30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan Taksim eylemi...

Emekçi kadınlar özgürleşmek için mücadeleye!

Emekçi Kadın Komisyonları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Beyoğlu Emek Sineması önünden Galatasaray Postanesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirdi. Eylemde sokakta, işyerinde, evde, okulda, savaşta ve gözaltında kadınları hedef alan şiddetin son bulması istendi.

Küçükçekmece, Esenyurt, Gaziosmanpaşa, Ümraniye, Maltepe ve Kartal-Pendik’ten gelerek Emek Sineması önünde toplanan emekçi kadınlar burada “Kapitalizm şiddettir! Emekçi kadınlar şiddete karşı bir adım ileri!” pankartı ve “Sokakta, işyerinde, evde, okulda, savaşta ve gözaltında şiddete son!” dövizleri açarak sloganlarla yürüyüşe geçtiler.

Emekçi kadınların coşkulu sloganlarla başlattığı yürüyüş sırasında; “Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!”, “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!”, “Şiddete karşı emekçi kadınlar bir adım ileri!”, “Kadın olmadan, devrim olmaz! Devrim olmadan kadın kurtulmaz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” sloganlarını attılar.

Galatasaray Postanesi önüne gelindiğinde basın metninin okunmasına geçildi. “Bugün 25 Kasım. Bugün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü! 25 Kasım 1960, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Clandestina hareketinin öncülerinden Mirabel kardeşlerin sistem tarafından ‘kaza’ süsü verilerek katledildiği tarihtir” sözleri ile başlayan açıklama, 25 Kasım gününün bir mücadele günü olarak benimsenmesinin tarihçesi ile devam etti. “8 Mart’ta olduğu gibi, 25 Kasım tarihi de kadınların kapitalist sisteme karşı mücadele günüdür. 25 Kasım 1981 yılından beri tüm dünyada işçi ve emekçiler tarafından bir mücadele günü olarak anılmaktadır” denildi.

Basın açıklamasında Mirabel Kardeşler’in katledilmesinin üzerinden 47 yıl geçmiş olmasına rağmen kadınların dünyanın dört bir yanında şiddete maruz kaldığı vurgulandı. Son yıllarda ortaya çıkan örneklerin sıralandığı açıklamada; töre cinayetlerinden iş kazalarına, işkenceden taciz-tecavüze kadar kadınların karşı karşıya kaldığı saldırılara dikkat çekildi. Cezaevlerinde direnen devrimci kadınlar, burjuva medya eliyle metalaştırılan kadınlar ve işgal altındaki topraklarda yaşam mücadelesi veren, tecavüz saldırılarına maruz kalan kadınlara da değinildi.

Açıklamada şiddetin kaynağına dikkat çekilirken, kadını hedef alan tüm baskı ve zorbalıkların kapitalist sistemin ürünü olduğu vurgulandı. Şiddeti bu devletin yasalarıyla engelleme demogojilerine yanıt olarak “bu devletin yasaları kadına yönelik şiddetin güvencesidir! Mevcut yasalada kadını koruyan kimi maddeler yer alsa da bunlar göstermeliktir. Mevcut yasalara asıl ruhunu veren kadına yönelik şiddeti ve erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünü meşru gören anlayıştır” denildi. Sığınma evlerinin içler acısı tablosunun da teşhir edilerek, şiddete karşı mücadelenin şiddetin kaynağına karşı mücadeleden geçtiği vurgulandı. B mücadeleyi kadın-erkek bütün işçi-emekçilerin omuz omuza yürütmelerinin zorunluluğuna dikkat çekildi.

Birleşik mücadelenin önemine değinen Emekçi Kadın Komisyonları, eyleme katılan erkek işçi arkadaşları ile birlikte omuz omuza özgürlük ve mücadele sloganları attılar. Emekçi kadınlar, “Kadına yönelik şiddete karşı mücadele, kadının özgürleşmesi mücadelesinin bir parçasıdır” diyerek, bütün işçi-emekçi kadınları mücadelede bir adım ileriye çıkmaya çağırdılar.

Emekçi kadının ancak mücadele ile özgürleşeceğinin ve şiddete karşı mücadelenin de özgürlük mücadelesi ile kopmaz bağlar taşıdığının vurgulandığı açıklamanın ardından genç bir emekçi kadın, Rahime Henden’in kadının evrimini anlatan bir şiirini okudu.  

Şiir dinletisinin ardından Emekçi Kadınlar 1930’lu yıllarda çalışan tütün işçisi kadınların mücadele içerisinde saf tutuşunu anlatan “İşçi Ayşe” adlı şarkıyı hep bir ağızdan söylediler. İşçi önlükleri ile alanda olan kadınlar, 1930’larda Zehra Kosovalar’ın açtığı yoldan yürüdüklerini de ilan etmiş oldular. “İşçi Ayşe”nin ardından yumruklarını kaldırarak “Çav Bella” marşını söyleyen Emekçi Kadınlar, mücadele kararlılıklarını tok bir biçimde dile getirdiler.

Eylem, Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılan kapanış konuşması ile son buldu. Emekçi kadınların mücadelesinin önümüzdeki süreçte yükselerek süreceği vurgulandı. Şubat ayında emekçi kadınların “bir adım ileri” çıkması hedefi ile düzenlenecek olan “Emekçi Kadın Kurultayı”na dikkat çekildi. Konuşma emekçi kadın ve erkeklerin birleşik mücadelesine yapılan çağrı ile sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul 

 

İstanbul’da 25 Kasım eylemleri!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü vesilesiyle İstanbul’da bir dizi eylem örgütlendi.

Emekçi Kadın Komisyonları’nın yürüyüşünden hemen sonra “25 Kasım Kadın Platformu” imzası ile Galatasaray Lisesi önünde bir eylem gerçekleştirildi. 200 civarında kadının katıldığı eylemde hemen tüm kadınların mor giyindiği göze çarptı.

Basın açıklamasına geçilmeden önce farklı farklı koşullarda yaşayan ve yaşamlarını bu koşullar içerisinde kaybeden kadınlara dair hikayeler anlatıldı. Feministlerin belirleyiciliğinde geçen eylemde şiddet sorunu öne çıkartılarak mahkum edilmesine rağmen, şiddetin kökeni ve kapitalizme neredeyse hiç değinilmedi. Kadına erkeklerden yönelen şiddet öne çıkartılarak, günün sınıfsal özü es geçildi.

Basın metninin hem Türkçe hem Kürtçe okunduğu eylemde DTP milletvekili Fatma Kurtulan’a dönük linç kampanyası protesto edildi. Kurtulan ile dayanışma çağrısı yapıldı.

Taksim’de Tüm-İGD’li Kadınlar da bir eylem gerçekleştirdi. Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Postanesi’ne yaptıkları yürüyüşle şiddete, ırkçılığa, sömürüye karşı mücadele çağrısı yaptılar. Yürüyüş boyunca; “Bursa’da yanan kadınları unutma!”, “Biji bratiya gelan!”, “Telekom işçisi yalnız değildir!”, “Kadınlara özgürlük sosyalizmle gelecek!” sloganlarını attılar. Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdikleri açıklamada ise sınıfsal, cinsel ulusal sömürü istemediklerini söylediler.

EKD ise Kadıköy’de gerçekleştirdiği bir basın açıklaması ile şiddete karşı mücadele çağrısı yaptı. “Ekmek, adalet, özgürlük için yürüyoruz!”, “Şiddete karşı isyan!/EKD” pankartı, “Ucuz iş günü olmayacağız!”, “İşte, evde, sokakta, okulda erkek şiddetine hayır!”, “Erkek egemen kadın katliamlarına son verilsin!”, “Emperyalist işgal, savaş, darbe istemiyoruz!/Tekstil-Sen” dövizleri açılan eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı.

