politika cephesi de bundan farklı değildir. Emperyalizmin güdümünde halklara düşmanlık ve katliamcılık düzenin dış politikasının özünü oluşturmaktadır. Emperyalizmin kirli ve kanlı politikalarının taşeronluğuyla kırıntılar kazanma umutlarının sonu ise tam bir yıkım olmaktan, bir hayalden öteye geçememektedir. Sermaye devleti bu tutumu nedeniyle bölge halklarının haklı öfkesini üzerinde toplamakta ve tecrit olmaktadır.

Düzenin iflası yaşadığı politikalarından bir diğeri ise hücre saldırısıdır. Her türlü yalan, demagoji ve işkence rağmen bitirilemeyen Ölüm Orucu direnişi karşısında sermaye devleti acz içerisinde kıvranmaya devam etmektedir. Direnişi bitirmek için tahliye manevrası devreye sokulmuş, ama bu da direnişi bitirememiştir. Direniş büyük bir kararlılıkla sürmektedir.

Sosyal yıkım derinleşiyor!

Büyük bir acımasızlıkla sürdürülen sosyal yıkım programı, toplum çapında ağır bir faturaya dönüşmüş durumdadır. Açlık ve sefalet diz boyudur. Zamlar dizginsiz bir biçimde sürmekte, ücretler sürekli olarak eritilmektedir. İşsizlik devasa boyutlara ulaşmıştır. Kısacası yaşam emekçiler cephesinden her geçen gün daha bir çekilmez hale getirilmektedir.

Bu süreç doğrudan gençliği de etkilemektedir. Düzen gençliğe yalnızca geleceksizlik ve karanlık sunmaktadır. Şubat krizinden bu yana birçok işletmede genç ve deneyimsiz işçilerin işine son verilmiştir. Öncesinde kısa süreli de olsa iş olanağı olan küçük sanayi sitelerinde bile yaşanan sirkülasyon durmuş, henüz kapanmayan işyerleri de işçileri atma yoluna gitmiştir. Zaten işsiz olanlar ise iş bulma umutlarını çoktan yitirmiştir. Diplomalı işsizlik ise üniversitelinin kaderi olmuştur.

Açlık ve sefalet, doğallığında aileleriyle beraber gençliğin temel sorunlarından biri durumundadır. Sosyal-kültürel imkanlara zaten sahip olmayan geniş gençlik yığınları ekmek bulma umutlarını da yitirmektedir.

Yeni öğretim yılı yoğunlaşan
saldırılarla açılıyor

Yeni öğrenim yılı katmerleşen bu sorunlar ve yeni saldırılarla başladı. Bu yıl da, üniversite har(a)çlarına gelen zamlar, yurt ücretlerine %100 oranında artırılması, ortaöğretimde alınan katkı paylarının kalıcılaştırılması karşılaştığımız ilk saldırılar oldu. Bunları yenileri bekliyor.

Paralı eğitim düzenin temel hedeflerinden biri. Yaz aylarında gerçekleşen ünlü “rektör yürüyüşü”i hatırlanırsa, orada rektörlerin taleplerinin karşılığı tam da eğitimin paralı hale getirilmesi idi. Başbakan Ecevit rektörlerin isteklerini karşılayacağına dair söz vermiş, ardından bir yasa tasarısı hazırlatmıştı.

Üniversite kapıları meslek lisesi öğrencilerine tamamen kapatılmış bulunuyor. Bu saldırının adı “Sınavsız üniversite hakkı” oldu. Bu düzenlemeye göre, meslek lisesi öğrencileri yalnız meslek yüksek okullarına kayıt yaptırabilecekler, bunlardan çok az bir bölümü 4 yıllık eğitim görebilecekler.

Kitap, kırtasiye vb. masraflar yine can yakıyor. Eğitim kurumları her türlü ihtiyacın parasal kazanca dönüştürüldüğü birer ticarethaneye dönüştürülüyor.

Bu gidişe dur diyelim!

Düzenin yaşadığı çıkmazla beraber yoğunlaştırdığı saldırılar, işçilere, emekçilere ve gençliğe karanlık bir gelecek sunuyor. Düzenin bu politikalarına karşı birleşik-örgütlü bir mücadele yükseltilemediği koşullarda yaşamımızın tam bir cehenneme dönmesi kaçınılmazdır.

