30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP ve Gül Hak-İş Genel Kurulu’na katıldı...

Hain Hak–İş bürokratlarıyla sermaye uşakları kolkola!

Hak-İş’in 11. Olağan Genel Kurulu 24-25 Kasım tarihlerinde Ankara DSİ Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Genel Kurul’a Abdullah Gül başta olmak üzere Tayyip Erdoğan’dan bakanlara, MHP, CHP ve DSP gibi düzen partilerinin temsilcilerine kadar çeşitli düzen güçleri katıldılar.

Sermaye işbirlikçisi, hükümetin arka bahçesi Hak-İş’in kurulundan işçi sınıfının yararına bir sonuç çıkması beklenmiyordu. Sonuçta öyle de oldu. Gerici söylemlerin ayyuka çıktığı Genel Kurul’da konuşma yapan sermaye uşakları ise kurulu tam bir şova çevirdiler. Sözü alan emekçi düşmanları “emekçilerin yanında” olduklarından “emeğe verdikleri değere” kadar birçok konuda atıp tuttular.

Abdullah Gül yaptığı konuşmada “Benim burada bulunuşum semboliktir. Yani sizlere destek vermek; çalışanların, emekçilerin yanında olduğumuzu ve sizlerin sorunlarınızın hepimizin sorunu olduğunu göstermek için buradayım” derken, aslında bir bütün olarak sermaye cephesinin Hak-İş’e verdiği desteği sunmaktaydı. Ne de olsa bugüne kadar Hak-İş’in sermayeye sunduğu hizmetler hiç de azımsanmayak düzeydedir. Zaten Gül de sendikacılık hayatında Hak-İş’in “önemli yeri olduğu”nu belirtirken tam da bunu kastediyordu.

Benzer bir vurguyu Tayyip Erdoğan da yaptı. Erdoğan, “Sendikaların hak arama mücadelesinde adeta öcü gibi görüldüğü bir dönemde Hak-İş bu büyük mücadelede işçi ve işveren ilişkilerine yeni bir boyut ve derinlik kazandırmıştır. Çalışanları doğrudan ilgilendiren konularda, toplumu ve ülkeyi doğrudan ilgilendiren konularda Hak-İş ile uyumlu bir şekilde çalışıyoruz” derken benzer bir olguya işaret ediyordu.

Her ikisi de yaptıkları konuşmalarda, bir yandan işçi sınıfına ihanette sınır tanımayan Hak-İş’e methiyeler düzerken, diğer yandan da ne kadar derin bir “emek dostu” olduklarını vurguladılar. Söylemleriyle icraatları birbirine taban tabana zıt bu iki uşağın sözlerinin işçi sınıfı nezdinde hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Zira kölelik yasasından özelleştirmelere, sosyal hakların gaspından antidemokratik yasa ve uygulamalara kadar birçok saldırının altına imza atan, sermayenin çıkarı için canla başla çalışan, emperyalizme hizmette kusur etmeyen hükümetin pratiği ortadadır.

Kurulda “emek mücadelesi”, “yoksulluk”, “alınteri” nedir çok iyi bildiğini iddia eden Erdoğan, “asgari ücret, kamu işçilerinin ücretleri, emekli ve özürlü aylıkları” gibi ücretlerdeki iyileşmelere dikkat çekerek yalanda ve arsızlıkta sınır tanımadığını göstermiş oldu. Erdoğan, yalanlarına ve icraatlarına tepki göstermek bir yana tüm söylediklerine alkış tutan sınıf hainlerinden aldığı destekle konuşması boyunca yalan üstüne yalan söylemeye devam etti.

Ancak işçi sınıfı ve emekçilerin hafızasına kazınan bu şov olmayacak. Zira her geçen gün daha beter koşullarda yaşama savaşı veren emekçiler daha dün emperyalistlere pazar açmak için çökertilen tarıma destek istediği için Unakıtan’ın “gözünü toprak doyursun”, Tayyip’in ise “ananı da al git” dediği üretici köylüyü, “oğlum işsiz” diye haykırdığı için “senin oğlun da işsiz kalsın” diye azarladığı emekçi babayı unutmadı. Çünkü işçi ve emekçiler Tayyip’in arsızca azarladığı sınıf kardeşleriyle aynı kaderi ve sonu paylaşıyorlar.

Milyonlarca işçi asgari ücret adı altında 497 milyonla azami sömürüye mahkum edilirken 7 milyar maaş alan Tayyip’in utanmadan “bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor” demesi, işçi ve emekçilerin ürettiği değerleri emperyalistlere ve işbirlikçilerine özelleştirme adı altında peşkeş çekerken “Türkiye’yi pazarlıyorum. Bizim için verilecek para önemlidir. Herşeyi pazarlar satarız, parayı veren düdüğü çalar” demesi unutulmadı. Çünkü giderek yoksulluğu ve sefaleti artan işçi ve emekçilerin öfkesi her geçen gün büyüyor. Çünkü sermaye hükümetinin emperyalist ve işbirlikçilerine pazarladığı kamu kurum ve kuruluşlarının karşılığı binlerce işsizin yanı sıra sigortasız, sendikasız, düşük ücretle, kölelik koşullarında çalışan milyonlar olmuştur.

Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ise yaptığı konuşmada sermayenin kendisine verdiği bu desteği ve övgülü sözleri ne kadar hak ettiğini ispatladı. Uslu, yıllardır devletin sistemli bir şekilde imha ve inkar ettiği Kürt halkının mücadelesini “şiddet ve terör” olarak tanımladı. Türkiye’nin AB emperyalizmiyle bütünleşme süreci olan AB’ye verdikleri desteği tekrarladı. Dış politikada Türkiye’nin “daha aktif” bir politika izlemesi gerektiğini ifade ederek emperyalizme taşeronluğa soyunan işbirlikçilerini kutsadı. İşçi sınıfına kölelik koşullarını dayatan iş kanununu “bir nevi reform nitelikli yasa” olarak tanımlarken TÜSİAD ve TİSK patronlarının sermaye lehine değişsin diye bas bas bağırdığı bir süreçte “esneklik ve güvence” üzerinden kanunun revize edilmesini talep etti. Sermaye hükümetinin sosyal hakların gaspı anlamına gelen “tek çatı” projesini olumladı. Sosyal güvenlik “reformu”nun kamu personel “reformu” gerçekleştirilmeden düzenlenmeyeceğini ifade ederek işçi ve emekçilerin iş güvencesini ortadan kaldırmaya hazırlanan hükümete destek sundu. Ekonomik Sosyal Konsey (ESK), Üçlü Danışma Kurulu gibi sermaye ve hükümet temsilcileriyle sendika bürokratlarının işbirliği yaptığı, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin “sosyal diyalog” ile çözüldüğü yapılanmaların sürekliliğinin sağlanarak işlevli hale getirilmesi gerektiğini savundu. Anayasa tartışmalarından Kıbrıs sorununa kadar birçok konuda gerici söylemler kullandı vb.

Tüm ifade edilenler Genel Kurul Sonuç Bildirgesi’ne de yansıdı. Ancak kurulda Uslu’nun dile getirdiği konulardan en fazla dikkat çekeni “sosyal diyalog”, “sosyal model” ve “endüstriyel demokrasi” vb. kavramlar üzerine ifade ettikleri oldu. Kuşkusuz bu söylemlerde yeni bir şey bulunmuyor. Ancak Uslu’nun ifade ettikleri Hak-İş’in sınıfa ihanette, sermayeyle işbirliğinde daha fazla adım atacağını gösteriyor.

Uslu, “Biz; çalışma hayatının her alanında yeni modeller ve yeni politikalar üretme çabasında olduk.

Sosyal model, sosyal diyalog, sosyal sorumluluk, üretim, verimlilik, rekabet, örgütlülük, endüstriyel demokrasi gibi kavramları ön yargılardan uzak, içselleştirerek ve içini doldurarak kullanmaya özen gösterdik.

Çatışma yerine uzlaşmayı, uzlaşmanın temel kriteri olarak da barış ve adaleti önceledik.

Karşıtlık yerine sosyal ortaklığı cesaretle savunduk” diyerek, sanayide yönetim gücünün paylaşılması gerektiğini bir kez daha vurguladı.

Uslu’nun “endüstriyel demokrasi” adı altında ileri sürdüğü sanayide yönetim gücünün paylaşılması modeli Genel Kurul Sonuç Bildirgesi’nin 16. maddesine “Özelleştirmede yeni yaklaşım ve modellere ihtiyaç vardır” başlığı altında şu şekilde yansıdı:

“Hak-İş piyasa ekonomisi ve serbest girişimini ilke olarak kabul etmektedir. Devletin ekonomik işleyişten dengeli olarak çekilmesi, rantabl olarak işletilemeyen kamu iktisadi kuruluşlarının sosyal kaygı ve riskler giderilerek, özel kesime devredilmesi ve ekonomiye kazandırılması reel özelleştirme politikalarının temel amacıdır.

Hak-İş gelinen noktada, özelleştirme uygulamalarının Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) özelleştirilmesinin çok ötesine geçerek, başta belediyecilik hizmetleri olmak üzere eğitim, sağlık ve hizmetler gibi birçok sektörün değişik seviyelerinde yaygınlaşarak devam ettiğine dikkat çeker. Hak-İş, kayıt dışını besleyen yanlış özelleştirmelerden ülke ekonomisinin geleceği bakımından kaçınılmasının önemine işaret eder...

Hak-İş, bu nedenle özelleştirmenin çalışanlar, sendikalar ve tüm toplum kesimleri ile görüşülerek ve daha da önemlisi şeffaf ve katılımcı hazırlıklar sonunda yapılması gereğine inanır. Konfederasyonumuzun bugüne kadar sunduğu ve uyguladığı başarılı özelleştirme uygulamaları vardır...

Hak-İş’in başta KARDEMİR ve İSDEMİR olmak üzere özgün modelleri dikkatle değerlendirilmeli, özelleştirme mağdurlarının özlük hakları, istihdam ihtiyacı göz önünde bulundurularak ve hakkaniyete uygun olarak yeni düzenlemeler yapılmalıdır...”

Görünen o ki Hak-İş hainleri Kardemir ve İsdemir örneğinde olduğu gibi özelleştirme peşkeşinden pay kapmak, sermaye işbirlikçisi konumdan sermaye sahibi olma konumuna geçmek yolunda hızlı adımlar atmaktadırlar.

Hak-İş’in Genel Kurulu’nda sermaye uşakları, düzen partilerinin temsilcileri, sınıf hainleri pervasızca konuştular. Kolkola girerek sınıfa yönelik saldırılarda büyük bir uyum ve işbirliği içinde çalışacaklarını bir kez daha ilan ettiler.

Düzen güçleri açısından sorunsuz geçen Genel Kurul’daki en temel eksiklik bu şer ittifakını bozacak tek güç olan işçilerin devrimci müdahalesiydi. Sermayeyle ve uşaklarıyla kolkola girerek sınıfa ihanette sınır tanımayan bu hainlerden hesap sormak, onları tepesine çöreklendikleri sendikalardan defetmek için bağımsız sınıf çıkarları temelinde biraraya gelmiş öncü ve bilinçli işçi sınıfına ihtiyaç var. Hem AKP hükümetine, hem uşaklık ettiği sermaye sınıfına karşı devrimci sınıf mücadelesinin geliştirilmesi, hem de sendikaların gerçek mücadele araçlarına dönüştürülebilmesi için bağımsız taban inisiyatifi geliştirilmelidir. Bir kez daha görev ve sorumluluk öncülere düşüyor.