Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ABD tek kutuplu
dünyanın lideri haline geldi. Önündeki en büyük engelden kurtulan
ABD emperyalizmi, dizginlerinden boşanmışçasına büyük bir saldırı
dalgasına girişti. Ortadoğudan Balkanlara, Afrikadan
Latin Amerikaya, dünyanın ezilen halkları bu saldırıdan
nasiplerini aldılar. ABD, askeri gücü ve politik üstünlüğü sayesinde
diğer emperyalistleri de peşinden sürüklemeyi başardı.
Ancak emperyalistler arasındaki çelişkilerin derinleştiği bir
süreçti bu. Bir tarafta ABnin birliğini sağlamaya dönük
adımlar, diğer yanda Şangay Beşlisinin kurulması,
ABDnin tek süper güç olarak korumaya çalıştığı hegemonyasını
tehdit ediyordu. ABD ekonomik-mali açıdan yaşadığı gerilemeye
rağmen muazzam askeri gücü sayesinde durumu dengelemeye çalıştı.
Yine bu dönemde emperyalist kapitalizmin yıkıcı sonuçlarına karşı
dünya ölçüsünde büyüyen tepkiler, bizzat emperyalist metropollerde
kitlesel bir biçimde kendini ortaya koymaya başladı.
İşte ABDdeki 11 Eylül saldırısı böyle bir dönemde yaşandı.
Saldırının kaynağı henüz belirsiz olsa da, önemli olan yarattığı
ve yaratacağı politik sonuçlarıdır. ABD diğer emperyalist devletleri
de arkasına alarak, terörizme karşı mücadele adı altında
dünyanın ezilen halklarına ve dünya ölçüsünde tüm sistem karşıtı
güçlere karşı savaş ilan etmiş bulunuyor. ABDnin en yetkili
ağızlarının teröristler ve onları barındıranlar arasında
ayrım yapmayacağız sözleri, gerçek niyeti gözler önüne seriyor.
ABD hegemonyasına karşı çıkan her güç ezilecektir, anlatılmak
istenen budur.
Emperyalist dünyanın en gerici ve saldırgan ittifakı olan NATO
güçleri, terörizme karşı mücadele adı altında dünya
halklarına savaş ilan etme, demokratik hak ve özgürlüklere saldırı
ve sisteme karşı çıkan güçleri ezme konusunda, tam bir görüş birliği
içinde hareket ediyorlar. Ancak bu gerici-saldırgan ittifak içinde
yer alan emperyalistler arasındaki çıkar çelişkileri ve çatışmaları
şimdiden su yüzüne vuruyor. Aynı zamanda AB üyesi olan NATO üyesi
ülkelerin bir çoğu, savaşta ekonomik ve politik desteğin ötesine
geçmek niyetinde olmadıklarını açıklamış bulunuyor.
Ortada henüz saldırıyı kimin gerçekleştirdiğine dair bir kesinlik
olmamasına rağmen, ABD emperyalizmi ilk aşamada Afganistanı
idam sehpasına çıkarmış durumda. Dünya jandarmasının ilk kurbanı,
yıllardır savaş ve baskı altında ezilen Afgan halkı olacak.
ABD açıkça, 11 Eylül saldırısını, saldırıya karşı misilleme ve
intikamdan öteye, dünya üzerindeki askeri hegemonyasını pekiştirmek,
küresel egemenlik için yeni mevziler elde etmek için kullanıyor.
ABD emperyalizmi, stratejik anlamda yerleşmeyi düşündüğü ülkelere
askeri yığınak yapmayı sürdürüyor. Pek çok ülkeden hava sahalarını
ve limanlarını kendisine açmasını istedi. Bu ülkelerin önemli
bir kısmının ABDnin uzun zamandır girmeye çalıştığı, Rusyanın
ve Çinin etki alanında bulunan iç Asya ülkeleri olması dikkat
çekici. Afganistan gibi bir ülkeye düzenlenecek operasyon için
bu ölçüde büyük askeri hazırlıklara girişilmesi, açıkça farklı
planların olduğuna dönük bir göstergedir. Bu sayede ABD, nispeten
politik ve ekonomik etki sahası dışında buunan ülkelere askeri
olarak yerleşmek istiyor. Böylece diğer emperyalist blokların
etkisini azaltmaya ve kırmaya yönelik adımlar atıyor.
