29 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/47 (49)

  Kızıl Bayrak'tan
   2008’e girerken 2007’den kalanlar…
  Bombardımanın örttüğü gerçekler
Kürt halkının dökülen kanı egemenlerin
ahlakına ayna tutuyor!
Tekel işçilerinin eylemlerinden...
Cevizli Tekel’deki özelleştirme saldırısıyla ilgili Tek-Gıda-İş 2 No’lu yöneticileriyle konuştuk...
Gençlik hareketinden...
  Asgari ücrete ilişkin eylem ve etkinliklerden...
  Asgari ücret mi biat ücreti mi?
Yüksel Akkaya
  19 Aralık eylem ve etkinliklerinden....
  Devrimci örgüt yaşamsaldır!
  Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine...
  “Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!”
  Hayvanlar alemini rüya alemi sanan bir kafa
aydın olamaz!
  “Prekarite/Prekar” ücretler zamanı:
Nereye kadar?
Yüksel Akkaya
  Sincan İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
  Rusya AKKA’dan resmen çekildi!
  Hamas Bush yönetimince muhatap alınmayı
talep ediyor!
  PKK / KCK yöneticilerine açık çağrı!
M. Can Yüce
  Annapolis, Kürdistan ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu üzerine... 

Birleşik Metal üyeleri mücadele programına  bir “şans” daha verdi!

 
Birleşik Metal İş 17. Merkez Genel Kurulu 14-16 Aralık tarihlerinde gerçekleşti. Uzun yıllardır ilk defa mevcut yönetimin korunmasıyla sonuçlanan genel kurul BMİS’in sendikal hareketin genel tablosundan ayrışan yanlarının olduğu kadar aynı zamanda onunla benzeşen yanlarının da somut bir yansıması oldu.

BMİS 17. Merkez Genel Kurulu’nu değerlendirirken ilk etapta sendikal hareketin genelinden ayrışan yanlarını vurgulamak yerinde olacaktır. Zira sendikanın iç süreçlerini bilen üye ve güçler dışındaki insanların genel kurul salonundan yansıyan tablodan göreceği bu ayrışma tablosu olacaktır.

Genel Kurulun sendikal hareketten ayrışan yönleri!

Öncelikle bu ayrışmanın ileriye dönük olumlu bir tablo olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Salonun ve programın hazırlanışından 3 gün boyunca kürsünün kullanımına kadar (sınıf hareketinin mevcut tablosunu da düşündüğümüzde) genel kurulun oldukça güçlü bir politik atmosferde gerçekleştiğini düşünüyoruz.

Programın Enternasyonel Marşı ile başlamasından yönetim adına yapılan konuşmalara, uluslararası katılımcılarla perçinlenen enternasyonalizm vurgusundan sınırlı bir kısmı dışta kalmak üzere delege konuşmalarına ve sıklıkla atılan sloganlara kadar, bugünün Türkiye’sinde ender rastlanan bir genel kurul gerçekleşti. Yine sendikanın içinde bulunduğu gerçek tabloyu ne kadar yansıttığından bağımsız olarak salondan yansıyan birlik ve beraberlik görüntüsü de oldukça önemliydi. Dar çıkar hesaplarıyla yaşanan sataşmalardan ziyade ileriye dönük hedeflerin tartışıldığı bir genel kurul yaşadı BMİS üye ve delegeleri.

Bir diğer önemli yan ise, genel kurul sonucunda kurul iradesi olarak ortaya çıkan kararlar taslağı idi. Bu taslağı inceleme fırsatı bulanlar da göreceklerdir ki, bu taslak mevcut düzen sınırları içinde bir sendikanın ortaya koyabileceği en ileri programı ifade ediyordu. Daha önce defalarca çeşitli sendikalarda benzer programlar ve kararlar ifade bulsa da bunlar çoğu zaman koltuk kavgalarının bir ürünü olarak işçilere şirin görünme manevraları olarak gerçekleşiyordu. Oysa Birleşik Metal’de nasıl gerçekleştiğinden bağımsız olarak karşısında muhalefeti olmayan bir yönetimin iradesi olarak çıktı bu taslak. Bu açıdan genel merkez yönetiminde ve sendikanın en ileri tabanını oluşturduğunu söyleyebileceğimiz genel kurul delegelerinde ileriye dönük mücadele isteğinin ve niyetinin de somut bir göstergesiydi. Ve bu yönüyle BMİS’in Türkiye sendikal hareketinin toplamından ayrışan en önemli yanını, kendi deyimleri ile “farklı olmanın adı”nı ifade ediyordu.