EKD adına yapılan açıklamada, üç kadından birinin eşinden dayak yeme ihtimali olduğu, sokaklarda, işyerinde, okulda ikinci cins olarak aşağılandıkları, işyerlerinde erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha az ücret aldıkları ve ilk işten atılanların kadınlar olduğu ifade edildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü eylem ve etkinliklerinden...


İzmir: “Kadının kurtuluşu örgütlü mücadelede!”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, İzmir’ de ortak bir eylemle anıldı. BDSP, DKH, ESP, KÖZ ve Mücadele Birliği tarafından ortak örgütlenen eylem, Karşıyaka çarşı girişinden yürüyüşle başladı.

“Emperyalizme, Kapitalizme, Şovenizme ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Örgütlü Mücadeleye!” pankartı açılarak Karşıyaka çarşısı boyunca yüründü. Yürüyüş boyunca hem ortak hazırlanan bildirilerin dağıtımı gerçekleşti, hem de ajitasyon konuşmaları yapıldı. Yürüyüşe çevredeki halkın ilgisi oldukça fazlaydı.

Karşıyaka İş Bankası önüne gelindiğinde ortak basın metni okundu. 25 Kasım’ ın tarihçesine değinilerek, kadınların kurtuluşunun sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya ile mümkün olabileceği vurgulandı.

Eylemde sık sık “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Kadının kurtuluşu örgütlü mücadelede!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı.

Basın metninin okunmasından sonra Yürek İşçileri Şiir Grubu kısa bir dinleti sundu.

Eylemin sonunda Karşıyaka’da grevde olan Telekom işçileri toplu bir şekilde ziyaret edildi. Ziyaret sırasında kurumlar adına grevi destekleyen konuşmalar yapıldı. Telekom işçileri kendilerine gösterilen desteklerden oldukça olumlu etkilendiklerini ifade ederek teşekkür ettiler. Ziyaret, Telekom işçilerinin şu an direnişte olan Akdeniz Selçuk işçileri ve işten atılan Dimes işçilerine yapılacak destek ziyaretinin çağrısıyla son buldu. Ziyaret sırasında; “Telekom işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganlar atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir


Şakirpaşa İKE’de film gösterimi

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü vesilesiyle 24 Kasım günü Şakirpaşa İşçi Kültür Evi’nde bir film gösterimi gerçekleştirildi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nün tarihsel olarak ortaya çıkışı ve kadının kapitalizm koşullarında maruz kaldığı çifte baskı ve sömürünün teşhir edildiği ve kapitalizme karşı kadın-erkek elele mücadele çağrısının yapıldığı konuşmanın ardından film gösterimine geçildi.

Eşinden gördüğü şiddet nedeniyle evini terketmek zorunda kalan, ayakları üzerinde durabilmek ve iki çocuğuna bakabilmek için bir madende işçi olarak çalışmak zorunda kalan bir kadının yaşadığı baskı, şiddet ve tacizi konu alan “Tek başına” isimli film ilgiyle izlendi.

Şakirpaşa İşçi Kültür Evi


Adana: “Kadına yönelik şiddete son!”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günü dolayısıyla bazı DKÖ’ler, reformist partiler ve feminist çevreler ortaklaşa bir eylem düzenlediler. Eylem, Büyükşehir Belediye Tiyatrosu önünde toplanılarak, “Kadına yönelik şiddete son!” pankartının açılması ve meşalelerin yakılmasıyla yürüyüş başlatıldı.

Erkeklerin katılmadığı eylemde, yol boyunca “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!”, “DTP’li kadınlar yalnız değildir!”, “Kadına yönelik şiddete son!”, “Biji bratiya gelan!” sloganları atıldı.

Yaklaşık 50 kadın Kültür Sokak girişine geldi. Burada Kürtçe ve Türkçe okunan basın metninde 25 Kasım’ın ortaya çıkışı anlatıldı. Kadınların evde, sokakta ve işte karşılaştıkları sorunlara değinildi. DTP’li kadın milletvekillerinin yaşadığı saldırılar ve Kürt kadınlarına yönelik baskılar teşhir edildi.

