30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...

Marx’ın ölümsüz yapıtı 140. yılında: Kapital günceldir!

140. Yılında Kapital‘in Güncelliği Sempozyumu 24-25 Kasım 2007 tarihleri arasında Petrol-İş Sendikası’nın Altunizade’deki Genel Merkez binasında gerçekleştirildi. İki gün süren sempozyumda aydınlar, akademisyenler, sendikacılar ve çeşitli siyasal çevrelerden temsilciler farklı yönleriyle Karl Marks’ın başyapıtı olan Kapital‘i tartıştılar. Kapital‘in günümüz siyaseti ve sınıf hareketi açısından nerede durduğu ele alındı.

Sempozyum 24 Kasım sabahı Nail Satlıgan‘ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Sempozyum programının genel bir özeti olma özelliği taşıyan konuşmada Kapital‘in amacı ve hedefledikleri anlatıldı. Kapital‘in kapitalist üretim tarzının ve burjuva toplumunun bir tanımı olduğunu söyleyen Satlıgan, Kapital‘in geleceği ve geçmişi bütünüyle açıklama iddiasında olmadığını da ifade etti. İşçi sınıfının eline bir mücadele silahı vermeksizin ondan kapitalizmi yıkmasını bekleyemeyeceğimizi söyleyen Satlıgan, “Kapital bir devrimci siyaset yapıtıdır, Kapital hem teorik, hem pratik bir yapıttır. Hem felsefidir, hem iktisadidir” sözleriyle Kapital‘in işçi sınıfının bir mücadele silahı olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Kapital‘in temel noktasının ise kapitalistlerin işçinin emeğini değil işgücünü satın aldığı tespiti olduğunu vurgulayan Satlıgan, Marks‘ın buradan hareketle emek-değer teorisini, soyut emek kavramını ve artık değeri geliştirdiğini ifade etti.

“Kapital yalnızca iktisatı alt-üst etmedi, işçi hareketini de alt-üst etti. İşçi sınıfına kapitalizme karşı kullanılacak bir silah verdi” diyen Satlıgan, yazıldığı tarihte (1847 yılında) Komünist Manifesto’yu anlayacak dünya çapında ancak birkaç yüz işçi bulunduğunu ifade etti. Çok değil 20 yıl sonra, 1867’de Kapital yazıldığında ise, artık dünya proletaryasının uluslararası örgütü olan Enternasyonal‘in kurulmuş bulunduğunu ve Marks’ın görüşlerinin dünyanın dört bir yanına yayıldığını, Paris Komünü ve Ekim Devrimi deneyimlerinden bu yana kapitalistlerin duydukları korkunun sürdüğünü söyledi. Satlıgan’ın “Kendilerini özel güvenlik ordularıyla çevrili duvarların arkasına hapsediyorlar ama buna ne kadar dayanabilecekleri belli değil, çünkü onları koruyanlar da yine kent yoksulları” sözleriyle son bulan konuşması salondan yoğun alkış aldı.

Açılış konuşmasının ardından Sungur Savran ve Mustafa Cemal‘in konuşmacı olarak katıldığı Kapital’in Mimarisi ve Mantığı başlıklı I. Oturum’a geçildi. İlk olarak Kapital‘in Mimarisi konusunda söz alan Sungur Savran,“Kapital düşünce tarihinin gelişmesi bakımından kapitalist üretim tarzının ekonomik tahlilini tutarlı bir biçime kavuşturan yapıttır” şeklinde konuştu. Kapital‘in önemini çeşitli önermelerle açıklayan Savran “Eğer modern çağın anahtarını bulmak istiyorsanız sermaye birikimi sürecine ve onun arkasında yatan artı değerin çıkarım sürecine bakmak zorundasınız. Kapital bu gerçeği bütün berraklığıyla ortaya koymuştur ve dolayısıyla her türlü modern çağın idealist veya idealizme yönelen açıklamasıyla bir hesaplaşmanın temelidir. Bugün vaktiyle tamamen burjuva teorisinin bir kavramı olan modernizasyon kavramını postmodernizme karşıt olarak olsa bile bu çağın anahtarı olarak önümüze sürenler Kapital’den geri adım atmaktadır” sözleriyle Marksizm’in modernizm karşısındaki konumlanışını ifade etti.