Farklılıktan aynılığa!

Sadece 17. Merkez Genel Kurulu üzerinden değil, aslında geçmiş süreçleri ile de Birleşik Metal, Türkiye sendikal hareketinden daha ayrı, daha ileri bir tabloyu ifade ediyor. Bu özellikle tabandaki işçinin bilinci ve mücadele kültürü açısından böyle. Ancak son süreçte yaptığımız değerlendirmelerde de ifade ettiğimiz üzere BMİS’te de bu tablo her geçen gün daha da geriye gitmektedir. Bu durum 17. Merkez Genel Kurulu vesilesiyle kendisini en yalın biçimde delege konuşmalarında göstermiştir. İlk başta delege konuşmalarına ilişkin yaptığımız olumlu göndermeyi gözönüne aldığımızda bu son değerlendirme bir tezat gibi görünebilir. Ancak orada olumluluğu sendikal hareketin toplamına ilişkin ifade etmişken, olumsuzluğu BMİS’in kendi geçmiş süreçlerine ve önceki genel kurullarına göre ifade ediyoruz.

Genel Kurul kürsüsünden de ifade edildiği üzere Birleşik Metal üyesi işçiler çok konuşur, çok tartışır. Bu, Birleşik Metal’de bugüne kadar oluşan önemli bir gelenektir. Aynı zamanda özellikle genel kurul kürsülerinden yansıyan bu konuşkan tablo, Birleşik Metal tabanındaki siyasal bilincin genel sınıf kitlesine göre ileriliğinin de bir göstergesidir. Ancak bu açıdan 17. Merkez Genel Kurulu’nu geçmiş genel kurullarla, özellikle de 16. Genel Kurul’la karşılaştırdığımızda bir gerileme yaşandığı da gözle görülen bir gerçekliktir. 16. Genel Kurul’u hatırlayanlar aynı zamanda önemli sayıda delegenin yaptığı politik açıdan oldukça doygun konuşmaları da hatırlayacaklardır. 17. Merkez Genel Kurulu’na gelindiğinde ise bu doygunluk büyük oranda birlik, beraberlik mesajlarının verildiği daha sıradan konuşmalara dönüşmüştür. Geçmiş süreçlerde mücadeleyi baltalamakla “övünen” yönetimlerin karşısında oldukça güçlü politik konuşmalar yapan Birleşik Metal üyelerinin bu sefer mücadeleyi ilerletmeyi hedeflediğini ifade eden bir yönetimin yanında daha da güçlendirmeleri gereken konuşmaları tam tersine daha da cılızlaşan bir hal almıştır.

SSGSS, asgari ücret konuları ile MESS süreçleri delege konuşmalarında önemli bir yer tutsa da bu konuşmalarda özellikle “büyüme” gündemi ile güllük-gülistanlık bir hava çıktı ortaya. Delege konuşmalarındaki politik gerilemenin bir diğer ifadesi ise bir-iki örnekle de kalsa havanın “soldan” estirildiği genel kurulda şovenist histerinin açığa çıktığı konuşmalar oldu. Bu tablo aslında tabandaki bilinç erezyonunun da somut bir göstergesidir. Bu tablonun gösterdiği bir diğer gerçek ise üzerine döne döne vurgu yapılan eğitim sorunudur. Her ne kadar 4 yılda 8 bin işçiye eğitim verilmesiyle övünülse de verilen eğitim sonuçları işte bu tablodur. Ve bu tablo bir kez daha eğitim sorununun üzerine düşünülmesi gerektiğini göstermektedir.

İşin bu yanı Birleşik Metal’in sendikal hareketle aynılaşan yanının genel kurul sürecinden yansıyan tarafını oluşturuyor. Ne yazık ki sınıf kitlesinin geneliyle birlikte Birleşik Metal üyesi işçilerde de bir bilinç kırılması yaşanıyor. Ama her şeye rağmen 20’nin üzerinde delegenin konuştuğu bir genel kurul anlamlı bir veri olarak kabul edilebilinir. Tabii ki önümüzdeki süreçte sınıf bilincinin gelişimi yönünden daha sonuç alıcı bir çabanın yaşandığı koşullarda.

Bir diğer aynılaşma ise konukların bir kısmı üzerinden yaşandı. Döne döne sınıf mücadelesinden ve sınıf sendikacılığından bahsedilirken, SSGSS ve sonuçları üzerine sermaye sınıfına kin kusulurken, topu topu 3 konuk konuşmacıdan biri, deprem enkazında mezarda emeklilik yasasını geçiren DSP’nin İstanbul İl Başkanı idi. Yine üyesi bulunulan bir-iki işyerinden gelen yöneticilerin patron temsilcisi sıfatı ile karşılanması da sınıf karşıtlığına yapılan vurguların altını boşaltan yanlar taşıyordu.

Ancak bunlardan çok daha önemli bir gerçek var ki, o da sendikanın yaşadığı sıkıntılara karşın tablonun güllük-gülistanlık olarak tarifi ve bunu hayata geçiriş biçimi idi.

“Birlik ve beraberlik” iddiasının karşılığı nedir?

İfade ettiğimiz üzere tek başına genel kurul günlerine ve kürsüsüne bakan bir gözün tek görebileceği, tabanı ile kenetlenmiş bir sendika ve ileriye dönük ortak bir irade olacaktır. Ancak tablo gerçekten böyle midir? En azından biz tablonun böyle olmadığını görüyor ve söylüyoruz. Ki, bu durum kenetlenmeden bahseden yöneticilerin ve delegelerin de farkında olmadığı bir tablo değildir doğalında. Ancak onlar, ısrarla kenetlenildiğinden ve sendika içi demokrasinin nasıl da güzel işlediğinden dem vuruyorlar. Peki, tüm bunları söylerken fabrikalardaki delege seçimlerinde ve şube genel kurullarında yaşananları nereye oturtuyorlar acaba?

Şimdi tüm süreç boyunca yaşananları bir kez daha gözden geçirelim. Şube genel kurullarında yaşananları, fabrikalardaki delege seçimlerini düşünelim. Açıkçası delege seçimlerinden başlayarak Merkez Genel Kurulu’nun öngünlerine kadar sendika içinde iki odak, iki anlayış kıyasıya bir rekabet yaşadı. Mevcut genel merkez yönetimi kendisinden önceki ihanetçi şebekenin örgütlediği oldukça çirkef bir muhalefetle yüzyüze geldi.

Delege seçimlerinde sendikal hareketin genelinden yansıyan ayak oyunları burada da yaşanan bir tabloydu. Bu yanıyla genel kurulda ortaya atılan demokratik delege seçimleri iddiası da gerçeği yansıtmaktan oldukça uzaktaydı. Yine şube genel kurullarının neredeyse tamamında kafa kafaya iki liste yarıştı. Ve bu yarışta karşıt tarafların iğreti karalama kampanyalarına kadar düşkünleşmiş bir tablo açığa çıktı. Hatta iki anlayışın tuttuğu tabanda nedenini kendisinin bile bilmediği bir düşmanlık tablosu yaratıldı.

Sonuçta şubelerin önemli bir bölümünde ihanetçi şebekeye karşı genel merkezin durduğu konumu destekleyen eğilimler baskın geldi. Ve doğalında genel merkez kurulu delegelerinin önemli bir bölümü de bu çerçeve de şekillendi. İşte ifade edilen birlik-beraberlik görüntüsünün gerçek karşılığını bu tablo oluşturuyor. Yani aslında kazan alttan alta kaynamaya devam ediyor.

Bürokrasi tek başına bir anlayış değil aynı zamanda bir işleyiş sorunudur!