ÇHD, DİP Girişimi, DÖKH, EKD, EMEP, İHD, Karşıyaka Kadın Dayanışması, Sosyalist Feminist Kolektif, SDP ve YDİ Çağrı’nın örgütlediği ve çeşitli dövizlerin taşındığı eylem atılan sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak/Adana


İHD’den 25 Kasım açıklaması!

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ne ilişkin olarak 24 Kasım günü bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında “kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılığın son bulması umudumuzu ve mücadele kararlılığımızı bir kez daha hatırlatıyoruz” denildi. 

Açıklamada Türkiye’de kadına yönelik şiddetin bir örneği olarak devlet güçleri tarafından kadına uygulanan şiddet eleştirildi. Şiddetin cinsel taciz, tecavüz, sözlü ve psikolojik şiddet olarak yaşandığı dile getirildi.

Ayrıca aile içi şiddet ele alındı. Aile içinde ekonomik olarak yoksun bırakmaktan dayağa, cinsel şiddete, cinayetlere kadar uzanan geniş bir yelpaze olduğundan bahsedildi. Şiddeti engellemekle yükümlü olan devlet kurumlarının şiddeti meşru görmesi ve uygulaması eleştirildi. Kadına yönelik şiddet ile ayrımcılığın birbiriyle çok yakından bağlantılı olduğu dile getirildi. Şiddete uğrayan kadınlara yönelik sığınmaevlerinin açılması gerekliliği vurgulanırken devletin bu açıdan ikiyüzlü tutumları teşhir edildi.

Açıklamada ayrıca kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın son bulması kapsamında bir dizi talep sıralandı.

 

 

Hugo Chavez’den burjuva ikiyüzlülüğe tepki

Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez’in, gerici rejimlerin şeflerini eleştirirken “diplomatik retoriğe” pek başvurmadığı bilinmektedir. Chavez’in son günlerde İspanya kralı Juan Carlos ile Kolombiya’daki kontra rejimin başı Alvaro Uribe’yi hedef alan konuşmaları da bu türdendi.

Chavez’in sözleri, tüm kapitalist rejimlerin vazgeçilmez özelliklerinden olan yalan ve ikiyüzlülüğü kısmen de olsa teşhir etti. Haberi veren düzen medyası, anlaşılır bir tercihle Chavez’in sözlerini bir “sapma” olarak yansıttı. Zira ikiyüzlülük konusunda birbiriyle yarışan gerici rejimlerin görevlileri, doğal olarak Chavez gibi “pervasız” eleştiriler yöneltemezler.

Aslında Chavez’in dile getirdiği gerçekler sadece buzdağının görünen kısmıdır. Örneğin Chavez’in İspanya kralını rahatsız eden sözleri, CIA’nın Chavez’e karşı tezgâhladığı darbeye destek veren dönemin İspanya başbakanı Jose Maria Aznar’ın suçunu teşhir etmekten ibaret. Ortaçağ kalıntısı krallık kurumunun başında bulunan Juan Carlos, Aznar’ın faşistliğinden değil, bu gerçeğin dünya kamuoyu önünde dile getirilmesinden rahatsız olduğu için bu kadar kabalaştı. Oysa Aznar Irak’ı yakıp yıkma kararı alan Bush liderliğindeki neo-faşist çeteyle suç ortaklığı yaptığında, İspanya kralının herhangi bir tepki gösterdiğine tanık olunmamıştı.

Chavez aynı günlerde “kendisini hedef alan yalanlarla dolu bir açıklama yayınladıkları” için Kolombiya yöneticileriyle de ilişkileri bitirdiğini açıkladı. Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile Kolombiya devleti arasında rehine-tutsak takası için Chavez’i arabuluculuk yapmaya, Kolombiya devlet başkanı Alvaro Uribe davet etmişti. Uribe’nin suçlayıcı bir tarzda Chavez’in arabuluculuğuna son verdiğini açıklaması iki ülke arasında iplerin kopmasına yolaçtı.