“Kapital bir pratik devrim klavuzudur çünkü kapitalizmin, mistifiye ve başaşağı dünyasında günlük bilinçle hatta sendikal bilinçle kavranamayacak olan sırrını-özünü Kapital açığa çıkarmıştır” sözleriyle Kapital‘in pratik mücadeledeki yansımasına vurgu yaptıktan sonra Kapital’in mimari yapısına geçti. Kapital’in çok özenli bir mimariye sahip olduğunu ifade eden Savran, bu mimariyi kavramanın Kapital‘i anlamanın ön koşulu olduğunu söyledi. Marks’ın “Eşyanın özü ve görünümü birbiriyle örtüşseydi o zaman bütün bilim gereksiz olurdu, o zaman baktığımız zaman zaten görürdük” sözlerini aktardı ve  buradan yola çıkarak Kapital‘de kullanılan soyutlama yöntemine değindi. Görünenin arkasına geçerek özsel ilişkileri kavramanın yönteminin “her bir aşamada en soyut yani yalıtılmış kavramı ve kategoriyi alıp onu bütün içeriği ve çelişkileriyle tahlil etmek, orada üretilen sonuçlardan daha somut düzeyde olan bir sonraki soyutlama aşamasına yükselmek” olduğunu söyleyerek Kapital‘in mimarisinin mübadele, genel olarak üretim, genel olarak sermaye, çok sayıda sermaye şeklindeki dört soyutlama düzeyinden oluştuğunu belirtti.

Sungur Savran’ın ardından söz alan Mustafa Cemal “Kapital’in mantığı” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Verilen öğle arasının ardından “Kapital, işçi sınıfı ve sendikalar” başlıklı ikinci oturuma geçildi. Tülin Öngen ve Gaye Yılmaz’ın konuşmacı olarak katıldığı oturumda ilk sözü alan Tülin Öngen Kapital’de sınıfların ve özel olarak işçi sınıfının yerine dair bir sunum yaptı. Gaye Yılmaz ise temel olarak bugün uygulanan esnek üretim uygulamalarının aslında kapitalizmin özüne dair önemli değişiklikler barındırmadığını ve bunların birçoğunun bu isimlendirmeyle olmasa da Kapital‘de anlatıldığına değindi. Esnek çalışma yasalarıyla paralellik gösteren çeşitli bölümleri Kapital‘den okuyan Yılmaz, Kapital‘in yeni çalışma yasalarıyla çağın gerisinde kaldığı görüşünü de Kapital‘den örneklerle yanıtlamış oldu. Konuşmasına esnek çalışmaya dair dünya ve Türkiye’den çeşitli örnekler vererek devam eden Yılmaz, esnek çalışmanın işçilerin üretime yabancılaşması sorununu çözdüğü görüşlerini de yine örneklerle yanıtladı.

III. Oturuma geçilmeden önce direnişte olan Novamed ve Telekom işçileri adına birer konuşma yapıldı. İşçilerin konuşmaları salondan atılan “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları ile karşılandı.

Kapital ve Türkiye’de İşçi Hareketi başlıklı III. Oturum, Arzu Çerkezoğlu, Ercan Atmaca, Munzur Pekgüleç ve Ayşe Yumli Yeter gibi sınıf hareketi ile ilişkili konuşmacıların katılımıyla gerçekleşti. Konuşmasında kapitalizmin genel bir teşhirini yapan Ayşe Yumli Yeter, bugünün mesajının artık “elveda proletarya değil, elveda kapitalizm” olduğunu ifade etti. Hava-İş Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç ise 12 Eylül’ün sınıf üzerindeki etkilerine değindi. 12 Eylül sonrasında işçi sınıfının dayanışma bilincini yitirdiğini vurgulayan Pekgüleç, sınıfın bugün içinde bulunduğu durumu değerlendirdi. İşçilerin büyük oranda ırkçılık ve şovenizm ile zehirlenmiş olduğunu belirterek ulusal sorun konusunda sınıfın genel durumunu aktardı. Ercan Atmaca bugün yeniden Kapital’in yazıldığı dönemdeki sömürü koşulları ile karşı karşıya kaldığımızı vurguladı. Atmaca, Kapital’in işçi sınıfını iktidara taşımak için yazıldığını ve sınıf ile Kapital arasında çok sıkı bir bağ bulunduğunu belirterek, bu nedenle sınıf ile Kapital’in buluşturulması gerektiğini söyledi. Ardından söz alan Arzu Çerkezoğlu, günümüzde emek sürecinin farklılaştığından, esnek çalışma ve taşeronlaştırmayla sendikal yapıların işlevsizleştiğini iddia ederek, bunun nesnel bir süreç olduğunu ve çözüm olarak yeni modeller üretmek gerektiğini söyledi. Geçmişte anlatılan sınıf ilişkilerinin, emek yasalarının bugün artık geçerli olmadığını, bu nedenle işçi tanımının da farklılaştığını söyleyerek günümüz sınıf yapısını kendince açıklamaya çalıştı.

İlk günün son oturumu olan Kapital ve Sosyal Bilimler oturumu, konuşmacılar İzzettin Önder, Sencer Divitçioğlu ve Taner Timur’un gelememesi nedeniyle iptal edildi. Günün sonunda Marmara Üniversitesi Sahnesi tarafından Howard Zinn’in “Marks geri döndü” isimli oyunu sergilendi.

Sempozyumun ikinci günü iki oturum halinde gerçekleştirilen “Kapital’in Güncelliği” semineri ile başladı. Bu bölümde Fuat Ercan, Nail Satlıgan ve Ahmet Haşim Köse’nin sunumları ilgiyle karşılandı. Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi/Azgelişme başlıklı sunum yapan Mehmet Türkay, Marksist ekonomi politik perspektifinden Türkiye’de sermaye birikimi sürecini değerlendirdi. Türkay konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana yaşadığı süreçlere ve politikalara dair örneklendirmelerde bulundu.

Fuat Ercan ise powerpoint sunumu eşliğinde oldukça canlı bir konuşma yaptı. Geçmişteki ve bugünkü meta ilişkilerini karşılaştıran Ercan, günümüz toplumunun ihtiyaçlarını ve bunların emek dönüşüm sürecinde tuttuğu yeri açıkladı. Müslüm Gürses’in yeraldığı bir reklam filminden de sık sık örnekler vererek meta dolaşımını anlatan Ercan, Türkiye’de muazzam bir meta birikimi olmasına rağmen bazı “muhalif” iktisatçıların sermaye birikimi ve proleterleşme sürecini görmezden geldiğini belirtti. Ercan, sunumunda milliyetçilik ve yurtseverlik kavramlarına da özel bir yer ayırdı. Anti-emperyalizm adı altında yürütülen propagandanın aslında kapitalist çelişkilerin üzerini örtmeye yarayan bir kılıf olduğunu belirten Ercan, “kötülüklerin” yani baskı ve sömürünün bizzat kapitalizmden kaynaklandığını, bunu yapanın ABD değil onun da bir parçası olduğu kapitalizm olduğunu vurguladı. Yurtseverlik kavramının tehlikelerine işaret etti.

İkinci seminerde söz alan Nail Satlıgan, Marks ve Engels’i ütopik Marksistlerden ayıran önemli özelliklerinden birinin, “geleceğin mutfakları için tarif hazırlamamak” yani şema-şablon bırakmamak olduğuna dikkat çekti “Bizim gözümüzde komünizm yaratılması gereken bir durum olmadığı gibi gerçekliğin kendisine uymak zorunda olduğu bir ideal de değildir. Bugünkü düzeni ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm adını veriyoruz” (Alman İdeolojisi) alıntısını yapan Satlıgan, komünizmin de ustalar tarafından bir şablon olarak belirlenmediğini, iktisadi nedenselliklerle açıklandığını ifade etti. “Devlet ve Devrim’de Lenin, Gotha Programı’nın Eleştirisi’ne atıfta bulunarak komünizmin bu alt evresini sosyalizm olarak adlandırır” diyen Satlıgan, para meta ilişkisinin ortadan kalktığı ama ihtiyaca göre bölüşüm ilkesinin henüz geçerli olmadığı bir dönemi sosyalizm olarak adlandıracağımızı ifade etti.

Satlıgan’ı Ahmet Tonak’ın “Kapital’deki Kategorilerin Ampirik Çalışmalarda Kullanılması” başlıklı sunumu izledi. Ardından Ahmet Haşim Köse söz alarak, ‘94’ten 2004’e kadar olan 10 yıllık süreci tahlil etti ve burjuva toplumun krizlerini sınıflar mücadelesi ekseninde tartıştı. “Bujuvazi kendi suretinden bir toplum yaratmıştır” sözleriyle burjuva ilişkilerin toplumun her kesimine yansıdığını ifade eden Köse, bugün dünyanın hiç olmadığı kadar sermayeleştiğini, toplum fikrinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini ve bunun yapılabilmesi için de burjuvaziye ve kapitalist ilişkilerin bütününe saldırmak gerektiğini belirtti. Sınıfın marksist tanımını yapan Köse, çeşitli grafiklerle sınıfsal saflaşmayı anlattı. Küçük burjuvazi ve küçük toprak sahiplerinin erimesini, büyük mülk sahibi köylünün ve küçük köylünün de erimesinin izlediğinin gösterildiği veriler, kent emekçilerinin genişleyen bir sınıf olduğunu ortaya koyuyordu. Köse, konuşmasını “biz düşünmüyoruz diye sınıflar yok olmaz, sınıflar vardır” sözleriyle sonlandırdı.

Seminerin ardından Kapital’in Türkçeye çevrilme sürecine dair bir sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Video-röportajlarla devam eden sunumu Kapital’in çevirmeni Alaattin Bilgi’yle yapılan söyleşi izledi. Bilgi, katılımcılar tarafından dakikalar boyunca alkışlandı.

Panel olarak kurgulanan son oturum “Kapital ve Türkiye Solu” başlığında gerçekleştirildi. Sevim Belli’nin yönettiği oturumda ilk olarak Ergun Aydınoğlu söz aldı. Aydınoğlu Kapital’in zor anlaşılır bir kitap olduğunu söyledi ve komünist militanların Kapital’i ikinci ve üçüncü kaynaklardan öğrenmesi sorununa dikkat çekti. Aydın Çubukçu ise Türkiye solunun Kapital ile ilişkisinin platonik olduğunu ifade etti. Kapital, işçilerin zor anlayacağı bir kitap değildir diyen Çubukçu, sözlüksel okuma yapılmasını eleştirdi, kavramların öğrenilmesinin değil mantığın öğrenilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kapital’i diyalektiği kavrayarak okumak gerektiğini, Türkiye’de okumanın daha çok pozitivist okuma olduğunu söyledi. Marksizm’in özsel olarak devrimci ve eleştirel bir teori olduğunu söyleyen Atılım Gazetesi’nden Alp Altınörs ise, Marksizmin “hareket ve teori birliği” olduğunu vurgulayarak akademik bir Marksizm’in olamayacağını, Marksizm’in işçi sınıfı mücadelesine silahlarını sunan bir bilim olduğunu belirtti. Ardından TKP yöneticilerinden Metin Çulhaoğlu “Sermayenin hareket yasalarını çözümlemek ve uygulamak istiyorsak Kapital’i mutlaka okumalıyız. Türkiye solu Kapital’e kaçamak yaklaşmıştır” şeklinde konuştu. Çulhaoğlu’nun ardından söz alan Ufuk Çizgisi’nden Yücel Filizler, konuşmasında Kapital okuma grupları kurma çağrısı yaptı. Kapital’in en başta devrimci sosyalist bir aydınlanma ve bir eylem kılavuzu olduğunu vurguladı.

Sempozyum, “Kapital ve Türkiye Solu” panelinin ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

 

İsviçre Basel’de Komünist Hareketin 20. Yılı Gecesi...

Devrimci emeğin ürünü politik bir etkinlik!

Geleneksel olarak her yıl düzenlediğimiz gece etkinliğimizi bu yıl “Komünist Hareket 20. Yılında! Geçmişi Aştık, Geleceği Kazanacağız!” şiarıyla gerçekleştirdik.

Gecemize 300’ü aşkın bir kitle katıldı. Katılım ve içeriğiyle asgari bir başarının ifadesi olan gecemiz tümüyle politik bir atmosferde geçti.

Ön hazırlıklarını üç haftalık bir zaman dilimine sığdırmak zorunda kaldığımız etkinliğimiz, başka bazı dezavantajlarla birlikte belli kaygılara yol açmıştı. Bu başarılı bir ön hazırlık çalışması yürütmenin zorunluluğu anlamına geliyordu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da gecemize katılımı sadece devrimci çalışma ve devrimci propaganda etkisi üzerinden güvenceye alabileceğimizi biliyorduk.

Yurtdışının apolitizm ortamında ve devrimci çalışmanın çok gerilediği koşullarda popüler sanatçılardan yoksun bir programla politik geceler örgütlemek katılım bakımından önemli güçlükler oluşturuyor. Bizim açımızdan bunu aşmak ancak kendi öz gücümüze dayanan ve yoğun bir emek harcamayı gerektiren bir çalışmayla mümkün olabiliyor. Bu bilinçle davrandık ve buna uygun bir emek harcamak için olanaklarımızı zorladık.

Bir yandan asgari bir başarının ürünü olabilecek katılımı güvenceye almak ama öte yandan da programın içeriğinden sunum ve akışına, görsellikten iç organizasyonun disiplinine kadar bir dizi planlamayı iyi örgütlemek durumundaydık. Çünkü biz etkinliklerimizi sadece katılım üzerinden değil, bundan daha fazla belirgin bir nitelik yakalamak bakışıyla ele alıyor, başarısını bunun üzerinden değerlendiriyoruz.

Kısacası, nicelik ve nitelik olarak asgari bir başarının ifadesi olabilecek bir etkinlik gerçekleştirmeyi başarma hedefiyle hareket ettik. Sadece Basel’de birebir ilişkiler üzerinden 400’e yakın bilet satışı gerçekleştirdik, bin adet el ilanları kullandık, kahve gezileri örgütledik, afişlerimizi kullandık, düğün, gece ve benzeri etkinlikleri değerlendirdik.

Gecemize devrim şehitlerini kitle gösterileri eşliğinde sunan kısa bir dia sunumuyla başladık.

Saygı duruşunun ardından İspanyol dans grubunun gösterisi beğeniyle izlendi.

Ardından bir yoldaş Partimiz adına gecenin politik konuşmasını yaptı.

Salkım Söğüt Tiyatro Grubu’nun enternasyonal devrimci mirasımızı ve M. Suphi’den günümüze devrimci birikimimizi dia eşliğinde anlatan, Nazım, Brecht ve Mayakovsky’den şiirler okunan gösterileri dikkatle izlendi.

Aradan sonra Komünist Hareketin 20 yılık gelişim sürecini ve aynı dönemin sosyal-siyasal mücadelelerini anlatan sinevizyon ilgiyle izlendi.

Değerli Haluk Gerger hocamızın konuşması her zamanki gibi merak ve ilgiyle dinlendi.

Grup Su’nun marş ve halayları eşliğinde gecemizi sonlandırdık.

Devrimci parti ve örgütlerden MLKP ve MKP katılım ve mesajlarıyla, DHKC standıyla, TKP/ML katılımıyla gecemize destek sundular.

TKİP İsviçre Örgütü