Tabanın kendi arasında nedenini kendisinin dahi bilmediği karşıtlığı bir kenara koyarsak Birleşik Metal’e ve aslında tüm metal işçilerine bugüne kadar kan kusturan ihanetçi şebeke bu genel kurulla fazlasıyla hak ettiği ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilginin ihanetçi anlayışın sendikadan sökülüp atılmasında önemli bir aşama olduğunun bizler de farkındayız. Ancak buradaki itirazımız bu darbeye değil, gerçekleştiriliş tarzınadır.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz üzere genel merkez yönetiminin bu ihanetçi şebekeye karşı alması gereken tutumları çok geç bir vakitte, ancak bu şebeke güçlenip ciddi bir muhalefet odağı olarak karşılarına çıktığında aldıklarını düşünüyoruz. Bu tutumun gecikmesinin ise sendikaya ve metal işçilerine kaybettirdiği birçok şey olduğuna inanıyoruz.

Ancak bundan da önemlisini genel kurul sürecinde alınan tutumlar oluşturuyor. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyecek olursak genel merkez yönetimi tüm bu süreç boyunca kendi mücadele anlayışını tabana yayarak buradan güçlendirmek yerine önce şubelere, sonra temsilcilere ve oradan tabana yaymaya çalışan bir hat izliyor. En azından bizim bildiğimiz kadarıyla sınıf mücadelesinin ve sınıf sendikacılığının genel yasaları bu ilerlemenin tabandan başlayarak şekilleneceğini söylüyor. Oysa Birleşik Metal yönetimi ihanetçi şebekeyi temizleyebilmek için tabanda bir mücadele dinamizmi yaratmaktansa şube yönetimleri içindeki ve temsilciler arasındaki ayrım noktalarını körüklemeyi tercih ediyor. Bu bir yandan hedeflenen dönüşümün köklü ve kalıcı bir şekilde gerçekleşmesinin önüne geçerken bir yandan da niyetler her ne kadar mücadeleden yana ilerici bir karakter taşırsa taşısın bürokratizmin en bildik yöntemlerini tarifliyor.

Bu durumun bir diğer yanını ise ihanetçi şebekenin koltuk değneklerine karşı alınan tutum oluşturuyor.

Netleşen tablodan yansıyanlar!

Tüm yaşananlar sonucunda ifade ettiğimiz gibi sendika içindeki ihanetçi şebeke ağır bir yenilgi aldı. Hatta bu yenilgi için Merkez Genel Kurulu’nun gerçekleşmesine de gerek kalmadı. Daha Gebze Şubesi’nin genel kurulunda tablo açığa çıkmış, ihanetçi şebekenin yenilgisi netlik kazanmıştı. Tam da bu nedenle olmalı ki patronla anlaşarak kendisini şube genel kuruluna delege yazdıran ihanetçi şebekenin baş aktörü kendisini merkez genel kuruluna delege olarak dahi yazdırmadı. Adeta kuyruğunu kıstıra kıstıra kenara çekildi. “Genel merkeze gideceğim” diyerek etrafına bir dizi insanı toplayan yardımcı oyuncusu ise yapayalnız ortada kalmış oldu. Şebekenin başını tutanların bu yenilgisi değnekçilerini ise derin bir telaşa sürüklemiş görünüyor. Bu değnekçilerin neredeyse tamamı yaşanan hezimetin ardından kendi konumlarını koruyabilmek adına ardı ardına genel merkeze yanaşıyor.

Şimdi bu değnekçilere sormak gerekiyor. Daha birkaç ay öncesine kadar niçin bu yönetimin karşısındaydınız? Şimdi niye yanaşmaya çalışıyorsunuz? İhanet safında yer aldığınızı mı fark ettiniz? Yoksa kendi konumunuzu mu korumaya çalışıyorsunuz? Açık ki bu tablo bir özeleştirinin değil fakat yaşanan hezimet karşısında yalnız kalmanın ve boyun eğmenin bir göstergesidir. Mevcut yönetimin ihanetçilere dönük eleştirilerine içgüdüsel bir tepki duyan işçileri yatıştırıp nedenini bile açıklamadan “Biz barıştık!” demek bundan başka bir sonuç göstermemektedir. Yine aynı tutum bugün çeşitli kademelerde mevcut yönetimin listesinde yer alan değnekçiler için de geçerlidir.

