29 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/47 (49)

  Kızıl Bayrak'tan
   2008’e girerken 2007’den kalanlar…
  Bombardımanın örttüğü gerçekler
Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin
ahlakına ayna tutuyor!
Tekel işçilerinin eylemlerinden...
Cevizli Tekel’deki özelleştirme saldırısıyla ilgili Tek-Gıda-İş 2 No’lu yöneticileriyle konuştuk...
Gençlik hareketinden...
  Asgari ücrete ilişkin eylem ve etkinliklerden...
  Asgari ücret mi biat ücreti mi?
Yüksel Akkaya
  19 Aralık eylem ve etkinliklerinden....
  Devrimci örgüt yaşamsaldır!
  Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine...
  “Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!”
  Hayvanlar alemini rüya alemi sanan bir kafa
aydın olamaz!
  “Prekarite/Prekar” ücretler zamanı:
Nereye kadar?
Yüksel Akkaya
  Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
  Rusya AKKA’dan resmen çekildi!
  Hamas Bush yönetimince muhatap alınmayı
talep ediyor!
  PKK / KCK yöneticilerine açık çağrı!
M. Can Yüce
  Annapolis, Kürdistan ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hamas Bush yönetimince muhatap alınmayı talep ediyor!

Dinci bir akım ya da parti, özel mülkiyet düzeni karşısındaki tutumu, sahip olduğu toplum projesi nedeniyle anti-emperyalist olamaz. Zira kapitalist üretim ilişkileri dışına çıkamayan bir programın tutarlı anti-emperyalist olması eşyanın tabiatına aykırıdır.

Günümüzde dini referans alan bu tür akımların en özgün örnekleri Lübnan Hizbullah ve Hamas’tır. Bu hareketlerin ikisi de İsrail’in vahşi işgaline ve yoksulluğa mahkum edilen toplumsal zeminlerde boy vermiştir. Hizbullah, Lübnan Komünist Partisi’nin (LKP) kitle tabanı olan yoksul Güney Lübnan’daki Şiiler arasında yer bulmak için saldırgan taktiklerle işe başlamış, ‘80’li yıllarda komünistleri katletmiştir. Hamas ise Suudi Arabistan gericiliğinden aldığı destekle işe başladığında, herhangi bir direnme perspektifinden yoksun İslamcı bir akımdı. Bundan dolayı İsrail, ilk dönemde Gazze merkezli örgütlenen Hamas’ın güçlenmesi için alan açmayı çıkarlarına uygun bulmuştur.     

Bu iki parti, işgalci baskının sınıfsal baskıyla harmanlandığı bir toplumsal zeminde gelişip serpildikleri için, kısa sayılabilecek bir sürede bölgelerinin başat direnişçi akımları olarak sivrilmişlerdir. Kaynağı dışarıdan gelse de (Hizbullah İran’dan, Hamas Suudi Arabistan ve Mısır’dan yüklü miktarda mali destek alıyor) yürüttükleri sosyal hizmet programlarının da katkısıyla güçlü bir toplumsal destek bulabilmişlerdir. İsrail savaş makinesine utanç verici bir yenilgi tattıracak kadar sağlam örgütlenen Hizbullah, “sosyal hizmetleri dışlamayan” serbest piyasa ekonomisini savunuyor. Hamas’ın toplum projesinde de kapitalizme aykırı bir yön bulunmuyor. 

Nitekim, Gazze Şeridi’ndeki hükümetin Başbakanı Haniye’nin siyasi danışmanı Ahmed Yusuf, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a hitaben bir açık mektup yazarak, Hamas’ın genelde emperyalistlere, özelde ABD emperyalizmine karşı tutumunu dile getirmiş oldu.

Mektubunda, Hamas hareketinin Amerikan aleyhtarı, Avrupa aleyhtarı veya dünyada herhangi bir başka ülkenin aleyhtarı olmadığını belirten Yusuf, Washington ve diğer Batılı ülkeler için Hamas’la konuşma zamanının geldiğini savundu. Mektupta “Bizi tanımanızı dilenmiyoruz; partimiz, işgal topraklarında meşru olarak seçilmiş bir partidir. Filistinliler de özgür bir seçimle, Hamas’ı seçtikleri için cezalandırılmaktadırlar” ifadeleri yer almakla birlikte, ABD’nin barışa katkı yapacağından medet uman Ahmed Yusuf, Rice’a “Eğer bu çatışmada tarafsız olsaydınız, bizimle açıkça bağlantı kursaydınız, barış fırsatı önemli ölçüde artacaktı” diye sesleniyor.