ABD ve Batılı emperyalist güçlerin 11 Eylül saldırısından bu
denli etkilenmesi nedensiz değildir. Saldırı emperyalist-kapitalist
sistemin merkezini temsil eden ve gücünü simgeleyen kurumlara
yapılmıştır.
Dünya Ticaret Örgütünün saldırı sonucu yerle bir olan İkiz
Kuleleri, dünya kapitalizminin ihtişamını simgelemekteydi.
Burası dünya ekonomisinin, dünya ölçüsündeki sömürü ve soygunun
yönetildiği merkezlerden biriydi.
Pentagon ise, Amerikan emperyalizminin dünya hegemonyasını simgeleyen
bir askeri-politik savaş karargahıdır. ABDnin dünyanın geleceğini
çizmeye çalıştığı ve buna yönelik politikalarını belirlediği,
planlarını yaptığı yerdir. Bu yapı, onyıllardan beridir dünya
ölçüsünde halkara ve ilerici-devrimci akımlara karşı yürütülen
kanlı ve kirli savaşın planlanıp yönetildiği karargahtır aynı
zamanda.
Bu konuma ve işleve sahip iki yapı vurulmuştur saldırıyla.Üstelik
üzerine efsaneler yaratılan aşılmaz güvenlik sistemlerine
rağmen. CIA, FBI ve her yıl yüzmilyarlarca dolar yutan tüm öteki
istihbarat ve güvenlik aygıtlarına rağmen. Ünlü Echelon dinleme
ve kayıt aygıtına rağmen. Bu nedenledir ki, başta ABD olmak üzere
hiçbir emperyalist devlet artık eskisi kadar güvenli ve rahat
değil.
Saldırıda binlerce savunmasız sivil ölmüştür. Dünya halklarının
katili ABD bunun üzerinde kendi kanlı tarihini aklamaya ve ezilenleri
hedef tahtasına çıkarmaya çalışmaktadır. Kimse yıllar boyunca
ABD emperyalizmi tarafından katledilen Irak ve Filistin halkının
saldırıya üzülmesini bekleyemez. Tabii ki binlerce sivilin ölmesi
sevindirici olmak bir yana onaylanır bir durum olamaz. Ama sonuçta
saldırının ana nedeni hiç de bu insanlar değil, fakat ABD emperyalizminin
kendisidir.
Saldırı aynı zamanda emperyalizmin kalesinin gücünün sınırlarını
göstermesi bakımından da önemlidir. Büyük devrimci Maonun
da dediği gibi, stratejik bir bakış açısıyla ele alındığında,
"Emperyalizm kağıttan kaplandır!" Yaşanan saldırıyı
ABD güvenlik birimleri çaresizlik içinde izlemekle kaldılar. Nereye
sığınacağıını bilemeyen, uzun saatler boyu durmadan yer değiştiren
ABD başkanı ancak bir gün sonra ortaya çıkabildi. Saatlerce havada
dolaşmak zorunda kaldı.
Bu durumda bize düşen, yaşanan saldırının sonuçlarını ve ABDnin
bu saldırıyı kullanacağının yoğun bir teşhirini yapıp emperyalizmin
gücünün sınırlarını göstermek olacaktır. Bugün emperyalistler
gerici çıkarları için ezilen halklara ve devrimci hareketlere
karşı birleştiler. Görev, bu birliğe karşı ezilenlerin emperyalist
saldırılar karşısında birliğini oluşturmak, anti-emperyalist bilinci
büyütmek ve ezilenlerin enternasyonel dayanışmasını örmektir.
Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun emperyalist savaş ve saldırganlık!
Yaşasın tüm dünya işçilerinin ve halklarının devrimci birliği!