30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?

Yüksel Akkaya 

Nietzsche’nin “Tüm Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi” başlığı altında dört parçalık eserinin ilk ve tek tamamlanmış bölümü olan Deccal, İslami dilde kuşkusuz başka anlamlar taşımaktadır. Ama biz, yazının başlığı olan soru üzerinden “alanı” daraltmadan, geniş bakmanın yararlı olacağını düşündüğümüz için, Almanlar’ın bu “deli”, hatta “faşist” çocuğu Nietzsche’nin Hristiyan dinine karşı duygularını ifade eden bu “güzelim” “çalışmasına” başvurmayı yararlı görüyoruz. “Hristiyanlığın kişinin güçsüzlüğünü, köle ruhunu, çileci yaşamın doğruluğuna duyduğu inancı, edilgen yaşantıyı aralıksız pompalayan ahlakına karşı, kişinin kendisini olurlamasını, genelde bir bütün olarak yaşamı, daha özeldeyse tek tek yaşadıklarını sonuna dek evetlemesini savunan yaratıcı eylem ahlakının ön koşulu” olarak gören Nietzche, bu yanı ile bu yazıda anlamlı bir yerde duracak. Yerleşik toplumsal kurumlara, geleneksel bakışlara, dinsel buyruklara karşı kişinin kendi değerlerini yaratmasının gereği üstüne oluşturulmuş bir felsefi duruş ve ‘sert’ bir Hıristiyanlık eleştirisi olan Deccal meselesi konumuz açısından da önemlidir.

Nietzsche, Deccal başlıklı eserinin önsözünde, hedeflediği okur kitlesini betimlemektedir. Bu önsöze göre Nietzsche’nin yazdıklarının anlaşılabilmesinin koşulları, kişinin, korkusuz düşüncenin gelişmesine kendisini adaması, katı-uzlaşmaz bir dürüstlüğe sahip olması, siyasi yaşamı küçük görmesi ve ondan bağımsız olması, faydacılık veya rahatlık düşüncesiyle sulandırılmamış bir hakikat kaygısına sahip olması, yasaklanmış olana yüreklilik göstermesidir. Nietzsche’ye göre, kendisinin gerçek okuyucusu “kendi kendine saygı, kendi kendine sevgi ve kendi kendine karşı koşulsuz bir özgürlük” içinde olanlardır.

Nietzche’nin esinlendiği kavramın kökeni olan Arapça’ya döndüğümüzde, Deccal kavramının yalancı, hilekar; zihinlerde iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran; bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen; her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi gibi anlamlara sahip olduğu görülmektedir.

İslam dini açısından bakıldığında Deccal kavramı, “Ahir Zamanda gelecek olan Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin karşısında yer alıp, inkarın insanlar arasında yayılması için mücadele edecek, insanları kötülüğe sürükleyecek en büyük negatif gücü ifade etmektedir”. Öyle olduğu için de hadislerde yer bulmakta ve genelde bir kişilik olarak tasvir edilmektedir, ancak bu bir kişi olabileceği gibi, şiddete ve vahşete yönlendiren, şeytani özelliklere sahip ve insanları zulme uğratan bir düşünce/yaklaşım da olabilmektedir. Bu hadislere göre insanları inkara sürükleyen, din ahlakından uzaklaştıran, insanlar arasında fitne ve kargaşa çıkmasını sağlayan her türlü düşünce ve yaklaşım Deccal’i temsil etmektedir.

AK Parti’nin Kürt politikasını Nietzche ve İslam dini açısından Deccallik üzerinden değerlendirdiğimizde karşımıza iki zıt yaklaşım çıkmaktadır. Demokrasi havarisi AK Parti’nin Kürt politikası, Nietzche açısından hiç de öyle görünmemektedir. Din ve din dışılığı veya Kürt sorununda çözüm arayan ile aramayanı bir de bu gözle “okumak” ilginç olsa gerek!