Uribe’nin Chavez’in kararına gösterdiği tepki fazlasıyla gülünç. Kendisi ABD emperyalizminin kuklası bir rejimin başı olduğu halde, kontra başkan Chavez’in tutumuna, “Kıtayı böyle ateşe veremezsiniz, bir gün İspanya’ya, ertesi gün ABD’ye karşı konuşamazsınız, petrol gelirinizle bir imparatorluk kurmak isterken emperyalizmden söz edemezsiniz…” sözleriyle karşılık verdi. Chavez ise, ‘Washington’daki sahipleri’ne hizmet eden Uribe’ye, “Artık Washington’a heykelini dikebilirler” yanıtını verdi. Uribe’yi Kolombiya’daki ABD üsleri ve CIA birliklerini kendilerine karşı kullanmaması konusunda da uyardı.

Kolombiya, Güney Amerika’da devletin tüm kurumlarıyla kontralaştığı bir ülkedir. Güçlü bir gerilla hareketinin direnişi karşısında tam bir açmaz içinde bulunan Kolombiya devleti ve onun CIA kuklası şefleri, kirli savaşla çıkış arıyorlar. Ancak bu durum açmazlarını daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Kıtada yükselen “sol dalga” ise kontra rejimi iyice sıkıştırıyor.

Kolombiya’ya sürekli dolar akıtan ABD emperyalizmi, bu ülkedeki faşist rejimi ayakta tutmaya çalışıyor. Zira ileride Venezüella, Bolivya gibi ülkelere olası bir saldırı durumunda, ABD’nin ileri karakolu olmaya hâlihazırdaki tek aday, Kolombiya’daki bu kontra rejimdir. Ancak, ne CIA şeflerinin marifetleri, ne ABD dolarları, ne de kirli savaş yöntemleri kokuşmuş Kolombiya rejimini kurtarmaya yetebilir.

 

Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı emekçi kadınlar bir adım ileri!

Yaşadığımız dönemin ne denli “modern ve uygar” olduğundan bahsede dursunlar, tüm emekçiler için bir barbarlık düzeni hüküm sürmektedir. Kapitalist düzende de kadınlar çifte ezilmişlik ve sömürü koşulları altında şiddeti en ağır bir biçimde yaşamaktadırlar.

Kadınları ilgilendiren yasalarda düzenleme yapılması, şiddeti gerçekleştirenlere yönelik cezaların artırılması, eğitim sisteminde bu doğrultuda düzenlemeler yapılması, kadın sığınma evleri açılması ve şiddete yönelik önleyici tedbirler alınması, gerekli düzenlemelerin yapılması için bütçe ayrılması… Bunların tümünün göstermelik önlemler olduğunun kanıtı şiddetin bir nebze dahi azalmamasıdır. Azalmıyor, çünkü onun kaynağı bizzat kapitalist sistemin kendisidir.

Bu sistem gerici geleneksel değerleri ve erkek egemen anlayışı yaşatarak kadına yönelik şiddeti üreten zemini oluşturmakta ve bu şiddet tam bir arsızlıkla meşrulaştırılabilmektedir. Dolayısıyla kadının özgürleştirilmesi mücadelesinden koparılmış bir şiddete karşı mücadele sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.

Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin tutarlı olabilmesi ancak şiddetin kaynağı olan kapitalizme karşı mücadele ile olanaklıdır. Kadına yönelik aile içi şiddet kadınların karşı karşıya kaldığı önemli sorunlardan biridir. Burada kullanılan kavram aile içi olmasına rağmen şiddetin hiçbir türünün aileyle sınırlandırılamayacağını, aile içinde yaşanan şiddetin toplumsal bir olgu olduğunu, özel alan olarak tanımlanan alanın genelin bir parçası olduğunu belirtmek gerekiyor. Aile içi şiddet ekonominin örgütlenmiş biçimiyle, hukukla, genellikle kadınların dışında kaldığı ya da tutulduğu siyasal alanla, tüm bunlarla iç içe geçmiş, nüfuz etmiş kültürel dokuyla ya da bir başka deyişle gelenek-göreneklerle ve yaşam biçimiyle sıkı bağlara sahiptir.

