Güney Afrika Cumhuriyeti, milyonlarca işçinin genel grevine ve
onbinlerce ırkçılık-kölelik karşıtının eylemlerine aynı günlerde
sahne oldu. On yıl öncesine kadar ırkçılığın anavatanı
olan bu ülkede beyazların ayrıcalıkları hala devam ediyor. Bu
yönüyle, işçi sınıfının ekonomik-demokratik hakları uğruna sermayeye
karşı mücadelesi ile ırkçılık karşıtı eylemlerin aynı ülkede ve
aynı dönemde yapılması, bu eylemleri daha da anlamlı kılıyor.
Irkçılık karşıtı konferansta, ABD, AB ve uşaklarının
dayatmaları sonucu, kölelerin torunlarına tazminat ödenmesi ve
İsrailin ırkçı bir devlet olarak mahkum edilmesi sonuç bildirgesinin
dışında bırakıldı. Böylece Birleşmiş Milletler ve emperyalistler
köle taciri atalarını, ırkçılığı ve İsrailin Filistin halkına
karşı işlediği katliamları savundular. Türk sermaye devletinin
temsilcileri de bekleneceği gibi emperyalist blok ve İsraile
tam destek verdiler.
Başta Küba lideri Fidel Kastro olmak üzere bazı yoksul ülke temsilcileri
ve konferansa katılan kitle örgütleri emperyalistlere karşı bir
basınç oluşturmaya çalıştılar. Ama sonuç emperyalistlerin istediği
yönde oldu. Yine de emperyalistleri rahatsız edecek önemli tartışma
ve eylemler oldu, konferans boyunca. Burjuvazinin kirli geçmişi
ve güncel olarak insanlığı yok oluşa doğru sürüklemesi, konferans
vesilesiyle yeniden etkin biçimde teşhir edildi.
7 Eylül de sona eren konferans, ne Kofi Annanın beklediği
gibi anlaşmayla sonuçlandı, ne de ırkçılık sorununun çözülmesi
yönünde kayda değer bir adım atılabildi. Herşeye rağmen konferans,
BMnin emperyalizmin bir paravan örgütü olduğu gerçeğinin
bir kez daha görülmesine, ABD ve ABnin ırkçılık karşısındaki
iki yüzlü tutumlarının açığa çıkmasına hizmet etmiş oldu. BM genel
sekreteri olarak Annan, konferans boyunca ABD, AB ve İsraili
rahatsız eden etmenleri ortadan kaldırmanın telaşı içinde oldu.
Bu tutum, BMnin asıl kaygısının ne olduğunu somut olarak
göstermiştir.
Söylemde ırkçılık karşıtlığı şampiyonu olan emperyalist ülkeler,
işin ucu kendilerine dokununca yüzlerindeki maskeleri söküp atmak
zorunda kalmışlardır. Şimdiki zenginliklerin temelinde bulunan
sermaye birikiminin oluşmasında köle ticareti ve kölelerin önemli
bir payı var. Buna rağmen, değil tazminat ödemek, özür dilemeye
bile yanaşmıyorlar. Ancak pişmanlık duyma lütfunda bulunabilecekler.
Böylece tarihleri olan köle ticaretini cepheden sahipleniyorlar.
İsrail için harcadıkları çabalar, emperyalistlerin üç yüz yıl
önceki atalarıyla aynı zihniyeti biraz cilalayarak, 21. yüzyıla
taşıdıklarının göstergesidir. Zira İsrail, elli yılı aşkın bir
süredir Filistin halkını katlediyor, ekonomisinin gelişimini zorbalıkla
engelliyor, her türden aşağılama ve hakarete maruz bırakarak,
ırkçılığın âlâsını yapıyor. Buna rağmen insan hakları "savunucusu
" ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri, bu savaş makinası devleti
mahkum eden bir kararın çıkmasını engellemek için (ki bunu başardılar)
konferanstan çekilme tehdidi de (ABD ve İsrail çekildiler) dahil
olmak üzere, özel bir çaba harcadılar. Ne de olsa İsrail, onların
gayri meşru çocuğudur.