Yusuf, Hamas’ın başarısını görmemenin sadece nafile bir çaba olmayıp, aynı zamanda bölgedeki Amerikan çıkarlarına da zarar verdiğini, Ortadoğu ve İslam dünyasında Amerikan karşıtlığını derinleştirdiğini de dile getirerek, ABD-Hamas işbirliğinin önemine dikkat çekiyor.

Mektubun zamanlamasını dikkat çekici bulan kaynaklar, son günlerde Suudi Arabistan ve Mısır’ın, Gazze’de Hamas ve El Fetih gruplarını biraraya getirme çabalarını sürdürdüğüne, Hamas’ın Şam’daki siyasi büro Şefi Halid Meşal’in bu amaçla Riyad’da yapılacak görüşmelere çağrıldığına işaret ediyor.

Hamas kısa süre önce de, geçtiğimiz aylarda kontrolünü tamamen devraldığı Gazze Şeridi’ndeki güvenlik ve hükümet binalarını Filistin Ulusal Yönetimi’ne devredebileceğini açıkladı. Gazze’de yönetim devri öneren, haydutbaşı Bush yönetimini “Filistin’deki gerçekleri görmeye, Hamas’ı muhatap almaya, Filistin-İsrail çatışmasında tarafsız olmaya” davet eden Hamas liderleri, gelinen yerde siyonizmin baş hamisi ABD emperyalizminden medet umabilmektedir. ABD, İsrail, AB, gerici Arap devletleri tarafından yürütülen izolasyona direnemeyen Hamas, Filistin halkının düşmanlarından oluşan bu koalisyonla işbirliği yapma açmazına düşmüştür. Bu, Hamas’ın emperyalist güçlerin onaylayacağı bir “çözüm projesi”ne hazır olduğuna işaret etmektedir. Hamas’ın bu noktaya gelmesi, bu örgütün ideolojik-programatik çizgisinin kaçınılmaz sonucudur.

İşgale, zulme, sömürüye karşı yükseltilen her direniş meşru ve haklıdır. Bu yönüyle ve bu sınırlar içinde desteklenmeyi hak eder. Ancak Filistin’de de direniş dinamiklerinin halkları özgürleştirmesi, bu dinamikleri anti-siyonist/anti-emperyalist bir program etrafından birleştirecek devrimci önderlikleri zorunlu kılmaktadır.


Lübnan’a istikrarsızlık, Suriye’ye tehdit!..

Siyonist suç ortaklarıyla Filistin, Irak ve Lübnan halklarına saldıran ABD, son günlerde Suriye’ye dönük tehditlerinin dozunu arttırmaya başladı.

Yıl sonu vesilesiyle konuşan haydutbaşı Bush, Suriye’yi hedef alan çirkin tehditler savurdu, Suriye lideri Beşar Esad ile bir diyaloğa girmeyi düşünmediğini belirtti.

Suriye’yi hedef alan Washington’daki haydut çetesi ile şefleri Bush’un öne sürdükleri iddialar, Beşar Esad yönetiminin “terör” örgütlerini desteklediği, Hamas, Hizbullah gibi örgütlerin Şam’da barındığı, intihar eylemcilerinin bu ülke üzerinden Irak’a gittiği, Lübnan’da istikrarsızlık yarattığı şeklinde sıralanıyor.

Suriye’nin Hamas ve Lübnan Hizbullah’a belli sınırlarda destek verdiği doğrudur. Ancak bu örgütlerin işi “terör”le değil, İsrail işgalini sona erdirmekle ilgilidir. “Terörist örgütler” listesine alınmaları da siyonist işgale karşı direniş çizgisi izlemelerinden dolayıdır.

Lübnan’ı istikrarsızlaştıran, etnik, dinsel, mezhepsel açıdan bir mozaik olan bu ülkedeki halkları birbirine kırdırmak için karanlık planlar yapan, ABD-İsrail ikilisinden başkası değildir. Aylardır cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasını Lübnan’daki soysuz işbirlikçileri aracılığıyla engelleyen, herşeye rağmen taraflar arasında anlaşma ihtimali doğduğunda Hizbullah’a yakın olduğu söylenen bir generali suikastla öldüren güçlerin de ABD-İsrail destekli olduğu bildiriliyor. Suikasta kurban giden general Francois el Hac’ın yakında genelkurmay başkanı olması bekleniyordu.

