"Her düzeyde
parasız eğitim!" talebi ekseninde
mücadeleyi yükseltelim!..
Eğitimde özelleştirme saldırısı
yeni boyutlar kazanıyor
Üniversitelerde bir öğrenim dönemi daha başlıyor. Bu dönemin geçtiğimiz
yılı aratmayacağı, hatta daha yoğun bir saldırı bombardımanına
tutulacağımız şimdiden görülüyor.
Harçlıklarımızdaki %40'lık azalmanın ardından; ulaşım, yurt,
yemekhane, kantin zamlarıyla başlayan zam sağanağı, har(a)ç zamlarıyla
devam etti. Rektörler, maaşlarına zam yapılması, araştırma fonlarının
kesilmesine karşı kaynak yaratılması, yetkilerinin arttırılması
talepleriyle yürüyüş yaptılar. Üniversiteler için aradıkları "kaynak"
da öğrenci har(a)çlarına yapılacak zamlar, her yıl üniversitelere
belli bir miktar öğrencinin parayla alınması oldu.
Rektörlerin "bu hak alma eylemleri" sonuçsuz kalmadı,
har(a)çlara %54 oranında zam yapıldı. Rektörlerin açıklamaları
yaz döneminde de devam etti. Bu defa da kaynak sıkıntısından şikayet
ederek feryad ediyorlar, mevcut kaynağın üniversitelerin ısıtma,
aydınlatma giderlerine dahi yetmediğini, 2001-2002 öğretim yılını
bilimin karanlıkta geçireceğini söylüyorlardı. Bilimin
"karanlık"ta olduğu bir gerçek. Sermayeye hizmet eden
bilimin hep "karanlık"ta kalacağı, insanlığa hizmet
etmeye başlayıncaya kadar da böyle olmaya devam edeceği de yine
başka bir gerçek.
Paralı eğitim saldırısı adım adım...
Paralı eğitim saldırısı adım adım yaşama geçirilmeye çalışılıyor.
Rektörler de sürekli yaptıkları açıklamalarla bu saldırıyı meşrulaştırıyorlar.
Sermaye iktidarı bu saldırıyı yaşama geçirirken de bildik taktiklerden
birine başvuruyor. Önce saldırının küçük bir kısmını yaşama geçiriyor.
Böylece hem kitlenin tepkisini ölçüyor, hem de bu saldırıya alıştırıyor.
Kimi zamansa çeşitli isimler adı altında maskelemeye çalışıyor
saldırısını. Örneğin öğrencilerin akademik-demokratik taleplerinin
başında gelen "Özerk-demokratik üniversite" talebinin
özerk kısmını alarak içini tamamen boşaltıp, özelleştirmeyi, özerkleştirme
adı altında gizlemeye çalışıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesini
sürece yayarak maskeliyor.
Önce öğrencilerden daha yüksek oranda har(a)ç alınmaya başlandı.
Daha sonra iki kat har(a)ç alınarak paralı(ikinci) öğretim açıldı.
Kantinler, yemekhaneler, yurtlar birer birer özelleştirme sürecine
sokuldu. Bir çok üniversitede öğrencilerin bütünleme hakları ellerinden
alınarak yaz okulu uygulaması başlatıldı. Adım adım üniversite
kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılıyor. Enerji, iletişim,
ulaşım gibi sağlık ve eğitim de sermayenin iştahını kabartıyor,
buraları da özelleştirmek için sabırsızlanıyor. Üniversiteler
birer ticarethaneye dönüştürülürken öğrenciye müşteri gözüyle
bakılıyor. (Hatta bazı bölümlerin ders müfredatlarında artık öğrenci
yerine müşteri tanımlaması da yapılabiliyor!)
Yanıt: "Her düzeyde parasız eğitim!"
Rektörlerimizin yaz sürecinde yaptıkları açıklamalar sermayenin
öğrenci gençliğe yönelteceği saldırılar açısından bir fikir veriyor.
Sorun bu saldırılara gençliğin yanıtının ne olacağıdır.
