29 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/47 (49)

  Kızıl Bayrak'tan
   2008’e girerken 2007’den kalanlar…
  Bombardımanın örttüğü gerçekler
Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin
ahlakına ayna tutuyor!
Tekel işçilerinin eylemlerinden...
Cevizli Tekel’deki özelleştirme saldırısıyla ilgili Tek-Gıda-İş 2 No’lu yöneticileriyle konuştuk...
Gençlik hareketinden...
  Asgari ücrete ilişkin eylem ve etkinliklerden...
  Asgari ücret mi biat ücreti mi?
Yüksel Akkaya
  19 Aralık eylem ve etkinliklerinden....
  Devrimci örgüt yaşamsaldır!
  Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine...
  “Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!”
  Hayvanlar alemini rüya alemi sanan bir kafa
aydın olamaz!
  “Prekarite/Prekar” ücretler zamanı:
Nereye kadar?
Yüksel Akkaya
  Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
  Rusya AKKA’dan resmen çekildi!
  Hamas Bush yönetimince muhatap alınmayı
talep ediyor!
  PKK / KCK yöneticilerine açık çağrı!
M. Can Yüce
  Annapolis, Kürdistan ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Prekarite/Prekar” ücretler zamanı / Yüksel Akkaya 

Nereye kadar?  

Akademik camianın “düşünme özgürlüğü” hakkımı kullanarak ücretlerle ilgili yeni bir kavram ortaya atıp, bunun üzerinden tartışmak istiyorum. Zira, şimdilik sınırlı çevrelerde tartışılan “temel gelir”, “vatandaşlık geliri” gibi yaklaşımları daha iyi anlayabilmek için bir kez daha tarihe ve bu tarihsel sürecin arka planında kapitalizme bakmakta yarar var. Ancak, başvurduğumuz Fransızca sözcük olan “precarite” yi  “Türkçeleştirmek” biraz sorunlu (Sözcük Almanca ve İngilizce’de de var, sadece Fransızcaya özgü değil). İstihdam açısından tam açıklayıcı olmasa da az-çok sorunu dile getiren “güvencesizlik, iğretilik, kararsızlık, sağlam olmayış” gibi çeviriler “anlaşılabilir” olsa da ücretler açısından bu tür çeviriler üzerinden tartışmak “sorunlu” görünüyor. Bu nedenle, sözcüğü “Türkçeleştirmek” yerine onu Türkçeye taşımak daha “doğru/anlamlı” gibi.

Kasım ayında Fransa’nın istatistik kurumu bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı (umar ve dileriz ki bizde de eski DİE yeni TUİK bu işi yapar). 1978-2005 dönemi ücretlerine dair bu araştırmanın ortaya koyduğu sonuç “küreselleşme” rüyasına kapılmamış az sayıdaki dinozor için sürpriz olmasa da çok sayıdaki “saftirik” için sürpriz! Zira, bu “fırsatlar döneminde” Fransa’da ücretler 1978’den 2005’e reel olarak hiç ama hiç değişmemiş. Üstelik, 2000-2005 döneminde binde beş düşmüş. Ve, “üstelik” kişi başına milli gelir artmışken! Ehh, bizde de Türkiye’nin “uçurulmasını” bir türlü babalar gibi satılacak özelleştirme adayı kurumlardan biri olmayı beceremeyen Türkiye Kömür İşletmeleri’nin ürettiği kömürün dağıtımını valilere, kaymakamlara vazife kılan; kendisi de iyi bir tüccar olan ve önümüzdeki yıllarda kişi başına milli geliri ikiye katlamayı düşünen bir başbakanımız varsa, sonumuz Fransa’dan farklı olmayacak gibi. Kişi başına milli gelir artacak, ama reel ücretler değişmeyecek, hatta azalacak! İyi, hoş da Fransa gelir ortalaması bize göre daha iyi, sosyal politikası daha ileri, sosyal güvenliği daha kapsamlı olan bir ülke. Oradaki bu durum “anlaşılır”. Peki, bize ne olacak? Soru bu.

Sorunun yanıtını Dünya Bankası’nın Türkiye taşeronları Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder sosyal demokrasi adına veriyorlar: Temel gelir! Hay Allah, Fransa’nın istatistik kurumu yaklaşık çeyrek yüzyıldır reel ücretlerde bırakalım artışı, sona yıllarda düşüşün yaşandığı bir dönemin yaşandığını itiraf ederken, biz “temel geliri” Türkiye’de de tartışmaya açıyoruz. Bizce sorun yok, işte hendek işte deve, buyrun tartışalım.

Örneğin, Fransızlar işgüvencesi sorununu ücretler ile ilgili riskler ile ilişkilendirip, “prekarite”yi bu sorun üzerinden tartışırken A. Buğra ve Ç. Keyder derlemesi “kitap” bu “yoksullaştırma zamanlarında”  işgüvencesini, istihdamı yok sayarak bir öneride bulunur: Herkese hayatını sürdürecek kadar para! Nasıl sosyalist bir toplumda kapitalist toplumun temel yasaları imkansızsa, Buğra ve Keyder’in taşeronluğunu yaptığı bu “vakitsiz” öneri de kapitalist düzenin işleyiş yasalarına aykırı olarak yersizdir. Peki neden böyle bir şeyi önermekte ve tartışmaktadır “insanlar”; örneğin yakın zamanlarda Türkiye’yi de ziyaret edip birkaç kentte konferans verdirilen E. O. Wright bu sürecin neresinde durur?

Evet, bir parça gecekondu devrimciliği, bir parça “Kürt sorunu” devrimciliği ile donanmış olan ufkumuzu yeniden Marksizm’in, sosyalizmin temel sorunlarına çevirmekte yarar var. “Prekarite ücretler” asgari ücretin neresinde durur, temel ücret “çıkışı” neyi amaçlar? Kapitalizmde sosyalizm önerenler, neden açıkça sosyalist mücadelede yer almazlar da kapitalist düzenin en iyi düzleyicisi olan sosyal demokrasi saflarından çıkmazlar? Ve, neden yanlış doğru, kendisine solculuk atfedilmiş sendikalar, en akil uzmanları şu “temel gelir” meselesine girmezler? Hay Allah, tam da bu aralar Fransa, 1978-2005 döneminde ücret gelirlerinde bırakalım bir olumlu değişikliği, tersi yönde bir gelişmeye işaret etmişken ne zor sorular bunlar!...

www.kizilbayrak.net, www.mavidefter.org ve www.sendika.org’da tartışmaya açtığımız bu “meseleyi” sürdürmek bir maskeyi düşürmek için gerekli. Umar ve dileriz ki tartışmacıları çok ve tartışması “heyecanlı” olur.


Topkapı İşçi Derneği açıldı!

“Topkapı işçileri omuz omuza!”

İki yıllık yoğun bir emeğin ve mücadelenin sonucu Topkapı işçileri 15 Aralık’ta derneklerinin açılışını gerçekleştirdiler. TİM1 Sanayi Sitesi’nde yeralan GOP İşçi Derneği Topkapı Temsilciliği 40 işçinin katılımıyla açılışını yaparak, tüm işçileri derneği sahiplenmeye çağırdı.

“Gücümüz birliğimizden gelir!” pankartı ve “Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok!”, “İnsanca yaşayacak ücret ve zaman istiyoruz!” ve “Topkapı işçileri omuz omuza!” dövizlerinin yer aldığı açılış etkinliği, mücadele içinde yaşamını yitirenler için saygı duruşuyla başladı. Ardından yapılan açılış konuşmasında şunlar söylendi:

“Bugün Topkapı işçilerinin mutlu günü. Çünkü artık bir dernekleri var. İşçi Derneği ile birlikte Topkapı işçisi yalnız ve çaresiz kalmaktan kurtuluyor. Zor durumda kaldığında yanında bulacağı, sırtını dayayıp destek alacağı, haksızlıklara ve baskılara göğüs germek için elele verip mücadele edeceği bir derneği var.”

Devamında, İşçi Derneği ile Topkapı işçisinin mücadele mevzisi kazandığına ve geleceğe bir kapı açıldığına vurgu yapılarak, bu mevziye sahip çıkarak umudu büyütmeye çağrı yapıldı.

Ardından DİSK’in hazırlamış olduğu sinevizyon gösterimine geçildi. Sinevizyon ilgiyle izlendikten sonra derneğin açılışına destek veren PTT işçileri adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada şu sözlere yer verildi:

“Sinevizyon gösteriminden sonra çok duygulandım ve bir kez daha gördük ki örgütlü ortak mücadele etmeden sorunlarımızın çözümünü sağlayamayız. PTT içerisinde çalışırken iki yıldır derneğin faaliyetlerini izliyorum. Arkadaşlar, bu derneğin Topkapılı işçi arkadaşlara mücadele yolunu göstereceğini düşünüyor ve derneğin açılışında çaba harcayan arkadaşlara teşekkür ediyorum.”

Dernek bünyesinde çalışma yürüten arkadaşların müzik dinletisinden sonra bir işçi dernekle ilgili yazdığı şiiri okudu.

Ardından tersane cehenneminde mücadele eden ve gerçekleştirdikleri 2. Tersane İşçileri Kurultayı ile tersane havzasında yeni bir mücadele sayfası açan işçiler adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada şunlar söylendi: “Bizler buraya iş cinayetlerinin yaygın olduğu, sigortasız ve güvencesiz çalışmanın kural olduğu bir yerden geliyoruz. Tersane işçilerinin patronlarına karşı kendi derneğimizi kurduk. Ben buraya gelirken 1873’de ilk grevi gerçekleştiren tersane ve 15-16 Haziran’da önemli bir yer tutan ve bir işçi arkadaşımızı şehit veren Topkapı, sınıf hareketinde önemli bir mücadele alanı olagelmiştir. Tersanelerde grev bayrağını yükseltmeyi hedefliyoruz. Topkapı işçilerininin derneği de 15-16 Haziran anısına, aynı onur ve kararlılıkla mücadele edecektir.”

Tersane işçileri kendi hazırladıkları bir skeci sundular. Sefaköy İKE müzik grubunun söylediği şarkı ve türkülerden sonra açılış etkinliği sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul