30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cemil Çiçekler ölüm ve yıkım düzeninin taşeronluğunu yapıyorlar!

Türkiye’nin çeyrek yüzyıllık siyaset tarihine bakıldığında, kimi kesintilerle birlikte milletvekili sandalyelerinden birinde her zaman Cemil Çiçek isimli bir zatın oturduğu görülecektir. 12 Eylül faşist askeri darbesinin yarattığı toplumsal zemin sayesinde siyasete giren bu isim, sermaye düzenine hizmette kusur etmemiştir. Hatta 12 Eylül’ün mimarlarından Evren’in dahi zaman zaman “12 Eylül’de şunu da yanlış yaptık” gibi itiraflarda bulunmasına karşılık, Çiçek hep 12 Eylül’e duyduğu şükranlarını dile getirmiştir. “Aileden Sorumlu Devlet Bakanı” sıfatını taşıdığı ’90 yılında, “gelenek ve göreneklerimizi” benimsemiş, “toplumda sorumluluk duygusu taşıyabilecek bir gençlik” beklentisini dile getirerek; “zaten 12 Eylül de bunun için yapılmıştır” diyebilmiştir.

1983 yılında siyasi yaşamına ANAP’ta başlayan Çiçek, ‘91 yılında ara verdi. Daha sonra ‘95’te kaldığı yerden devam etti. Ta ki ‘97’te ANAP’tan ihraç edilene dek... Bu yıllar arasında söylemleri ile tüm toplumun tepkisini çeken Çiçek, icraatları ile de tam bir sınıf düşmanı olduğunu dışavurdu.

Kritik dönemlerde yaptığı açıklamalarla sürekli gündemde kalan Çiçek, hiçbir zaman tek başına rozetini taşıdığı siyasal partinin adamı olmadı. Aksine o her dönemde sermaye devletinin siyasetinin asıl belirlendiği karanlık odalarının vazgeçilmez ismi oldu. Özal’ın kurmaylığından Tayyip’in TSK elçiliğine uzanan siyasal yaşamının bu kesintisiz çizgisini de zaten bu derin kimliğine borçludur.

Çiçek, ‘90’larda patlak veren büyük maden direnişi döneminde, dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun tertiplediği her kritik toplantıda, “Aile Bakanı” olmanın ötesinde sorumlulukla yer almış, Mengen’e kurulan barikata tuğla taşıyan sınıf düşmanlarının başında gelmiştir.

“Flört fahişeliktir”: Bir zihniyetin dışavurumu!

Cemil Çiçek’le ilgili ilk akla gelen, bir “vecize”ye dönüşmüş olan “flört fahişeliktir” sözüdür. Çiçek, aileden sorumlu bakan sıfatıyla kurduğu bu cümle ile ilgili bir-iki restorasyon denemesinde bulunmakla birlikte özünü hiçbir zaman reddetmemiş, “Türksek, Türk gibi yaşayacağız” diyebilmiştir.

Cemil Çiçek’in ‘90’lı yıllarda kurduğu bu cümlenin devamı 2000’lerde yasal düzenleme olarak gelmiş ,TCK ile kadına yönelik şiddet, tecavüz vb. bir dizi saldırının zemini güçlendirilmiştir. “Aile mahremiyetine karışılmaz” gerekçesi ile evlilik içi tecavüz suç olmaktan çıkarılmıştır. Nitekim, 2007 25 Kasım’ında, eşini öldüren bir adama; “karısının cinsel ilişkiye girmek istememesi” üzerinden ceza indirimi uygulanabilmiştir!

Çetelerin, derin devletin hamisi bir Adalet Bakanı!

Cemil Çiçek Adalet Bakanlığı sıfatının kendisine verdiği yetkiye dayanarak, 4 Haziran 2005 günü, öğretmen Cengiz Aksakal’ı işkence ile katleden polislerin yeniden yargılanmasını sağlamak amacıyla yazılı emirle Yargıtay’a başvurmuştur. Eğer Yargıtay bu emri kabul etmiş olsaydı, dava uzayacak ve Aksakal’ın katilleri ceza zamanaşımıyla kurtulabileceklerdi. Ancak çok özel şartlarda kullanılabilen bu yetkisini Çiçek daha önce de kullanmıştı. Yargıtay’ın yine reddettiği emrin konusunu “Susurluk mahkumu emekli yarbay Korkut Eken” oluşturuyordu.