Ancak sadece değnekçilere değil, bu göstermelik barışı kabul eden genel merkez yönetimine de sormak gerekiyor. Daha aylar öncesinde sendikayı bir ihanet bataklığına sürüklemeye çalışanlar bu aynı insanlar değil miydi? Baş aktörler sahneden çekilmeseydi mücadelenin kuyusunu kazmak için dört elle çalışmayacaklar mıydı? Başlarının ezilmiş olması yaptıklarının kitleler önünde hesabını vermeden, gerçekten mücadeleci bir anlayışa yöneldiklerini kanıtlamadan bir “barış” imzalamaya yeterli midir? Belki bugün değil ama sınıf mücadelesinin güçlendiği dönemde bu yöntemin hesabını tabanınıza ve işçi sınıfına nasıl verebilirsiniz?

Böyle bir barış olamaz ve bu hesap verilemez. İşte tam da bunun için kendi bireysel çıkarları için olmasa da, “mücadeleci bir anlayışı sendikaya hakim kılmak” gibi iyi niyetli bir kaygının ürünü olsa da, Genel Merkez yönetimi halen bürokratik bir işleyiş mekanizması ile yola devam etmektedir. Ve bu işleyiş mekanizması ile yüzleşmek, işçi sınıfının gerçek demokrasisini inşa etmek için hızla adım atmak sorumluluğu ile yüzyüzedir.

Birleşik Metal üyeleri mücadele programına bir şans daha verdi!

Tüm olumsuzluklarla birlikte 17. Merkez Genel Kurulu’nda ihanetçi şebekenin en azından kaşarlanmış temsilcileri şahsında uğradığı yenilgiyi bir kez daha temel bir nokta olarak vurgulamak gerekiyor. Bu, açıktır ki sendikanın geçmiş süreçleri ile son dört yılının kıyaslanmasının bir sonucudur. Tüm yetersizliklerine karşın mevcut yönetimin gösterdiği mücadele kararlılığı Birleşik Metal üyelerinin bu mücadeleye bir kez daha onay vermeleri ile sonuçlanmış oldu.

Şimdi genel merkez yönetiminin ve Birleşik Metal üyesi işçilerin önünde önemli görevler durmaktadır. Genel Başkanın ifadesi ile “ergenlik sivilceleri” büyük oranda temizlenmiş durumdadır. Ve ellerinde sınıf sendikacılığı esasına dayanan oldukça güçlü bir program bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde bu programın “birlik ve beraberlik” içinde nasıl hayata geçirileceğini metal işçileri mutlaka yakından takip edecektir. Denilebilir ki Genel Merkez yönetimi bir kez daha ve çok daha ciddi bir biçimde samimiyet sınavındadır. Bu sınavdan alnının akı ile çıkması ise öncelikle sahip olduğu bürokratik işleyiş tarzına dair algılayış ve anlayışı yıkması ile doğrudan bağlantılıdır.

17. Merkez Genel Kurulu’nun iradesi olarak onanan program ve kararlar güçlü bir demokratik işleyişle birlikte hayat bulduğu koşullarda Birleşik Metal üyesi işçiler ve tüm metal işçileri ileriye dönük oldukça güçlü bir adım atmış olacaklar.

BDSP’li Metal İşçileri


BMİS 17. Genel Kurulu gerçekleşti!

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası 17. Olağan Genel Kurulu 14-16 Aralık 2007 tarihlerinde gerçekleşti.

Genel Kurul saat 10.00’da Enternasyonal Marşının okunması ve Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Müzik Öğretmenleri’nin oluşturduğu müzik grubunun dinletisiyle başladı. 4 yıl boyunca yaptıkları çalışmalardan dolayı şube başkanları ve BMİS’e destek olanlara plaketlerin verilmesiyle devam etti.

Genel Kurul’a yoğun bir konuk katılımı gerçekleşti. DİSK ve Türk-İş’e bağlı sendikaların yöneticilerinin yanı sıra eski yöneticiler, kimi refomist parti temsilcilerinin yanı sıra yurtdışından gelen sendika temsilcileri katıldılar.

