30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!

Sermaye devletinin gazetemize yönelik hukuk terörü devam ediyor. Son olarak 23 Kasım 2007/01 (45) tarihli Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak hakkında toplatma kararı olduğu gerekçesiyle bir kitapevi basılmış ve gazetemize el konulmuştur. Tarafımıza henüz tebliğ edilmeyen mahkeme kararının gerekçesi hakkında şimdilik bir bilgimiz bulunmuyor.

Geçtiğimiz günlerde Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak gazetesinin 9 Kasım 2007 tarihli 43. sayısı hakkında toplatma ve iki hafta kapatma cezası verilmiş, ardından Kızıl Bayrak’ın 16 Kasım 2007/01 (44) tarihli sayısı hakkında da toplatma ve iki hafta kapatma cezası verilmişti.

Gazetemizin satış noktalarından biri olan Kadıköy Mephisto Kitabevi’ne polis bir baskın gerçekleştirmiştir. Gazetemiz SY Kızıl Bayrak’ın 23 Kasım tarihli 2007/01 (45) sayısı hakkında “toplatma ve yayın durdurma cezası” olduğu gerekçesiyle baskın düzenleyen 20 kadar sivil ve resmi polis, kapıları tutarak kitabevinde bulunan insanları alıkoymuş, kitabevinde ve kafede bulunan insanların “tipine” bakarak GBT kontrolünden geçirmiştir.

Polis, baskında kitabevini saatlerce kapalı tutmuş, ardından gazetemizin mevcut sayısına elkoymuştur. Ayrıca kitabevinin sahibini, ifadesini almak üzere 4 saat boyunca karakolda alıkoymuştur.

Bu saldırı hiç kuşkusuz ki yalnızca gazetemizi hedeflememektedir. Aynı zamanda devrimci basına raflarını açan kitabevlerine de gözdağı vermeyi amaçlamaktadır.

İlerici ve devrimci tüm güçleri sosyalist basına yönelik bu sistemli saldırı karşısında sesini yükseltmeye ve gazetemiz ile dayanışmaya çağırıyoruz.

Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesini hiçbir güç susturamayacaktır!

Kızıl Bayrak susturulamaz!

Kızıl Bayrak


TÜMTİS’ten gazetemizle dayanışma!

Sermayenin ve hükümetin kendi yanında yer alan basına ve medyaya sahip çıktığını görüyoruz. Ama kendisine muhalif; işçinin, emekçinin ve ezilenin yanında olanları kapatmaya ve yıpratmaya çalışıyor.

Ezilenin, işçinin sesi olan basın organlarına karşı gerçekleştirilen saldırıyı kınıyoruz. Sendikalar ve emek cephesi olarak tepkimizi göstermemiz gerekiyor. Bu tür yayınlara sahip çıkılması gerekiyor.

Bu yüzden gazeteniz Kızıl Bayrak’a yönelik uygulanan yayın yasağının bir an önce kaldırılmasını istiyor, dayanışma içinde olduğumuzu vurguluyoruz.

Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası

Genel Mali Sekreteri Seyfi Erez



Devrimin ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak susturulamaz!

Söz, basın, gösteri, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü her geçen gün kısıtlanmaktadır. Devrimci yayınlara dönük yayın durdurma, toplatma ve satışını yapan güçlere karşı saldırılar ise her geçen gün artmaktadır.

Kızıl Bayrak gazetesinin son iki sayısı da sermaye devletinin hukuk terörüne maruz kaldı. Ancak bu saldırılar devrimci yayın faaliyetini engellemedi, engelleyemeyecek. Bizler Kızıl Bayrak çalışanları ve okurları olarak bu saldırılar püskürtmek için ve gazetemizi sahiplenmek amacıyla gerek işçi-emekçi semtlerinde, gerekse merkezi yerlerde Kızıl Bayrak satışları gerçekleştiriyoruz.

