Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim '01
SAYI: 48
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  Dünyü çapında yeni bir emperyalist terör dalgası!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  Biriken sorunlar ketmerleşen saldırılar
  "Sınavsız üniversite" aldatmacası altına gizlenen saldırı
  Eğitimde özelleştirme saldırısı yeni boyutlar kazanıyor
  Faşist genelgeleri fiili mücadele ile parçalamalıyız!
  Eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşiyor
  Parasız ve bilimsel eğitim sosyalizmle gelecek!
  Liseli gençlik ve platform çalışmasının sorunları
  Yeni döneme örgütlü hazırlık
  Formasyon saldırısına karşı duyarlılığı örgütleyelim!
  Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
  Yaz çalışması ve deneyimler
  "Irkçlılık konferansı"...
  Bir türküdür direniş boy verir zindanlarda...
  Toplumsal çözülme
  İsviçre Ekim Gençliği bu yılın ikinci Gençlik Kampı'na hazırlanıyor...
  Yaz çalışmamızın bir ayağı olarak Hacıbektaş Şenlikleri...
  Ulucanlar direnişi ve Partili olma sorumluluğu
  Liselerde politik çalışmanın bazı sorunları
  Okur mektupları



 
 

"Her düzeyde parasız eğitim!" talebi ekseninde mücadeleyi yükseltelim!..

Eğitimde özelleştirme saldırısı
yeni boyutlar kazanıyor


Üniversitelerde bir öğrenim dönemi daha başlıyor. Bu dönemin geçtiğimiz yılı aratmayacağı, hatta daha yoğun bir saldırı bombardımanına tutulacağımız şimdiden görülüyor.

Harçlıklarımızdaki %40'lık azalmanın ardından; ulaşım, yurt, yemekhane, kantin zamlarıyla başlayan zam sağanağı, har(a)ç zamlarıyla devam etti. Rektörler, maaşlarına zam yapılması, araştırma fonlarının kesilmesine karşı kaynak yaratılması, yetkilerinin arttırılması talepleriyle yürüyüş yaptılar. Üniversiteler için aradıkları "kaynak" da öğrenci har(a)çlarına yapılacak zamlar, her yıl üniversitelere belli bir miktar öğrencinin parayla alınması oldu.

Rektörlerin "bu hak alma eylemleri" sonuçsuz kalmadı, har(a)çlara %54 oranında zam yapıldı. Rektörlerin açıklamaları yaz döneminde de devam etti. Bu defa da kaynak sıkıntısından şikayet ederek feryad ediyorlar, mevcut kaynağın üniversitelerin ısıtma, aydınlatma giderlerine dahi yetmediğini, 2001-2002 öğretim yılını “bilimin karanlıkta geçireceği”ni söylüyorlardı. Bilimin "karanlık"ta olduğu bir gerçek. Sermayeye hizmet eden bilimin hep "karanlık"ta kalacağı, insanlığa hizmet etmeye başlayıncaya kadar da böyle olmaya devam edeceği de yine başka bir gerçek.

Paralı eğitim saldırısı adım adım...

Paralı eğitim saldırısı adım adım yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Rektörler de sürekli yaptıkları açıklamalarla bu saldırıyı meşrulaştırıyorlar. Sermaye iktidarı bu saldırıyı yaşama geçirirken de bildik taktiklerden birine başvuruyor. Önce saldırının küçük bir kısmını yaşama geçiriyor. Böylece hem kitlenin tepkisini ölçüyor, hem de bu saldırıya alıştırıyor. Kimi zamansa çeşitli isimler adı altında maskelemeye çalışıyor saldırısını. Örneğin öğrencilerin akademik-demokratik taleplerinin başında gelen "Özerk-demokratik üniversite" talebinin özerk kısmını alarak içini tamamen boşaltıp, özelleştirmeyi, özerkleştirme adı altında gizlemeye çalışıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesini sürece yayarak maskeliyor.

Önce öğrencilerden daha yüksek oranda har(a)ç alınmaya başlandı. Daha sonra iki kat har(a)ç alınarak paralı(ikinci) öğretim açıldı. Kantinler, yemekhaneler, yurtlar birer birer özelleştirme sürecine sokuldu. Bir çok üniversitede öğrencilerin bütünleme hakları ellerinden alınarak yaz okulu uygulaması başlatıldı. Adım adım üniversite kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılıyor. Enerji, iletişim, ulaşım gibi sağlık ve eğitim de sermayenin iştahını kabartıyor, buraları da özelleştirmek için sabırsızlanıyor. Üniversiteler birer ticarethaneye dönüştürülürken öğrenciye müşteri gözüyle bakılıyor. (Hatta bazı bölümlerin ders müfredatlarında artık öğrenci yerine müşteri tanımlaması da yapılabiliyor!)

Yanıt: "Her düzeyde parasız eğitim!"

Rektörlerimizin yaz sürecinde yaptıkları açıklamalar sermayenin öğrenci gençliğe yönelteceği saldırılar açısından bir fikir veriyor. Sorun bu saldırılara gençliğin yanıtının ne olacağıdır.

Yeni dönemde, yapılan har(a)ç zamları, yemekhane, kantin, yurt zamları paralı eğitim saldırısının bir parçası olarak ele alınarak, "Her düzeyde parasız eğitim!" temel şiarı ve talebi etrafında bir kampanya başlatmak durumundayız. Paralı eğitim saldırısına, formasyon hakkının gaspedilmesine, uzman mühendislik saldırısına, hücre saldırısına karşı birleşik bir mücadele hattı örülmelidir.

Varolan olanakları değerlendirerek, devrimci gençlik hareketini yükseltmek için görev başına!




Özelleştirme sürecinin
bir parçası olarak harçlar


Bu yıl yeni öğrenim dönemine harçlardaki %50 civarındaki artışla gireceğiz. Tabii zorla toplanan bağışlar da işin cabası. Sermayenin tüm kurumlarıyla sosyal yıkım için çalıştığı koşullarda bu beklenmeyen bir durum değildi aslında. Her yeni gün yeni bir saldırı ile yüzyüze kalıyoruz. Yoksulluk, işsizlik, açlık ve sefaletle yüzyüze bir yaşam sürmeye zorlandığımız bu koşullarda, sermayenin saldırılarından biz üniversite öğrencileri de payımızı yüksek zamlı harçlar ve bununla kopmaz bağlar içinde ele alınması gereken üniversitelerimizin özelleştirilmesi biçiminde almaktayız.

Harçlardaki bu artış sermayenin bütünlüklü sosyal yıkım saldırının üniversitelerdeki yansımasıdır. Kapitalist sistem kendi yapısal bunalımlarını aşma yöntemi olarak her defasında krizin yıkıcı etkisini çalışan sınıfların sırtına yüklemektedir. Bu çabanın üniversitelerimizdeki yansıması ise %50 düzeyinde belirlenen harç zamlarıdır.

Sermaye sınıfı krizi bahane ederek, aslında çok daha önceden planladığı gibi, sosyal hizmetler alanının yükünü devletin omuzlarından almak istemektedir. Ve doğal olarak, eğitim bir kamusal hizmet alanı olmaktan çıktığı ölçüde, eğitim için gerekli harcamalar da halkın sırtına binecektir. Kapitalist sistem, doğal seyri gereği, sermayenin gittikçe yoğunlaşması ve merkezileşmesine yol açmaktadır. Bu yoğunlaşmanın bir sonucu olarak da, sermaye birikimi ihtiyacı içindeki sistem kendisine yeni sömürü ve kâr alanları açmak yoluna gitmektedir. Bugün için bu alanların başında ise kamu ve sosyal hizmet alanları gelmektedir. Varolan kriz bahane edilerek bu iki alandaki özelleştirme çabaları da olabildiğine artmış bulunmaktadır.

Emperyalistlerle girilen kölelik düzeyindeki ilişkiler ve bunların sonucu olarak çıkartılan yasalar, uygulanan yıkım programları vb., sermayenin özelleştirme ve krizin yıkıcı etkisini emekçi sınıfların sırtına yükleme çabasında ifadesini bulmaktadır. Toplu işten çıkarmalar, düşük ücret dayatması, sendikasızlaştırma vb. sermayenın bu amaçları doğrultusunda uygulanan saldırılardır. Ve buna paralel bir süreç de üniversitelerimizde yaşanmaktadır. Paralı hale getirilen transkript ve öğrenci belgeleri, yemeklere yapılan zamlar ve sürekli zamlarla bir işçi ailesinin kolay kolay ödeyemeyecegi miktarlara ulaşan harçlar.

Üniversitelerimizdeki bu özelleştirme sürecini koşullandıran etkenlerden biri, sermayeye yeni ve yüksek kârlar getiren yeni pazarlar açma ihtiyacı ise; bir diğeri de işçi-emekçi çocuklarının eğitim sürecinin tümüyle dışında bırakılarak, böylece ucuz işgücü potansiyelinin arttırılmasıdır. Üniversitelere giremeyecek durumda olan işçi-emekçi çocukları, lise bitiminde direk olarak üretim sürecinin içine ucuz işgücü olarak çekileceklerdir. Meslek liselerinden gelen öğrencilerin üniversitelere girememeleri, üniversiteye girişte sınıfsal bir eşitsizlik olan AOBP, işçi-emekçi çocuklarını gidemedikleri özel dersaneler vb., tüm bunlar, tamamen sermayenin ihtiyaçlarına uygun uygulamalardır.