Yeni dönemde, yapılan har(a)ç zamları, yemekhane, kantin, yurt
zamları paralı eğitim saldırısının bir parçası olarak ele alınarak,
"Her düzeyde parasız eğitim!" temel şiarı ve
talebi etrafında bir kampanya başlatmak durumundayız. Paralı eğitim
saldırısına, formasyon hakkının gaspedilmesine, uzman mühendislik
saldırısına, hücre saldırısına karşı birleşik bir mücadele hattı
örülmelidir.
Varolan olanakları değerlendirerek, devrimci gençlik hareketini
yükseltmek için görev başına!
Özelleştirme sürecinin
bir parçası olarak harçlar
Bu yıl yeni öğrenim dönemine harçlardaki %50 civarındaki artışla
gireceğiz. Tabii zorla toplanan bağışlar da işin cabası. Sermayenin
tüm kurumlarıyla sosyal yıkım için çalıştığı koşullarda bu beklenmeyen
bir durum değildi aslında. Her yeni gün yeni bir saldırı ile yüzyüze
kalıyoruz. Yoksulluk, işsizlik, açlık ve sefaletle yüzyüze bir
yaşam sürmeye zorlandığımız bu koşullarda, sermayenin saldırılarından
biz üniversite öğrencileri de payımızı yüksek zamlı harçlar ve
bununla kopmaz bağlar içinde ele alınması gereken üniversitelerimizin
özelleştirilmesi biçiminde almaktayız.
Harçlardaki bu artış sermayenin bütünlüklü sosyal yıkım saldırının
üniversitelerdeki yansımasıdır. Kapitalist sistem kendi yapısal
bunalımlarını aşma yöntemi olarak her defasında krizin yıkıcı
etkisini çalışan sınıfların sırtına yüklemektedir. Bu çabanın
üniversitelerimizdeki yansıması ise %50 düzeyinde belirlenen harç
zamlarıdır.
Sermaye sınıfı krizi bahane ederek, aslında çok daha önceden
planladığı gibi, sosyal hizmetler alanının yükünü devletin omuzlarından
almak istemektedir. Ve doğal olarak, eğitim bir kamusal hizmet
alanı olmaktan çıktığı ölçüde, eğitim için gerekli harcamalar
da halkın sırtına binecektir. Kapitalist sistem, doğal seyri gereği,
sermayenin gittikçe yoğunlaşması ve merkezileşmesine yol açmaktadır.
Bu yoğunlaşmanın bir sonucu olarak da, sermaye birikimi ihtiyacı
içindeki sistem kendisine yeni sömürü ve kâr alanları açmak yoluna
gitmektedir. Bugün için bu alanların başında ise kamu ve sosyal
hizmet alanları gelmektedir. Varolan kriz bahane edilerek bu iki
alandaki özelleştirme çabaları da olabildiğine artmış bulunmaktadır.
Emperyalistlerle girilen kölelik düzeyindeki ilişkiler ve bunların
sonucu olarak çıkartılan yasalar, uygulanan yıkım programları
vb., sermayenin özelleştirme ve krizin yıkıcı etkisini emekçi
sınıfların sırtına yükleme çabasında ifadesini bulmaktadır. Toplu
işten çıkarmalar, düşük ücret dayatması, sendikasızlaştırma vb.
sermayenın bu amaçları doğrultusunda uygulanan saldırılardır.
Ve buna paralel bir süreç de üniversitelerimizde yaşanmaktadır.
Paralı hale getirilen transkript ve öğrenci belgeleri, yemeklere
yapılan zamlar ve sürekli zamlarla bir işçi ailesinin kolay kolay
ödeyemeyecegi miktarlara ulaşan harçlar.
Üniversitelerimizdeki bu özelleştirme sürecini koşullandıran
etkenlerden biri, sermayeye yeni ve yüksek kârlar getiren yeni
pazarlar açma ihtiyacı ise; bir diğeri de işçi-emekçi çocuklarının
eğitim sürecinin tümüyle dışında bırakılarak, böylece ucuz işgücü
potansiyelinin arttırılmasıdır. Üniversitelere giremeyecek durumda
olan işçi-emekçi çocukları, lise bitiminde direk olarak üretim
sürecinin içine ucuz işgücü olarak çekileceklerdir. Meslek liselerinden
gelen öğrencilerin üniversitelere girememeleri, üniversiteye girişte
sınıfsal bir eşitsizlik olan AOBP, işçi-emekçi çocuklarını gidemedikleri
özel dersaneler vb., tüm bunlar, tamamen sermayenin ihtiyaçlarına
uygun uygulamalardır.