Tüm bu yapılanmalar kadına bakışı şekillendirmekte ve şiddet bunun üzerinde kendisine yer bulmaktadır. Kadına yönelik aile içi şiddet, içinde farklılıklar barındırsa da tüm ülkelerde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle ülkelerin refah düzeylerinden bağımsızdır. Bunun anlamı şiddeti ekonomik koşulların sonucu sayan bir anlayışla, bir başka deyişle tek başına yoksulluğun ve işsizliğin sonucu olduğu gerçekliği ile açıklanamayacağıdır. Ekonomik buhranlar şiddeti kuşkusuz ki tetikleyecektir, ancak hiçbir faktör tek başına bu olguyu açıklayamaz.

Yasal düzenlemelerde kadın-erkek eşitliği sağlanan ve görece refah toplumu olarak adlandırılan Avrupa ülkelerinde de kadınlar aile içi şiddete maruz kalmaktadırlar. Şiddetin görünümü her ülkede değişmekte ancak varlığını korumaktadır.

Türkiye’de aile içi şiddetin bir biçimi de töre cinayetleridir. Töre, namus adına kadınlar öldürülmektedir. Kadın erkeğin namusu olmakta, erkeğe de bu namusu korumak görevi biçilmektedir. Kısacası kadın erkeğin malı olarak görülmektedir. Aile meclislerinde töre cinayetlerine onay verenler arasında annelerin de bulunması hiç şaşırtıcı değil. Çünkü sorun kadının erkek tarafından nasıl görüldüğünde değil, bir bütün olarak erkek ve kadın kimliklerin nasıl oluşturulduğundadır. Doğumundan itibaren kız ve erkek çocukların kadınlık erkeklik kavramıyla biçimlendirilmesidir. Toplumsal olarak kadın-erkek kavramlarının neye tekabül ettiğidir. Bu nedenle ezilen, hor görülen pek çok kadın bunu normal karşılayabilmektedir.

Kadına yönelik aile içi şiddet, diğer şiddet biçimlerinde olduğu gibi, kaynağını eşit olmayan güç ilişkilerinden almaktadır. Ya da egemen olanların egemenliğini koruma isteğinden...

Devlet terörüne maruz kalan, savaşlarda ve aile içinde şiddete uğrayan, sömürüden en çok pay alan kadınlar, ekonomik anlamda da çifte baskıya maruz kalmaktadırlar. Sermaye düzeni kadınları ucuza çalışan, baş eğen, örgütlenme bilinci gelişmemiş, kolayca piyasa dışına atılabilen, gerektiğinde çağırabilen emekçi kesim olarak görmekte ve ona uygun davranmaktadır. Küçük bir azınlık kenarda bırakılırsa, emekçi kadınlar en kötü koşullara sahip sektörlerde güvencesiz çalışmaktadır. Ekonomik anlamda özgürleşmenin sağlanması, evden dışarı çıkmayan, geleneksel aile yapısı çerçevesinde eve hapsedilmiş kadınlar açısından özgürleşmeyi, fakat sınırlı bir özgürleşmeyi ifade etmektedir. Zira, çalışan kadınlar ekonomik özgürlüğünü sağlamış olduklarından dolayı kocaya bağlı bir yaşam sürmekten kısmen de olsa kurtularak özgürleşmenin sınırlı adımlarını atabilmektedir. Ancak diğer yandan ücretli emekçi konumuna geldiklerinde bu kez sömürü düzenini daha çıplak gözle görmektedirler. Diğer bir deyişle ekonomik şiddet kapitalist düzenin çarklarında kendini göstermektedir.