Bu gidişe artık dur demek zorundayız. Düzenin bize dayattığı yıkımı reddetmeli, insanca yaşam ve özgür bir gelecek yolunda örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz. Böyle bir mücadele için mevsimleri deviren ve devleti çaresizlik içerisinde bırakan büyük zindan direnişi rehberimiz olacaktır.




Geleceğimiz için direniş bayrağını yükseltelim!

İşsizliğe, paralı eğitime
ve hücre duvarlarına teslim olmayalım!


Emperyalist-kapitalist sistem ekonomik krizin pençesinde kıvranıyor. Her geçen gün çürüyor, çürüdükçe zulmü ve baskısı artıyor. Türkiye kapitalizmi işçi-emekçileri ve gençliği emperyalist tekellerin sınırsız egemenliği için yeni yıkım programları altında inim inim inletiyor. Daha çok kâr hırsının ürünü olan süreklileşen krizlerin faturası İMF-DB patenli ekonomik-sosyal yıkım programlarıyla işçi emekçilerin sırtına yükleniyor. Her krizle beraber biz enflasyonun, hayat pahalılığının, yoksulluğun, işsizliğin derinleştiğini, geleceğimizin karartıldığını görüyoruz. Artık iliklerimize kadar soyuluyor, emperyalist tekellerin oyuncağı haline getiriliyoruz.

Asgari ücretle çalışan milyonlar karınlarını doyuramaz, ev kiralarını ödeyemez, temel tüketim mallarına aralıksız yapılan zamlarla artık nefes alamaz hale gelmiştir. 800 milyona dayanan yoksulluk sınırının olduğu bu ülkede asgari ücret 122 milyonsa, şu açıktır ki düzen işçi-emekçi kitlelerin yaşamları için büyük bir tehdittir.

Tüm bu karanlık tablo içinde gençliğe de geleceksizlik ve karanlıktan başka bir şey düşmemektedir. Şubat kriziyle beraber gençliğin düzenden kırıntı da olsa bir beklentisi kalmamıştır. Paralı-gerici-ezberci eğitimin çarkları içinde öğütülmeye çalışılan, ardından ÖSS-AOÖBP ile üniversite kapılarının dışında kalan, okullarda aldığı kalitesiz eğitim yüzünden fırsat eşitsizliğini kırabilmek için milyarlık dershanelere gitmek zorunda bırakılan, çocuk yaşlarda, küçük ellerimizle, atölyelerde, sanayi sitelerinde sömürülen, ağır küfür, hakaret, dayakla çalıştırılan bizleriz.

Bizler elimizde sırf mesleğimiz olsun diye meslek liselerinde staj sömürüsüyle yüzyüze kalır, eğer üniversiteli olma şansımız olursa da formasyon hakkımızın gasp edildiğini, uzman mühendislik uygulamasıyla işsiz mühendisler ordusuna katılacağımızı görürüz. Öğretimdeysek 120-250 milyon arasında değişen okul masraflarıyla sarsılırız. Vakıf, kayıt, kitap paraları ile sefaletimiz kat be kat artar. Eğer Üniversiteye gidebilmişsek, her anı para olan okul hayatında %54 olan harcı, %100 olan yurt zamlarıyla, üstüne otobüsten telefona kadar yapılan zamlarla karşılaşırız.

Bu düzen bize eğitimsizlik, milyonluk yedek işgücü ordusunun bir parçası olmaktan başka bir şey veremiyor. Bir milyonu aşan işçinin kriz sonrası kapı dışarı edildiği bugün, biz daha fazla karanlığa mahkum ediliyoruz. Emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyen sermaye devleti geleceğini sosyal yıkım programlarına bağlarken, kurtuluşa ve özgürlüğe ulaşmamızın yolu, zulme ve sömürüye karşı direniş bayrağını yükseltmekten geçiyor.

Yaşamımızı hücre hücre ören işsizliğe, geleceksizliğe, paralı eğitime, F tipi cezaevlerine karşı sokağa, eyleme!

Ekim Gençliği/Ankara