23 Kasım Cuma günü saat 15.00’de Taksim İstiklal Caddesi’nde Kızıl Bayrak satışı gerçekleştirdik. Ajitasyon konuşmaları eşliğinde sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak’ın susmayacağını dosta düşmana haykırdık. Kolluk güçlerinin gazetemizin satışını engelleme ve ortamı terörize etme girişimlerini boşa çıkardık.

Buradan tekrar ilan ediyoruz: Kızıl Bayrak susmadı, susmayacak!

Avrupa Yakası’ndan Kızıl Kayrak okurları


Emekli-Sen’den gazetemizle dayanışma!

Günümüz Türkiyesi’nde bir bütün olarak işçi sınıfı, emekçiler ve onların örgütleri kuşatma altındadır. Burjuvazi, kitleler üzerinde “vatan, millet, sakarya” söylemiyle manipülasyonlar oluşturmaya, kanlı iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Düzen, bu politikaların işlemediği yerde baskı ve zor aygıtını da işçi sınıfı, emekçiler ve onların örgütlerinin üzerinden eksik etmiyor. Her fırsatta muhalif seslerin sesini kısmak için vargücüyle çabalıyor. Düzen ve onun kurumları; hakları için mücadele eden Telekom işçilerinin bir ayı aşkın süredir devam ettirdikleri grevi karalamak istiyor, DTP’yi kapatmak için her türlü aracı devreye sokuyor, Emekli-Sen’i kapatmaya çalışıyor, Gündem Gazetesi’ni defalarca kez kapatıyor, tersanede kar hırsı uğruna işçilerin ölümüne sebep oluyor, F tipi hapishanelerde baskıları artırıyor... Ve son olarak yayın hayatını haftalık olarak sürdüren Kızıl Bayrak gazetesi hakkında 15’er günlük kapatma kararları veriliyor.

Bizler buradan bir kez daha söylüyoruz: Bu saldırı işçi sınıfının, emekçilerin sesini kısmaya dönük bir saldırıdır. Bugün ülkeye sahip çıkmak ise emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı yürütülecek dişe diş bir mücadeleyle birebir bağlantılıdır. DİSK/Emekli-Sen Kartal Şubesi olarak Kızıl Bayrak’a verilen yayın durdurma ve toplatma yasağını kınıyor, gazetenin önüne konan tüm yasal engellerin derhal ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu süreçte baskı ve engellemelere karşı Kızıl Bayrak’ın yanında olduğumuzu belirtirken, saldırıların ancak ve ancak ortak bir cephe oluşturularak püskürtülebileceğini ifade ediyoruz.

DİSK/Emekli-Sen Kartal Şubesi adına

Şube Başkanı Yılmaz Gündoğdu


Devlet terörüne karşı mücadeleyi yükseltelim!

Polisin gerçekleştirdiği keyfi baskı ve teröre son günlerde yeni örnekleri eklendi. Gün geçmiyor ki, herhangi biri polisin keyfi saldırısına uğramasın, sokak ortasında dövülmesin, hatta öldürülmesin...

Bu açıdan Mayıs ayından bugüne kadar geçen süre içinde polisin sicili son derece kabarık. Nijeryalı Festus Okey’in Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde öldürülmesi, avukat Muammer Öz’ün kimlik soran polisle tartışması sonucu dövülmesi, Sertan Çelik’in Taksim’de müziğin sesini kısmadı diye trafik polisince darp edilmesi ve ardından tutuklanması, Mehmet Nezir Çirik’in Taksim Polis Merkezi’nde dövülerek sokağa atılması ve ardından dalağının alınması, Ferhat Gerçek’in Yenibosna’da Yürüyüş dergisi satarken polis kurşunuyla vurulması ve ardından felç olması...

Bu örneklere son bir hafta içinde yenileri eklendi. 21 Kasım günü Avcılar’da Feyzullah Ete bir polisin göğsüne attığı tekme sonucu öldü. 24 Kasım’da Posta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Coşkundeniz, kız arkadaşı Derya Özel’in kullandığı araçla bir eğlenceden dönüşte kendilerini durduran trafik polisi tarafından yere yatırılıp kelepçelendi ve dövüldü. Yine aynı gün İzmir’de “polisin dur ihtarına uymadı, barikatta durmadı” gerekçesiyle ateş açtığı arabayı kullanan 20 yaşındaki Baran Tursun, kafatasına giren mermi nedeniyle ağır yaralandı.

Bu örneklerin kendisine baktığımızda, Ferhat Gerçek’i dışta tutarsak eğer, diğerlerinin devlet ve düzenle temelden bir sorunu bulunmayan, sıradan vatandaşların başına geldiğini görmüş oluruz.

Bugün ardı ardına yaşanan, hele ki sıradan vatandaşlara yönelik gerçekleşen keyfi baskı ve terör, polisin yetkilerinin toplum nezdinde de tartışılmasına yol açmıştır. Polis Selahiyetleri Yasası eleştirilmeye başlanmıştır. Çok açık bir gerçek var ki, polisin uyguladığı terör, yasanın çıkmasıyla başlamadı. Dolayısıyla hiç de yeni değil... Sömürücü devletin en temel baskı mekanizmalarından birini polis kurumu ve onun işçi-emekçiler ve ezilenler üzerinde uyguladığı terör oluşturuyor. Ancak geçtiğimiz aylarda çıkartılan ve polisin yetkilerini genişleten yasa, sadece sınırsızca ve sorumsuzca kullanılan terör yetkisine kılıf oluyor. Polisin uygulamış olduğu terörü, bu yasayla devlet onaylamış ve meşrulaştırmış sayılıyor. Yani ‘benim polisimden kimse hesap soramaz’ demeye getiriyor. Öyle ki, uygulanan her şiddete türlü gerekçeler bulunuyor ve her seferinde polis aklanmaya çalışılıyor.

Taksim Polis Merkezi’nde polis kurşunuyla öldürülen Nijeryalı Festus Okey, “uyuşturucu satıyordu!”, Avcılar’da polis tekmesine kurban giden Feyzullah Ete, “Alkollüydü, bağırıyordu!” İzmir’de aracının içinde vurulan Baran Tursun “İhtara uymamıştı!” Mehmet Coşkundeniz’in zaten alkol yüzünden sürücü belgesine el konulmuştu ve “polislere saldırmıştı!”, Mustafa Kükçe “hırsızlık yapmıştı!”...

Hepsinde de polislerin bir gerekçesi vardı. Dahası onlar “görevlerini yapmışlardı”!

Polis Selahiyeti denen yasa, polis keyfiliğinden başka bir anlama gelmiyor. Dayak atıp atmamak, kurşun sıkıp sıkmamak tümüyle polisin keyfine bırakılmış durumda.

Yaşanan bu terör olayları ve bu olaylarda yaşamını kaybeden gencecik insanlar, kurulu düzenin zulmünden hiç kimsenin kendini koruyamayacağının kanıtları durumundadır.

24 Kasım’da, beyninden tek kurşunla vurulan ve halen ileri derecede koma hali süren 20 yaşındaki Baran Tursun, 16 yaşında felçli kalan Ferhat Gerçek ve daha niceleri, yaşamayı, bu zulüm düzeninin sahiplerinden ve eli kanlı uşaklarından daha fazla hak ediyor. Ancak, onların başına gelenler, artık yaşama hakkının bile mücadele etmeksizin korunamayacağını gösteriyor.

Sermaye düzeni, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kazanılmış ekonomik, demokratik, sosyal haklarını gaspetmek için azgınca saldırmakla yetinmiyor. Bu saldırılarına zemin hazırlamak üzere, kitleleri terörize ederek sindirmeye, susturmaya çalışıyor. Devlet terörünün amacını önlemenin tek yolu da sinmemek, susmamaktan geçiyor.

Emekçi kitleler hak ve özgürlükler mücadelesi için harekete geçtiklerinde, devletin terör örgütleri bu derece pervasız davranamayacaktır. Devlet terörünü dizginlemenin tek yolu sınıf ve kitle mücadelesini yükseltmekten geçiyor.