Üniversitelerin özelleştirilmesi sürecinin bir diğer sonucu ise, eğitim sürecinin metalaşması ve artık müşterisi ile, satıcısı ile, birbirinden farklı vizyonları ile doğal birer pazara dönüşmesidir. Bunu şu anda var olan özel üniversitelerde ve özelleştirme süreci içinde olan devlet üniversitelerinde oldukça rahat bir şekilde görebilmekteyiz. Böylelikle eğitimin bilimsel ve toplumsal niteliği tümüyle yadsınacak ve "müşteriyi daha çok nasıl memnun edebilirim"in yolları aranacaktır. Öğretmen öğrenci ilişkisi, yerini şatış elemanı-müşteri ilişkisine bırakacaktır. Ve bu süreç de doğalığında üniversiteden çıkan bireyin topluma yabancılaşmasını koşullayacaktır.

Aslında bir bütün halinde bu süreç üniversitelerimizde bir gerçeklik halini almaktadır. Çan eğrileri ile birbirine yabancılaştırılmaya çalışılan öğrenciler, bütünlüklü bir kültürel yozlaşma, ve bunların öğretim görevlilerindeki yansıması olarak tüm benliğini burjuvaziye satmış, öğrenciye ve tüm topluma yabancılaşmış öğretim üyeleri. Bunu son olarak rektörlerin yürüyüşü üzerinden de gördük. Talepleri tümüyle üniversitelerin sermayeye peşkeş çekilmesi, eğitimin tüm ağırlığının öğrencilere yüklenmesi ve bunların yanında, maaşlarına dolar üzerinden artış... İşte bu talepler bizim sözde bilim adamlarımızın talepleri!

Tüm bunlar ışığında harçlar bütünlüklü bir saldırının önemli bir parçası olma özelliğini korumaktadır. Bu nedenle bizim de yapmamız gereken bu bütünlük içerisinde mücadeleyi örmek ve tüm bu saldırıları boşa çıkartmaktır. Düzen önümüze karanlık bir gelecek koymaya çalışmaktadır. Düzenin karanlığını parçalayarak geleceğimizi kazanalım.

Her düzeyde parasız eğitim!
Özek demokratik üniversite!

Ekim Gençliği/İTÜ




Kurtköy İşçi Kültür Evi açıldı!


Ekim Gençliği okurları olarak Pendik Kurtköy İşçi Kültür Evi’nin açılışına katıldık. Yoğun bir katılımın yaşandığı açılışta yaklaşık 200 işçi ve emekçi vardı. Bir çok işçinin yanısıra direnişteki Aymasan işçilerinin de açılışa katılmaları coşkumuzu arttırdı. Açılışta sık sık birlik ve dayanışma mesajları dile getirildi.

İşçi Kültür Evi’nin bundan sonraki aşamada işçi ve emekçilere gerçek anlamda alternatif kültürü yaratma ve örgütlenme fırsatı vereceği inancındayız. Bir an önce tüm eksiklerin tamamlanıp bunun folklor, şiir, saz, gitar ve tiyatro kurslarıyla güçlendirilmesi gerekmektedir. Kültürel faaliyetlerin devrimci siyasal mücadelede temel önemde bir araç olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Benzer kurumların hatalarına düşmeden hareket etmek ve bu gibi hatalara meyil vermemek önemlidir. Bu gibi yerleri sadece küçük-burjuva aydın ve yarı-aydınların sanat ve edebiyat etkinlikleri üzerinden kendi içinde amaçlaştırmak, yaygın olarak yaşanan bir zaaftır solda. Bu da genelde çürümeyle sonuçlanmaktadır.

Gençlik olarak İşçi Kültür Evi’nin bize de yaratacağı fırsatları sonuna kadar değerlendirmeli ve Kültür Evi çalışmalarına kendi katkılarımızı en ileri derecede sunmalıyız. Biz komünist öğrenciler olarak, bu gibi alanları öğrenci gençlik ile işçi sınıfını yan yana getirilmesi yönünde kullanacağız.

Tüm İşçi Evi çalışanların ve emeği geçen herkesi kutluyoruz...

Ekim Gençliği/İst