Ekonomik özgürlük ve çalışma hayatına girmek biz kadınların hakkıdır. Ancak çalışma yaşamında karşılaştığımız sorunlar her geçen gün kötüleşmektedir. Bir grup insan çalışmadan, emek vermeden rahatça yaşamaktayken, bizler ter dökerek yoksulluğa mahkûm edilmekteyiz. Oysa bizler çalışan, emek veren kadınlar olarak bu koşullara teslim olmayacağımızı söylemek, boyun eğmemek, haklarımız için, geleceğimiz için mücadele etmek zorundayız. Böylesi bir ekonomik şiddete maruz bırakılan emekçi kadınlar olarak bugün eğer işsizsek iş istiyoruz demek için; sigortasız, güvencesiz çalıyorsak sigorta hakkımız için; yanı başımızda çalışan arkadaşımızla rekabete zorlanıyorsak dayanışmayı yükseltmek için; aynı işi yaptığımız halde daha az ücret alıyorsak “eşit işe eşit ücret talebimiz” için mücadele etmek zorundayız.

Kadın sorununun tarihsel kaynakları ve toplumsal koşulları bize çözümün anahtarını da kendiliğinden vermektedir. Kadın sorunu tarih sahnesine özel mülkiyet ve sınıflı toplum düzeni ile birlikte çıktı ve onlar yaşadığı sürece biçim yönünden değişse bile özü bakımından hep yaşaya geldi. Bu durumda sorunun çözümü de bu aynı toplumsal ilişkilerin, özel mülkiyete dayalı sınıflı toplum düzeninin ortadan kaldırılmasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Bu yöntemsel ve tarihsel ele alış sorunu ve çözümünü dolaysız olarak toplumsal devrime ve sosyalizme bağlamaktadır.

Bu elbette kadın sorununun çözümünü tümüyle toplumsal devrim sonrasına ertelemek anlamına gelmez. Tersine bizzat toplumsal devrime hazırlama kadın sorunun çözümünün de başlangıç noktasıdır. Bu başlangıç kendini devrim mücadelesi süreci içinde iki yönden gösterir. İlki toplumsal devrim mücadelesine kopmaz biçimde bağlı olarak ele alınan ve elde edilmesi de bu ölçüde olanaklı olabilen kadın lehine reformlar üzerinden, ikinci olarak bizzat mücadele sürecinin kadın-erkek emekçide yaratacağı köklü anlayış ve düşünüş yenilenmesi üzerinden. Kadın sorunu ancak toplumsal devrimle birlikte kapsamlı ve kalıcı bir çözüm yoluna girebilir. Bilimsel açıdan bu tartışmasız bir gerçektir. Fakat toplumsal devrimin başarısı için de işçi sınıfının ve emekçilerin dolayısıyla onların kadınlarının mücadeleye geniş çaplı ve etkili bir katılımı gereklidir. Kadın bu mücadele içinde kendini bulacak özgüven kazanacak, hükmedici erkek anlayışından kurtulacak bağımsızlaşacaktır. İşte bu nedenledir ki emekçi kadınlar bir adım ileri…

Ümraniye’den sınıf bilinçli bir emekçi kadın

Gülsuyu’nda saldırılara karşı eylem!

Kürt halkına, devrimci kurumlara ve demokratik kitle örgütlerine yönelik faşist saldırıları ve kirli savaşın bedelini işçi ve emekçilere ödetmeye yönelik yapılan zamları protesto etmek amacıyla Gülsuyu Mahallesi’nde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

25 Kasım akşamı BDSP, DHP, ESP, HKM, Partizan, Köz, Toplumsal-Der, SDP, PDD ve Proletaryanın Kurtuluşu’nun ortak örgütlediği eylem, Gülsuyu son durakta “Operasyonlara son verilsin! Şovenist-faşist saldırılara karşı yaşasın halkların kardeşliği ve birlikte mücadelesi!” pankartının açılması ile başladı. Sloganlarla yürüyen yaklaşık 150 kişinin önü okul durağı önünde polis barikatı ile kesildi. Polis, Heykel ve Okul durağı önünü abluka altına aldı. Basın açıklaması burada yapıldı.

Kurumlar adına yapılan ortak açıklamanın ardından çekilen halaylarla eylem bitirildi.