Sermaye iktidarı işçi-emekçi kitlelelere ve gençliğe dönük topyekûn
bir saldırı yürütüyor. Bu saldırıların bir bölümünü tam bir aldatmacayla
reform olarak sunmaya çalışıyor. Bunlardan biri de
sınavsız üniversitedir. Sınavsız üniversite
aldatmacası, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, ÖSS sınav sonuçlarının
açıklanmasıyla birlikte tam bir şov havasıyla duyuruldu.
Yapılan açıklamalara göre, MEB eğitim sisteminde yeni bir düzenlemeye
girişiyor. Bu düzenleme eğitim sistemini, özellikle de orta öğretim
sistemini tamamen değiştirmeyi hedefliyor. Orta öğretim mesleki
ve teknik ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılacak.
Düzenleme yüksek öğretime sınavsız geçişle başlıyor ve ilgili
maddede şöyle ifade ediliyor: Mesleki ve teknik orta
öğretim-yüksek öğretim programlarının bütünlüğü ve devamlılığı
esasına dayalı olmak üzere mesleki ve teknik orta öğretimi bitiren
öğrenciler ... programın devamı niteliğinde veya en yakın programların
uygulanacağı MYOya sınavsız devam edebilecekler.
(MEB web sitesi)
Bu, AOÖBPnin yarattığı fırsat eşitsizliğinin daha da derinleşmesi
anlamına geliyor. Zaten kalitesiz bir eğitim alan meslek lisesi
öğrencilerinin farklı bir bölüm seçtiklerinde üniversiteyi kazanmaları
mümkün olmuyor. Buna somut bir örnek verelim. AOÖBP uygulamasının
meslek liselerinin önünü açacağı söylenmesine rağmen, geçtiğimiz
yıl ÖSSye giren 173.170 meslek lisesi öğrencisinden ancak
8250si 4 yıllık bir okul kazanmıştır. Sınavsız üniversite
uygulamasıyla artık meslek lisesi öğrencileri sadece kendi bölümlerinin
devamı niteliğindeki MYO programı okuyabilecekler. Bunun anlamı
gayet açık. Meslek liselerine daha çok işçi-emekçi kökenli ailelerin
çocukları gidiyor. Daha önceki uygulamalarla işçi-emekçi çocuklarına
üniversite kapıarı fiili olarak kapatılmıştı. Şimdi bu resmileşmiş
bulunuyor.
Meslek lisesi öğrencileri öğrendikleri işin daha ince tekniklerini
öğrenmiş olacaklar. Bunu düzenlemenin sonuç kısmından anlıyoruz:
... istahdam yaratan mal ve hizmet üretiminde kaliteyi
amaçlayan, akademik eğitim düzeyini yükseltmeyi ve ulusal rekabet
gücümüzü artırmayı hedefleyen esnek bir yapıya ulaşacaktır.
Bu amaç, düzenlemenin hemen her maddesinde dile getiriliyor. Açıkça
görüldüğü üzere, bu yeni düzenleme sermayenin ihtiyaçlarına cevap
vermeyi hedefliyor.
Yapılacak düzenleme bununla da sınırlı değil. Bizzat MYOları
sermayeye organik olarak bağlama amacı güdülüyor, vakıflara MYO
açma olanağı tanınıyor. Maddelerden biri şöyle: ... ekonominin
ihtiyaç duyduğu (yani sermayenin) alanlarda yüksek nitelikli işgücü
yetiştirmek amacıyla MYO kurabileceklerdir.
Sermaye sınıfının kendi ihtiyaçları için kurduğu vakıf üniversiteleriyle
nitelikli insan/beyin yetiştirdiği bilenen bir gerçek. Şimdi bir
açılım daha yaparak, ihtiyaç duyduğu alanlarda nitelikli işgücü
yetiştirmek istiyor. Bu işgücünün kendisine daha kolay akışını
sağlamak amacıyla Mesleki Teknik Eğitim Bölgeleri
oluşturulacak. Mesleki Teknik Eğitim Bölgelerinin
kurulmasının amacı aynı: Mevcut kaynaklar daha etkin
ve verimli kullanılarak, iş hayatının çeşitli kademelerinde ihtiyaç
duyulan, yüksek nitelikli insan gücünü yetiştirmek üzere mesleki
ve teknik orta öğretim kurumları ile MYOlar ilişkilendirilecek.
On veya daha fazla öğrenciye beceri eğitimi yaptıran işletmeler
eğitim birimi kuracaklar. Bu da staj sömürüsünün yeni
adı oluyor. Öğrenciler, mesleki eğitim adı altında işletmelerde
daha ucuza çalıştırılacaklar. Bu beceri eğitiminin hangi koşullar
altında gerçekleşeceği konusunda ise nedense açıklama yapma ihtiyacı
duyulmamış. Ayrıca işletmelerde yapılan mesleki eğitimin denetimine,
bu eğitimden sorumlu işletmelerin bağlı olduğu oda veya birlik
temsilcisinin de katılımı sağlanacak.
Bu düzenlemelerle üniversitelerin sermayenin ihtiyaçlarına göre
yeniden yapılandırıldığını vurgulamıştık. Böylece eğitim sürecinin
denetimi de sermayeye bırakılıyor.
Tüm bu veriler bize şunu gösteriyor. Sermaye eğitim sürecini
salt teknik bir sürece indirgiyor. Eğitimi kârına kâr katmak için
kullanıyor. Ona gerekli olan düşünen, yaratıcı insanlar değil,
tekniği daha iyi kullanacak, onun kârına kâr katacak nitelikli
işgücüdür. Bu yeni düzenleme tamamen bu ihtiyaç doğrultusunda
yapılmaktadır.
Saldırı dizisi bununla kalmıyor. Saldırının yüksek öğretim ayağında
standart harç uygulamasının kaldırılması var. Yeni uygulamayla
üniversitelerde her öğrenciden aynı miktarda har(a)ç alınması
uygulaması kalkıyor. Har(a)ç miktarını programa ve fakülteye göre
üniversiteler belirleyecek. Her öğrencinin ödeyeceği ücret, üniversitelere
göre farklı olacak. Örneğin, halen 148 milyon lira olan tıp fakültelerinin
har(a)cı üniversiteye göre değişecek. En yüksek harç 2 milyar
lira olacak. Bu har(a)ç miktarlarını belirleme ölçütü ise öğrencisinin
maliyeti olacak. Öğrencilerin yapacağı ödemelerin miktarları,
her yıl YÖK tarafından üniversite sınavı öncesinde duyurulacak.
Halen programlara göre, her üniversite için standart olan harç
miktarları artık üniversiteye göre de değişecek. Bir öğrenci üniversitesine
ve okuduğu bölüme kaç liraya mal oluyorsa, bunun en fazla yüzde
50sini har(a)ç olarak üniversiteye ödeyecek. (Hürriyet,
13 Temmuz 01)
Böylece üniversitelerin birer ticarethane, öğrencilerin ise müşteri
olduğu resmileşecek. Ayrıca ikinci öğretimin har(a)ç ücretleri
üç kat artırılacak. Bu uygulamanın 2002 yılından itibaren yürürlüğe
girmesi planlanıyor.
Bu yeni har(a)ç uygulamasıyla beraber işçi-emekçi çocuklarının
metropollerdeki üniversitelerde okuma olanağı tamamen ortadan
kalkmış olacak. Metropol şehirlerdeki üniversiteleri kazansalar
bile, işçi-emekçi çocuklarının yüksek har(a)çlar nedeniyle o üniversitelerde
okuma şansı olmayacak.
Sermaye düzeninin eğitimde yaptığı temel düzenlemelerden birisi
de taşra üniversitelerinin açılması oldu. Bununla işçi-emekçi
çocuklarının metropol şehirlere akması önlenmeye çalışıldı. Şimdi
yeni harç uygulamasıyla beraber metropol üniversitelerin kapıları
işçi-emekçi çocuklarına tamamen kapatılmış olacak. Artık aileler
kendi bütçelerine uyuyorsa çocuklarını üniversiteye gönderebilecek.
Tabii bu kadar açık bir saldırıya kılıf bulmak da unutulmamış.
Güya bu yeni uygulamayla ihtiyacı olanlara güçlü destek verilecekmiş.
Bunu her yıl eğitime ayrılan payı kısanlar yapacakmış!
Sermaye düzeni bu yeni saldırı dizisiyle gençliği iyice bunaltmakta,
sorunlarını katmerleştirerek kendisine yönelen öfkeyi daha da
çoğaltmaktadır. Bu olgu, sermayenin gençliğin gelecek özlemlerine
yanıt vermekten ne kadar uzak olduğunun daha iyi anlaşılması bakımından
önemlidir. Bu bize geniş gençlik kitlelerini ortak mücadele ekseninde
buluşturmanın olanaklarını sunuyor. Öğrenci gençliğe yapılan son
saldırılarla beraber geleceksizlik daha da netleşmiş bulunuyor.
Formasyon hakkının gaspı, uzman mühendislik, YÖKün faşist
uygulamaları, eğitimin paralı hale getirilmesi bu saldırılardan
sadece birkaçıdır.
Meslek liseleri öğrencilerine ise geleceğin ücretli köleliği dayatılıyor.
Meslek lisesi öğrencileri, geleceğin işçi sınıfı adayları oldukları
için, gençlik çalışmamızın en önemli ayağını oluşturmalıdır. Bu
bize birleşik-politik gençlik hareketini yaratmada önemli bir
avantaj sağlayacaktır. İşçi gençlik, konumu itibarıyla, diğer
gençlik kesimlerini de arkasından sürüklemeyi başarabilecektir.
Bu tablo üzerinden baktığımızda, sürdürdüğümüz kampanya gençliğin
bu sorunlarıyla örtüşüyor. Düzenin gençlik cephesine topyekûn
saldırısını, gençliği kampanyamız ekseninde birleştirmenin olanağına
çevirmeliyiz.