Adalet Bakanı olduğu dönem boyunca toplumsal muhalefeti dizginlemek, cezaevlerinde “Hayata Dönüş” operasyonu ile atılmış adımları güçlendirmek, Emniyet Teşkilatı’nın açıklarını kapatmak vb. için ciddi bir mesai harcayan Çiçek, F tiplerindeki tredman uygulamalarının derinleşmesi çerçevesinde de bir dizi adım atarak, tek tip elbiseyi yeniden gündeme getirdi. Adalet Bakanlığı’nın son yıllarında ise imza attığı TMY, PSYK gibi devlet terörünü meşrulaştıran yasalar aracılığı ile icraatlarını bütünledi. 5 ay boyunca mahkemeye çıkmayı beklerken girdiği bunalım sonucunda intihar ettiği söylenen Enver Arpalı’nın şüpheli ölümü üzerine “eğer kişi intihara karar verirse nevresimden, battaniyenin kenarındaki bölümden ip yapar” diyebilecek kadar soğukkanlı bir düzen adamı olan Çiçek, devletin suç üstü yakalandığı Şemdinli olayları karşısında ise “konuşulacak çok bir şey yok” minvalinde açıklamalar yaptı.

“Milleti arkadan hançerlemek...”ten Hrant Dink cinayetine...

28 Aralık ‘88’de sabotajları engellemek amacıyla yayınlanan bir yönetmelikte, sabotaj yapabilecekler arasında “memleket içindeki yerli yabancılar ve yabancı ırktan olanlar” sayılmış, yönetmelik gayrimüslimleri açıkça hedef göstermesi nedeniyle tepkiyle karşılanmıştır. O dönemde de siyaset sahnesinde olan Çiçek; “yarası olan gocunur” diyen bir demeç vererek, yönetmelikteki ilgili bölümün gözünden kaçmadığını, bilerek imza koyduğunu ifade etmiştir.

Çiçek, 1988’de “sabotajcı” olarak itham altında bıraktığı gayrimüslimleri ve diğer azınlık grupları 2005’te “milleti arkadan hançerlemek” ile suçlayacaktır. Ermeni sorunu üzerine Boğaziçi’nde düzenlenmesi düşünülen bir konferansı, doğrudan üniversitenin yönetimini hedef göstererek bir saldırı kampanyasının merkezine oturtan Çiçek, bu etkinliği düzenleyenler ve katılımcıları için “milleti arkadan hançerlemek” ifadesini kullanmıştır.

Çiçek 301. maddeden de Orhan Pamuk’u sorumlu tutmuş, 301 yargılamalarının Pamuk ve Dink üzerinden gündeme oturduğu günlerde bu iki ismi özel olarak hedef göstermiştir. Bu süreç Hrant Dink’in sokak ortasında katledilmesinin zeminini yaratmıştır.

Cemil Çiçek kimin taşeronluğunu yapıyor!?

Sermaye düzeninin kilit isimlerinden biri olan Cemil Çiçek, geçtiğimiz hafta Hak-İş’in 11. Olağan Genel Kurulu’nda söz alarak, “insan hakları diyenler, terörün taşeronluğunu yapmaktadır” cümlesini de içeren şovenist histerinin kusulduğu bir konuşma yaptı. Başta DTP olmak üzere İHD ve diğer tüm toplumsal muhalefet unsurlarını hedef alan konuşmada Çiçek, “kimin taşeronluğunu yaptığınızı biliyoruz” içeriğinde cümleler sarf etti...

Biz “insan hakkı” diyenlerin kimin taşeronluğunu yaptığını söyleyelim... İnsanlığın, eşitliğin, kardeşliğin, sınıfsız, sömürüsüz ve savaşsız bir dünyanın savunucuları, olsa olsa bu evrensel düşünce ve beklentinin taşeronluğunu yapıyor olabilirler! Ne güzel!

Peki Çiçek kimin taşeronluğunu yapıyor? Bütün üzerine sinmiş o çürüme kokusuna, ellerine bulaşmış kan lekelerine bakılırsa, o milyonlarca işçi-emekçi için açlık ve sefalet, halklar için ölüm ve gözyaşı anlamına gelen bu düzenin taşeronluğunu yapıyor! Türkiye’nin çeyrek yüzyılında ismi geçen bu siyasetçinin işçi ve emekçilere, devrimcilere, Kürt halkına dönük öfkesinin gerisinde de bu taşeron sıfatı yatmaktadır!

 

 

“Yaşasın halkların kardeşliği!”

Son dönemde yükseltilen ırkçı-şoven dalgaya karşı Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek ve DTP’ye yönelik saldırıları kınamak amacıyla 28 Kasım günü Eskişehir’de ortak bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada, egemen güçler tarafından Kürt halkına yönelik linç kampanyaları örgütlendiği, Kürt ve Türk halkları arasında düşmanlık tohumları ekilerek halkların birbirine düşman edilmeye çalışıldığı vurgulandı. DTP’ye açılan kapatma davasının da bu saldırganlığın bir ürünü olduğu belirtildi. Basın açıklamasının ardından TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na saldırıları kınayan ve bu saldırılara karşı DTP ile dayanışma içerisinde olunduğunu bildiren metinler gönderilmek üzere postaneye girildi. Metinlerin faks çekilmesinin ardından basın açıklaması sona erdi.

BDSP, ESP, ÖDP, ODAK, SDP, EHP, EMEP, İHD, DPG ve DGH’ın örgütlediği Eskişehir Gençlik Derneği’nin destek verdiği basın açıklamasına 40 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Eskişehir