Bir türküdür direniş boy verir zindanlarda...
82' den bu yana bir gelenektir Ölüm Oruçları bu ülkede.
Faşist rejim dışarıda toplumsal muhalefeti ezdikten sonra, içerde
de devrimci tutsaklara teslimiyeti dayatarak, böylece ülkeyi dikensiz
gül bahçesine çevirmeyi hesaplıyordu. Bu saldırılar devrimci tutsaklar
tarafından 82 ve 84'te yanıtlanmış, devrimci iradenin
teslim alınamayacağı gösterilmiştir. Yapacak bir şeyleri kalmayan
devrimci tutsakların bedenlerini ölüme yatırmaları, başeğmez tavrın,
direnişin adıdır artık.
'96 zindan direnişi de yine bu bilinçle başladı. Eskişehir tabutluğunu
kapattırmak ve F tipi projesinden devleti vazgeçirmek için tutsaklar
bedenlerini ölüme yatırdılar.
Devrimci dayanışmanın en iyi örneğini gösteriyorlardı devrimci
tutsaklar. Her yapıdan yiğit devrimciler ölüme yattı. Talepler
net, bilinçler açıktı. "Direniş devrime, teslimiyet düzene
çıkar".
Dışarısı 60'lı günlerden, ölümlerden sonra hareketlenmeye başlar.
Her yerde militan eylemler yapılır. Kitle örgütleri de çok önemli(!)
desteklerini esirgemezler. Binlerce insan sokaklara çıkar.
O dönemin DYP-RP hükümeti ise şaşkındır direniş ve direnişe verilen
destek karşısında. Şevket Kazan'ın yaptığı açıklamalar ilk şehidin
verilmesiyle birlikte tamamen boşa çıkmıştır. Ve devletin direniş
kırmaya yönelik hiç bir hazırlığı, politikası yoktur bu açıklamalar
dışında. Zaten istikrarsız, zayıf olan hükümet, daha da fazla
güç kaybetmeye başlamıştır.
Zafer kolay kazanılmamıştır. 12 devrimci hücre hücre eriyerek
ölümsüzleşirken dışarıdaki ses daha da büyümüştür. Direniş devrimcilerle
kitleler arasında bir yakınlaşma sağlamıştır.
Fakat kazanılan büyük zaferin ardından kazanımlar gerektiği gibi
değerlendirilememiş, kitlelerle kurulan bağlar geliştirilememiş,
hücre saldırısı Ulucanlar katliamıyla birlikte tekrar karşımıza
çıkmıştır.
Gelelim bugünün mevsimleri deviren, belki de zindanların gördüğü
en büyük direnişe. 96 ile kıyaslayacak olursak; içerde birlik
ve bütünlük 19 Aralık katliamından sonra ancak sağlanmış ve dışarısı
katliam sonrasında devletin yoğun terörü sonucu nefessiz kalmıştır.
Bu sefer devlet de daha hazırlıklı ve kararlıdır. Her ayrıntısıyla
plan CİA masalarında hazırlanmıştır. Sermaye iktidarının kendi
sözcülerinin de ifade ettiği gibi; "İçerisi dizginlenemezse,
dışarıda istikrar sağlanamaz." Bu çok iyi bilinmektedir.
Devletin bu günkü aşırı tahammülsüzlüğünü, hücre tiplerini yaşama
geçirmedeki kanlı kararlılığını buradan anlamak gerekir öncelikle.
Dışarıda devrimci hareketi ehlileştirip, düzen içi sınırlara çekmek;
toplumsal muhalefeti ezip, işçi-emekçi kitlelere gözdağı vermek;
içerde devrimci tutsakların teslim alınmasıyla, hücrelere konulmasıyla
mümkün olacaktır ancak.
Devrimci tutsakların ayları bulan onlarca tutsağın şehit düşmesine,
katliamlara, hücrelere, suskunluk fesadına, zorla müdahalelere,
tahliye oyununa, devletin manevralarına rağmen devam eden destansı
ÖO direnişini, devrimci tutsakların bükülmez iradelerini, kararlılıklarını
da yine buradan anlamak gerekir.