Geçtiğimiz günlerde işten atma saldırısıyla karşı karşıya kalan ve fabrika önünde direnişlerini sürdüren Güven Elektrik işçileri de genel kurul salonunda yerlerini aldılar.

17. Olağan Genel Kurul’un açılış konuşmasını Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu yaptı. Serdaroğlu uzun konuşmasına, 21 aydır grevde olan SCT Filtre işçilerinin direnişini selamlayarak başladı. Sendikanın 4 yıllık sürecinde “üye sayısı ve örgütlenmede yaşanan %50’lik büyüme” üzerinde durdu. Geçtiğimiz 4 yıl boyunca gereken iradeyi ortaya koyduklarının altını çizdi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi divan başkanlığına seçildi. Divanın oluşturulmasının ardından saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu.

Yeniden düzenlenmesi gündemde olan SSGSS’yle ilgili Türk-İş’e seslenen Çelebi, sosyal güvenlik reformuna karşı Türkiye genelinde bir saatlik uyarı eylemi yapma çağrısında bulundu. Çelebi konuşmasının sonunda 2008 1 Mayıs’ında Taksim’e çıkma çağrısı yaptı.

Genel kurulun ilk gününün birinci bölümü Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu’nun SSGSS Yasa Tasarısı üzerine yaptığı sunumla son buldu.

Öğle yemeğinin ardından kurul, uluslararası konukların kürsüden yaptıkları konuşmalarla devam etti. Konuşmacıların tümü uluslararası dayanışmanın önemine vurgu yaptılar. Salonda bulunan delegeler konukları “Yaşasın enternasyonal dayanışma!” sloganıyla karşıladılar.

Genel Kurul’un ikinci günü akşam saatlerine kadar sürdü. İkinci günde BMİS delegesi metal işçileri kürsüden söz aldılar. Yapılan konuşmaların genel havası, mevcut yönetimin 4 yıllık süreçte gerçekleştirdiği “ilerleme”nin olumlanmasıydı. İlk konuşmayı, Güven Elektrik’te işten atılan 3 işçiden Zafer Tekşen yaptı ve 500 Güven Elektrik işçisi adına genel kurulu selamladı. Tüm baskı ve engellemelere rağmen direnişlerinin devam ettiğini söyledi. Tekşen’in konuşması BMİS delegeleri tarafından “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Atılan işçiler onurumuzdur!” sloganlarıyla karşılandı.

Kürsüden yapılan konuşmalar farklı illerden delegelerin söz almasıyla devam etti.

BMİS İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek, 4 yıl önce taraf olduklarını ve bugün gelinen noktanın taraf olmalarının doğruluğunu gösterdiğini ifade etti. Sendikaya doğru yaşanan akışın sebebini “güven” olarak nitelendirdi. MESS süreçlerini fabrikalardan doğru örmenin önemine vurgu yaptı. Büyük fabrikalarda örgütlenmenin gerekliliğine işaret ederek, “grev fonu eksikliğinin” altını çizdi. Asgari ücretin belirlenme sürecinde etkin bir çalışma yürütülmesi, “gidilmedik fabrika kalmaması” bakışıyla hareket edilmesi çağrısında bulundu.

Yılmaz Karakurt, genel merkez yönetiminin 4 yıl boyunca “kurumsallaştığını” vurgulayarak, yaşanan gelişmenin şubelere de yansımasının gerekliliğine işaret etti.

İzmir Şube Tariş işyerinden Nihat Akyol, “çağdaş sendikacılığa ve diyalog” anlayışına karşı kavgayı örgütleme çağrısında bulundu.

Genel Kurul, Gebze Şube Dostel Makina İşyeri’nden Selçuk Bağcı’nın konuşmasıyla sürdü. Bağcı konuşmasını Kürt sorunu ve Telekom grevi ekseninde gerçekleştirdi. Grev sürecinde Diyarbakır’da tutuklanan Kürt işçilerin herkese, etnik kökenin değil sınıf kimliğinin ortak olduğu düşüncesini hatırlatması gerektiğini söyledi. Bağcı’nın konuşması delegeler tarafından “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganıyla karşılandı.