Kölelik fiilen ortadan kalkmadığı gibi, bugün de bu ülkeler ırkçılığın
kaleleri durumundadır. ABDde zenci ve kızılderililere uygulanan
ırkçılık kimi zaman yerel ayaklanmalara neden olacak boyuttadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde ise yabancı düşmanlığı ve ırkçılık
gittikçe yaygınlaşmakta ve faşist çeteler yeni cinayetler işlemekteler.
Gelişecek sınıf mücadelesinin önünü kesmek ve hedefinden saptırabilmek
için bu çetelere ihtiyaçları olacaktır. Sosyal hakların gaspı,
ekonomide yaşanan daralma ve yaygınlaşan işsizlik, Cenova örneğinde
gördüğümüz gibi, artık yüz binleri sokaklara dökebilmektedir.
Emperyalist burjuvazinin huzurunu bozan bu gelişmelerin önünü
alabilmek amacıyla ırkçılardan yararlanmaması için hiçbir neden
yoktur.
Emperyalist ülkelerdeki tablo, ırkçılık karşısında takındıkları
tutumun aynasıdır. Ama eğer köle ticareti için tazminat ödeyip,
özür dileselerdi kirlilikten arınıp temiz mi olacaklardı? Ortada
Irak, Yugoslavya, Filistin, Kürdistan, Ruanda ve benzeri canlı
örnekler önümüzde durdukları sürece, hiçbir manevra onların katliamcı
çirkin yüzlerini şirinleştiremez. Irkçılık, kölelik, savaş yıkım
ve katliamlar özel mülkiyet düzenlerinin ayrılmaz parçalarıdır.
Ama özel mülkiyet düzenini son halkası olan kapitalizm, bu konuda
öncelleri olan köleci ve feodal sistemleri fersah fersah geride
bırakmıştır.
Uygar kapitalist toplumun gelişme düzeyi bahsettiğimiz sorunları
aşabilecek gibi görülür. Teorik olarak bu mümkündür. O halde,
kapitalizmin vizyonunu da bozan bu sorunlar neden çözülmüyor?
Kötü, niyetli, kendini bilmez devlet-hükümet yetkilileri mi bundan
sorumlu? Yoksa bu işin gerisinde başka nedenler mi bulunmaktadır?
Bu sorunların devam etmesinde ya da yeniden ortaya çıkmasında
farklı etkenlerin rolü olmakla beraber, temel neden bizzat kapitalist
sistemin kendisidir.
Burjuvazi, kapitalizmin emperyalist aşamasıyla beraber gericileşmiş
ve tarihsel olarak aşılması gereken bir engel haline dönüşmüştür.
Bu nesnel durum, bu sınıf adına iktidarı elinde tutanları her
türlü gerici, ırkçı, faşist uygulamalardan vazgeçmelerini engelliyor.
Dolayısıyla, teorik olarak çözülebilecek sorunları düzen yeniden
ve yeniden kendisi üretiyor.
Bu durumda BM konferansları, ırkçılık sorununu çözümüne katkı
sunabilir mi? Böyle bir beklenti, karşılıksız kalmaya mahkumdur.
Konferans bildirgesinde Filistin halkının kaderini tayin ve bağımsız
devlet kurma hakkının tanınması aldatıcı bir görüntüdür. Aynı
belge İsrailin güvenlik hakkını da tanıyorsa,
Filistin halkına tanıdıkları hakları boşa düşürüyor demektir.
Durban örneğinde olduğu gibi, bu konferanslar, emperyalizmi ve
gerici uşaklarını teşhir etmek için belli imkanlar sunmaktadır.
Bu imkanlar elbette son sınırına kadar kullanılmalıdır. Gerçek
çözüm ise başka yerde aranmalıdır.
Nasıl ki sömürü düzenine katlanmak bir kader değilse, ırkçılığa
ve faşizme katlanmakta bir kader değildir. Tarihsel olarak bu
sorunları aşmak, gerçek çözüme ulaşmayı gerektirir. Bu konu da
devrimci proleteryanın çözebileceği sorunlar alanına girmiştir.
Kapitalizmin ürünü olan sorunlar, ancak kapitalizm parçalanıp
yıkıldığı zaman, insanlığın geçmişinde yaşanan karanlık sayfalar
haline gelebilecektir.