Geçtiğimiz hafta 10. kez ertelenen seçimlerin 29 Aralık’ta yapılacağı söyleniyor. Görünen o ki, seçimler bir kez daha ertelenmezse, Lübnan Genelkurmay Başkanı Michel Süleyman cumhurbaşkanlığına seçilecek. Cumhurbaşkanı’nın da siyonistlerle işbirliği yapmaya hazır düşkünler arasından seçilmesini dayatan ABD emperyalizmi, bu kirli amacına ulaşamayınca kışkırtıcı müdahalelerle seçimleri engellemeyi başardı.

Siyasi ve askeri açıdan Lübnan’da etkin bir taraf olan Hizbullah, müdahalelerinin sonuç vermeyeceği konusunda ABD’yi uyardı. Gelişmelerle ilgili konuşan Hizbullah milletvekili Hasan Fadlallah, Bush’un açıklamalarının, ABD yanlısı iktidar ittifakı ile Hizbullah ve müttefiklerinin başını çektiği muhalefet arasındaki olası anlaşmayı tehlikeye attığını belirtti.

Bu arada Bush yönetimini eleştiren Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim de, ABD’yi bir çözüme varılması yolundaki girişimlerin önünü kesmekle suçladı.

Suriye’nin hedef alınmasının ABD için daha kritik nedenleri var. İlkin, Beşar Esad yönetimi, pek çok tutarsızlığına rağmen siyonist İsrail’in Golan Tepeleri’ni ilhak etmesi önündeki en ciddi engeldir. Bir diğer önemli nokta ise, Suriye ile İran arasındaki çok yönlü ilişkiler ve işbirliğidir. Suriye Golan Tepeleri iade edilmeden İsrail ile herhangi bir anlaşmaya imza atmıyor ve İran’la ittifakına sadık kalacağı teminatını veriyor.

ABD emperyalizmi, siyonist tetikçilerle birlikte Suriye yönetimini ablukaya alarak ya da askeri bir saldırı ile geri adım attırmaya muvaffak olabilir. Ancak bu hiç de zafer anlamına gelmez. Zira emperyalist-siyonist haydutlara karşı direnen rejimler değil, emekçi halklardır. Direnen emekçi halkları ise hiçbir güç yenemez!

 

Dünyadan...

İtalya’da grev sona erdi!

İtalya’da tır ve kamyon şoförlerinin yakıt fiyatlarının indirilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talepleri ile başlattıkları 5 günlük grev 3. gününde uzlaşmaya varılarak sona erdirildi. Anlaşmaya göre yakıt fiyatları indirilecek ve ucuz yabancı taşımacılığı önlenecek.

Üretimin yüzde 80’inin tırlarla yapıldığı İtalya’da grev çok kısa sürede pek çok sektörde etkisini gösterdi. Nakliye işlemleri grev nedeniyle yapılamadığı için ülkede benzin, süpermarketlerde taze sebze ve süt ürünleri sıkıntısı baş gösterdi. 5 Fiat işletmesi de malzeme eksikliği nedeniyle üretime ara vermek zorunda kaldı, 17.000 işçi eve gönderildi. Şoförlerin otobanları bloke etmesiyle karayollarında ulaşım felç oldu.


İşsizlerin özel hayatına saldırı!

Hamburg Çalışma Ajansı’nın Hartz IV ile yaşamını sürdüren işsizleri hedef alarak hazırladığı ve uygulamaya koyduğu soru kataloğu tepkiyle karşılandı. Tek tip işsiz yaratmak ve işsizlerde sürekli olarak kontrol edildikleri hissini uyandırmak amacıyla oluşturulduğu söylenen katalogda bulunan sorular yanıtlandığı taktirde, işsizlerin iş bulmaları noktasında hiçbir katkısı olmayacak özel yaşamlarına ilişkin bütün ayrıntılar devletin eline geçecek.

Katalogda bulunan kimi sorular şöyle; “egzotik yemekler sever misiniz?”, “hangi tür filmden hoşlanırsınız?”, “şiddet içerikli filmler ne anlam ifade ediyor?”, “fal, büyü, maskot gibi batıl şeylerin insanın şansını etkileyebileceğini düşünüyor musunuz?”, “Din sizce rahatlatıcı mı?”, “Cinsel tercihiniz nedir?” vb…

Soru kataloğuna Sol Parti, SPD, FDP sert eleştiriler yöneltirken, Hamburg Ekonomi ve Çalışma Dairesi sorularını savundu. Hamburg Ekonomi Bakanı, işsizlere daha iyi hizmet getirmek için böyle bir yola başvurduklarını iddia etti. Muhalifler ise işsizlerin onursuzlaştırılmak istendiğini vurguluyorlar ve bu uygulamanın devletin genel olarak bütün toplumu kontrol altında tutma eğiliminin bir uzantısı olduğunu belirtiyorlar.


56 göçmenin cesedi bulundu!

Yemen’in Güney sahilinde 56 göçmenin cesedi bulundu. Yemen haber ajansı SABA, dalgaların sahile sürüklediği cesetlerin çoğunun Etiyopyalı ve Somalili göçmenlere ait olduğunu açıkladı. 148 mültecinin bindiği gemi iki gece önce Yemen açıklarında alabora olarak suya gömülmüştü.

Bu olayla birlikte, son iki ayda “katledilen” göçmen sayısı yüzleri aştı. Aralık ayının başında yine Yemen açıklarında 30 ölü, 69 kayıp, 22 Kasım’da yine Yemen açıklarında 64 ölü, daha geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de 32 ölü.... Bu liste böylece uzayıp gidiyor!

Yaşadıkları yerde “yaşayamadıkları” için yolculuğa çıkanlar, başlarını sokacak bir ev ve karınlarını doyuracak bir ekmek arayışında olanlar suda boğularak can veriyorlar.


“11 Eylül’ün faili ABD’dir!”

İtalya eski Cumhurbaşkanı Cossiga, 11 Eylül’de düzenlenen saldırıların CIA ve MOSSAD tarafından gerçekleştirildiğini, bunun bütün küresel istihbarat örgütlerince bilindiğini, saldırının Irak ve Afganistan işgaline zemin yaratabilmek için planlandığını ifade etti.

Cossiga 11 Eylül’le ilgili ilk şüphelerini 2001’de araştırmacı Webster Tarpley’e açıklamış ve şunları söylemişti: “Saldırıların arkasındaki akıl son derece sofistike olmalı. Sadece fanatik kamikazeler devşirecek kadar değil, aynı zamanda yüksek uzmanlık düzeyinde personele sahip olacak kadar büyük imkanları da olmalı. Bir tek şey ekleyeyim: Bu saldırılar radar sistemine ve uçuş güvenlik elemanları arasına sızılmadan gerçekleştirilemez.”


Kızılderililer artık ABD’li değil!

Amerika Kıtası’ndaki Kızılderili Lakota kabilesi (Siyular) 150 yıl önce atalarının ABD ile imzaladıkları anlaşmaları feshettiklerini açıkladı. Oturan Boğa, Çılgın At gibi büyük kabile şeflerinin mensup olduğu Lakota kabilesinin temsilcisi Russel Means, Washington’da düzenlediği basın toplantısında, “Biz artık ABD vatandaşı değiliz. Ve bizim toprağımızın yer aldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmakta özgürler.” dedi. Means, ABD vatandaşlığından çıkmaları halinde kendi topraklarında yaşayanlara pasaport vereceklerini söyledi.

Lakota kabilesi yetkililerinden oluşan bir heyet, 150 yıl önceki anlaşmalarının “değersiz bir kağıt parçasındaki değersiz sözler olduğu”nu, bu anlaşmaların defalarca ABD tarafından çiğnendiğini dile getirdi.


ABD’nin modern köleleri…

“Özgürlükler ülkesi” ABD’de göçmen işçilerin yaşam koşulları ve karşı karşıya kaldıkları uygulamalar çağımızın modern kölelik gerçeğini bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. ABD’li dolar milyoneri bir çiftin yaşadıkları malikanede 2 Endonezyalı kadını köle gibi çalıştırdıkları ve bu kadınlara adeta işkence yaptıklarının ortaya çıkması üzerine İngiltere’de çıkan The Independent gazetesi konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma yayınladı.

Araştırma, ABD’nin Florida eyaletinde çalışan 3 tarım işçisinin yaşadıklarına ilişkin de çarpıcı veriler içeriyor. Söz konusu 3 işçi geceleri işverenleri tarafından karavanda tutuluyor ve kaçmamaları için bileklerinden zincirleniyorlar. Bir sene boyunca inanılmaz bir işkence ile karşı karşıya kalan 3 tarım işçisinin kaçıp polise sığınması üzerine yapılan araştırmada, aynı çalışma alanında 11 işçinin daha zincirlerle tutulduğu görüldü.

ABD’de çalışan göçmen işçiler kayıtsız çalıştıkları için iş yasalarından faydalanamıyorlar. Sendika üyesi olma hakları yok. Haftalık 200 dolar civarında kazanıyorlar. Kaldıkları karavan, yedikleri yemek borca sayılarak 200 dolardan düşülüyor. Örneğin hortumla banyo yaptıklarında 5 dolar kesiliyor. Tedavi haklarından yararlanamıyorlar.

Çoğu Hispanik ve Meksikalı olan göçmen işçiler 16 kiloluk bir domates çuvalı başına 45 cent alıyorlar. Yani bir işçinin asgari ücret alabilmesi için 2.5 ton domates toplaması gerekiyor.


Beslan anneleri açlık grevinde!

1 Eylül 2004’te Beslan’da yaşanan bir okul baskınında 186’sı çocuk 331 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi yaralanmıştı. Bunun üzerine bu baskında hayatını kaybedenlerin yakınları tarafından Beslan Anneleri Komitesi kuruldu. Talebi tarafsız bir yargılama sürecinin yürütülmesi olan bu komite, baskın sonucundaki ölümlerden de devleti sorumlu tutuyordu. 25 Eylül 2005 tarihinde Komite kapatıldı. Bunun üzerine “Beslan’ın Sesi Komitesi”ni kurarak yollarına devam ettiler. Komite tarafından danışıklı dövüş olarak adlandırılan düzmece bir dava ile Beslan’ın Sesi Komitesi de kapatıldı. Kapatma kararının açıklanmasının ardından Beslan’lı anneler mahkeme binasının önünde açlık grevine başladılar.


47 kişiye 521 yıl ceza!

İspanya’da ETA’nın 52 üyesinin yargılandığı dava sonuçlandı. 47 ETA üyesi toplamda 521 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yargılananlar arasında bulunan Batasuna Partisi üyesi ve eski Belediye Başkanı Jose Luis Elkoro 24 yılla en fazla cezaya mahkum oldu. Hüküm giyen 47 ETA üyesinden 3’ünün nerede olduğu bilinmiyor.


 

Almanya’da yasa karşıtı yürüyüş!

Almanya’da “terörle mücadele” adı altında çıkartılan telekomünikasyon yasasının 129.A maddesinin 1 Ocak 2008’de yürürlüğe girmesini protosto etmek için Almanya’nın Hamburg kentinde bir protesto yürüyüşü yapıldı.

Anti-faşistler ve otonomcu gruplar tarafından düzenlenen yürüyüşe diğer kurumlar da katıldılar. Almanya’nın birçok kentinden katılım sağlandı. Miting toplanma yerinde çesitli siyasi gruplar adına konuşmalar yapıldı. Mitingi örgütleyenler adına yapılan konuşmada şunlar söylendi:

“Bu yeni yasa ile bütün vatandaşların telefon konuşmaları ve bilgisayarları, SMS ve e-mailleri vs. bilgilerinin telekominikasyon şirketleri tarafından 6 ay saklama yükümlülüğü getiriliyor. Böylece bilgiler polise, hakim ve savcılara verilmekte ve tüm vatandaşların en temel demokratik hakları hiçe sayılarak polis  devletini oluşturmaya çalışmaktadırlar.”

Kitle konuşmadan sonra yürümek istedi, fakat polis izin vermedi. Bunun üzerine kitle “polis defol” diye slogan atmaya başladı. Kitlenin kararlı tutumu karşısında polis yürüyüşe izin verdi. Yürüyüşün en önünde anti-faşistler “Anti -Terör Yasasına Hayır!” pankartıyla yer aldılar. Arkasında diğer gruplar yer alarak yürüyüşe başlandı. Yürüyüş boyunca kitlenin etrafı dört bir taraftan çevrilerek katılımlar engellenmeye çalışıldı. Yürüyüş güzergahı boyunca birkaç kez yürüyüşün önü kesilerek engellenmek istendi. Fakat kitlenin kararlı tutumu karşında başarılı olunmadı. Yol boyunca, çıkartılan yasanın iptal edilmesi, polis devleti uygulamalarına son verilmesi, anti-terör yasalarının iptal edilmesini talep eden sloganlar atılarak hükümet protesto edildi. Yürüyüş geç saatlere kadar devam etti. Dağılma sırasında yer yer gözaltılar yaşandı. Yürüyüşe 5 bin kişi katıldı.

Yürüyüşe ATIK, ADHK, AvEG-Kon ve BİR-KAR taraftarları olarak katılarak destek sunduk.

Hamburg/Bir-Kar