İzmir Şube’den Aydın Belet, sosyal güvenlik reformuna ilişkin olarak her türlü eylemin hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyerek, 21 aydır grevde olan SCT Filtre işçilerinin direnişiyle dayanışma amacıyla grev fonunun geliştirilmesi önerisinde bulundu.

İstanbul Askal İşyeri adına konuşan Hüseyin Can, MESS’le yürütülen toplu sözleşme sürecinde Türk Metal çetesinden farklı bir sözleşmeye imza atılması gerekliliğine vurgu yaptı.

Gebze Şube Basın Yayın Sekreteri Engin Kul, 4 yıl önce “uzlaşmacı sendikacılık” anlayışının sona erdiğini ifade ederek, sendikanın yaşadığı %50 büyümede mücadeleci anlayışın getirdiği kazanımların etkili olduğunu belirtti.

Kocaeli Şube Atilla Demirel işyerinden Hakan Akyol, son dönemin iki önemli gelişmesini Türk-İş Genel Kurulu ve Telekom grevi olarak ifade etti ve sınıf sendikacılığı vurgusu yaptı.

Konuşmaların ardından son 4 yıllık süreç hakkında uzun sayılabilecek bir konuşma gerçekleştiren BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, işçi kavramının yok edilmek istenmesine karşı bilincin gelişmesinin gerekliliğine vurgu yaptı. 4 yıllık genel yönetim süreci boyunca “hiç kimseyi yarı yolda bırakmadıklarını” dile getirdi ve 2008 TİS süreçlerinin takipçisi olacaklarının vurguladı. “Nasıl bir sendika?” sorusunu 4 yıllık süreçte yapılanlar üzerinden yanıtladı.

Genel kurul, tüzük değişikliği maddelerinin okunup delegelerin oyuna açılmasıyla devam etti. Madde değişikliğinin sona ermesiyle yönetim kurulu aday listesi okundu. Eski genel merkez yönetimi; Genel Başkan Adnan Serdaroğlu, Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar, Genel Mali Sekreter Süleyman Türker, Genel Sekreter Selçuk Göktaş, Genel Eğitim Sekreteri Celalettin Aykanat listedeki yerlerini korudular. Kurulda ayrıca DİSK delegelerinin listesi oluşturuldu.

Genel kurula katılan BDSP’liler,“Birleşik Metal İşçileri Sendikası 17. Merkez Genel Kurulu ve metal işçilerini bekleyen görevler! Bürokrasiye karşı demokrasi! Uzlaşmaya karşı mücadele! BDSP’li Metal İşçileri” başlıklı broşürü dağıttılar.

Kızıl Bayrak/İstanbul



Tüm Bel-Sen’den zam protestosu...

Tüm Bel-Sen İstanbul Şubeleri 18 Aralık günü Aksaray İSKİ binası önünde gerçekleştirdikleri eylemle su ve ulaşım zamlarının geri alınmasını talep ettiler. Saat 12.30’da İSKİ binası önünde toplanan Tüm Bel-Sen üyeleri burada bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Halkevleri, TMMOB İstanbul İKK, İstanbul Tabip Odası, Yapı Yol-Sen İstanbul Şubesi, TUDEF, Dev Sağlık-İş, Umut Kooperatifi, SHP İl Başkanlığı, EMEP Kağıthane İlçe ve HKM’nin de destek verdiği eylemde Tüm Bel-Sen İstanbul Şubeleri adına basın açıklamasını 1 No’lu Şube Başkanı Faik Deli okudu.

Açıklamada suyun yaşamsal bir hak olduğu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin suyu kâr sağlanan bir alan olarak gördüğü ifade edilerek, İstanbul halkına “Kaliteli, temiz, içilebilir su ile kaliteli, güvenli ve ucuz ulaşım hizmeti” verilmesi talebinde bulunuldu.

“Ucuz ulaşım istiyoruz!”, Sermayeye değil emekçiye bütçe!”, “Topbaş zammını al başına çal!”, “Su, ulaşım zamları geri çekilsin!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!”, “Sağlıklı ucuz su istiyoruz!” sloganlarının atıldığı eylemde, zamların sermayenin kâr hırsının parçası olduğu belirtildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul