Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim '01
SAYI: 48
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  Dünyü çapında yeni bir emperyalist terör dalgası!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  Biriken sorunlar ketmerleşen saldırılar
  "Sınavsız üniversite" aldatmacası altına gizlenen saldırı
  Eğitimde özelleştirme saldırısı yeni boyutlar kazanıyor
  Faşist genelgeleri fiili mücadele ile parçalamalıyız!
  Eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşiyor
  Parasız ve bilimsel eğitim sosyalizmle gelecek!
  Liseli gençlik ve platform çalışmasının sorunları
  Yeni döneme örgütlü hazırlık
  Formasyon saldırısına karşı duyarlılığı örgütleyelim!
  Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
  Yaz çalışması ve deneyimler
  "Irkçlılık konferansı"...
  Bir türküdür direniş boy verir zindanlarda...
  Toplumsal çözülme
  İsviçre Ekim Gençliği bu yılın ikinci Gençlik Kampı'na hazırlanıyor...
  Yaz çalışmamızın bir ayağı olarak Hacıbektaş Şenlikleri...
  Ulucanlar direnişi ve Partili olma sorumluluğu
  Liselerde politik çalışmanın bazı sorunları
  Okur mektupları



 
 

Düzenin gençliğe dönük saldırıları hız kazandı

“Sınavsız üniversite” aldatmacası
altına gizlenen saldırı


Sermaye iktidarı işçi-emekçi kitlelelere ve gençliğe dönük topyekûn bir saldırı yürütüyor. Bu saldırıların bir bölümünü tam bir aldatmacayla “reform” olarak sunmaya çalışıyor. Bunlardan biri de “sınavsız üniversite”dir. “Sınavsız üniversite” aldatmacası, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, ÖSS sınav sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte tam bir şov havasıyla duyuruldu.

Yapılan açıklamalara göre, MEB eğitim sisteminde yeni bir düzenlemeye girişiyor. Bu düzenleme eğitim sistemini, özellikle de orta öğretim sistemini tamamen değiştirmeyi hedefliyor. Orta öğretim mesleki ve teknik ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılacak.

Düzenleme yüksek öğretime sınavsız geçişle başlıyor ve ilgili maddede şöyle ifade ediliyor: “Mesleki ve teknik orta öğretim-yüksek öğretim programlarının bütünlüğü ve devamlılığı esasına dayalı olmak üzere mesleki ve teknik orta öğretimi bitiren öğrenciler ... programın devamı niteliğinde veya en yakın programların uygulanacağı MYO’ya sınavsız devam edebilecekler.” (MEB web sitesi)

Bu, AOÖBP’nin yarattığı fırsat eşitsizliğinin daha da derinleşmesi anlamına geliyor. Zaten kalitesiz bir eğitim alan meslek lisesi öğrencilerinin farklı bir bölüm seçtiklerinde üniversiteyi kazanmaları mümkün olmuyor. Buna somut bir örnek verelim. AOÖBP uygulamasının meslek liselerinin önünü açacağı söylenmesine rağmen, geçtiğimiz yıl ÖSS’ye giren 173.170 meslek lisesi öğrencisinden ancak 8250’si 4 yıllık bir okul kazanmıştır. “Sınavsız üniversite” uygulamasıyla artık meslek lisesi öğrencileri sadece kendi bölümlerinin devamı niteliğindeki MYO programı okuyabilecekler. Bunun anlamı gayet açık. Meslek liselerine daha çok işçi-emekçi kökenli ailelerin çocukları gidiyor. Daha önceki uygulamalarla işçi-emekçi çocuklarına üniversite kapıarı fiili olarak kapatılmıştı. Şimdi bu resmileşmiş bulunuyor.

Meslek lisesi öğrencileri öğrendikleri işin daha ince tekniklerini öğrenmiş olacaklar. Bunu düzenlemenin sonuç kısmından anlıyoruz: “... istahdam yaratan mal ve hizmet üretiminde kaliteyi amaçlayan, akademik eğitim düzeyini yükseltmeyi ve ulusal rekabet gücümüzü artırmayı hedefleyen esnek bir yapıya ulaşacaktır.” Bu amaç, düzenlemenin hemen her maddesinde dile getiriliyor. Açıkça görüldüğü üzere, bu yeni düzenleme sermayenin ihtiyaçlarına cevap vermeyi hedefliyor.

Yapılacak düzenleme bununla da sınırlı değil. Bizzat MYO’ları sermayeye organik olarak bağlama amacı güdülüyor, vakıflara MYO açma olanağı tanınıyor. Maddelerden biri şöyle: “... ekonominin ihtiyaç duyduğu (yani sermayenin) alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla MYO kurabileceklerdir.”

Sermaye sınıfının kendi ihtiyaçları için kurduğu vakıf üniversiteleriyle nitelikli insan/beyin yetiştirdiği bilenen bir gerçek. Şimdi bir açılım daha yaparak, ihtiyaç duyduğu alanlarda nitelikli işgücü yetiştirmek istiyor. Bu işgücünün kendisine daha kolay akışını sağlamak amacıyla “Mesleki Teknik Eğitim Bölgeleri” oluşturulacak. “Mesleki Teknik Eğitim Bölgeleri”nin kurulmasının amacı aynı: “Mevcut kaynaklar daha etkin ve verimli kullanılarak, iş hayatının çeşitli kademelerinde ihtiyaç duyulan, yüksek nitelikli insan gücünü yetiştirmek üzere mesleki ve teknik orta öğretim kurumları ile MYO’lar ilişkilendirilecek. On veya daha fazla öğrenciye beceri eğitimi yaptıran işletmeler eğitim birimi kuracaklar.” Bu da staj sömürüsünün yeni adı oluyor. Öğrenciler, mesleki eğitim adı altında işletmelerde daha ucuza çalıştırılacaklar. Bu beceri eğitiminin hangi koşullar altında gerçekleşeceği konusunda ise nedense açıklama yapma ihtiyacı duyulmamış. Ayrıca işletmelerde yapılan mesleki eğitimin denetimine, bu eğitimden sorumlu işletmelerin bağlı olduğu oda veya birlik temsilcisinin de katılımı sağlanacak.

Bu düzenlemelerle üniversitelerin sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırıldığını vurgulamıştık. Böylece eğitim sürecinin denetimi de sermayeye bırakılıyor.

Tüm bu veriler bize şunu gösteriyor. Sermaye eğitim sürecini salt teknik bir sürece indirgiyor. Eğitimi kârına kâr katmak için kullanıyor. Ona gerekli olan düşünen, yaratıcı insanlar değil, tekniği daha iyi kullanacak, onun kârına kâr katacak nitelikli işgücüdür. Bu yeni düzenleme tamamen bu ihtiyaç doğrultusunda yapılmaktadır.

Har(a)ç miktarlarını rektörler belirleyecek

Saldırı dizisi bununla kalmıyor. Saldırının yüksek öğretim ayağında standart harç uygulamasının kaldırılması var. Yeni uygulamayla üniversitelerde her öğrenciden aynı miktarda har(a)ç alınması uygulaması kalkıyor. Har(a)ç miktarını programa ve fakülteye göre üniversiteler belirleyecek. Her öğrencinin ödeyeceği ücret, üniversitelere göre farklı olacak. Örneğin, halen 148 milyon lira olan tıp fakültelerinin har(a)cı üniversiteye göre değişecek. En yüksek harç 2 milyar lira olacak. Bu har(a)ç miktarlarını belirleme ölçütü ise öğrencisinin maliyeti olacak. “Öğrencilerin yapacağı ödemelerin miktarları, her yıl YÖK tarafından üniversite sınavı öncesinde duyurulacak. Halen programlara göre, her üniversite için standart olan harç miktarları artık üniversiteye göre de değişecek. Bir öğrenci üniversitesine ve okuduğu bölüme kaç liraya mal oluyorsa, bunun en fazla yüzde 50’sini har(a)ç olarak üniversiteye ödeyecek.” (Hürriyet, 13 Temmuz ‘01)

Böylece üniversitelerin birer ticarethane, öğrencilerin ise müşteri olduğu resmileşecek. Ayrıca ikinci öğretimin har(a)ç ücretleri üç kat artırılacak. Bu uygulamanın 2002 yılından itibaren yürürlüğe girmesi planlanıyor.

Bu yeni har(a)ç uygulamasıyla beraber işçi-emekçi çocuklarının metropollerdeki üniversitelerde okuma olanağı tamamen ortadan kalkmış olacak. Metropol şehirlerdeki üniversiteleri kazansalar bile, işçi-emekçi çocuklarının yüksek har(a)çlar nedeniyle o üniversitelerde okuma şansı olmayacak.

Sermaye düzeninin eğitimde yaptığı temel düzenlemelerden birisi de taşra üniversitelerinin açılması oldu. Bununla işçi-emekçi çocuklarının metropol şehirlere akması önlenmeye çalışıldı. Şimdi yeni harç uygulamasıyla beraber metropol üniversitelerin kapıları işçi-emekçi çocuklarına tamamen kapatılmış olacak. Artık aileler kendi bütçelerine uyuyorsa çocuklarını üniversiteye gönderebilecek.

Tabii bu kadar açık bir saldırıya kılıf bulmak da unutulmamış. Güya bu yeni uygulamayla ihtiyacı olanlara güçlü destek verilecekmiş. Bunu her yıl eğitime ayrılan payı kısanlar yapacakmış!

Olanaklar ve görevlerimiz

Sermaye düzeni bu yeni saldırı dizisiyle gençliği iyice bunaltmakta, sorunlarını katmerleştirerek kendisine yönelen öfkeyi daha da çoğaltmaktadır. Bu olgu, sermayenin gençliğin gelecek özlemlerine yanıt vermekten ne kadar uzak olduğunun daha iyi anlaşılması bakımından önemlidir. Bu bize geniş gençlik kitlelerini ortak mücadele ekseninde buluşturmanın olanaklarını sunuyor. Öğrenci gençliğe yapılan son saldırılarla beraber geleceksizlik daha da netleşmiş bulunuyor. Formasyon hakkının gaspı, uzman mühendislik, YÖK’ün faşist uygulamaları, eğitimin paralı hale getirilmesi bu saldırılardan sadece birkaçıdır.
Meslek liseleri öğrencilerine ise geleceğin ücretli köleliği dayatılıyor. Meslek lisesi öğrencileri, geleceğin işçi sınıfı adayları oldukları için, gençlik çalışmamızın en önemli ayağını oluşturmalıdır. Bu bize birleşik-politik gençlik hareketini yaratmada önemli bir avantaj sağlayacaktır. İşçi gençlik, konumu itibarıyla, diğer gençlik kesimlerini de arkasından sürüklemeyi başarabilecektir.

Bu tablo üzerinden baktığımızda, sürdürdüğümüz kampanya gençliğin bu sorunlarıyla örtüşüyor. Düzenin gençlik cephesine topyekûn saldırısını, gençliği kampanyamız ekseninde birleştirmenin olanağına çevirmeliyiz.