2000-2001 Ölüm Orucu direnişi, bundan önce yaşanan tüm direnişleri
de aşan bir direniştir. Zaferi ve kazanımları da öncekileri çok
çok aşacaktır.
84'ten bu yana bir gelenektir zindan direnişi. Başeğmezliğin,
ölümüne kararlılığın, devrimci iradenini teslim alınamazlığının,
direnişin adıdır.
Direniş geleneği sürüyor...
Tuzluçayırda Ölüm Orucu
Direnişi etkinliği:
Kolektif emeğin anlamlı ürünü
Yaz sürecinde düzenin karanlığına, geleceksizliğine, hücre
duvarlarına teslim olmayacağız şiarıyla sürdürdüğümüz politik
faaliyetimizin pratik ayağını, Ankara cephesinde, süreci kucaklayan
etkinliklerle de tamamlamayı hedeflemiştik.
11 Ağustos Cumartesi Tuzluçayırda bu bakışla ölüm oruçlarını
ve düzenin hücre saldırısını konu alan bir salon etkinliğini düzenledik.
Etkinliğin ön çalışmasının bir ayağını yoğun ajitasyon-propaganda
çalışması oluşturdu. 500 çağrı metnini bölgeki evlere sözlü propagandayla
elden dağıttık. Yürekleri genç olan herkesi umudu büyütmek, yüreklerimizi
ve beynimizi kirletenlere dur demek için etkinliğimize katılmaya
çağırdık. Ve afişlerle bunu besledik.
Diğer önemli ayak olan etkinliğin programını ise kolektif bir
çalışmanın ürünü olarak planladık. 65 kişinin katıldığı etkinliğe,
Ümit Altıntaş yoldaşın kahverengi sevdalı bulut şiiriyle
başladık. Ardından avukat Selçuk Kozağaçlı ölüm orucu sürecini
değerlendiren bir konuşma yaptı. Fosem'in 19 Aralık katliamını
belgesel diliyle anlattığı kısa metrajlı film gösterisini, ölüm
orucu şehitleri ve tüm devrim şehitleri için saygı duruşunda bulunarak
tamamladık.
Tahliye edilen ölüm orucu direnişçilerinden olan Muharrem Kurşun,
Haydar Baran ve Ertuğrul Kaya da düzenlediğimiz etkinliğe katıldılar.
Ve direnişin anlamı, yaşamın hücreleştirilmesi saldırısı, hücreler
ve katliamda yaşananlar üzerine konuşmalar yaptılar. Onların bu
şekilde katılımı izleyici kitleyi oldukça etkiledi.
M. Kurşun'un bir işçinin hücrelere atıldıktan sonra nasıl devrimcileştiğini
konu alan, Hiçbir zaman geç değil başlıklı öyküsü
tiyatro olarak oynandı. Program son olarak müzik dinletisiyle
sona erdi.
Genç komünistler sürecin omuzlarına yüklediği sorumluluğun bilinciyle
kısa bir zaman dilimi içinde altını iyi bir içerikle dolduran
anlamlı bir iş çıkardılar. Katılımcılarn büyük bir çoğunluğunun
çalışma yürüttüğümüz bölgeden gelmiş olması ve uzun süredir açık
çağrılı, direnişi konu alan bir eylemin yapılmamış olması, etkinlik
için önemli noktalardı.
Etkinlik sonrası bu türden etkinliklerin süreklileştirilmesi
yönünde tepkiler aldık.
Ankara'dan genç komünistler, düzenin tüm saldırılarına karşı
faaliyetlerini sürecin ihtiyaçlarını karşılama iddiasıyla sürdürecekler.
Dersim Munzur Festivalinde
halkın öfkesi!..
Katliamcı devlet protesto edildi!
Dersim halkı, devrimci hareketlere yakınlığı ve bölgede yükselen
ulusal kurtuluş mücadelesi nedeniyle, yıllarca devletin çıplak
terörüne maruz kaldı. Katliamların, işkencelerin, kaybetmelerin,
köy yakmaların OHAL adı altında olağanlaştırılıp, resmileştirildiği
Dersimde halk, devrimci ve muhalif kimliğini bedeller ödeyerek
korumayı başarmıştır. Baskı ve katliamlara karşı yıllarca direnen
Dersim halkı bu yıl ikincisi düzenlenen Munzur Doğa Festivalini
sahiplenerek, devletin festivali kanlı yüzünü gizlemek için bir
araç olarak kullanılmasına izin vermedi.
28-30 Temmuz tarihlerinde düzenlenen festivale katılım ve coşku
geçen yıla göre oldukça fazlaydı. Devletin, şenliğin içini boşaltma
çabası, valilik tarafından programa yapılan son dakika müdahaleleriyle
somutlandı. Ancak halkın tepkisi gecikmedi. Dersim girişine düzenin
gerici-faşist ideolojisini ve Kürt kimliğinin reddini içeren "vecizelerin
yazıldığı pankartların asılması, konserin düzenleneceği alana
Devlet Bahçeliye teşekkürler sunan pankartın asılması, bazı
Kürtçe şarkıların yasaklanması, programda yer alan bazı grupların
valilik tarafından son anda programdan çıkarılması ve festival
başlamadan şehir merkezine polis, asker yığınağı yapılması, tüm
bunlar birarada sloganlarla protesto edilmeye başlandı.
Protestocu kitle tarafından önce "Festival bizimdir bizim
kalacak", "Vali istifa", "Dersim bizimdir,
bizimle özgürleşecek!" şeklinde sloganlar atılmaya başlandı.
Daha sonra bu sloganlar yerini; "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!",
"Anaların öfkesi katilleri boğacak!", İçerde dışarda
hücreleri parçala!ya bıraktı. Bunun üzerine eylemin bitirilmesi
için çağrı yapılmaya başlandı. Ancak bu işe yaramayınca bu kez
etkinlikler için gelen aydın ve sanatçılar, platform üzerinden
kitleyi durdurabilmek için konuşmaya başladılar. Kamer Genç ve
bazı sanatçılar, halk tarafından konuşmalarına dahi izin verilmeden
yuhalanarak platformdan inmeye zorlandılar.
Halk daha sonra sloganlarla yolu kapatarak stadyuma doğru
yürüyüşe geçti. Bu arada kitlenin arasından geçmeye çalışan bir
polis minibüsü ve Jandarma makam aracı tahrip edildi. Kitlenin
yolu trafiğe tamamen kapatması ve karalılığı üzerine, yol panzerler
ve özel timler tarafından kesildi. Havaya aydınlatma fişekleri
atılıp ortam iyice gerildikten sonra asker panzerden su ve kurşun
sıkarak kitleyi dağıtmaya çalıştı. Yaşanan kısa süreli dağınıklığın
ardından kitle tekrar toparlanıp yürüyüşe geçti.
Stadyum girişinde özel tim ve polisin yoğun üst aramasına tepki
olarak başlayan sloganlara, özel tim ve polisler azgınca saldırarak
karşılık verdi. Kitle bu saldırıyı taş ve sopayla yanıtladı. Yaşananlar
sırasında çok sayıda insan ve polis çeşitli yerlerinden yaralandı.
Yaralananlar tedavi için hastaneye kaldırıldılar.
Tüm yaşananlar devletin oyunun boşa çıkarmış oldu.
2. ve 3. günde de şenlikler devletin sıkı ablukası altında devam
etti. Şenlikler müzik gruplarının konserleri, aydın ve sanatçıların
katıldıkları panel ve söyleşiler biçiminde sürdü.
Şenlikte yaşananlar bir yanıyla devletin kirli yüzünü bir kez
daha ortaya koyup, yüzündeki demokratiklişme maskesini indirirken,
diğer yandan Ölüm Orucu direnişinin geldiği noktadaki etkisini
göstermektedir. Bu etki yaşanan azgınca teröre rağmen, Dersim
halkının "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!", sloganlarında
vücut bulmuştur.
|