Üniversitelerin özelleştirilmesi sürecinin bir diğer sonucu ise,
eğitim sürecinin metalaşması ve artık müşterisi ile, satıcısı
ile, birbirinden farklı vizyonları ile doğal birer pazara dönüşmesidir.
Bunu şu anda var olan özel üniversitelerde ve özelleştirme süreci
içinde olan devlet üniversitelerinde oldukça rahat bir şekilde
görebilmekteyiz. Böylelikle eğitimin bilimsel ve toplumsal niteliği
tümüyle yadsınacak ve "müşteriyi daha çok nasıl memnun edebilirim"in
yolları aranacaktır. Öğretmen öğrenci ilişkisi, yerini şatış elemanı-müşteri
ilişkisine bırakacaktır. Ve bu süreç de doğalığında üniversiteden
çıkan bireyin topluma yabancılaşmasını koşullayacaktır.
Aslında bir bütün halinde bu süreç üniversitelerimizde bir gerçeklik
halini almaktadır. Çan eğrileri ile birbirine yabancılaştırılmaya
çalışılan öğrenciler, bütünlüklü bir kültürel yozlaşma, ve bunların
öğretim görevlilerindeki yansıması olarak tüm benliğini burjuvaziye
satmış, öğrenciye ve tüm topluma yabancılaşmış öğretim üyeleri.
Bunu son olarak rektörlerin yürüyüşü üzerinden de gördük. Talepleri
tümüyle üniversitelerin sermayeye peşkeş çekilmesi, eğitimin tüm
ağırlığının öğrencilere yüklenmesi ve bunların yanında, maaşlarına
dolar üzerinden artış... İşte bu talepler bizim sözde bilim adamlarımızın
talepleri!
Tüm bunlar ışığında harçlar bütünlüklü bir saldırının önemli
bir parçası olma özelliğini korumaktadır. Bu nedenle bizim de
yapmamız gereken bu bütünlük içerisinde mücadeleyi örmek ve tüm
bu saldırıları boşa çıkartmaktır. Düzen önümüze karanlık bir gelecek
koymaya çalışmaktadır. Düzenin karanlığını parçalayarak geleceğimizi
kazanalım.
Her düzeyde parasız eğitim!
Özek demokratik üniversite!
Kurtköy İşçi Kültür Evi açıldı!
Ekim Gençliği okurları olarak Pendik Kurtköy İşçi Kültür Evinin
açılışına katıldık. Yoğun bir katılımın yaşandığı açılışta yaklaşık
200 işçi ve emekçi vardı. Bir çok işçinin yanısıra direnişteki
Aymasan işçilerinin de açılışa katılmaları coşkumuzu arttırdı.
Açılışta sık sık birlik ve dayanışma mesajları dile getirildi.
İşçi Kültür Evinin bundan sonraki aşamada işçi ve emekçilere
gerçek anlamda alternatif kültürü yaratma ve örgütlenme fırsatı
vereceği inancındayız. Bir an önce tüm eksiklerin tamamlanıp bunun
folklor, şiir, saz, gitar ve tiyatro kurslarıyla güçlendirilmesi
gerekmektedir. Kültürel faaliyetlerin devrimci siyasal mücadelede
temel önemde bir araç olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Benzer
kurumların hatalarına düşmeden hareket etmek ve bu gibi hatalara
meyil vermemek önemlidir. Bu gibi yerleri sadece küçük-burjuva
aydın ve yarı-aydınların sanat ve edebiyat etkinlikleri üzerinden
kendi içinde amaçlaştırmak, yaygın olarak yaşanan bir zaaftır
solda. Bu da genelde çürümeyle sonuçlanmaktadır.
Gençlik olarak İşçi Kültür Evinin bize de yaratacağı fırsatları
sonuna kadar değerlendirmeli ve Kültür Evi çalışmalarına kendi
katkılarımızı en ileri derecede sunmalıyız. Biz komünist öğrenciler
olarak, bu gibi alanları öğrenci gençlik ile işçi sınıfını yan
yana getirilmesi yönünde kullanacağız.
Tüm İşçi Evi çalışanların ve emeği geçen herkesi kutluyoruz...
|