Cumhuriyet tarihinin Kürt sorununa en “demokratik” çözüm arayışlarının “sosyal demokrat” bilinen partilerden değil, dinsel eğilimleri ağır basan Anavatan ve AK Parti’den gelmiş olması tesadüf olarak değerlendirilmemelidir. Tersine, üzerinde özellikle durmak gerekmektedir. Dinsel tonları bir sonraki partileşme sürecinde daha ağır basan İslami yapılaşma, kendi içinde bir Deccal görmüş ve bunun üstesinden gelmek istemektedir. Daha düne kadar, İslam cephesinin koşulsuz müritleri olan “Kürt aşiretleri ve ahalisi” son çeyrek yüzyılda yer yer Nietzche’nin büyüsüne kapılmış görünmekte ve varlığını, duruşunu, tutumunu, düşüncesini sorgulamaktadır. Kuşkusuz, bunda Kürt hareketinin uyarıcı önemli katkıları olmuştur. Yerleşik toplumsal kurumlara, geleneksel bakışlara, dinsel buyruklara karşı kişinin kendi değerlerini yaratmasının gereği üstüne oluşturulmuş bir felsefi duruş ve sert bir Kürtlük eleştirisi yapanlar Kürtler’in Deccal’i olmuştur ve önemli bir dönüşüm sağlamışlardır. Ancak bu dönüşüm, Özal ve en akil izleyicisi olan AK Parti tarafından bir Deccalist durum olarak görülmüştür. Zira, tarikatların has partisi olan ANAP ve AK Parti’ye göre Kürt hareketi bir Deccal olmuştur. Yani, İslami dil ve inanç ile ifade edecek olursak, son çeyrek yüzyıldır Kürt hareketi ANAP ve AK Parti için şiddete ve vahşete yönlendiren, şeytani özelliklere sahip ve insanları zulme uğratan bir düşünce/yaklaşım olup, Deccal’in ta kendisidir.

Almanlar’ın önemli felsefecisi ve dinsel bağnazlığa karşı en büyük savaş ilan eden Nietzche, T. Özal ve en iyi müridi olan R.T. Erdoğan bir kez daha Kürt sorunu üzerinden karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Bu muharebe, bu kavga, bu savaş, aynı zamanda Deccal kavramının da savaşıdır. Zira muzaffer olan kavrama da güncel anlamını katacaktır.

Ortadoğu’nun en tutucu Müslümanlar’ı olan Kürtler, bu kez kendi dinsel inançları nedeni ile lanetlenmeye çalışılmaktadır. Özalist mirasın has çocukları olan Tayyibgiller şimdi bunu yapmaktadırlar. Bir yandan, dinsel bağnazlığın çemberini kıran, daha fazla “nefes” isteyen bir hareketi en büyük rakip görmekte, diğer yandan onu daha da nefes almaya davet ederken kalın duvarlar içine hapsetmeye çalışmaktadır. Kuşkusuz, Ortadoğu cehenneminde köklü Yahudi ve Hristiyan “kültürüne” rakip olmak için çok daha akıllı ve kurnaz olmak gerekmektedir. Çağının zeki ve akıllı adamı Muhammed’in çocukları bunu çok iyi öğrenmiş görünmektedirler: Özgürlük özgürlük diye köleliği reva görmektedirler. Kötülük anlamında köleleştirme bu zevatın temel düşüncesinin eksenini oluşturur. Tıpkı, ışığa koşan kelebekler gibi. Işığa koşarken hayatlarından olan kelebekler gibi. Dinsel anlamda Deccallik budur. Ancak, felsefenin acar çocuğu, ne yazık ki ırkçılığın ve faşizmin esin kaynağı olmuş olan Nietzche’nin Deccal’ine göre de bu yapay ışıktan kaçmak gerekir.

Evet, AK Parti, Özalist dönemden kalan bir mirasla özgürlük vaat eder gibi yapıp kapitalizm içinde daha zorlu bir köleliğe davetiye çıkarıyor. Kürtler’e düşen ise Nietzche’yi ve ötesini dinlemek oluyor.